YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2021/303
KARAR NO : 2022/1761
KARAR TARİHİ : 15.12.2022
MAHKEMESİ : Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi
1. Taraflar arasındaki “Rücuan tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, … 6. İş Mahkemesinin asıl ve birleşen dava yönünden davanın reddine ilişkin kararına yönelik davacı Sosyal Güvenlik Kurumu vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davalı … vekilinin istinaf başvurusu yönünden ilk derece mahkemesi kararının kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurmak suretiyle asıl ve birleşen davaların reddine dair Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi tarafından verilen karar, davacı Sosyal Güvenlik Kurumu vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı Sosyal Güvenlik Kurumu (Kurum/SGK) vekili asıl davada dava dilekçesinde; davalı … adına işlem gören özel bina inşaatında sigortasız çalışan …’ın 20.05.2013 tarihinde geçirdiği iş kazası sebebiyle vefat ettiğini, hak sahiplerine 107.696,80TL peşin sermaye değerli gelir bağlanması ve 702,78TL tedavi masrafı yapılması nedeniyle Kurum zararının toplam 108.399,58TL olduğunu, Kurum müfettiş raporunda davalı …’ün %70, dava dışı müteveffa …’ın ise %30 oranında kusurlu olduğunun tespit edildiğinii ileri sürerek kusur oranına isabet eden 21.696,91TL’nin yasal faizi ile birlikte davalı …’ten tahsiline karar verilmesini talep etmiş; 05.01.2017 tarihli ıslah dilekçesinde ise; davalının %70 kusur oranına isabet eden Kurum zararını 61.341,258TL ve tedavi giderini 491,946 TL olarak ıslah etmiştir.
5. Davacı Kurum vekili birleşen davada 26.12.2017 havale tarihli dava dilekçesinde; … 6. İş Mahkemesinin 2017/110 E. sayılı dosyasında alınan bilirkişi raporuna göre kazanın meydana gelmesinde 3. kişilerin sorumlu olduğunun belirtilmesi sebebiyle eldeki davanın açıldığını, bu dava ile … 6. İş Mahkemesinin 2017/110 E. sayılı davası arasında hukukî ve fiili bağlantı bulunduğundan birleştirme kararı verilmesi gerektiğini ileri sürerek 21.700TL’nin davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
6. Davalı … vekili asıl davada cevap dilekçesinde; dava dışı müteveffa …’ın çalıştığı binanın yanında bulunan binanın çatısından düşmesi sonucu meydana gelen kazanın iş kazası olarak kabul edilemeyeceğini, … 12. Asliye Ceza Mahkemesinin 2013/116 E., 2013/222 K. sayılı kararı ile müvekkili ve … hakkında kusurlarının bulunmadığı gerekçesiyle beraat kararı verildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
7. Birleşen dava davalısı … Tarım Ürünleri Paz. San ve Tic. A.Ş. vekili cevap dilekçesinde; davalı …’ün evinin sıvasını yaptırmak için anlaştığı dava dışı müteveffa …’ın müvekkili şirketin binasının çatısına izinsiz çıkarak buradan düşmesi sonucu vefat ettiğini, müvekkilinin kusurunun bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
8. Birleşen dava davalısı … cevap dilekçesi sunmamış, duruşmalara da katılmamıştır.
İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı:
9. … 6. İş Mahkemesinin 26.01.2017 tarihli ve 2015/95 E., 2017/31 K. sayılı kararı ile; 20.05.2013 tarihinde geçirdiği iş kazası sebebiyle vefat eden dava dışı müteveffa …’ın hak sahiplerine 107.696,80TL peşin sermaye değerli gelir bağlandığı, davalı …’ün meydana gelen kaza nedeniyle %40 oranında kusurlu olduğu, … 12. Asliye Ceza Mahkemesinin 2013/116 E., 2013/222 K. sayılı kararı ile cezai yönden yapılan değerlendirme sonucunda davalı …’ün kusurunun bulunmadığı gerekçesiyle beraat kararı verildiği ancak hukuk hâkiminin ceza mahkemesi tarafından belirtilen kusur durumu ile bağlı olmadığı, dava dışı …’ın kazanın meydana geldiği tarihte çalışmaya başladığı kabul edilse dâhi işyeri tescilinin yapılmaması ve işe giriş bildirgesi verilmemesi nedeniyle uygulanması gereken 5510 sayılı Kanun’un 23. maddesi gereğince müteveffa işçi bakımından tespit edilen %60 kusur oranının yarısının davalı işverenin kusuruna eklenmesi gerektiği, bilirkişi raporuna göre kusur oranı gözetilerek hak sahiplerine bağlanan peşin sermaye değerli gelir nedeniyle 67.364,04TL; yapılan tedavi masrafları nedeniyle 421,66TL’nin davalıdan talep edilebileceği ancak davacı Kurum vekilinin 05.01.2017 tarihli ıslah dilekçesinde talep edilen miktar esas alınarak hüküm kurulması gerektiği gerekçesiyle davanın kabulü ile peşin sermaye değerli gelir nedeniyle 67.364,04TL; tedavi masrafı nedeniyle 421,66TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesinin Birinci Kararı:
10. … 6. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı … vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
11. Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin 09.05.2017 tarihli ve 2017/1101 E., 2017/979 K. sayılı kararı ile; dava dışı müteveffa … ile davalı … arasında hizmet sözleşmesi bulunmadığı, ilişkinin eser sözleşmesine dayandığı, dosyada bulunan kusur raporları ile ceza mahkemesi tarafından alınan raporun çelişkili olduğu, öte yandan hesap raporunun hüküm vermeye elverişli görülmediği, dava dışı sigortalı … ile davalı … arasındaki ilişkinin eser sözleşmesine dayalı olduğunun kabulü hâlinde 5510 sayılı Kanun’un 23. maddesinin uygulanamayacağı, bu itibarla yeniden kusur raporu alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve dosyanın yeniden görülmesi için mahkemesine iadesine karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı:
12. Dosyanın yeniden görülmesi için mahkemesine iadesi sonrası tevzi edildiği … 1. İş Mahkemesinin 29.01.2019 tarihli ve 2017/435 E., 2019/24 K. sayılı kararı ile; kendisi de … Stadyumunda inşaat işçisi olarak çalışan davalı …’ün evinin sıva işinin yapılması için dava dışı müteveffa … ile anlaştığı, bu itibarla aralarında eser sözleşmesinin bulunduğunun ve dava dışı müteveffa …’ın işçi konumunda olmadığının açık olduğu, dava dışı müteveffa …’ın sıva işini yaptığı esnada kimseye sormadan çatı üzerine koyduğu iskele üzerine sarkan asma dallarını aldıktan sonra dikkatsiz ve tedbirsiz davranarak çatı aydınlatma levhasına basması neticesinde meydana gelen kazada %100 kusurlu olduğu, kazanın iş kazası olmadığı gerekçesiyle asıl ve birleşen davaların reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesinin İkinci Kararı:
13. … 1. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı Sosyal Güvenlik Kurumu ve davalı … vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
14. Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin 17.05.2019 tarihli ve 2019/843 E., 2019/954 K. sayılı kararı ile; ilk derece mahkemesince verilen kararın usul ve yasaya uygun bulunduğu ancak davanın niteliği ve alacak miktarına göre davalı … lehine nispi vekâlet ücretine hükmedilmesi gerektiği gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle asıl ve birleşen davaların reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
15. Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
16. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 22.06.2020 tarihli ve 2019/5415 E., 2020/3608 K. sayılı kararı ile; davalılar … ve … Tarım Ürünleri Paz. San. ve Tic. A.Ş’nin kusuru bulunmadığından bahsi geçen davalılar hakkında verilen hükmün isabetli bulunmasına göre davacı Kurum vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra “…Dava, 20.05.2013 tarihli kazada vefat eden sigortalının hak sahiplerine bağlanan gelir ve tedavi giderinden oluşan Kurum zararının 5510 sayılı Kanun’un 21. 76. ve 23. maddeleri uyarınca tahsili istemine ilişkindir.
Somut olayda; davalı …’e ait binanın sıva işinin ölen …’a verildiği, …’ın, sıva yapılan binanın yan tarafındaki ….’ne ait deponun çatısına çıktığı sırada çatı kaplama malzemesinin kırılarak yüksekten düşmesi neticesinde vefat ettiği, bu kazada taraflar arasındaki sözleşmenin eser sözleşmesi niteliğinde olup hizmet sözleşmesinin vasıflarını taşımadığı gerekçesiyle verilen hüküm eksik inceleme ve hatalı değerlendirmeye dayalıdır.
Mahkemece, ölen sigortalı ile davalı … arasında hizmet akdi- istisna akdi ilişkisinin oluşup oluşmadığı yeterince irdelenmemiştir.
Uyuşmazlık davalı … ile ölen Nevzet arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinde toplanmaktadır.
Davalı ile müteveffa arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinin hizmet akdi – istisna akdi olup olmadığı, istisna akdinin şartlarının oluşup oluşmadığı saptanmalıdır.
5510 sayılı Kanunun 4’üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendine göre; hizmet akti ile bir veya birden fazla işveren tarafından çalıştırılanlar sigortalı sayılırlar. Söz konusu Kanunda “hizmet akdi” tarifine yer verilmemiş, yalnızca Borçlar Kanununda tanımlanan hizmet akdi ve iş mevzuatında tanımlanan iş sözleşmesine atıfla yetinilmiştir. 4857 sayılı İş Kanununun 8’inci maddesinde iş sözleşmesi (hizmet akdi) tanımlanmış, olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı mülga Borçlar Kanununun 313 – 354’üncü maddelerinde de bu konuda düzenlemeler yapılmıştır.
Borçlar Kanununda anılan sözleşme, “Hizmet akdi bir mukaveledir ki onunla işçi, muayyen veya gayri muayyen bir zamanda hizmet görmeyi ve iş sahibi dahi ona bir ücret vermeği taahhüt eder.” şeklinde tanımlanmış, aksine hüküm bulunmadıkça, hizmet akdinin özel şekle tabi olmadığı belirtilmiş, ücretin, zaman itibarıyla olmayıp yapılan işe göre verilmesi durumunda da işçinin belirli veya belirsiz bir zaman için alınmış veya çalışmış olduğu sürece akdin “parça üzerine hizmet” veya “götürü hizmet” altında varlığını koruduğu açıklanmıştır.
Baskın olan bilimsel ve yargısal görüşlere göre, hizmet akdinin ayırt edici ve belirleyici özelliği, “zaman” ile “bağımlılık” unsurlarıdır. Zaman unsuru, çalışanın iş gücünü belirli veya belirsiz bir süre içinde işveren veya vekilinin buyruğunda bulundurmasını kapsamaktadır ve anılan sürede buyruk ve denetim altında (bağımlılık) edim yerine getirilmektedir. Bağımlılık ise, her an ve durumda çalışanı denetleme veya buyruğuna göre edimini yaptırma olanağını işverene tanıyan, çalışanın edimi ile ilgili buyruklar dışında çalışma olanağı bulamayacağı nitelikte bir bağımlılıktır. 5510 sayılı Kanunun 12’nci maddesinin birinci fıkrasında işveren aynı Kanunun 4’üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (c) bentleri kapsamında sigortalı sayılan kimseleri çalıştıran gerçek ve tüzel kişiler ile tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlar olarak tanımlanmış olup, hizmet akdi tanımı ile hizmet akdine tabi olarak çalıştıran kimse içiçe geçerek belirlenecek hususlardır.
Borçlar Kanunu’nun 313. maddesinde hizmet akdi, “Hizmet akti bir mukaveledir ki, onunla işçi muayyen ve gayri muayyen bir zamanda hizmet görmeyi ve iş sahibi dahi ona bir ücret vermeyi taahhüt eder” şeklinde tarif edilmiştir. Hizmet akdinden söz edebilmek için belirli bir işin, işverene bağımlı olarak çalışma karşılığında bir ücret mukabili yapılması gerekmektedir.
Borçlar Kanunu’nun 355 ve 356. maddelerinde düzenlenen istisna akdinde ise “belirli bir işin belirlenen bedel mukabilinde işverenin mesai kısıtlamasına tabi olmadan yapılıp veya başkalarına yaptırılıp teslim edilmesi” söz konusudur. Hizmet akdinde sürdürülen ve devam eden hizmet, istisna akdinde ise, işten hasıl olacak sonuç önemlidir.
Tüm bu açıklamalar karşısında, müteveffa … ile davalı … arasındaki hukuki ilişkinin hizmet akdi olduğu anlaşıldığından, kusur durumları bu kapsamda irdelenmeli, gerek görülmesi halinde, kazayla ilgili olarak … 12. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2013/116 E. – 222 K. sayılı dosyası da dikkate alınarak kusur durum ve oranlarının belirlenmesi için yeniden alanında uzman bilirkişilerden oluşan heyet raporu alınmalı ve oluşacak sonuca göre karar verilmelidir.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, eksik araştırma, inceleme ve hatalı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davacı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince verilen hüküm bozulmalıdır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
17. Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin 24.09.2020 tarihli ve 2020/1453 E., 2020/1528 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeye ilaveten dosya kapsamı ve özellikle davalı … ile müteveffa …’ın eşinin ve kardeşlerinin beyanları dikkate alındığında hizmet sözleşmesi bulunmadığı, kendisi … Stadyumunda inşaat işçisi olarak çalışan davalı …’ün evinin sıva işinin yapılması için müteveffa … ile anlaştığı, ücretin götürü usulüne göre kararlaştırıldığı, diğer çalışanların ve iskele malzemesinin … tarafından belirlendiği, bu itibarla aralarında eser sözleşmesi bulunduğunun kabulü gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
18. Direnme kararı süresi içinde davacı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
19. Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda davalı … ile dava dışı müteveffa … arasında hizmet sözleşmesi mi yoksa eser sözleşmesi mi bulunduğu; buradan varılacak sonucuna göre mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hüküm vermeye yeterli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
20. Öncelikle eser sözleşmesi ve hizmet sözleşmesine ilişkin yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.
21. Dava tarihinde yürürlükte olan ve uygulanması gereken 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 470. maddesinde eser sözleşmesi; “Yüklenicinin bir eser meydana getirmesi, iş sahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşme” olarak tanımlanmış, sözleşmenin tarafları yüklenici ve iş sahibi olarak isimlendirilmiştir.
22. Bir sözleşme ilişkisinin kurulabilmesi için sözleşme yapmaya ehil (ehliyet) olanlar arasında öneri ve kabulün gerçekleşmesi yani tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamaları (tarafların anlaşması), sözleşme içeriği ve amacının kanunda kesin hükümsüzlük yaptırımına tâbi tutulmamış başka bir deyişle yasaklanmamış (meşru içerik) olması ve sözleşmenin kanunda öngörülen biçimi varsa buna uyularak (şekil) yapılması gerekmektedir.
23. Sözleşmeye ilişkin bu temel unsurlar yanında her sözleşme türünün kendine özgü unsurları bulunmaktadır. Eser sözleşmesinin de kendine özgü olan iki temel unsuru vardır. Bunlar eser ve bedeldir. Bu sözleşme ile bir taraf (yüklenici) istenen özellikte sonucu (eser) meydana getirmeyi, diğer taraf (iş sahibi) ise bu çalışma karşılığında ivaz (bedel) ödemeyi üstlenmektedir.
24. Eser sözleşmesinde tarafların edimleri birbirinin karşılığını oluşturmakta olduğundan tam iki tarafa borç yükleyen sözleşmedir. Ayrıca niteliği itibariyle sürekli bir sözleşme olmayıp ani edimli bir sözleşmedir.
25. Bu sözleşmenin unsuru olan meydana getirilecek eser, aynı zamanda sözleşmenin konusunu oluşturur. Ayırt edici diğer bir temel unsuru ise bedeldir. Meydana getirilecek bir sonuç bulunmasına rağmen bedel ödenmeyeceği kararlaştırılmış ise eser sözleşmesinin varlığından söz edilemez. Bedel, eser sözleşmesinin unsuru ise de tarafların anlaşırken bedeli kararlaştırmamış olmaları sözleşmenin kurulmasına etki etmez. Taraflar kararlaştırmamış olsa da bedel ödeneceğini taraflar biliyor veya bilmesi gerekiyor ise eser sözleşmesinin bulunduğu yine kabul edilecektir.
26. Eser sözleşmesinin konusu, meydana getirilmesi istenen sonuçtur. İstenen sonuç, bir şeyin yapılmasına ilişkin olabileceği gibi ortadan kaldırılmasına, iyileştirilmesine veya montajına ilişkin de olabilecektir. Diğer bir ifadeyle baştan yeni bir eser meydana getirilmesine ilişkin olabileceği gibi mevcut bir eserde yapılacak değişiklik veya ilavelerle farklı bir hâle getirilmesine de ilişkin olabilir.
27. Eser sözleşmesi tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamaları ile kurulur ve sözleşmenin geçerliliği kanunda aksi öngörülmedikçe hiçbir şekle bağlı değildir.
28. Türk Borçlar Kanunu’nun 393. maddesinde hizmet sözleşmesi; “Hizmet sözleşmesi, işçinin işverene bağımlı olarak belirli veya belirli olmayan süreyle işgörmeyi ve işverenin de ona zamana veya yapılan işe göre ücret ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.
İşçinin işverene bir hizmeti kısmi süreli olarak düzenli biçimde yerine getirmeyi üstlendiği sözleşmeler de hizmet sözleşmesidir.
Genel hizmet sözleşmesine ilişkin hükümler, kıyas yoluyla çıraklık sözleşmesine de uygulanır; özel kanun hükümleri saklıdır.” şeklinde düzenlenmiştir.
29. Bir sözleşme ilişkisinin eser sözleşmesi mi yoksa hizmet sözleşmesi mi olduğunun belirlenmesine gelince; TBK’nın 393. maddesinde hizmet sözleşmesi emek ağırlıklı iken, eser sözleşmesi beceriye dayalı sonuç ağırlıklıdır. Hizmet sözleşmesinde ortaya konan emek nedeniyle ücrete hak kazanılır. Eser sözleşmesinde ise ortaya konan beceri ile oluşturulan eser nedeniyle ücret alınır. Hizmet sözleşmesinde; zamana bağlı süreç ağırlıklı çalışma söz konusu iken eser sözleşmesinde sonuca bağlı çalışma esastır.
30. Eser sözleşmesinde yüklenici, iş sahibinin istemi üzerine kural olarak bir şey meydana getirmeyi ve bedel karşılığında teslim etmeyi üstlenmektedir.
31. Sözleşmede beceriye dayalı sonuç unsuru yerine emek verilmesi üstün ise eser sözleşmesi değil, hizmet sözleşmesi söz konusu olacaktır.
32. Öte yandan Kurumun rücu hakkına ilişkin düzenlemeler 5510 sayılı Kanun’un 21., 23. ve 76. maddelerinde yer almaktadır. 5510 sayılı Kanun’un 21. maddesine göre;
“İş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamı, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirilir. İşverenin sorumluluğunun tespitinde kaçınılmazlık ilkesi dikkate alınır.
İş kazasının, 13 üncü maddenin ikinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen sürede işveren tarafından Kuruma bildirilmemesi halinde, bildirim tarihine kadar geçen süre için sigortalıya ödenecek geçici iş göremezlik ödeneği, Kurumca işverenden tahsil edilir.
İş kazası, meslek hastalığı ve hastalık, üçüncü bir kişinin kusuru nedeniyle meydana gelmişse, sigortalıya ve hak sahiplerine yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı, zarara sebep olan üçüncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara rücû edilir “.
33. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 21. maddesinin ilk üç fıkrasında Kurumun işverene rücu hakkına ilişkin hükümlere yer verilmiş, sözü edilen maddenin 4. fıkrasında ise Kuruma kusuru ile iş kazasının meydana gelmesine neden olan üçüncü kişiye rücu hakkı tanınmıştır. Ancak rücu davalarında işveren veya üçüncü kişinin sorumluluk esasları farklı olup 5510 sayılı Kanun’un 21. maddesine göre rücu alacağından sorumluluk belirlenirken kural olarak işveren yönünden 1. fıkraya göre gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri ile yargılamada yöntemince hesaplanacak gerçek (maddi) zarar karşılaştırması yapılıp düşük (az) olan tutar esas alınmalı, üçüncü kişi bakımından ise 4. fıkra gereğince gerçek zarar gözetilmeksizin gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı benimsenmeli ve bunlara kusur oranları uygulanmalıdır.
34. Öte yandan sigortalı çalıştırmaya başlandığının süresi içinde sigortalı işe giriş bildirgesi ile Kuruma bildirilmemesi hâlinde bildirgenin sonradan verildiği veya sigortalı çalıştırıldığının Kurumca tespit edildiği tarihten önce meydana gelen iş kazası sonucu sigortalının gelir ve ödenekleri Kurumca ödenmekle birlikte Kurumca yapılan ve ileride yapılması gerekli bulunan her türlü masrafların tutarı ile gelir bağlanırsa bu gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri tutarı, 21. maddenin 1. fıkrasında yazılı sorumluluk hâlleri aranmaksızın işverene ayrıca ödettirilir (5510 sayılı Kanun m.23).
35. Somut olayda 20.05.2013 tarihinde davalı …’e ait ruhsatı bulunmayan binanın dış sıvasının yapılmasına başlamadan önce dava dışı müteveffa …’ın işin yapılmasını engellediğinden davalı … Paz. San. ve Tic. A.Ş.’ye ait yan binanın çatısına bırakılan asmayı yerine koyabilmek amacıyla çektiği sırada bahsi geçen şirkete ait bina çatısından düşerek vefat ettiği anlaşılmaktadır.
36. Öte yandan davalı …’ün Kurum müfettişi tarafından alınan ifadesinde binanın iç ve dış sıvasının yapılması için çimento ve kum malzemesinin kendisi tarafından karşılandığını, işin yapımı sırasında başka yerde olduğunu beyan ettiği, yargılama sırasında dinlenilen tanık beyanlarına göre müteveffa …’ın kendi nam ve hesabına çalışmaya dayalı sigortalığının bulunmadığı, Sosyal Güvenlik Kurumunun 16.12.2013 tarihli müfettiş inceleme raporunda 20.05.2013 tarihinde sigortasız çalıştırılan …’ın maruz kaldığı olayın iş kazası olduğu belirtildiği, hak sahiplerine ölüm geliri bağlandığı görülmüştür.
37. Bu açıklamalara göre; davalı …’ün beyanı ile tanık anlatımları, 16.12.2013 tarihli müfettiş inceleme raporunda olayın iş kazası olarak kabul edilmesi ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde yapılan sıva işinde zaman ve bağımlılık unsurlarının ağır bastığı, davalı … ile dava dışı sigortalı müteveffa … arasında hizmet sözleşmesine dayanan bir ilişki bulunduğu kabul edilmelidir.
38. Bu nedenle hizmet sözleşmesinin varlığı dikkate alınarak tarafların kusur durumu incelenmeli, gerek görüldüğü takdirde iş kazasıyla ilgili davalılar … ve … hakkında taksirle ölüme neden olma suçundan açılan … 12. Asliye Ceza Mahkemesinin 2013/116 E. sayılı dosyası da dikkate alınarak kusur durumu ve oranlarının belirlenmesi için uzman kişilerden oluşan bilirkişi kurulundan raporu alınmalı ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilerek oluşacak sonuca göre karar verilmelidir.
39. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında; davalı …’ün kendisine ait binanın sıvasını yapması için dava dışı … ve kardeşleriyle anlaştığı, işin yapımında kullanılacak malzemenin davalı tarafından; sıva işine ilişkin işçiliğin ise dava dışı müteveffa … ve kardeşleri tarafından karşılandığı, davalının işin yapıldığı sırada işi yapanların başında olup olmamasının aradaki ilişkinin niteliğini etkilemeyeceği, zaman ve bağımlılık unsurunun bulunmadığı, yapılan işin niteliği dikkate alındığında davalı … ile dava dışı … arasında eser sözleşmesi bulunduğunun açık olduğu, bu itibarla direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
40. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.
41. Öte yandan, davalı adı olarak “… Tarım Ürünleri Paz. San. ve Tic. A.Ş.” yerine direnme kararında “….” yazılması maddi hata olarak kabul edilmiş ve esasa etkili görülmediğinden bozma nedeni yapılmamıştır.
42. O hâlde direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı Sosyal Güvenlik Kurumu vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371. maddesi gereğince BOZULMASINA,
Dosyanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/2. maddesi uyarınca kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 15.12.2022 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.