YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2021/533
KARAR NO : 2023/261
KARAR TARİHİ : 22.03.2023
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla)
Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalılar … Sigorta A.Ş., … Sigorta A.Ş., … ve … vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davalılar … Sigorta A.Ş., … Grup Sigorta A.Ş. ile davalılar … ve … vekillerinin ilk derece mahkemesi kararına ilişkin sair istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine, davalılar … ve … vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili ile davalılar … Sigorta A.Ş. ve … Sigorta A.Ş. vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (.Kapatılan) 17. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davalı … ile davalı … Group Sigorta A.Ş. ve davalı … Ulaşım Hiz.ve Tic. A.Ş. vekilleri tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; 14.07.2011 tarihinde davacının yolcu olarak bulunduğu, davalı … sevk ve idaresindeki, … Ulaşım Hizmetleri ve Tic. A.Ş.’ye ait ve … Grup Sigorta A.Ş. tarafından Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta (ZMSS) Poliçesi ile sigortalı yolcu otobüsü ile sürücü … sevk ve idaresindeki, …’ya ait, davalı … tarafından ZMSS poliçesi ile sigortalı çekicinin çarpışması neticesinde davacının yaralandığını ileri sürerek 1.000,00 TL maddi ve 5.000,00 TL manevi tazminatın haksız fiilin gerçekleştiği tarihten itibaren yasal faizi ile birlikte (sigorta şirketi yalnızca maddi tazminattan sorumlu olmak üzere) davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiş; yargılama aşamasında maddi tazminata ilişkin dava değerini 130.142,11 TL ve manevi tazminata ilişkin dava değerini 30.000,00 TL olarak ıslah etmiştir.
II. CEVAP
1. Davalı … vekili cevap dilekçesinde; kusur durumunu kabul etmediklerini, ceza davasının sonucunun beklenilmesi gerektiğini, müvekkilinin de kazada yaralandığını, şoför olarak çalıştığı … Ulaşım Hizmetleri A.Ş. tarafından işten çıkarıldığını, maddi durumunun zayıf olduğunu, evini dahi geçindiremediğini, talep edilen tazminat miktarlarının fahiş olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
2. Davalı … Group Sigorta A.Ş. vekili cevap dilekçesinde; kusur yönünden kamu davasının sonucunun beklenmesi gerektiğini, davanın ispatı kaydıyla belge verilmediğinden dava tarihinden itibaren yasal faizle sorumlu tutulabileceğini, tedavi gideri ve geçici iş görmezlik taleplerinin reddinin gerektiğini, kusur durumunun ve aktüer hesapla maluliyet oran ve miktarının belirlenmesi gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
3. Davalı … vekili cevap dilekçesinde; Adli Tıp Kurumu tarafından kusur tespitinin yapılmasından sonra müvekkili şirkete sigortalı aracın kusurlu bulunması durumunda yine aktüer sıfatına sahip bir bilirkişi kanalı ile tazminatının hesaplanmasının gerektiğini, müvekkili şirkete sigortalı aracın kusurlu bulunması durumunda sorumluluğun azami limit ile sınırlı olacağını belirerek davanın reddini savunmuştur.
4. Davalı … Ulaşım Hizmetleri ve Tic. A.Ş. vekili duruşmadaki beyanında davayı kabul etmediklerini belirterek davanın reddini savunmuştur.
5. Davalı … ve … vekili yargılama aşamasında davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 12.01.2017 tarihli ve 2012/351 Esas, 2017/12 Karar sayılı kararıyla; yolcu olan davacının olayın ve zararın oluşmasında kusursuz kabul edilmesi gerektiği, haksız fiil hükümlerine göre fiilin oluşmasında kusuru bulunan herkesin kusur durumuna bakılmaksızın müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu, kusur oranının rücu ilişkisinde önem arz edeceği, davalıların kusuru ile dava konusu kazanın oluştuğunun sabit olduğu, şoför ile işletenin sorumluluğunun haksız fiil sorumluluğu, sigorta şirketlerinin sorumluluğunun ise sözleşme sorumluluğu olduğu, bu hususun sorumluluk limiti ve faiz başlangıcının belirlenmesinde önem arz ettiği, yine bu bağlamda sözleşme hükümlerine göre davalı … şirketlerinin manevi tazminattan sorumlu olacaklarına dair hüküm bulunmadığı, davacının zararının kaza tarihinden sonraki dönemde artış gösterdiği, kural olarak manevi tazminatın ıslah ile artırılmasının mümkün olmadığı ancak maddi zararın zaman içinde artması ve artan iş gücü kaybının ilerleyen dönemde daha net olarak ortaya çıkması nedeniyle manevi zararın da artacağı ve dolayısıyla manevi tazminatta bu bağlamda sınırlı da ıslahın mümkün olduğu, somut olayda da davacının bedensel zararının zamanla artması nedeniyle dava tarihi itibariyle talep ettiği manevi zararının da arttığının kabul edildiği gerekçesiyle davanın kabulüne; 130.142,11 TL maddi tazminatın davalılar …, … Ulaşım Hizm. ve Tic. A.Ş., … ve …’dan olay tarihi tarihinden davalı … ve … Grup Sigorta’dan dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsiline; 30.000,00 TL manevi tazminatın davalılar …, … Ulaşım Hizm. ve Tic. A.Ş., … ve …’dan olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar … Sigorta A.Ş., … Sigorta A.Ş., … ile … vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 18.7.2017 tarihli ve 2017/580 Esas, 2017/793 Karar sayılı kararıyla; zorunlu mali sorumluluk sigortası sigortacısı olan şirketlerin sorumluluklarının sigortalı araçların sürücülerinin eylemlerinden kaynaklandığı, sürücülerin eylemlerinin hukuki karşılığının haksız fiil olduğu ve haksız fiil sonucunda ortaya çıkan zararlar nedeniyle sorumluluğun yasal teselsül sorumluluğu niteliğinde olduğu, davacı tarafça davalıların müteselsilen sorumlu olduklarından hareketle istemde bulunulduğu gerekçesiyle davalı … vekilinin istinaf isteminin esastan reddine; dosya içerisine mevcut ibraname ve feragat beyanını içerir belge incelendiğinde, davacı vekilinin yapılan ödeme karşılığında davadan feragat edileceğine dair beyanda bulunduğu, imzalanan bu belgenin ardından yapılan yargılama sırasında 16.02.2016 tarihli oturumda ilgili protokol gereğince işlem yapılmasını talep ettiği, buna karşılık mahkemeye hitaben verilmiş açık, anlaşılır ve net ifadelerle davadan feragat edildiğine dair herhangi bir beyan ya da dilekçenin bulunmadığı, bu suretle davacı vekilinin imzalamış olduğu belge ve duruşma sırasında vermiş olduğu beyanın davadan feragat olarak nitelendirilemeyeceği, yapılan ödemenin ancak makbuz olarak değerlendirilebileceği, nitekim mahkemece hükmün de bu yönde oluşturulduğu gerekçesiyle davalı … Group Sigorta A.Ş. vekilinin istinaf isteminin de esastan reddine; davacı tarafın manevi tazminat istemini ilk olarak 5.000,00 TL olarak ileri sürdüğü, ardından yargılama sırasında bu talebini 30.000,00 TL’ye çıkardığı, dosya içerisinde mevcut 2.11.2016 tarihli Adli Tıp raporundan da anlaşılacağı üzere davacının maluliyet oranında herhangi bir artış bulunmadığı, … Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi tarafından verilen raporun sağlık kurulu raporu olup dava konusu yaralanmaya bağlı arızalar yanında kişide bulunan ancak kaza ile illiyet bağı bulunan ve bulunmayan hastalıkların birlikte değerlendirildiği, mevcut engellilik oranının dava konusu yaralanmaya bağlı maluliyet oranında artış olarak değerlendirilemeyeceği yönünde tespitlere yer verildiği, bu hâliyle hüküm altına alınan manevi tazminat miktarının arttırılmasının mümkün olmadığı ve talebin 5.000,00 TL ile sınırlı olduğu anlaşılmakla, bu miktara ilişkin tazminata hükmetmek gerekirken, davacının bedensel zararının zamanla artması nedeniyle dava tarihi itibariyle talep ettiği manevi zararının da arttığı gerekçesiyle 30.000,00 TL’ye hükmedilmesinin doğru görülmediği gerekçesiyle davalı … ve … vekilinin bu yöne ilişkin istinaf isteminin kısmen kabulüne, bu suretle; davalılar … Sigorta A.Ş., … Grup Sigorta A.Ş.’nin ve davalılar … ve … vekillerinin ilk derece mahkemesi kararına ilişkin sair istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine, davalılar … ve … vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkeme kararının kaldırılarak davanın kısmen kabulüne, 130.142,11 TL maddi tazminatın davalılar …, … Ulaşım Hizm. ve Tic. A.Ş., … ve …’dan olay, … Sigorta A.Ş. ve … Grup Sigorta A.Ş.’den dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müteselsilen tahsili ile davacı tarafa verilmesine, 5.000,00 TL manevi tazminatın, davalılar …, … Ulaşım Hizm. ve Tic. A.Ş., … ve …’dan olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili ile … Sigorta A.Ş., davalı … Group Sigorta A.Ş. vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin 22.05.2019 tarihli ve 2019/542 Esas, 2019/6559 Karar sayılı kararı ile;
“…1-6100 Sayılı Hukuk Mahkemeleri Kanunu’nun 362/1.a maddesinde öngörülen kesinlik sınırı, 6763 Sayılı Kanunun 44.maddesiyle HMK’ya eklenen EK-Madde 1’de öngörülen yeniden değerleme oranı da dikkate alındığında 2017 yılı için 41.530,00 TL’dir.
Davacı vekili, 30.000,00 TL manevi tazminat talep etmiş, yerel mahkemece davanın kabulü üzerine Bölge Adliye Mahkemesince davalılar … ve … vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile davacı için 5.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmiştir.
Davacı bakımından temyize konu edilen karar kesin niteliktedir. Kesin olan kararların temyiz istemleri hakkında mahkemece bir karar verilebileceği gibi, 1/6/1990 gün 3/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca Yargıtay tarafından da temyiz isteminin reddine karar verilebileceğinden davacı vekilinin temyiz dilekçesinin reddedilen manevi tazminata ilişkin hükmün kesin olması nedeni ile reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, istinaf mahkemesi kararının gerekçesinde, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına; aşağıdaki bendin kapsamı dışında istinaf kararı ve gerekçesinin usul ve yasaya uygun görülmesine göre; davalı … vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
3-Dava, cismani zarar nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davalı … Group Sigorta A.Ş. vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde; dosya kapsamından, davanın açılmasından sonra, davacı vekili ile davalı … Group Sigorta A.Ş. arasında 29/12/2015 tarihinde ibraname imzalandığı, davacıya 92.951,00 TL tazminat bedeli ile 24.499,00 TL ferileri olmak üzere toplamda 122.450,00 TL ödenmesi hususunda tarafların mutabık kaldığı, davacının bu ödeme nedeniyle eldeki davadan … Group Sigorta A.Ş. lehine feragat ettikleri anlaşılmaktadır.
Davacı vekilinin de 16.02.3016 tarihli celsede “… … Sigorta A.Ş. ile sağlanan protokol gereğince 122.450,00 TL bedelin sigorta şirketi tarafından ödendiği, bu nedenle maddi tazminat talepleri yönünden bahsi geçen bu sigorta şirketinin sigortaladığı araç sürücüsü ve işleteni için protokol gereği karar verilmesini, diğer davalılar açısından da davaya devam edilmesini” talep ettiği görülmektedir.
İlk derece mahkemesince, yargılama sırasında alınan “protokol-ibraname” başlıklı belge değerlendirilmeksizin karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi gerekçesinde de, mahkemeye hitaben verilmiş, açık, anlaşılır ve net ifadelerle davadan feragat edildiğine dair herhangi bir beyan ya da dilekçenin bulunmadığı, bu suretle davacı vekilinin imzalamış olduğu belge ve duruşma sırasında vermiş olduğu beyanın davadan feragat olarak nitelendirilemeyeceği, yapılan ödemenin ancak makbuz olarak değerlendirilebileceği gerekçesiyle, davalı … Group Sigorta A.Ş. vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bu halde, “protokol-ibraname” başlıklı 29.12.2015 tarihli belge değerlendirildiğinde feragatin kesin hükmün sonuçlarını doğurduğu dikkate alınmaksızın, yazılı olduğu şekilde karar verilmesi uygun olmayıp, hukukun ve taraflar arasındaki sözleşmenin yanlış uygulanması nedeniyle Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile ortada geçerli bir feragat iradesinin bulunduğunun kabul edilebilmesi için bu iradenin açık ve net olmasının gerektiği, yorum yoluyla davacıya ait olmayan bir iradenin ona atfedilerek hüküm kurulamayacağı, dosya içerisine mevcut ibraname ve feragat beyanını içerir belge incelendiğinde, davacı vekilinin, yapılan ödeme karşılığında davadan feragat edileceğine dair beyanda bulunduğu, imzalanan bu belgenin ardından yapılan yargılama sırasında 16.02.2016 tarihli oturumda ilgili protokol gereğince işlem yapılmasını talep ettiği, buna karşın mahkemeye hitaben verilmiş; açık, anlaşılır ve net ifadelerle davadan feragat edildiğine dair herhangi bir beyan ya da dilekçenin bulunmadığı, bu suretle davacı vekilinin imzalamış olduğu belge ve duruşma sırasında vermiş olduğu beyanın davadan feragat olarak nitelendirilemeyeceği, yapılan ödemenin ancak makbuz olarak değerlendirilebileceği, nitekim mahkemece de bu yönde hüküm oluşturulduğu anlaşılmakla manevi tazminata yönelik hüküm şeklen kesinleşmiş olmakla birlikte maddi tazminata yönelik hükme ilişkin ilk kararda direnilmesine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davalı …, davalı … A.Ş. İle davalı … Ulaşım Hiz. ve Tic. A.Ş. vekili temyiz isteminde bulunmuş, Hukuk Genel Kurulunca eksik harcın tamamlatılması gerektiği hususunda verilen geri çevirme kararı sonrasında davalı … Ulaşım Hiz. ve Tic. A.Ş. vekilinin temyiz başvurusunun yapılmamış sayılmasına karar verilmiş, söz konusu ek karar temyiz edilmemiştir.
B. Temyiz Sebepleri
1. Davalı …; kusur durumunu kabul etmediğini, hükmedilen maddi ve manevi tazminat miktarının fahiş olduğunu, maddi tazminat hesabında bilirkişinin eksik ve hatalı değerlendirme yaptığını, tazminat miktarlarını karşılayacak ekonomik gücünün bulunmadığını ileri sürerek hükmün bozulmasını istemiştir.
2) Davalı … Sigorta A.Ş. vekili; ödeme sonrasında ibranamenin bizzat davacı vekilince dosyaya ibraz edildiğini ve protokolde yer alan hususlar doğrultusunda karar verilmesinin talep edildiğini, her iki tarafın da feragat beyanı alındığı için (bir haktan feragat edildiği için) duruşma tutanağında tarafların imzasının alındığını, daha sonra ise davacı vekilince feragat beyanının geri aldığının beyan edildiğini, mahkemece bu beyanın hiçbir araştırma yapılmaksızın kabul edildiğini, davacı tarafın maluliyetin değiştiği savunmasının Adli Tıp Kurumu tarafından alınan rapor sonucu çökertildiğini, mesleki bilgi birikimi sebebiyle hata, hile ve gabin itirazını ileri süremeyecek olan davacı vekilinin feragat beyanının geçerli kabul edilerek davanın feragat nedeniyle reddinin gerektiğini, davacı vekilinin serbest iradesi ve avukatlık mesleğinin getirdiği bilgi birikimi ile hareket ederek müvekkilimiz şirket ile anlaşması ve davadan feragat etmesinin usul hukuku açısından geçerli ve geri dönüşü mümkün olmayan bir işlem olduğundan direnme kararı verilmesinin hatalı olduğunu ileri sürerek hükmün bozulmasını istemiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda “protokol-ibraname” başlıklı 29.12.2015 tarihli belgenin feragatin kesin hükmün sonuçlarını doğuran bir belge olarak mı yoksa makbuz niteliğine haiz bir belge olarak mı kabul edilmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.
D. Ön Sorun
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, Bölge Adliye Mahkemesince, İlk Derece mahkemesince verilen karar kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmiş olması karşısında bozma kararı sonrasında İlk Derece Mahkemesince direnme adı altında verilen kararın usul hükümlerine uygun bir direnme kararı olup olmadığı hususu ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.
E. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Kanun’un 341 inci maddesinin birinci fıkrasında ilk derece mahkemelerinden verilen nihai kararlar ile ihtiyatî tedbir, ihtiyatî haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü hâlinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf kanun yoluna başvurulabileceği hükmü mevcut iken 22.7.2020 tarihli ve 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un (7251 sayılı Kanun) 34 üncü maddesi ile 341 inci maddenin birinci fıkrasındaki hüküm; “İlk derece mahkemelerinin aşağıdaki kararlarına karşı istinaf yoluna başvurulabilir:
a) Nihai kararlar.
b) İhtiyati tedbir ve ihtiyati haciz taleplerinin reddi kararları, karşı tarafın yüzüne karşı verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararları, karşı tarafın yokluğunda verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararlarına karşı yapılan itiraz üzerine verilen kararlar.” şeklinde yeniden düzenlenmiştir.
2. Aynı Kanun’un “Duruşma yapılmadan verilecek kararlar” başlıklı 353 üncü maddesi;
“(1) Ön inceleme sonunda dosyada eksiklik bulunmadığı anlaşılırsa;
a) Aşağıdaki durumlarda bölge adliye mahkemesi, esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verir:
1) Davaya bakması yasak olan hâkimin karar vermiş olması.
2) İleri sürülen haklı ret talebine rağmen reddedilen hâkimin davaya bakmış olması.
3) Mahkemenin görevli ve yetkili olmasına rağmen görevsizlik veya yetkisizlik kararı vermiş olması veya mahkemenin görevli ya da yetkili olmamasına rağmen davaya bakmış bulunması (…)
4) Diğer dava şartlarına aykırılık bulunması.
5) Mahkemece usule aykırı olarak davanın veya karşı davanın açılmamış sayılmasına, davaların birleştirilmesine veya ayrılmasına, (…) karar verilmiş olması.
6) (Değişik:22/7/2020-7251/35 md.) Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması.
b) Aşağıdaki durumlarda davanın esasıyla ilgili olarak;
1) İncelenen mahkeme kararının usul veya esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığı takdirde başvurunun esastan reddine,
2) Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında,
3) Yargılamada bulunan eksiklikler duruşma yapılmaksızın tamamlanacak nitelikte ise bunların tamamlanmasından sonra başvurunun esastan reddine veya yeniden esas hakkında, duruşma yapılmadan karar verilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
4. 6100 sayılı Kanun’un 361 inci maddesine göre, “Bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinden verilen temyizi kabil nihai kararlar ile hakem kararlarının iptali talebi üzerine verilen kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabilir.”
5. Aynı Kanun’un “Bozmaya uyma veya direnme” başlıklı 373 üncü maddesi;
” (1) Yargıtay ilgili dairesinin tamamen veya kısmen bozma kararı, başvurunun bölge adliye mahkemesi tarafından esastan reddi kararına ilişkin ise bölge adliye mahkemesi kararı kaldırılarak dosya, kararı veren ilk derece mahkemesine veya uygun görülecek diğer bir ilk derece mahkemesine, kararın bir örneği de bölge adliye mahkemesine gönderilir.
(2) Bölge adliye mahkemesinin düzelterek veya yeniden esas hakkında verdiği karar Yargıtayca tamamen veya kısmen bozulduğu takdirde dosya, kararı veren bölge adliye mahkemesi veya uygun görülen diğer bir bölge adliye mahkemesine gönderilir.
(3) Bölge adliye mahkemesi, 344 üncü madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra Yargıtayın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir.
(4) Yargıtayın bozma kararı üzerine ilk derece mahkemesince bozmaya uygun olarak karar verildiği takdirde, bu karara karşı temyiz yoluna başvurulabilir.
(5) İlk derece mahkemesi veya bölge adliye mahkemesi kararında direnirse, bu kararın temyiz edilmesi durumunda inceleme, kararına direnilen dairece yapılır. Direnme kararı öncelikle incelenir. Daire, direnme kararını yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderir.
(6) (Ek: 17/4/2013-6460/1 md.) Davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine alt mahkemece verilen kararın temyiz incelemesi, her hâlde Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılır.
(7) Hukuk Genel Kurulunun verdiği karara uymak zorunludur.” şeklindedir.
2. Değerlendirme
1. Ön sorunun çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler yanında hukuki kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.
2. 6100 sayılı Kanun’un 341 inci maddesinde hangi kararlara karşı istinaf kanun yoluna başvurabileceği, hangi hâllerde bu kanun yolunun kapalı olduğu ayrıntıları ile düzenlenmiş, 352 nci maddesinde ise, bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince dosya üzerinde yapılacak ön inceleme sonunda incelemenin başka bir dairece veya bölge adliye mahkemesince yapılmasının gerekli olması, kararın kesin olması, başvurunun süresi içinde yapılmaması, başvuru şartlarının yerine getirilmemesi, başvuru sebeplerinin veya gerekçesinin hiç gösterilmemesi hâllerinden birinin tespiti durumunda öncelikle gerekli kararın verileceği, eksiklik bulunmadığı anlaşılan dosyanın incelemeye alınacağı belirtilmiştir.
3. 6100 sayılı Kanun’un 355 inci maddesine göre; istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır. Ancak, bölge adliye mahkemesi kamu düzenine aykırılık gördüğü takdirde bunu resen gözetir. Kanun’un 356 ncı maddesi ise 353 üncü maddede belirtilen hâller dışında incelemenin, duruşmalı olarak yapılacağını hükme bağlamış, maddenin 7251 sayılı Kanun’un 36 ncı maddesi ile eklenen 2 nci fıkrasında da duruşma sonunda bölge adliye mahkemesinin istinaf başvurusunu esastan reddetmek veya ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kurmak dâhil gerekli kararları vereceği belirtilmiştir.
4. Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde genel olarak ilk derece mahkemesinin vakıalar, vakıaların ispatı için ileri sürülen ve toplanan delillerin değerlendirilmesi, yargılama usulü ve hukukun uygulanması ile ilgili noktalardaki kabulüne ilişkin eksiklik ya da yanlışlıklar sebebi ile istinaf kanun yoluna başvurulabileceği sonucu çıkmaktadır. Başka bir anlatımla, vakıaların tespit ve değerlendirilmesindeki hatalar ile hukukun uygulanmasından kaynaklanan yanlışlıklar istinaf sebebi olacaktır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 06.11.2018 tarihli ve 2016/22-388 Esas, 2018/1607 Karar sayılı kararı).
5. İstinaf bir kanun yolu olmakla birlikte temyiz kanun yolundan farklı olarak ilk derece mahkemesi kararının denetlenmesi yanında aynı zamanda gerektiğinde yeni bir yargılama yapılması ve hüküm mahkemesi gibi karar verilmesi söz konusudur.
6. İlk derecedeki tahkikatın amacı, uyuşmazlıkla ilgili tarafların delillerini toplayıp değerlendirdikten sonra uyuşmazlığı çözüp karar bağlamak iken temyiz incelemesinin amacı denetimdir. İstinafta ise, hem ilk derece mahkemesinin gerçekleştirdiği tahkikat denetlenir, hem de gerekirse yeniden inceleme yapılarak karar verilir. Zira istinaf yolunda sadece hukuki denetim değil, aynı zamanda maddi vakıa denetimi de yapılmaktadır. Bu açıdan istinaf incelemesi ne ilk derece yargılamasının ne de temyizin özelliklerini tam olarak taşımaktadır.
7. Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, istinaf ile ilgili dar ve geniş istinaf sistemi olmak üzere iki sistem öngörülmüş olup, geniş anlamda istinaf sisteminde ilk derece yargılamasındaki gibi yeniden inceleme yapılmakta, maddi mesele, ortaya çıkan değişiklikler herhangi bir sınırlamaya tâbi olmaksızın ileri sürülen yeni delil ve olaylar yeniden ele alınarak incelenmektedir. Dar anlamda istinaf sisteminde ise; ilk yargılamadaki her şey yenilenmemekte, ilk yargılama baştan sona aynen tekrarlanmayarak maddi olay incelemesi yapılmakta ve kural olarak özellikle ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen hususlar incelenmemektedir. Yani dar anlamda istinaf sisteminde verilen kararın ileri sürülen hususlar çerçevesinde maddi ve hukuki denetimi yapılmaktadır.
8. Hukukumuzda dar anlamda istinaf sistemi kabul edilmiş olup istinaf incelemesinin kapsamını 6100 sayılı Kanun’un 355 inci maddesi belirlemiştir. Bu madde hükmü dikkate alındığında kamu düzenine aykırılık hâlleri dışında istinaf dilekçesinde belirtilen istinaf sebepleri ile sınırlı olarak inceleme yapılır; istinaf sebebi ile bağlı kalınmak kaydı ile bu konudaki delillerin toplanması ve incelenmesi söz konusu olur. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama tümüyle tekrarlanmayıp sadece yanlışlık ya da eksiklik tespit edilen noktalarda yargılama yapılarak deliller toplanıp değerlendirildikten sonra kararın düzeltilmesi sağlanmaktadır. Nitekim Kanun’un 357 nci madde hükmüne göre, bölge adliye mahkemesince resen göz önünde tutulacak hususlar ile ilk derece mahkemesinde usulüne uygun olarak gösterildiği hâlde incelenmeden reddedilen veya mücbir bir sebeple gösterilmesine olanak bulunmayan deliller dışında, ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmalar dinlenemez, yeni delillere dayanılamaz.
9. Bölge adliye mahkemesince yapılacak istinaf incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu kanaatine varılması hâlinde istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilecektir (HMK md 353/b-1). Duruşma yapılmasına gerek olmayan, HMK’nın 353 üncü maddesinin (a) fıkrasının 1 ila 6 ncı bentleri arasında düzenlenen usulî hataların bulunduğu durumlarda bölge adliye mahkemesi ilk derece mahkemesinin kararını kaldırıp dosyanın ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verir.
10. Bölge adliye mahkemesi istinaf başvurusunda ileri sürülen sebeplerin doğru olduğuna kanaat getirirse bu durumda ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak yeniden esas hakkında hüküm kurar. Ayrıca yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında karar verecektir.
11. İstinaf incelemesi sonunda kararın nasıl verileceği Kanun’da ayrıntılı bir şekilde belirtilmemiş, sadece 359 uncu maddede kararın neleri içereceği düzenlenmiştir. Bu durumda 360 ıncı maddenin atfı sebebiyle ilk derece mahkemesindeki karar aşaması istinafta da geçerli olacaktır. Buna göre 294 üncü madde çerçevesinde, bölge adliye mahkemesi iddia ve savunmaları dinledikten sonra yargılamanın bittiğini bildirerek kararını tefhim eder ve karar tefhimi, en az hüküm sonucunun tutanağa geçirilerek okunması suretiyle olur. Sadece hüküm sonucunun tefhimi hâlinde gerekçeli karar bir ay içinde yazılmalıdır [ (HMK md 294/4) ( Hakan Pekcanıtez vd., Pekcanıtez Usûl Medeni Usûl Hukuku Cilt III, … on beşinci baskı, 2017, s. 2264).]
12. Bölge adliye mahkemesi kararının hangi hususları içermesi gerektiği 6100 sayılı Kanun’un 359 uncu maddesinde düzenlenmiş olup maddenin devam eden fıkralarında ise; hükmün sonuç kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerektiği; başvurunun esastan reddi kararında, ileri sürülen istinaf sebeplerinin özetlenmesi ve ret sebeplerinin açıklanması kaydıyla kararın hukuk kurallarına uygunluk gerekçesinin gösterilmesi ile yetinilebileceği hükme bağlanmıştır. İstinaf bölümünde aksine hüküm bulunmayan hâllerde ise ilk derece mahkemesinde uygulanan yargılama usulü, bölge adliye mahkemesinde de uygulanacaktır (HMK md 360).
13. Gelinen bu aşamada temyiz kanun yolu üzerinde durulmasında da yarar bulunmaktadır. Temyiz kanun yolu 6100 sayılı Kanun’un 361 inci maddesinde belirtildiği üzere temyiz kural olarak bölge adliye mahkemelerinin kararlarına karşı başvurulabilen bir kanun yoludur. 362 nci maddesinde ise temyiz edilemeyen kararlar hakkında düzenleme yapılmıştır.
14. Temyiz sebepleri ise Kanun’un 371 inci maddesinde sayılmıştır. Bunlar; hukukun veya taraflar arasındaki sözleşmenin yanlış uygulanmış olması, dava şartlarına aykırılık bulunması, taraflardan birinin davasını ispat için dayandığı delillerin kanunî bir sebep olmaksızın kabul edilmemesi ve karara etki eden yargılama hatası veya eksiklikler bulunması olarak belirtilmiş olmakla birlikte aynı Kanun’un 369 uncu maddesinin birinci fıkrasındaki hüküm gereğince Yargıtay tarafların ileri sürdükleri temyiz sebepleriyle bağlı olmayıp, kanunun açık hükmüne aykırı gördüğü diğer hususları da inceleyebilir.
15. Yargıtay, taraflarca ileri sürülen veya kendisinin tespit ettiği temyiz sebeplerini yerinde görürse bozma kararı verecektir. Ancak bozma kararı, bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesi tarafından verilen kararı kaldırıp düzelterek verdiği bir karar veya ilk derece mahkemesi kararını kaldırıp davanın esası hakkında yeniden verdiği bir karara ilişkin ise dosya kararı vermiş olan bölge adliye mahkemesine veya uygun görülen başka bir bölge adliye mahkemesine gönderilecektir (HMK md. 373/2).
16. Yargıtayın bozma kararı bölge adliye mahkemesi tarafından verilen istinaf başvurusunun esastan reddi kararına ilişkin ise, bölge adliye mahkemesi kararı kaldırılarak dosya, kararı veren ilk derece mahkemesine veya uygun görülecek diğer bir ilk derece mahkemesine, kararın bir örneği de bölge adliye mahkemesine gönderilir (HMK md. 373/1).
17. Burada iki durum arasındaki fark şu noktadadır: Birincisinde (md 373/2), bölge adliye mahkemesi ilk derece mahkemesi kararını yanlış bulup yeni bir karar vermiştir; ikincisinde ise (md 373/1), bölge adliye mahkemesi ilk derece mahkemesi kararını doğru bularak istinaf başvurusunu reddetmiştir. Birincisinde, dosyanın kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesi normaldir. Çünkü artık ilk derecenin bir kararı mevcut değildir, bozulan karar bölge adliye mahkemesinin kararıdır, dosya kararı bozulan mahkemeye (dereceye) gönderilmektedir. İkincisinde ise her ne kadar bozma kararı bölge adliye mahkemesi kararına ilişkin olsa da, özünde ilk derecenin kararı bozulmuştur. Çünkü bu durumda istinaf aşamasında bir karar verilmemiş, sadece ilk derecenin kararı doğru bulunmuş ve istinaf başvurusu reddedilmiştir. İstinafın kararı bozulmakla, aslında ilk derecenin kararı yanlış bulunduğundan dosya ilk dereceye gönderilmektedir (Pekcanıtez, s. 2302). Dosya ilk derece mahkemesine gönderilmiş ve ilk derece mahkemesi bozma kararına uymuş ise, bozmaya uyularak verilen karara karşı temyiz yoluna başvurulabilir.
18. Dosyanın bölge adliye mahkemesine gönderildiği durumlarda bölge adliye mahkemesi, HMK’nın 360 ıncı maddesinin atfıyla ilk derece mahkemelerinde uygulanan yargılama usulüne göre 344 üncü madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra Yargıtayın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir. Gerek ilk derece mahkemesi, gerekse bölge adliye mahkemesi bozma kararına direnirse bu kararın temyiz edilmesi durumunda inceleme, kararına direnilen dairece yapılır ve daire, direnme kararını yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderir.
19. Bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak düzelterek veya yeniden esas hakkında hüküm vermesi ve bu hükmün de Yargıtay tarafından bozulması ile ilk derece mahkemesi kararı hayatiyetini kaybetmiş olur. Bu durumda hüküm mahkemesi sıfatıyla ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak yeniden esas hakkında hüküm tesis eden bölge adliye mahkemesi, vermiş olduğu bu kararın temyizen incelenerek bozulması sonrasında 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin 2 nci bendi gereğince bozma kararına uyma yahut direnme kararını verme yükümlülüğü altındadır. Dolayısıyla ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm tesis eden bölge adliye mahkemesinin bozulan kararı sonrasında dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesi mümkün olmadığı gibi dosyanın gönderildiği ilk derece mahkemesince, bozma kararına ilişkin olarak uyma yahut direnme kararı verilemez. Zira böyle bir durumda bozma kararına uyma yahut direnme kararını verme yetki ve yükümlülüğü bölge adliye mahkemesine aittir. Hüküm mahkemesi sıfatıyla esas hakkında verdiği karara ilişkin bozma ilamına uyan yahut direnen bölge adliye mahkemesinin hüküm mahkemesi sıfatı devam ettiğinden uyuşmazlığı sona erdirecek, infaza elverişli bir karar vermesi gerekir.
20. Yapılan açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde; ilk derece mahkemesince verilen ilk karara tarihli karara karşı davalılar … Sigorta A.Ş., … Grup Sigorta A.Ş.’nin ve davalılar … ve … vekillerinin ilk derece mahkemesi kararına ilişkin sair istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine, davalılar … ve … vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, mahkeme kararının kaldırılmasına, davanın kısmen kabulüne karar verildiği, bu kararın davalı …, davalı … Group Sigorta A.Ş. ve davacı vekilleri temyizi üzerine Özel Dairece, yukarıda yazılı gerekçeyle kararın bozularak dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesini müteakip ilk derece mahkemesince direnme kararı verildiği anlaşılmaktadır.
21. Her ne kadar Özel Dairece, bölge adliye mahkemesince esastan verilen hükme ilişkin olarak verilen bozma kararıyla dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş ise de; 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası gereğince bölge adliye mahkemesinin maddi hata kapsamında düzelterek yeninden esas hakkında verdiği kararın Yargıtay tarafından bozulması hâlinde dosyanın, kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesi zorunludur. Öte yandan bölge adliye mahkemesinin bu kararının Özel Daire tarafından bozulması sonrasında dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmiş olması, bölge adliye mahkemesinin 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında bozma kararına karşı direnme kararı verme yetkisini ortadan kaldırmayacağı gibi bu yetkinin ilk derece mahkemesine verilmesi sonucunu da doğurmaz.
22. Bu itibarla ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak maddi hata kapsamında bölge adliye mahkemesince yeniden tesis edilen hükmün bozulması sonrasında bozma kararına karşı ancak bölge adliye mahkemesince direnme kararı verilebileceğinden eldeki uyuşmazlık kapsamında ilk derece mahkemesince, direnme adı altında verilen kararın usul hükümlerine uygun bir direnme kararı olduğu söylenemez.
23. Neticeten bozma kararı sonrasında dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrasına aykırı olarak ilk derece mahkemesine gönderilmesi üzerine ilk derece mahkemesince, bozma kararı hakkında aynı Kanun’un 373 üncü maddesinin üçüncü fıkrası çerçevesinde bir karar vermek üzere dosyanın bölge adliye mahkemesine gönderilmesi gerekirken, anılan kanun hükmüne aykırı şekilde direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
24. Hâl böyle olunca; yukarıda açıklanan tüm bu nedenlerle usule uygun olmayan direnme kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
25. Hâl böyle olunca direnme kararı yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı usulden bozulmalıdır.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Direnme kararının yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371 inci maddesi gereğince usulden BOZULMASINA,
Bozma nedenine göre davalı …, davalı … A.Ş. vekilinin işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine,
22.3.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.