YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2021/488
KARAR NO : 2023/540
KARAR TARİHİ : 31.05.2023
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2020/436 E., 2020/431 K.
KARAR : Davacı … yönünden davanın feragat nedeniyle reddine,
Diğer davacılar yönünden kabulüne
1. Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Kırşehir 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; miras bırakan …’in 1, 891, 2130, 2132 ve 2133 parsel sayılı taşınmazlarını mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla dava dışı…’a temlik ettiğini, …’in de anılan taşınmazları davalı kardeşleri …’e devrettiğini, …’in …’ın kaynı olup temliklerin muvazaalı olduğunu ileri sürerek çekişmeli taşınmazların tapu kayıtlarının miras payları oranında iptaline karar verilmesini talep etmiş, yargılama aşamasında davacılardan … davadan feragat ettiğini belirtmiştir.
Davalı Cevabı
5. Davalı cevap dilekçesinde; müvekkilinin yurtdışında yaşadığını, miras bırakana bir kısım paralar göndermesi ve borçlarını ödemesi nedeniyle çekişme konusu taşınmazların kendi adına emaneten…’a devredildiğini, uygun olduğu bir dönemde de taşınmazları…’den devraldığını, muvazaa iddialarının gerçeği yansıtmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı
6. Kırşehir 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 07.03.2016 tarihli ve 2013/571 Esas, 2016/98 Karar sayılı kararı ile; davacıların murisi …’in 28.07.2013 tarihinde öldüğü, ölmeden önce kendisi adına kayıtlı bulunan dava konusu taşınmazları 02.08.2005 tarihinde dava dışı…’a devrettiği, bu devrin tapuda satış gibi gösterildiği, dava dışı…’ın daha sonra taşınmazları davalıya tapuda satış işlemi göstererek devrettiği, yapılan bu devirlerin muvazaalı olduğu, zira gerek tanık anlatımları gerek murisin banka hesap hareketlerini gösterir hesap özeti ve gerekse davalı tarafından murise gönderilen paranın miktarı ile dava konusu taşınmazların satış tarihlerindeki değerleri incelendiğinde bu taşınmazların devrini gerekli kılacak bir durumun gerçekleşmediği gibi dava konusu taşınmazların gerçek değerlerinin altında bir bedelle satışlarının yapıldığı, muvazaa iddiasının kanıtlandığı gerekçesiyle davacı … yönünden davanın feragat nedeniyle reddine, diğer davacılar yönünden davanın kabulüne, Kırşehir Sulh Hukuk Mahkemesinin 25.12.2015 tarihli ve 2015/1385 Esas, 2015/1366 Karar sayılı veraset ilâmının karara ek sayılmasına karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 17.02.2020 tarihli ve 2016/15661 Esas, 2020/987 Karar sayılı kararı ile;
“…Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1934 doğumlu mirasbırakan …’in 28.07.2013 tarihinde ölümü üzerine davacı çocukları ….. ile davalı oğlu …, dava dışı, oğlu …., oğlu ….’dan olma torunu…. ile ikinci eşi …..’ün mirasçı olarak kaldıkları, mirasbırakan …’in 2130, 2132, 2133 parsel sayılı taşınmazlarını 02.08.2005 tarihinde, 1 ve 891 parsel sayılı taşınmazlardaki paylarını 09.10.2012 tarihinde oğlu …’ın kayınbiraderi olan dava dışı…’e satış suretiyle devrettiği, …’in de anılan taşınmazları davalı …’a satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak, mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237., (Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ile durumun aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, muvazaa iddiasına dayalı davalarda mirasbırakanın kastının açık bir şekilde saptanması gerekmektedir. Bu kapsamda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 190. maddesi ile TMK’nin 6. maddesi uyarınca herkes iddiasını ispatla mükelleftir. Bir başka ifade ile temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı olduğunu ispat külfeti davacı tarafa aittir.
Somut olayda, dinlenen tanıklar temlikin muvazaalı olduğu yönünde beyanda bulunmadığı gibi, tarafların ortak tanığı İlkay Deveci, mirasbırakan …’in tarımsal sulamadan kaynaklı Medaş’a olan borçlarının davalı tarafından ödendiğini beyan etmiştir. Bu durumda muvazaa iddiasının kanıtlandığından söz etme olanağı yoktur.
Hâl böyle olunca, davanın reddi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı
9. Kırşehir 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 17.12.2020 tarihli ve 2020/436 Esas, 2020/431Karar sayılı kararı ile; davalının yaptığını iddia ettiği ödeme ile taşınmazların satış esnasında tapuda belirtilen miktar, satış tarihi itibariyle taşınmazların gerçek değeri ve tanıkların beyanı bir bütün olarak değerlendirildiğinde davalının bir ödeme yapması durumunda bile yapılan ödemenin miktarı dikkate alındığında bu ödemelerin taşınmaza yönelik olmadığı gibi muris …’in borcu nedeniyle yapılan bir ödeme de olmadığı, kaldı ki ödemelerin davalı tarafından yapıldığının sabit olmadığı, davalı … beyanından da anlaşılacağı üzere MEDAŞ’a yapılan ödemelerin ilk önce … tarafından yapıldığı, ödenen bu borcun muris …’in borcu olmadığı, davacı …’in borcu olduğu, bu durumun …’in beyanıyla sabit olduğu, yine davacı tanıklarının beyanından da anlaşılacağı üzere davalıya yapılan taşınmaz devrinin gizli tutulduğu, murisin ölümüne kadar taşınmazların kullanımı … ve diğer çocuklarının uhdesinde kaldığı, kök muris …’in ölümünden sonra durumun diğer mirasçılar tarafından öğrenildiği, yörenin sosyal durumu, örf ve adetleri dikkate alındığında davalının beyanının dosya kapsamına uygun olmadığı, dolayısıyla yapılan işlemin diğer mirasçılardan mal kaçırmaya yönelik olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi
10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda dava konusu taşınmazların miras bırakan tarafından ara malik kullanılarak davalıya temlik edildiği ve satış suretiyle yapılan bu temliklerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu iddiasının davacı tarafça ispat edilip edilemediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
13. Uyuşmazlığın çözümü bakımından öncelikle ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır.
14. Muvazaa, Türk Hukuk Lûgatında; ‘Anlaşmalı saptırma gerçek dışı durumlara gerçekmiş niteliğini kazandırma işlemi. Hukuksal bir işlem konusunda gerçek duruma aykırılıkta birleşilerek yapılan ortak açıklama (beyan) ya da ortaya konulan belgedir. Danışıklı işlem.’ şeklinde tanımlanmıştır (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 819).
15. Muvazaa, pozitif hukukumuzda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 19 uncu (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 18.) maddesinde düzenlenmiş ve anılan maddenin birinci fıkrasında;
“Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir.
16. Buna göre muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmaları şeklinde tanımlanabilir.
17. Muvazaa daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan, öğreti ve uygulamada kapsamlı olarak incelenmiş ve belirli kurallara bağlanmıştır. Gerek öğretide ve gerekse uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa olarak iki gruba ayrılmaktadır; mutlak muvazaada taraflar herhangi bir hukuki işlem yapmayı (oluşturmayı) istemezler, yalnız görünüşte bir hukuki işlem için gerekli irade açıklamasında bulunurlar; nispi muvazaada ise taraflar gerçekten belli bir hukuki işlem yapmak isterler, ancak onu saklamak amacıyla, bir başka hukuki işlemin kurulduğu görüşünü yaratmak üzere irade açıklamasında bulunurlar.
18. Taraflar ister yalnız bir görünüş yaratmayı, ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar, görünüşteki (zahiri) işlem tarafların gerçek iradelerine uymadığından, ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmaz. Muvazaada görünüşteki işlemin her türlü hukuki sonuçtan yoksun olması, tarafların ortak iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklanmaktadır.
19. Eldeki davanın konusunu oluşturan ve “muris muvazaası” olarak isimlendirilen muvazaa türünün ise Türk Hukukunda büyük bir yeri ve önemi vardır.
20. Az yukarıda açıklanan Türk Borçlar Kanunu’nun genel hükmü dışında muris muvazaasına ilişkin bir düzenleme kanunlarımızda yer almamaktadır. Muris muvazaası kaynağını daha çok Yargıtay İçtihatlarından ve bilimsel görüşlerden almakta ise de esas kaynağını 01.04.1974 tarihli ve 1/2 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı oluşturmaktadır.
21. 01.04.1974 tarihli ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında sonuç olarak; “Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanunu’nun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanunun 507 ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına” hükmedilmiştir.
22. 01.04.1974 tarihli ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, miras bırakanın tapulu taşınmazlarının temliklerinde yaptığı muvazaalı işlemlere ilişkindir.
23. Muris muvazaasında, miras bırakan ile sözleşmenin karşı tarafı, aralarında yaptıkları bağış sözleşmesini genellikle satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile gizlemektedirler. Başka bir anlatımla, miras bırakan ile karşı taraf malın gerçekten temliki hususunda anlaşmışlardır. Görünüşteki ve gizlenen sözleşmelerin her ikisinde de samimi olarak temlik istenmektedir. Ne var ki, görünüşteki satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesinin vasfı (niteliği) muvazaalı sözleşme ile değiştirilmekte, ayrıca gizli bir bağış sözleşmesi düzenlenmektedir. Görünüşteki sözleşmenin vasfı (niteliği) tamamen değiştirildiğinden, muris muvazaası aynı zamanda “tam muvazaa” özelliği de taşınmaktadır.
24. Muris muvazaasını öteki nispi muvazaalardan ayıran unsur ise mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla yapılmasıdır. Daha açık bir anlatımla, 01.04.1974 tarihli ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere bu muvazaa türünde miras bırakan, mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapuda kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu memuru önünde iradesini satış veya ölünceye kadar bakma akdi şeklinde açıklamaktadır.
25. Bu nedenle, miras bırakanın muvazaalı işlemi yaparken gerçek irade ve amacı mirasçılarından mal kaçırmak olmalıdır. Murisin mirasçılarından mal kaçırma amacının bulunmaması hâlinde 01.04.1974 tarihli ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararını uygulama olanağı bulunmamaktadır.
26. Muris muvazaasına dayalı olarak açılan davalarda ispat yükü ise muvazaanın varlığını iddia eden tarafa aittir. Gerek 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6 ncı maddesindeki “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür” hükmü ve gerekse 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 190/1 inci maddesindeki “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir” hükmü uyarınca, miras bırakanın yaptığı temlikteki gerçek irade ve amacının mirasçıdan mal kaçırmak olduğunu, bu hususu ileri süren davacı taraf kanıtlamalıdır.
27. Diğer bir anlatımla, muris muvazaası davalarında, miras bırakan tarafından yapılan temlikin muvazaalı ve terekeden mal kaçırma amacıyla yapıldığını ispat yükü davacı tarafa aittir.
28. Dava açan mirasçılar, miras bırakan ile davalı arasındaki sözleşmenin dışında olduklarından üçüncü kişi konumundadırlar. Bu nedenle iddialarını tanık dâhil olmak üzere her türlü delille kanıtlamaları mümkündür. Kanunen kendilerine intikal etmesi gereken miras haklarına, miras bırakan tarafından muvazaalı olarak yapılan sözleşme ile engel olunduğundan bu sözleşmenin muvazaalı olduğunu ileri sürerek iptalini istemekte hukuki yararlarının bulunduğu açıktır.
29. Ancak bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır.
30. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması ise genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanması yanında, birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
31. Tüm bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, muris muvazaasına ilişkin davaların niteliği gereğince taraflarca sunulan delillerin, her somut olayın özelliğine göre az yukarıda açıklanan objektif olgulardan da yararlanılarak bir bütün olarak değerlendirilmesi ve sonuca ulaşılması gerekmektedir.
32. Yukarıdaki bilgiler ışığında somut olaya gelindiğinde; 1934 doğumlu miras bırakan …’in 28.07.2013 tarihinde ölümü üzerine mirasçı olarak geriye davacı çocukları …, …, …….. ve (davadan feragat eden) … ile davalı oğlu …, dava dışı oğlu …, oğlu …..’dan olma torunu … ile ikinci eşi … kalmıştır.
33. Kök muris …’in 02.08.2005 tarihinde, 2130 ve 2133 parsel sayılı taşınmazını 1.000,00’er TL; 2132 parsel sayılı taşınmazını ise 1.500,00 TL bedelle dava dışı…’a satış suretiyle devrettiği, … …..’ın da 24.07.2007 tarihinde 2130 sayılı taşınmazı 1.500,00 TL, 2132 parsel sayılı taşınmazı 2.100,00 TL, 2133 parsel sayılı taşınmazı ise 1.750,00 TL bedel karşılığı davalı …’e satış suretiyle temlik ettiği; yine murisin 09.10.2012 tarihinde 1 parsel sayılı taşınmazdaki 2/3 hissesini 6.000,00 TL, 891 parsel sayılı taşınmazdaki 1/2 hissesini 2.000,00 TL bedel karşılığı dava dışı…’a devrettiği, … Yaman’ın ise 25.07.2013 tarihinde 1 parsel sayılı taşınmazdaki hisseyi 6.000,00 TL, 891 parsel sayılı taşınmazdaki hisseyi ise 2.000,00 TL bedelle davalı …’e satış suretiyle devrettiği anlaşılmaktadır.
34. Hükme esas alınan bilirkişi raporuna göre, taşınmazların murisin hissesine düşen değerinin dava tarihi itibariyle toplam 265.485,50 TL; dava dışı…’a satış tarihi itibariyle 205.099,50 TL; davalıya satıldığı tarihi itibariyle ise; 221.477,50 TL olduğu tespit edilmiştir. Taşınmazların satış tarihi itibariyle gerçek değeriyle davalı tarafın ödediğini iddia ettiği değer arasında yaklaşık yirmi bir kat fark vardır.
35. Kök muris … tarafların babası, dava dışı …ise davalının eşinin kardeşi yani kaynıdır.
36. Dinlenen davacı tanıkları dava konusu taşınmazların davalıya satıldığından haberlerinin olmadığını, taşınmazların miras bırakan … tarafından ölünceye kadar kullanıldığını, miras bırakanın maddi durumunun iyi olduğunu, Almanya’dan emekli olduğunu ve emekli maaşı aldığını; tarafların ortak tanığı …..de; taşınmazların satışına ilişkin bilgisinin olmadığını, … ile miras bırakanın taşınmazları birlikte ekip biçtiğini, araları bozulunca arazilerin tarımsal sulamadan kaynaklı borcunu davalının ödediğini, miras bırakanın taşınmazların satışını gerçekleştirecek kadar borcu olup olmadığını bilmediğini, ancak maddi durumunun iyi olduğunu, emekli maaşından başka ekip biçilen tarlalardan da gelirinin bulunduğunu beyan etmiştir. Meram Elektrik Dağıtım A.Ş. (MEDAŞ) tarafından gönderilen yazı cevabında muris … adına her hangi bir borcun olmadığı belirtilmiştir. Davasından feragat eden …, feragate ilişkin beyanında; her ne kadar tarımsal sulamadan kaynaklı olan borcunun babası tarafından ödendiğini, paranın ise murise davalı tarafından gönderildiğini, mal kaçırma amacının bulunmadığını beyan etmiş ise de; alınan beyanlardan ödemenin miras bırakana ait bir borç nedeniyle yapılmadığının anlaşıldığı, MEDAŞ’ın yazı cevabına göre borcun kim tarafından ödendiğinin de belli olmadığı, davalı tarafından bu şekilde bir ödeme yapıldığının kabulü hâlinde dahi iddia edilen ödeme miktarı çok düşük olduğundan, bu miktarda bir ödemenin taşınmaz satışına karşılık olarak yapıldığının kabul edilemeyeceği, miras bırakanın taşınmazların bu miktardaki borca karşılık davalı oğluna devrettiği savunmasının hayatın olağan akışına da uygun düşmediği kuşkusuzdur.
37. Tarafların iddia ve savunmaları, alınan bilirkişi raporları, tanık beyanları ve tüm dosya kapsamından, maddi durumu iyi olan miras bırakanın taşınmazlarını satması için geçerli bir nedenin bulunmadığı, taşınmazlara ilişkin devirlerin gizli tutulduğu, miras bırakan …’in ölümüne kadar taşınmazları kendisi ve çocuklarının uhdesinde tutarak kullanmaya devam ettiği, satışların muris …’in ölümünden sonra diğer mirasçılar tarafından öğrenildiği, bedeller arasındaki açık fark, yörenin sosyal durumu, örf ve adetleri dikkate alındığında davalının savunmasına itibar edilemeyeceği, davalının kaynı olan dava dışı ara malik…’a ve …tarafından da davalıya yapılan devirlerin gerçek anlamda bedel içermediği, ortada gerçekten yapılmış satış işleminden söz edilemeyeceği, dava dışı…’ın emanetçi konumda olduğu, dolayısıyla murisin asıl irade ve amacının mirasçılardan mal kaçırmak olduğu, yapılan devirlerin de muvazaalı olduğu anlaşıldığından, İlk derece mahkemesince verilen direnme kararı yerindedir.
38. Ne var ki Özel Dairece bozma nedenine göre diğer yönlerden bir inceleme yapılmadığından diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
IV. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Direnme uygun olduğundan, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3 üncü maddesi gereğince uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440/III-1 inci maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere,
31.05.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.