YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2021/661
KARAR NO : 2023/541
KARAR TARİHİ : 31.05.2023
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2019/267 E., 2020/133 K.
KARAR : Davanın kısmen kabulüne
1. Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde taşınmaz bedelinin tahsili davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, … Anadolu 12. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davacı vekili ve davalı … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili ve davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile davalı … …’ın birkaç yıldan beri ortak olarak nakliye işi yaptığını, şirket ortağı olarak resmîyette bir müddet davalının oğlu ve damadının göründüğünü, sonradan resmî olarak kendisinin ortak olduğunu, ancak hesapların davalı ile müvekkili arasında yapıldığını, davalı … …’ın müvekkilinin güvenini istismar ederek sürekli kendi lehine tasarruflar yapması üzerine müvekkilinin rahatsızlık duyduğunu, … isimli ortak bir tanıdıklarını arayarak sıkıntılarını anlatıp ortaklığı bitirmek istediğini söyleyince dava dışı bu kişinin müvekkiline iyi bir avukat bulup işi çözmeyi teklif ettiğini, müvekkilini ikna eden bu şahsın diğer davalı …’ı müvekkiline avukat olarak tanıttığını, davalıyla ihtilaflarını çözmek bahanesiyle görüşmeler yapmaya başladıklarını, müvekkilinin bu süreçte hem tehdit edildiği hem de davalı … istemediği için bu davalı ile direk irtibat kuramadığını, taraflar arasında görüşmeleri avukat olarak tanıtılan diğer davalı …’ın yürüttüğünü, müvekkilinin …’ı ortaklık mallarını ve hesaplarını tasfiye etmesi amacıyla ve dava konusu arsaların satışı konusunda vekil tayin ettiğini, tasfiye payının verilmemesi üzerine davalı …’ı vekillikten azletmek için notere gittiğinde davalının avukat olmadığını ve kendisinden habersiz olarak dava konusu taşınmazların tamamını davalı …’e devrettiğini öğrendiğini, devir yapıldıktan sonra davalı … ile dava dışı …’in müvekkiline bedelden daha az bir para teklif ettiklerini ancak müvekkilinin bu teklifi değerden az olduğundan kabul etmediğini, vekâlet görevini kötüye kullanan davalı … ile iş birliği içinde, anlaşmalı olarak ve kötüniyetle hareket eden davalı… …’a yapılan satışın geçersiz olduğunu ileri sürerek; dava konusu 11262 ve 11264 parsel sayılı taşınmazlarda ¼’er payın, Kandıra İlçesinde bulunan 133 ada 31 parsel sayılı taşınmazda ½ payın davalı … adına olan tapu kayıtlarının iptali ile adına tescilini, tescil olmadığı taktirde şimdilik 150.000,00 TL bedelin faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı
5. Davalı … … vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin davacıyla şirket ortağı iken davacının suiistimalleri nedeniyle anlaşarak ortaklığı sonlandırdıklarını, davalı …’ı davacının işlemlerini takip etmesi nedeniyle tanıdığını, davacının davalı …’ın avukat olmadığını bilebilecek durumda olduğunu ve bu işlemlerin yapılması için mutlaka bir avukata vekâlet vermenin zorunlu olmadığını, davacının taşınmazlar üzerinde hak ve alacağı olmadığının 02.10.2007 tarihli protokolden anlaşıldığını; aşamalarda ise, davacının ortaklıktan ayrılmak ve ortak oldukları taşınmazlardaki payını satmak istemesi üzerine bedeli mukabilinde satın aldığını, satış bedelini de davalı vekile ödediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
6. Davalı … cevap dilekçesinde; davacının kendisine müracaat edip ortaklıktan ayrılma işlemlerinin çoğunu ortakları ile iyiniyet çerçevesinde gerçekleştirdiğini söylediğini, kalan birkaç işini hâlletmesini istemesi üzerine belirli bir ücret karşılığında anlaşarak davalıdan iş takip vekâletnamesi alıp çalışmaya başladığını, dava konusu taşınmazları alamayacağını beyan eden davacının oluru ile taşınmazları davalı …’e satıp satış bedellerini davacıya teslim ettiğini, bütün bu işlemlerin sonunda da davacıdan ibraname aldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı
7. … Anadolu 12. Asliye Hukuk Mahkemesinin 11.11.2014 tarihli ve 2007/637 Esas, 2014/563 Karar sayılı kararı ile; 25.01.2008 tarihli duruşmada Kandıra ilçesinde bulunan dava konusu 133 ada 31 parsel sayılı taşınmaz bakımından davanın tefrikine; ayrı bir esas üzerinden yetkisizlik nedeniyle davanın reddine dair verilen kararın Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 08.11.2010 tarihli ve 2010/10783 Esas, 2010/11734 Karar sayılı kararı ile bozulması üzerine eldeki dava ile yeniden birleştirilmesine karar verilerek yapılan yargılama sonucunda; vekil ile davalı …’in davacının aleyhine olarak eylem birliği içerisinde oldukları hususunda soyut iddiadan başka bir delil ibraz edilmediği, satışların yasal şekle uygun olduğu, davalılar arasında çıkar ve işbirliği olduğu hususunda tam bir kanaat hasıl olmadığından öncelikle tapu iptali ve tescil talebinin reddine karar verildiği, dava konusu her üç parseldeki hissenin vekil tarafından kötüniyeti ispat edilemeyen davalı …’e satıldığı kabul edildiğinden vekil tarafından satış bedelinin davacıya ödenmesi gerektiği, davalı vekil …’ın taşınmazları davacının talimatları doğrultusunda sattığını ve bedelini de davacıya teslim ettiği, ödemeden sonra davacıdan 02.10.2007 tarihli “Protokoldür” başlıklı belgeyi aldığını iddia ettiğini, alınan bilirkişi raporları değerlendirildiğinde belgedeki imzanın basit tersimli bir imza olduğu, davacının adı ve soyadını içermediği, böylece bu belgedeki imzanın davacıya ait olduğunun kabulü mümkün görülmediğinden davalı vekil …’ın ödeme savunmasına itibar edilemediği, davalı …’ın vekil olarak taşınmazlardaki davacı hisselerini davalı …’e sattığı, satış bedelinin ise davacıya ödendiği ispat edilemediğinden asıl ve birleşen davaya konu taşınmazların toplam satış bedelinin 194.590,80 TL olmasına karşın talebin ise 150.000,00 TL olması ve ıslah yoluna başvurulmaması nedeniyle talep ile bağlı kalınarak alacak talebinin davalı vekil Yıldırım yönünden kabulünün gerektiği, davalı … ise vekâlet ilişkisinde üçüncü kişi konumunda olduğundan, hakkındaki alacak davasının taraf sıfatı yokluğundan reddinin gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne; tapu iptali ve tescil talebinin reddine, davalı … … hakkındaki alacak davasının taraf sıfatı yokluğundan (husumetten) reddine, 150.000,00 TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …’dan tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı
8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili ve davalı … vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
9. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 15.01.2019 tarihli ve 2018/1898 Esas, 2019/104 Karar sayılı kararı ile;
…Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; dava dışı Dudullu Nakliyat Turizm Özel Sportif Tesisler İnşaat Elektronik Cihaz Gıda San. İç ve Dış Tic. Ltd. Şti. ortaklarından olan dava dışı Des Dudullu Nakliyat Gıda Orman Ürünleri Yapı ve Otomotiv San. İç ve Dış Tic. Ltd. Şti.ni temsilen davacı … ve davalı …’in, şirketin 1250 paya karşılık gelen hissesini 19.07.2007 tarihinde şirket ortağı olan dava dışı Şenol Üstün’e devrettikleri, Des Dudullu Nakliyat Gıda Ürünleri Yapı ve Otomotiv San. İç ve Dış Tic. Ltd. Şti.ni temsilen davacı … ve davalı …’in şirketin sahibi bulunduğu motorlu araçları satmaya yetkili olmak üzere 17.09.2007 tarihli vekaletname ile davalı …’ı vekil tayin ettikleri, davacının ayrıca 21.09.2007 tarihli vekaletname ile dava konusu taşınmazlardaki paylarının satışı konusunda yine davalı …’ı yetkili kıldığı, dava konusu 11262 ve 11264 parsel sayılı taşınmazların 3/4’er payının davalı …, 1/4’er payının davacı … adına kayıtlı iken davacının 1/4’er payının 21.09.2007 tarihli vekaletnameye dayalı olarak davalı vekil Yıldırım tarafından 26.09.2007 tarihinde satış yolu ile dava…’e temlik edildiği, Kandıra İlçesinde bulunan dava konusu 133 ada 31 parsel sayılı taşınmazın ½’şer paylarla davacı ile davalı … adlarına kayıtlı iken davacının ½ payının yine aynı vekaletnameye dayalı olarak davalı … tarafından 28.09.2007 tarihinde satış yolu ile davalı …’e temlik edildiği, tapu kayıtlarına göre dava konusu 11262 parsel sayılı taşınmazın 16.03.2011 tarihli satış işlemiyle dava dışı … Topçu’ya devredildiği, dava konusu 11264 parsel sayılı taşınmazın tevhit işlemiyle 14538 parsel numarasını aldığı ve 22.03.2010 tarihinde taşınmaz üzerinde kat irtifakı kurulduğu, 1-2-3-4-5-6-7 no’lu bağımsız bölümlerin 09.06.2011 tarihli satış işlemiyle dava dışı … adına tescil edildiği, davalı tarafça sunulan 02.10.2007 tarihli protokol başlıklı belge içeriğinde davacının, Des Dudullu Nakliyat Ltd. Şti. adına kayıtlı araçların satışlarından ve hissedarı göründüğü arsaların satışlarından doğan hakkını ve yine şirkette hissesi oranında doğmuş ve doğacak olan (nakit, çek, senet) alacaklarının bedellerini vekil olarak atadığı davalı … aracılığı ile Des Dudullu Nakliyat Ltd. Şti.den nakten ve defaten aldığını, firma üzerinde hiçbir hak ve alacağının kalmadığını, burada bulunan bütün hak ve alacaklarından feragat ettiğini, ayrıca vekil Yıldırım’da bu konuyla ilgili hiçbir hak ve alacağı bulunmadığını, adına gerçekleştirdiği işlemlerle ilgili yaptığı tahsilat tutarlarını eksiksiz ve tam olarak aldığını, bu konuyla ilgili vekilden ilerde herhangi bir hak alacak talebinde bulunmayacağını beyan ettiği, anılan porotokoldeki imzanın ve içeriğin davacı tarafça kabul edilmediği ve dava konusu taşınmazlarla ilgili olmayıp ortak oldukları şirketle ilgili olduğunun beyan edildiği, sözü edilen protokoldeki imza üzerinde Adli Tıp uzmanı bilirkişice yapılan inceleme neticesinde imzanın davacının eli ürünü olduğunun bildirildiği; itiraz üzerine Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesince yapılan inceleme sonucunda ise belgedeki imzanın davacının eli ürünü olduğu yönünde kesin bir kanaat bildirilemediği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; “Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK’nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK’de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK’de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Bir başka husus da, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK’nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince; davacı ile davalı …’in şirket ortağı olup aralarındaki anlaşmazlıklar neticesinde şirket hisselerini dava dışı kişiye 17.09.2007 tarihinde devrettikleri ve şirket araçlarının satışı konusunda davacı ve davalı …’in birlikte davalı …’ı 17.09.2007 tarihinde vekil tayin ettikleri, davacının 21.09.2007 tarihli vekaletname ile dava konusu taşınmazlardaki paylarının satışı hususunda davalı …’ı ayrıca yetkili kıldığı, davacı ile davalı … arasında anlaşmazlık bulunduğu ve hatta bu nedenle ortaklığın sonlandırıldığının davalı vekil tarafından bilindiği halde dava konusu taşınmazlardaki davacı paylarının 26.09.2007 ve 28.09.2007 tarihlerinde davalı …’e devredildiği, çekişme konusu payların satış bedellerinin davacıya ödendiğinin usulünce kanıtlanamadığı, davacının iradesine aykırı olarak vekaleten dava konusu taşınmazlarda davacı paylarının diğer davalı …’e devri sonucu davacının zararlandırıldığı, davalı …’ın bu suretle vekalet görevini kötüye kullandığı, davalı …’in ise hem dava konusu taşınmazlarda paydaş olması, hem de davacı ile aralarında şirket ortaklığından kaynaklı anlaşmazlıklar bulunması nedeniyle iyiniyetli sayılamayacağı, davalıların el ve işbirliği içinde hareket ettikleri sonucuna varılmaktadır. Davalı …’ın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine.
Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan gerekçelerle davalı … adına kayıtlı çekişme konusu taşınmaz bakımından tapu iptal tescil isteğinin kabul edilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmadığı gibi tapu kayıtlarına göre dava tarihinden sonra 3. kişilere devredilen çekişme konusu taşınmazlar bakımından 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 125. maddesinin uygulanmasının düşünülmemesi de isabetsizdir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı
10. … Anadolu 12. Asliye Hukuk Mahkemesinin 08.09.2020 tarihli ve 2019/267 Esas 2020/133 Karar sayılı kararı ile; 11262 No.lu parselin davalı … tarafından 16.03.2011 tarihinde … Topçu’ya satıldığı, bu kişi tarafından da 19.02.2018 tarihinde Unterm Klima … Ltd. Şti.’ ye satıldığı, 11264 No.lu parselin ise 27.03.2008 tarihinde yapılan tevhit ile kapatılarak 14538 No.lu parsel olduğu ve taşınmaz üzerinde 22.03.2010 tarihinde kat irtifakı kurulduğu, parsel üzerinde yedi adet bağımsız bölüm bulunduğu, bu bağımsız bölümlerin tamamının davalı … tarafından 09.06.2011 tarihinde … …’ya satıldığı, dava konusu diğer 133 ada 31 No.lu parselin ise davalı … tarafından 18.08.2015 tarihinde Hakan Köseliören’e satıldığı, davacı vekili tarafından 10.01.2020 tarihli dilekçe ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 125 inci maddesi kapsamında, 14538 No.lu parseldeki tüm bağımsız bölümlerin satıldığı kişi olan … … hakkında davaya devam edildiği, diğer taşınmazlar yönünden ise davanın tazminat davasına dönüştürüldüğünün beyan edildiği, böylece bu şekilde usulü eksiklik giderilip davaya devam edildiği, dava dilekçesi ve tüm dosya kapsamına göre davacının bu taşınmazlardaki hisselerini satma iradesinin bulunduğu ve bu amaçla vekâlet verildiği, normal şartlar altında bir taşınmaza müştereken malik olan paydaşlardan biri payını satmak istediğinde öncelikle diğer paydaşlara teklifte bulunmasının asıl olduğu, ancak diğer paydaşlara haber vermeden de üçüncü kişilere pay satışı yapılabileceği, herhâlde yabancı ile ortak olmak istemeyen diğer paydaşların şuf’a haklarını kullanmak için dava açma haklarının mevcut olduğu, davalı vekil Yıldırım’ın bu taşınmazları diğer paydaş olan davalı …’e vekâletnameye uygun olarak sattığı, davalı … paydaş olduğu taşınmazdaki satılığa çıkarılan payları vekilden satın aldığı, satış bedelinin vekile ödendiği de resmî akitte belirtildiği, vekâletnamede payların, paydaş olan davalı …’e satılmayacağına ilişkin bir yasaklama olmadığı gibi yasal olarak da böyle bir yasaklamanın söz konusu olamayacağı, davacının taşınmazlardaki paylarını satış iradesinin olduğu ve bu iradeye uygun olarak taşınmazlardaki payların satıldığı vekilin daha önceki başka işlemlerde davacı ve davalı …’in vekili olması ve satın alan…’in taşınmazların paydaşı olmasının başlı başına eylem birliği içinde zarar verdiklerini göstermeyeceği, akdi ilişkiye dayalı olarak sadece vekilin sorumlu tutulacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi
11. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili ve davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
12. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa bedel istemine ilişkin olarak açılıp Özel Dairenin bozma kararından sonra davacı vekilince; dava konusu taşınmazlardan 11264 (yeni 14538) parseldeki taşınmazın dava tarihinden sonra devredilmesi nedeniyle anılan taşınmaz nedeniyle 6100 sayılı Kanun’un 125 inci maddesi gereğince yeni malik … …’ya karşı davaya devam edildiği, diğer taşınmazlar yönünden ise davayı tazminat davasına dönüştürdükleri belirtilen eldeki dava dosyasında; davalı … …’ın iyiniyetli olmadığı ve davalı … ile el ve işbirliği içinde hareket ederek davacıyı zararlandırdığı iddiasının kabul edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
13. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, temyize konu kararın gerçekte yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı; dolayısıyla, temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulunca mı yoksa Özel Dairece mi yapılması gerektiği hususu ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.
IV. GEREKÇE
14. Direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için mahkemece bozma kararından esinlenilerek yeni herhangi bir delil toplanmadan önceki deliller çerçevesinde karar verilmeli; kararın gerekçesi, önceki karara göre genişletilebilirse de değiştirilmemelidir.
15. Başka bir anlatımla, mahkemenin yeni bir delile dayanarak veya bozmadan esinlenerek gerekçesini değiştirerek ya da daha önce üzerinde durmadığı bir hususu bozmada işaret olunan şekilde değerlendirerek bir karar vermiş olması hâlinde, direnme kararının varlığından söz edilemez.
16. Yargıtayın istikrar kazanmış içtihatlarına göre; mahkemece direnme kararı verilse dahi bozma kararında tartışılması gereken hususları tartışmak, bozma sonrası yapılan araştırma, inceleme veya toplanan yeni delillere dayanmak, önceki kararda yer almayan ve daire denetiminden geçmemiş olan yeni ve değişik gerekçe ile hüküm kurmak suretiyle verilen karar direnme kararı olmayıp, bozmaya eylemli uyma sonucunda verilen yeni hüküm olarak kabul edilir.
17. Mahkemece direnme kararı verildikten sonra ilk karardan farklı bir karar verilmesi mümkün değildir. Gerekçe genişletilebilir ise de, verilen hükmün ilk karardan farklı olmaması, direnmeye ilişkin hüküm fıkrasında, bozma kararına hangi yönden uyulmadığının tek tek ve anlaşılır biçimde kaleme alınması, hükmedilen miktarların doğru ve çelişki oluşturmayacak biçimde ortaya konulması gerekir.
18. Somut olayda; davanın vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa bedel istemine ilişkin açıldığı, mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen kararın Özel Dairece “…davalı … adına kayıtlı çekişme konusu taşınmaz bakımından tapu iptal tescil isteğinin kabul edilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmadığı gibi tapu kayıtlarına göre dava tarihinden sonra 3. kişilere devredilen çekişme konusu taşınmazlar bakımından 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 125. maddesinin uygulanmasının düşünülmemesi de isabetsizdir…” gerekçesiyle bozulduğu, bozma kararı üzerine mahkemece; 17.09.2019 tarihli celsede; dava konusu taşınmazların eski ve yeni tapu kayıtlarının istenilmesine ve üçüncü kişilere devredilen taşınmazlar bakımından HMK’nın 125 inci maddesi uyarınca davacı vekiline mehil verilmesine, esasa ilişkin bozma kararına uyulup uyulmaması hususunun usuli eksiklik giderildikten sonra değerlendirilmesine karar verildiği, davacı vekili tarafından 10.01.2020 tarihli dilekçe ile; devredilen taşınmaz bakımından HMK’nın 125 inci maddesi gereğince yeni malik … …’ya karşı davaya devam ettiklerinin ve diğer taşınmazlar yönünden ise davayı tazminat davasına dönüştürdüklerinin belirtildiği, 14.01.2020 tarihli celsede; dava dilekçesi ve dahili dava dilekçesinin dahili davalıya tebliğine, yapılan satışlara ilişkin resmî akitlerin okunaklı suretlerinin istenilmesine, esasa ilişkin bozma ilâmına uyulup uyulmamasına usuli eksiklik giderildikten sonra değerlendirilmesine karar verildiği, 08.09.2020 tarihli celsede ise yine usuli noksanlık nedeni ile esasa ilişkin bozma ilâmına uyulup uyulmaması konusunda bir karar verilmediği belirtildikten sonra direnme kararı verildiği, karar başlığına dahili davalının adının yazıldığı; ilk karar gerekçesinden farklı olarak özetle; davalı … Kılıç’ın şufa hakkı bulunduğuna ve vekâletname içeriğinde taşınmazın bu davalıya satılmayacağının kararlaştırılmadığının ve kararlaştırılamayacağının belirtildiği anlaşılmıştır.
19. Görüldüğü üzere, mahkemece yapılan satış işlemlerine ilişkin resmî senetlerin istenildiği, tedavüllü tapu kayıtlarının getirtildiği, dava tapu iptali ve tescil, tescil mümkün olmazsa bedel istemli olarak açılmış iken bozma kararından sonra, davacı tarafça; devredilen taşınmazlardan yeni malik … …’ya karşı davaya devam edilip, diğer taşınmazlar yönünden ise davayı tazminat davasına dönüştürüldüğü belirtilerek talep sonucunun değiştirildiği, dava dilekçesi ve dahili dava dilekçesinin dahili davalıya tebliğin sağlanıp cevap dilekçesinin alındığı, direnme adı altında verilen kararın gerekçesinde de ilk karardan farklı olarak davalı … Kılıç’ın şufa hakkı bulunduğuna ve vekâletname içeriğinde taşınmazın bu davalıya satılmayacağının kararlaştırılmadığının ve kararlaştırılamayacağının belirtildiği, bozma kararından sonra değiştirilen talep sonucunun gözetilmediği gibi bahsi geçen aşamalar nedeniyle HMK’nın 125 inci maddesine yönelik kısma uyulup, diğer yönlerden direnme kararı verildiğinden de söz edilemeyeceği, dolayısıyla ilk kararda bahsedilmeyen yeni hususlara yer verildiği, bozmadan sonra yeni ve farklı bir olguya dayanılıp kararın gerekçesi değiştirilerek yeni ve farklı bir gerekçeyle karar verildiği anlaşılmaktadır.
20. Şu hâlde “direnme” olarak adlandırılan kararın, usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmadığı, bozma konusu ile ilgili bozma kararı sonrası ortaya çıkan yeni ve farklı bir olgu ve gerekçe ile oluşturulan yeni hüküm niteliğinde olduğu her türlü duraksamadan uzaktır.
21. Hâl böyle olunca, kurulan bu yeni hükmün temyiz incelemesini yapma görevi Hukuk Genel Kuruluna değil, Özel Daireye ait olup; yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın bozma kararını veren Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
V. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekili ve davalı … vekilinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
Ancak karar düzeltme yolunun açık olması sebebiyle öncelikle mahkemesince Hukuk Genel Kurulu kararının taraflara tebliği ile karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise mahkemesince doğrudan YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3 üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440 ıncı maddesi gereğince kararın tebliği tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
31.05.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.