YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2021/184
KARAR NO : 2023/178
KARAR TARİHİ : 08.03.2023
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davacının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve temyiz incelemesi sırasında duruşmanın düzenlendiği 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 369 uncu maddesinin direnme kararının temyizini kapsamadığı, direnmenin düzenlendiği aynı Kanun’un 373 üncü maddesinde ise duruşmaya yer verilmediği gözetildiğinde direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağı kabul edilerek temyiz eden davacı vekilinin duruşma isteminin reddine karar veridikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili; … Büyükşehir Belediyesi mücavir alan sınırları içerisinde doğalgaz dağıtım faaliyetinin ilk olarak 21.10.1998 tarihinde davalı ile … Genel Müdürlüğü arasında yapılan sözleşme ile başladığını, anılan bölge için EPDK tarafından 05.06.2003 tarihinde … Genel Müdürlüğüne doğalgaz dağıtım lisansı verildiğini, 2007 yılında ise doğalgaz dağıtım faaliyetinin gerçekleştirilmesi amacıyla müvekkili şirketin kurulduğunu ve … Genel Müdürlüğünün mülkiyet ve/veya işletmesinde bulunan gaz dağıtım alt yapı tesislerinin, varlıkların, taşınır ve taşınmazlar ile hak ve alacakların müvekkiline devredildiğini, devamında 31.08.2007 tarihli ve 1298/162 sayılı EPDK kararıyla 30 yıllık doğalgaz dağıtım lisansının müvekkiline verildiğini, bu kapsamda müvekkilinin …’da yetkili doğalgaz dağıtım şirketi olduğunu, ayrıca müvekkilinin doğalgaz dağıtım lisansını aldığı 06.06.2003 tarihinden itibaren doğalgaz dağıtım yetki ve haklarına sahip olduğunu, serbest tüketicilerin ihtiyaç duydukları doğalgazı dilerlerse bulundukları illerdeki dağıtım şirketlerinden, dilerlerse toptan satış şirketi ve ithalatçı şirketlerden satın alabildiklerini, ancak doğalgaz kimden temin edilirse edilsin doğalgazın müşteriye o bölgede lisans sahibi olan doğalgaz dağıtım şirketinin şebekesi kullanılarak ulaştırıldığını, müvekkili bölgesinde 25 adet serbest tüketiciye doğalgaz arzının sağlandığı şebekenin 05.06.2003 tarihinde davalı tarafından müvekkili şirkete devredilmediğini, … Genel Müdürlüğü tarafından 11.03.2004 tarihinde hatların devri talebi ile yazı yazılmasına rağmen davalı tarafından herhangi bir cevap verilmediğini, nihayet 01.02.2011 tarihinde müvekkili şirkete hattın devredildiğini, davalı tarafından devredilmeyen doğalgaz dağıtım hatlarından gerçekleştirilen doğalgaz arzı nedeniyle müvekkiline taşıma bedeli ödenmesi gerektiğini, ancak davalının ödeme yapmayarak geç devir nedeniyle müvekkilinin taşıma gelirinden mahrum kalmasına neden olduğunu, davalı tarafından 25 adet tüketiciye ne miktarda doğalgaz taşındığının müvekkili tarafından bilinmediğinden taşıma bedelinin hesaplanamadığını, bu nedenle taşıma bedeli alacağı oluşan 05.06.2003 ilâ 01.02.2011 tarihleri arasında davalı tarafından serbest tüketicilere taşınan doğalgaz miktarı bilgilerinin davalıdan celp edilerek toplam taşıma bedelinin hesaplanması gerektiğini ileri sürerek davanın belirsiz alacak davası olarak kabulü ile şimdilik 2.000.000,00 TL’nin temerrüt tarihi olan 11.03.2004’ten itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili; talebin zamanaşımına uğradığını, davacının öncelikle kuruma başvuruda bulunması gerektiğini, 11.03.2004 tarihli talebin müşteri devrine ilişkin olduğunu, taşıma bedeli talebine ilişkin olarak müvekkiline yapılan başvurunun 26.02.2009 tarihinde yapıldığını, bu başvurunun reddi ile idari yargıda dava açılması gerektiğini, bu sebeple mahkemenin görevsiz olduğunu, nakil hatlarının devrine dair bir iptal kararı bulunmadığından hukuka uygun devirler nedeniyle tazminat talebinde bulunulamayacağını, davacının dağıtım bölgesindeki tüm hatların Yüksek Planlama Kurulunun (YPK) 10.07.2010 tarihli kararıyla devredildiğinden davacının geçmişe yönelik talep hakkının bulunmadığını, devir sürecindeki aksaklıklarda müvekkilinin kusurunun bulunmadığını, davacının fiilen hizmet vermediği döneme ilişkin hak talep edemeyeceğini, zararın ispatlanamadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 25.01.2018 tarihli ve 2017/330 Esas 2018/60 Karar sayılı kararı ile; davalının 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’ye (233 sayılı KHK) tâbi bir kamu iktisadi teşebbüsü olduğu, kamu tüzel kişiliği niteliğinden kaynaklanan ve kamu gücü ayrıcalıklarını kullanarak tek taraflı olarak yürüttüğü faaliyetlerinden ortaya çıkan uyuşmazlıkların idari yargıda, günlük işlerle ve fertlerle münasebetten doğan uyuşmazlıkların ise adli yargıda çözümlenmesinin gerektiği, eldeki davada talebin, davalı tarafından doğalgaz boru hatlarının geç devredilmesi nedeniyle 25 adet serbest tüketiciye taşınan doğalgaz miktarlarından doğan taşıma bedelinin tahsili isteminden kaynaklandığı, devir sürecinin, ticari faaliyetlere ilişkin olmadığı, lisans sahibinin devir alma hakkı ile davalının devir yükümlülüğünün, yasal düzenlemeler ve mevzuat uyarınca, EPDK tarafından düzenlenen lisans ve mevzuat kapsamında idare hukuku alanında sonuç doğurduğu, davacının lisansından kaynaklanan bir hak kapsamında devir talebinde bulunduğu, davalının ise koşulların yerine getirilmediğini savunarak bu talebi reddettiği, dolayısıyla taraflar arasında özel hukuk ilişkisinin bulunmadığı, kaldı ki, taraflar arasında çıkan ihtilaf nedeniyle Yüksek Planlama Kurulunca karar alındığı, bu kararın akabinde 01.02.2011 tarihli “Devir Protokolü” imzalanması karşısında anılan YPK kararının da değerlendirilmesi gerektiği, bu hususun da idari yargının görevi alanına girdiği gerekçesiyle HMK’nın 114/1 ve 115/1-2 maddeleri uyarınca davanın yargı yolu nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 29.11.2018 tarihli ve 2018/1796 Esas, 2018/1258 Karar sayılı kararıyla; ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden kanuna uygun olduğu, nitekim Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 27.02.2014 tarihli ve 2011/2540 Esas, 2014/510 Karar, 02.05.2018 tarihli ve 2017/1794 Esas, 2018/2105 Karar sayılı kararları ile yine Danıştay 13. Dairesinin 04.2010 tarihli ve 2009/5582 Esas, 2010/3069 Karar ile 19.09.2018 tarihli ve 2011/4501 Esas, 2018/2514 Karar sayılı kararlarında da benzer uyuşmazlıklardan doğan davaların idari yargının görev alanında kaldığının kabul edildiği, 6100 sayılı HMK’nın 114/1-a maddesi uyarınca davanın reddine karar verilmesi doğru değil ise de karar gerekçesinde yargı yolunun caiz olmadığının belirtilmesi karşısında bu durumun mahallinde her zaman düzeltilebilir maddi hataya dayandığı gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 11.12.2019 tarihli ve 2019/444 Esas, 2019/8053 Karar sayılı kararı ile; “…Dava, doğal gaz boru hatlarının davacıya geç devredildiği iddiasıyla bu boru hatlarından, hatların devir edilmesi gereken tarih ile fiilen devredildiği tarih arasında taşınan doğal gaz taşıma bedelinin tahsili istemine ilişkindir. İlk Derece Mahkemesince, idari yargının görevli olduğu gerekçesi ile davanın yargı yolu nedeniyle usulden reddine karar verilmiş; Bölge Adliye Mahkemesince, aynı gerekçe ile davacı vekilinin istinaf isteminin esastan reddine karar verilmiştir. Ancak, 6102 sayılı TTK’nın 16/1. maddesinde ticaret şirketleriyle, amacına varmak için ticari bir işletme işleten vakıflar, dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişileri tarafından kurulan kurum ve kuruluşların da tacir sayılacağı belirtilmiştir. Aynı Kanun’un 124. maddesine göre de kollektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketleri, ticaret şirketlerinin türleri olarak belirtilmiştir. Taraflar Özel Kanunlar ile kurulmuş özel hukuk hükümlerine göre idare edilen kamu kuruluşu olmaları yanında ticari şekilde veya iktisadi esaslara göre işletilmekte, yaptıkları işler itibariyle de tacir sıfatını taşımakta olan anonim şirket tüzel kişiliğine haiz olup, tarafların iş ve işlemlerinin 6102 sayılı Kanun’a tabi olduğu açıktır. Bu açıklamalar uyarınca, somut uyuşmazlık yönünden adli yargının görevli olduğu gözetilip taraf delilleri toplanıldıktan sonra hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, uyuşmazlığın çözümünde idari yargının görevli olduğundan bahisle yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün davacı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir…” şeklindeki gerekçeyle karar bozularak dosyanın İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki gerekçeye ilaveten; taraflar anonim şirket olmakla birlikte uyuşmazlığın özel hukuk ilişkisinden kaynaklanmadığı, davalının kamu tüzel kişiliği niteliğinden kaynaklanan ve kamu gücü ayrıcalıklarını kullanarak tek taraflı yürüttüğü faaliyetlerden çıkan uyuşmazlıkları çözme görevinin idari yargıya ait olduğu, dava konusu şebekenin geç devrinden kaynaklanan tazminat istemini inceleme görevinin de idari yargının görev alanına girdiği, benzer konuda Danıştay nezdinde çok sayıda emsal kararın bulunduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili; davalının bir anonim şirket olup özel hukuk hükümlerine tâbi olduğunu, devrin bir idari işlem olmadığını, tek taraflı bir idari işlemin de söz konusu olmadığını, taraflar arasındaki protokolün özel hukuk hükümlerine tâbi olduğunu, YPK kararının dava ile ilgili olmadığını, borcun kanundan kaynaklandığını, bu husustaki mütalaanın dikkate alınmadığını belirtilerek direnme kararını temyiz etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; doğalgaz boru hatlarının davacıya geç devredildiği iddiasıyla bu boru hatlarından, hatların devir edilmesi gereken tarih ile fiilen devredildiği tarih arasında taşınan doğalgazın taşıma bedelinin tahsili istemiyle açılan eldeki davadaki uyuşmazlığın yargı yolu bakımından adli yargıda mı, yoksa idari yargıda mı çözümlenmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
Dava konusu hukuki ilişkinin taraflarından biri olan davalının bir iktisadi devlet teşekkülü olması sebebiyle uyuşmazlığa uygulanacak düzenlemelerden ilki olan 233 sayılı KHK’nın 2/I-2 nci maddesi;
“İktisadi devlet teşekkülü “Teşekkül”; sermayesinin tamamı devlete ait, iktisadi alanda ticari esaslara göre faaliyet göstermek üzere kurulan, kamu iktisadi teşebbüsüdür.” şeklindeki hükmü ile iktisadi devlet teşekkülü tanımlanmıştır.
Kamu iktisadi teşebbüslerinin nitelikleri ise 233 sayılı KHK’nın 4 üncü maddesinde; “1. Teşebbüsler tüzelkişiliğe sahiptir.
2. Teşebbüsler, bu Kanun Hükmünde Kararname ile saklı tutulan hususlar dışında özel hukuk hükümlerine tabidir.
3. Teşebbüsler, Genel Muhasebe Kanunu ile Devlet İhale Kanunu hükümlerine ve Sayıştay’ın denetimine tabi değildir.
4. Teşebbüslerin sorumlulukları sermayeleri ile sınırlıdır. Teşebbüslerin sermayesi, ilgili bakanlığın talebi üzerine Koordinasyon Kurulunca tesbit edilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukuki kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.
2. 2701 sayılı T.C. Anayasası’nın (Anayasa) 165 inci maddesindeki düzenlemeden hareketle kamu iktisadi teşebbüsleri; sermayesinin yarısından fazlası doğrudan doğruya veya dolaylı olarak devlete ait olan teşebbüsler olarak tanımlanabilirler.
3. Ülkemizde İktisadi Devlet Teşekkülleri tabiri ilk kez 17.06.1938 tarihinde çıkarılan 3460 sayılı Sermayesinin Tamamı Devlet Tarafından Verilmek Sureti ile Kurulan İktisadi Teşekküllerin Teşkilatı ile İdare ve Murakebeleri Hakkında Kanun’un (3460 sayılı Kanun) 1 inci maddesi ile ortaya atılmıştır. Bu Kanun’un 26 ncı maddesinde; Kanun hükümlerine tâbi teşekküllerin, ellerinde bulunan teşebbüsleri hususi hukuk hükümlerine göre idare edilmek ve kendilerine bağlı olmak ve hükmi şahsiyeti haiz bulunmak üzere kurulacak sınırlı sorumlu müesseselere devretmeye mecbur oldukları belirtilmiştir.
4. Yine aynı konuları düzenleyen ve 3460 sayılı Kanun’dan sonra 21.03.1964 tarihinde yürürlüğe giren 440 sayılı İktisadi Devlet Teşekkülleriyle Müesseseleri ve İştirakleri Hakkında Kanun’un (440 sayılı Kanun) 1 inci maddesinde “İktisadi Devlet Teşekküllerinin, sermayelerinin yarısından fazlasının tek başına veya birlikte Devlete (Genel ve Katma Bütçeli İdarelere) ve İktisadi Devlet Teşekküllerine ait olup, İktisadi alanda ticari esaslara göre faaliyet göstermek üzere kurulan ve kuruluş kanunlarında bu kanuna tabi olacakları belirtilen teşebbüsler” olarak tarif edilmiştir. 440 sayılı Kanun’un 2/A bendinde bu teşekküllerle müessese ve iştiraklerinin karma ekonominin kurallarına ve ekonomik gereklere uygun olarak yönetilmelerine kârlılık ve verimlilik anlayışı içinde çalışmak ve sermaye birikimine yardım etmek suretiyle daha fazla yatırım kaynağı oluşturmalarının amaçlandığı belirtilmiştir. 440 sayılı Kanun’un 11 inci maddesinde; teşekküllerin işletmelerini kendilerine bağlı, tüzel kişiliği haiz müesseseler olarak teşkilatlandırmaya mecbur oldukları ve kurulacak müesseselerin ticaret unvanı alıp ticaret siciline tescil edilecekleri ve limited veya anonim şirket hâlinde teşkilatlanabilecekleri düzenlenmiştir.
5. Bu düzenlemeler sonrasında mevcut durum itibariyle yürürlükte olan 233 sayılı KHK ile kamu iktisadi teşebbüsleri (KİT), iktisadi devlet teşekkülleri (İDT) ile kamu iktisadi kuruluşları (KİK) olarak iki gruba ayrılmıştır. Bu kapsamda İDT, sermayesinin tamamı devlete ait, iktisadi alanda ticari esaslara göre faaliyet göstermek üzere kurulan kamu iktisadi teşebbüsü, KİK ise sermayesinin tamamı devlete ait olup tekel niteliğindeki mal ve hizmetleri kamu yararı gözeterek üretmek ve pazarlamak üzere kurulan, gördüğü bu kamu hizmeti dolayısıyla ürettiği mal ve hizmetler imtiyaz sayılan kamu iktisadi teşebbüsü olarak tanımlanmıştır (233 sayılı KHK md. 2/2-3).
6. 233 sayılı KHK’nın 1/2-b maddesinde İDT’lerin ticaret şirketleri gibi verimlilik ve karlılık ilkeleri doğrultusunda çalışacakları vurgulanmış olup yine aynı KHK’nın 4 üncü maddesinde İDT’lerin tüzel kişiliği haiz, bu KHK ile saklı tutulan hususlar dışında özel hukuk hükümlerine tâbi olan ve sorumlulukları sermayeleri ile sınırlı olan yapıları hüküm altına alınmıştır (233 sayılı KHK md. 4). Bunun yanında 233 sayılı KHK’nın 3/3 üncü maddesi gereğince KİT’lerin ve dolayısıyla İDT’lerin anonim şirket şeklinde de kurulabileceği belirtilmiştir.
7. 233 sayılı KHK’nın 4/2 nci maddesinde de belirtildiği üzere KİT’ler, anılan KHK’da saklı tutulan hususlar dışında özel hukuk hükümlerine tâbi tutulmuştur. Kanun koyucu, KİT’leri özel hukuk hükümlerine tâbi tutarken her şeyi ile bunların birer ticaret şirketi veya tacir olduklarını benimsediği anlaşılmaktadır.
8. Bu teşebbüslerin 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) kapsamında incelenmesinde; TTK’nın 16/1 inci maddesi gereğince ticaret şirketleriyle, amacına varmak için ticari bir işletme işleten vakıflar, dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişileri tarafından kurulan kurum ve kuruluşlar da tacir sayılırlar. Aynı Kanun’un 124 üncü maddesine göre de tacir sayılan ticaret şirketleri; kollektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketler olarak sayılmıştır. Bu anlamda bir KİT’in tacir sayılabilmesi için ticari şekilde işletilmek üzere kurulması yeterli olup bu hususta sermayenin kime ait olduğu önem arz etmemektedir. Bu anlamda İDT’ler de tacir niteliğini haiz, ticari esaslara göre faaliyet gösteren ve bu sebeple karlılık ve verimlilik anlayışı içerisinde çalışan bir yapıya sahip olan KİT’ler olarak faaliyette bulunmaktadırlar.
9. Gelinen aşamada somut uyuşmazlık itibariyle durumun davalı “…-Boru Hatları ile Petrol Taşıma A.Ş.” bakımından incelenmesi gerekmektedir.
10. …, 27.08.1973 tarihinde imzalanan Ham Petrol Boru Hattı Anlaşması’nın amacı olan petrolün, İskenderun Körfezine taşınmasını gerçekleştirmek üzere 7/7871 sayılı Kararnameye istinaden 15.08.1974 tarihinde Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’na Bağlı Ortaklık olarak kurulmuştur. 09.02.1990 tarihli ve 397 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile doğalgazın ithali, dağıtımı, satışı ve fiyatlandırılması hususunda …, tekel konumuna getirilmiştir. Ancak, 08.02.1995 tarihli ve 95/6526 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile; 233 sayılı KHK’nın 3 üncü maddesine göre …, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın Bağlı Ortaklık statüsünden çıkarılarak KİT şeklinde yapılandırılmıştır. Dolayısıyla …, faaliyetlerinde özerk, sorumluluğu sermayesi ile sınırlı, bir iktisadi devlet teşekkülüdür. Ayrıca anonim şirket niteliği sebebiyle de TTK esaslarına göre faaliyet gösteren bir tacir olarak kabul edilmektedir.
11. İktisadi devlet teşekküllerinin işlem ve eylemlerinden doğan uyuşmazlıkların bir kısmı idari yargının görev alanına girerken bir kısmı da adli yargının görev alanına girmektedir. Bu kapsamda İDT’lerin hangi faaliyetlerinin adli yargı hangi faaliyetlerinin ise idari yargının görev alanına girdiğinin belirlenmesi önem arz etmektedir. Bu konuda 233 sayılı KHK’nın 4/2 nci maddesi yol göstericidir. Anılan hükme göre KİT’ler/İDT’ler 233 sayılı KHK hükümleri ile saklı tutulan hususlar dışında özel hukuk hükümlerine tâbi olup bu nedenle gerek anılan KHK’da, gerek kendi özel kuruluş kanunlarında açık hüküm bulunmayan hâllerde, kendi idare örgütü dışındaki üçüncü kişilerle olan ilişkilerinde ve ifa ettikleri hizmetlere dair günlük faaliyetlerinde özel hukuk hükümlerine göre faaliyette bulunduklarından anılan faaliyetler nedeniyle doğan uyuşmazlıklarla alakalı davalar da adli yargının görev alanı içerisindedir. Bunlar dışında kalan ve gerek kendileriyle ilgili mevzuatın uygulanması, gerekse hizmetin gerektirdiği faaliyetlerin amaçlarına uygun olarak ifasıyla ilgili kararları ile kendi iç işleyişine dair eylem ve kararları idari karar yahut işlem niteliğinde olduklarından bunlardan doğan uyuşmazlıkların çözümü idari yargının görev alanı içerisinde olacaktır.
12. Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; davalının 233 sayılı KHK hükümlerine tâbi olan ve anonim şirket olarak faaliyette bulunan bir İDT olduğu, davacının ise TTK hükümlerine tâbi olan ve … Büyükşehir Belediye sınırları içerisinde doğalgaz dağıtım alanında faaliyet gösteren bir anonim şirket olarak kurulduğu, somut uyuşmazlıkta ileri sürülen talebin 4646 sayılı Doğalgaz Piyasası Kanunu kapsamında … Genel Müdürlüğüne devredilmesi gereken 25 adet tüketiciye doğalgaz arzının sağlandığı dağıtım şebekesinin geç devri nedeniyle devrin yapılması gereken tarih ile devrin yapıldığı tarih arasında tahakkuk eden doğalgaz taşıma bedeline ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
13. Davacı tarafından 25 adet tüketiciye doğalgaz arzının sağlandığı dağıtım şebekesinin devir talebi 11.03.2004 tarihinde davalıya iletilmiştir. Ancak taraflar arasında gerçekleşen yazışmalar ve müzakerelerde değinilen anlaşmazlıklar sebebiyle anılan hatların devri 01.02.2011 tarihinde gerçekleşmiştir. Bu hatların 01.02.2011 tarihine kadar geçen sürede devrine engel olan taraf anlaşmazlıklarının, YPK’nın 19.07.2010 tarihli kararı sonrasında nihayete erdirilerek taraflar arasında protokoller düzenlenip uyuşmazlık konusu dağıtım şebekesinin devri sağlanmıştır.
14. Davalının TTK’nın 16 ve 124 üncü maddeleri kapsamında tacir niteliğini haiz, anonim şirket olarak faaliyette bulunan ve 233 sayılı KHK kapsamında verimlilik ve karlılık ilkeleriyle ticari esaslara göre hareket eden bir İDT olmasından hareketle; uyuşmazlık konusu olan doğalgaz hatlarının devrine dair hukuki ilişkide davacı ile davalı eşit yetki ve haklara sahiptir. Bu anlamda anılan hususlarda davalının kamu gücünden kaynaklanan herhangi bir üstün hak ve yetkisi bulunmamakta olup taraflar arasında tam anlamıyla bir eşitlik söz konusudur. Ayrıca davalının, uyuşmazlık konusu hususta tek taraflı, icrai ve hukuka uygunluk karinesi gibi özelliklere sahip olması gereken bir idari işlemi söz konusu olmadığı gibi devir sürecindeki fiilleri de nitelikleri itibariyle bir idari işlem yahut eylem olarak kabul edilemez. Zira davacı ile davalı arasında uyuşmazlığa neden olan devir sürecindeki hususlar tarafların ticari faaliyetlerine ilişkindir.
15. Bunun yanında dava konusu olan hususlara ilişkin olarak 233 sayılı KHK’da uygulanabilecek herhangi bir düzenlemenin mevcut olmaması sebebiyle KHK’nın 4/2 nci maddesi gereğince taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan hususların idare hukukundan ziyade özel hukuk hükümlerine tâbi olduğu açıktır. Zira davalının kendi idare örgütü dışındaki üçüncü kişilerle olan ilişkilerinde ve ifa ettiği hizmetlere dair günlük faaliyetlerinde özel hukuk hükümlerine göre faaliyette bulunmaktadır. Bu anlamda somut olayda, taraflar arasındaki ilişkinin sahip olduğu unsurlar ile davaya konu çekişmeli hususların niteliği itibariyle özel hukuk hükümleri geçerli olduğundan eldeki dava, idari yargı değil adli yargının görev alanı içerisindedir.
16. Bu itibarla tarafların ticari şekilde veya iktisadi esaslara göre işletilmekte, yaptıkları işler itibariyle de tacir sıfatını taşımakta olan anonim şirket tüzel kişiliğine haiz olmaları ve aralarındaki uyuşmazlığın özel hukuk hükümlerine tâbi olmaları nedeniyle somut uyuşmazlık yönünden adli yargının görevli olduğu gözetilip taraf delilleri toplanıldıktan sonra hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir.
17. Hâl böyle olunca İlk Derece Mahkemesince önceki kararda direnilmesi doğru olmadığından, hükmün Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulması gerekmiştir.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
08.03.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.