Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2021/1020 E. 2023/231 K. 22.03.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2021/1020
KARAR NO : 2023/231
KARAR TARİHİ : 22.03.2023

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : … Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2021/147 E., 2021/628 K.
DAVA TARİHİ : 19.01.2016
KARAR : Davanın kısmen kabulüne
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 14.12.2020 tarihli ve
2020/5377 Esas, 2020/6766 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki boşanma davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince, davalı kadının tazminatlar ve nafaka miktarına yönelik istinaf başvurusunun reddine, davacı erkeğin ise kusur tespitine ve hüküm altına alınan tazminatlara yönelik istinaf başvurusunun kabulüne karar verilerek bu yönden yeniden esas hakkında hüküm tesisi ile davalı kadının maddi ve manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hakimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı vekili; eşlerin 09.05.2000 tarihinde evlendiklerini, bu evliliklerinden ortak bir çocuklarının olduğunu, müvekkilinin evliliğin devamı için elinden gelen her türlü çabayı gösterdiği hâlde davalının birlik görevlerini yerine getirmediğini, huzursuzluk ortamı oluşturduğunu, evliliğin başından itibaren sebepsiz yere kavgalar çıkartıp eşine ağır hakaretlerde bulunduğunu, yoğun psikolojik şiddet uyguladığını, davalının müvekkiline sürekli “Seni tanıdığım güne lanet olsun, Allah senin belanı versin, sen kendini erkek mi sanıyorsun, babalık mı yaptığını zannediyorsun, defol git, hayatımı mahvettin, pislik herif , boşayacağım seni” şeklinde sözleri yer ve zaman gözetmeden herkesin yanında söylediğini, müvekkilinin Türk Silahlı Kuvvetleri personeli olduğunu, davalının da aynı kurumda memur olarak çalıştığını, müvekkilini astlarının yanında küçük düşürdüğünü, davalının ortak çocuğun dünyaya gelmesinden sonraki süreçte müvekkili ile ruhi ve fiziksel tüm bağını kopardığını, müvekkilinin geçirmiş olduğu sinüzit ameliyatı sebebiyle üç gün hastanede yatmasına rağmen davalının müvekkilini ziyaret etmediğini, tarafların yaklaşık on dört aydır fiilen ayrı yaşadıklarını, davalının asılsız itham ve suçlamalarla müvekkilini Merkez Komutanı ile Deniz Kuvvetleri Komutanına, ayrıca Genelkurmay Başkanı ile Cumhurbaşkanına, korumalığını yaptığı Oramiral Komutanına şikâyet mektupları yazdığını ileri sürerek tarafların boşanmalarını, ortak çocuğun velâyetinin müvekkiline verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP
Davalı vekili ; tüm iddiaları inkârla, davacının borç içinde yaşamayı yaşam tarzı hâline getirdiğini, taraflar evlendikten hemen sonra ortak konuta sürekli ödeme emrinin geldiğini, müvekkilinin, davacının evlilik öncesi borçlarını kapatmak için tüm düğün takılarını bozdurup borçları kapattığını, müvekkilinin evlilik öncesinde kendisine …’te villa aldığını, davacının …’in küçük olduğunu, istediği şekilde bir yaşam standardı oluşturamadığını beyan etmesi ile tayinini …’a aldırdığını, davacının bir akşam eve geldiğinde kişisel borçları nedeniyle arabayı sattığını beyan ettiğini, arabayı satmak için müvekkilinden izin almadığını, hiçbir zaman evlilik birliğinin kendisine yüklediği görevleri yerine getirmediğini, eşi ve çocuğunun hiçbir sıkıntısıyla ilgilenmediğini, davacının baskıları sebebi ile çocuğunu aldırmak zorunda kaldığını, müvekkiline sürekli şiddet uyguladığını, davacının sadece ailesi ile görüşmesine izin verdiğini, tarafların ortak çocuğunun yedi yaşında iken ağır hastalandığını, müvekkilinin CİMER’e yazdığı mektupta davacıyı hiçbir şekilde kötülemediğini, müvekkilini elindeki silahı göstererek ölümle tehdit ettiğini, fiilen ayrı yaşayan tarafların yeniden bir araya gelmelerinin mümkün olmadığını belirterek tarafların boşanmalarına, ortak çocuğun velayetinin müvekkiline verilmesine, müvekkili için 1.000,00 TL tedbir ve yoksulluk, müşterek çocuk Mutlahan için 1.000,00 TL tedbir ve iştirak nafakası ile müvekkili yararına 50.000,00 TL maddi ve 50.000,00 TL manevi olmak üzere toplam 100.000,00 TL tazminatın davacıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 22.12.2017 tarihli ve 2016/45 Esas, 2017/925 Karar sayılı kararıyla; tarafların 09.05.2000 tarihinde evlendikleri, ortak bir çocuklarının olduğu, tarafların sık sık tartıştıkları, ortak çocuğun da bunu mahkeme huzurunda dile getirdiği, davacının işinde yoğun olarak çalıştığı, vücut ve kas geliştirmek için spor salonuna gittiği, kas gelişimi için çeşitli besin ve vitaminler kullandığı, eşi ve çocuğuna yeterince vakit harcamadığı, eve geç geldiği, davalı eşin tutumlu olmasına rağmen davacı kocanın pek çok yere borç yaptığı, davalıdan habersiz kullanılan aracın satıldığı, tanık Belgin’in beyanına göre davacının davalı eşi kısıtladığı ve baskı alında tuttuğu, tehdit ettiği, davacı kocanın davalıya “seni ve aileni köpek gibi eğiteceğim” diye hakaret ettiği, tanık Hatice beyanında davalının abisi olan davacıya “adi, şerefsiz sen ne biçim erkeksin, babalık mı yaptın, Allah belanı versin ,sürünsün” şeklinde hakaret ettiğini beyan ettiği, tarafların ortak paylaşımlarının kalmadığı, evlilik birliğinin devamının taraflardan beklenemeyecek derecede temelinden sarsıldığı, bu sonuca ulaşmada her iki taraf kusurlu olmasına rağmen davacı kocanın daha ağır kusurlu olduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, ortak çocuğun velayetinin anneye verilmesine, çocuk için 500,00 TL tedbir nafakasının 600,00 TL iştirak nafakası olarak devamına, kadın için 400,00 TL tedbir nafakasının erkekten tahsili ile kadına ödenmesine, kadının yoksulluk nafakası talebinin reddine, 10.000,00 TL maddi ve 10.000,00 TL manevi tazminatın erkekten tahsiline karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuşlardır.

B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 10.03.2020 tarihli ve 2018/1237 Esas, 2020/419 Karar sayılı kararıyla; davalı kadının tanık …’ın bulunduğu ortamda erkeğe “Ooo saz arkadaşlarını da bulmuşsun, gezin dolaşın”, tanık Hatice Levent’in yanında ‘Adi, şerefsiz, sen ne biçim adamsın” dediği, erkek sinüzit ameliyatı olduğunda refakatçiye muhtaç olmasına rağmen yanında bulunmadığı, bu konuda Hatice Levent’e “Ne hali varsa görsün” dediği, kadının ilk tanık listesinde gösterdiği tanık beyanları ile davacı tanığı Çağdaş’ın beyanından anlaşılacağı üzere davacının borçlarının olduğu, eve geç saatlerde geldiği, tarafların bu yüzden tartıştıkları, kadının iş yerinde erkeği üstlerine birden fazla kez şikâyet ettiği, erkeğin bu yüzden üstlerince ifadeye çağrıldığı, yaşanan olaylar karşısında taraflar arasındaki evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında kadının ağır, erkeğin ise az kusurlu olduğu, bu nedenle kadın yararına tazminata karar verilmesinin doğru olmadığı, ortak çocuk ve kadın için hüküm altına alınan nafaka miktarlarının da tarafların ekonomik ve sosyal durumlarına göre makul olduğu gerekçesiyle davalı kadının tazminat ve nafaka miktarlarına yönelik istinaf taleplerinin esastan reddine, davacı erkeğin ise kusur tespiti ve kadın lehine hüküm altına alınan tazminatlara yönelik istinaf taleplerinin kabulü ile bu yönden yeniden esas hakkında hüküm tesisi ile davalı kadının maddi ve manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
“…1-Yapılan yargılama ve toplanan delillerden; davacı erkeğin; eşi ve çocuğuna yeteri kadar vakit harcamadığı, eve geç geldiği, sinirli bir yapıda olup eşini kısıtladığı baskı altında tuttuğu, eşine “Seni ve aileni köpek gibi eğiteceğim” diyerek hakaret ve tehdit ettiği, eşinden habersiz aracı satıp pek çok borç yaptığı, davalı kadının İse; eşine “adi şerefsiz sen ne biçim adamsın” şeklinde hakaret ettiği, ameliyat olduğunda yeteri kadar ilgilenmediği ve ne hali varsa görsün dediği, eşini üstlerine şikayet ettiği anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu duruma göre evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda davacı erkeğin ağır kusurlu olduğunun kabulü gerekirken, hatalı kusur belirlemesi sonucu davalı kadının ağır kusurlu olduğunun kabulü doğru olmamış, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.

2-Boşanmaya sebep olan olaylarda yukarıda 2. bentte açıklandığı üzere davacı erkek ağır kusurludur. Gerçekleşen kusurlu davranışlar aynı zamanda kadının kişilik haklarına saldırı teşkil eder niteliktedir. Davalı kadın yararına TMK’nın 174/1-2. maddesi koşullan oluşmuştur. O halde davalı kadın lehine tarafların sosyal ve ekonomik durumları, kusurun ağırlığı ve hakkaniyet ilkesi (TMK m. 4, TBK m. 50 ve 51) dikkate alınarak uygun miktarda maddi ve manevi tazminat takdir edilmesi gerekirken, yanılgılı kusur belirlemesine bağlı olarak kadının maddi ve manevi tazminat isteklerinin reddi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir…”
gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki karar gerekçesiyle genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili temyiz dilekçesinde; kusur belirlemesi ve buna bağlı olarak tazminat taleplerinin reddinin hatalı olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; boşanmaya sebep olan olaylarda davacının mı yoksa davalının mı ağır kusurlu olduğu, buradan varılacak sonuca göre kadın eş yararına 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 174/1-2 nci maddesi gereğince uygun miktarda maddi ve manevi tazminata hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
Türk Medeni Kanunu’nun “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166 ncı maddesinin 1 ve 2 nci fıkraları şöyledir:
“Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.”
Türk Medeni Kanunu’nun “Maddi ve manevi tazminat” başlıklı 174 üncü maddesi şöyledir:
“Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir.
Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.”

2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili kavramların irdelenmesinde yarar bulunmaktadır.

2. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıda anılan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır. Bu bağlamda evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası açan davacının, davasının kabul edilerek, boşanma kararı elde edebilmesi için iki koşulun gerçekleştiğini kanıtlamış olması gerekir. Bunlardan ilkinde davacı; kendisinden, evlilik birliğinin devamı için gereken “ortak hayatın sürdürülmesi” olgusunun artık beklenmeyecek derecede birliğin temelinden sarsıldığını, ikinci olarak “temelden sarsılmanın” karşı tarafın kusurlu davranışları sonucu gerçekleştiğini ispatlamak zorundadır.

3. Yargıtay kararlarında boşanma davalarında temyiz incelemesi aşamasının daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla; her bir davada verilecek olan boşanma kararı, fer’îleri ve boşanmanın malî sonuçları yönünden yapılacak denetlemeye uygun şekilde, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleşen kusurlu davranışları belirtildikten sonra eşlerin kusur durumlarının “kusursuz, az kusurlu, eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu eş” şeklinde belirlenmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Yine Yargıtay, 03.07.1978 tarihli ve 5/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla da “kimin daha fazla kusurlu olduğunu tayin hususunda önceden bir ölçü konulamayacağına ve bu hususta bir içtihadı birleştirmeye gidilemeyeceğine” karar vererek her bir boşanma davasında tarafların boşanmaya esas teşkil eden kusur durumlarının kendine özgü ve o evliliğe münhasır olduğunu kabul etmiştir.

4. Diğer yandan, boşanma, bozucu yenilik doğuran bir karar niteliğinde olup, boşanma kararının kesinleşmesiyle evlilik birliği sona erer. Boşanmanın eşler bakımından kişisel ve malî olmak üzere bir takım sonuçlarının bulunduğu kuşkusuzdur. Maddi ve manevi tazminat talepleri de boşanmanın eşlerle ilgili malî sonuçlarındandır.

5. Yukarıda belirtilen madde hükmü gereği, boşanmaya sebep olan olaylarda kusursuz veya az kusurlu bulunan eş yararına tazminat ödenmesine karar vermek yetkisine sahiptir.

6. Maddi tazminat, kişinin mal varlığında iradesi dışında gerçekleşen azalmanın karşılığını oluşturan giderimdir (Türk Hukuk Lugatı, Ankara-2021 Baskı, Cilt-I, s. 746). Boşanma nedeniyle, mevcut veya beklenen menfaatleri zedelenen, kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun miktarda tazminat talep edebilir. Maddi tazminatın ön koşulu, talep edenin boşanma yüzünden mevcut veya beklenen menfaatlerinin zedelenmesi, boşanma ve maddi zarar arasında nedensellik bağının bulunmasıdır. Başka bir sebepten kaynaklı kayıplar maddi tazminat kapsamında yer alamaz. Mevcut menfaatlerin belirlenmesinde evliliğin taraflara sağladığı yararlar göz önünde bulundurularak tarafın maddi tazminat talebi değerlendirilir. Evliliğin boşanma ile sona ermesi hâlinde taraflar birliğin sağladığı menfaatlerden ileriye dönük olarak faydalanamayacaklardır. Beklenen menfaatler ise evlilik birliği sona ermeseydi kazanılacak olan olası çıkarları ifade eder.

7. Türk Medeni Kanunu’nun 174/2 nci maddesinde düzenlenen manevi tazminata boşanmaya sebep olan olayın, kişilik haklarına saldırı teşkil etmesi hâlinde hükmedilir (Türk Hukuk Lugatı, s. 763). Manevi zarar ise, insan ruhunda kişinin iradesi dışında meydana gelen acı, ızdırap ve elem olarak ifade edilmektedir. Manevi tazminat da, bozulan manevi dengenin yerine gelmesi için kabul edilen bir telafi şeklidir. Hukuka aykırı ve kusurlu bir davranış sonucu hakkı ihlâl edilenin zararının giderilmesi, menfaatinin denkleştirilmesi hukukun temel ilkesidir. Ancak TMK’nın 174/2 nci maddesi genel tazminat esaslarından ayrılmış, aile hukukunda getirilmiş, kendine özgü bir haksız fiil düzenlemesidir. Eşler arasındaki ilişkinin özelliği itibariyle burada manevi zararı tam olarak belirlemek zordur. Manevi tazminat miktarı, maddi olarak kesin bir miktar değildir. Manevi tazminat talep eden eşin ruhen uğramış olduğu çöküntü ile psikolojik olarak yaşamış olduğu sıkıntılara karşılık olarak onu rahatlatacak olan bir bedeldir. Bu özelliği nedeniyledir ki; yasa, menfaati zedelenen ve kişilik hakları ihlâl edilen eşe “uygun bir tazminat” verileceğini belirtmektedir. O hâlde hâkim; manevi tazminatın miktarını belirlerken, kişilik haklarına yapılan saldırının niteliği ile tarafların ekonomik ve sosyal durumları dikkate alınarak takdir hakkını kullanmalıdır.

8. Yapılan açıklamalar ışığında somut olaya gelince; tarafların 09.05.2020 tarihinde evlendikleri, bu evlilikten ortak bir çocuklarının bulunduğu, dosyada dinlenen kadın eşin tanığı Demet’in “…Tülin hanımdan duyduğum kadarıyla davacı mesai çıkışı spora gidiyormuş, eve geç geliyormuş, Tülin hanım ise tam tersi mesaiden sonra hemen eve gider, yemeğini yapar, çocuğun ödevleriyle ilgilenmeyi düşünüyordu, kendisini ailesine adamış bir insan, Tülin hanım hep maddi sıkıntılardan bahsediyordu, eşinin kontrolsuz harcamalar yaptığından sürekli borç içinde yaşadıklarından bahsediyordu, ben Tülin’le 4 yıl aynı odayı paylaştım, ordu evinde öğle yemeğini uygun fiyatla yiyebileceği halde, Tülin evden yemek getiriyordu, ayrıca kendi kıyafetlerimden de yardım amaçlı Tülin’e verdiğim olmuştur, yine bir konuşmasında Tülin eşinin spor faaliyeti nedeniyle gelen kargoda 5.000 TL faturadan söz etmiştir, eşi kas geliştirmek için ilaçlar kullanıyormuş, ayrıca kas geliştirmek için diyet yaptığından da söz etmiştir, diyetine uygun yemekleri Tülin yapıyormuş, eşi bir gün tarafların ortak arabasını sattığını, borcunu ödediğini ve Tülin’den boşanmak istediğini Tüline söylemiş, bu olaydan sonra da evi terketmiş, taraflar iki buçuk yıldır ayrı yaşıyorlar…” dediği, yine kadın eşin ablası olan tanık Belgin’de “Ben Tülin’in ablasıyım, Sadık Tülin’i evliliğin ilk günlerinden beri dövmüştür, hakaret etmiştir, tehdit etmiştir, hatta silah ile tehtit ettiğini biliyorum, ben bunlara bizzat şahidim beni silahla değil ancak sözle tehdit etmişliği vardır, Sadık astsubaydır, Tülin Deniz Kuvvetlerinde sivil memurdur, bekarken Tülin kooperatife girdi, bizim de desteğimizle ev sahibi oldu, hatta Tülin maaşı yetmeye bilir diye bizi aradı, biz kardeşler olarak Tülin’e maddi destek verdik kooperatif taksitlerinin yarısını Tülin maaşı ile ödedi, diğer yarısını da ben kardeşi olarak gönderiyordum bu şekilde evi oldu…seni aileni köpek gibi eğiteceğim dedi, ben de bizzat bunu duydum, eve misafir kabul etmesini engellerdi, kardeşimi küçümserdi, ben 20’lik kızlarla çıkıyorum, senle yetineceğimi mi zannediyorsun derdi hatta gömleklerinde ruj izleri bulunurdu, eve sık gelmezdi, çocukla ilgilenmezdi, evi terk etmeden önce de arabayı satmış, sana hesap vermekten bıktım, seni görmekten bıktım demiş ve evi terk etmiş…” şeklinde beyanda bulunduğu, buna karşılık erkek eşin fitness salonundan tanıyan ve hocası olan tanık Cüneyt beyanında ise; “…Sadık bey Sinüzüt ameliyatı olmuştu, tam tarih veremem ancak bir kaç yıl önceydi, sanırım boşanma davası açılmamıştı, Sadık beyi hastanede ziyarete gittiğimde bana eşinin yakın bir yerde çalıştığını, buna rağmen ziyaretine gelmediğini neden böyle olduğunu anlamadığını söylüyordu. Sadık beyi ziyarete gittiğimde sadık beyin burnunda tamponlar vardı, yüzü kan içerisindeydi, gözlerinden kan akıyordu, refakatçi gerekiyordu ancak yoktu, ben bunun üzerine iki defa daha ziyaretine gittim…” dediği, ayrıca erkek eşin ablası olan tanık Hatice’nin yanında “adi, şerefsiz sen ne biçim erkeksin, sen babalıkmı yaptın…” dediği ve erkek eşi üstlerine şikâyet ettiği anlaşılmaktadır.

9. Dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; erkek eşin eve geç geldiği, ailesiyle fazla ilgilenmediği, borçlarının olduğu, sinirli şekilde davrandığı, eşine çeşitli ortamlarda hakarette bulunduğu ve eşini tehdit ettiği, buna karşılık kadın eşin ise; eşine hakaret ettiği ve eşinin ameliyatı sırasında yeteri kadar ilgi göstermediği ve eşini üstlerine karşı şikâyet ettiği görülmektedir. Gerçekleşen bu kusurlu davranışlar karşılaştırıldığında kadının ağır kusurlu sayılamayacağı, boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin ağır, kadının ise az kusurlu olduğu hususu tartışmasızdır. Hâl böyle olunca kadın eşin ağır kusurlu olduğunun kabulü ile dosya kapsamına uygun düşmeyen bu kusur belirlemesine bağlı olarak kadın eş tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi açıklanan yasal düzenleme ve ilkelere uygun değildir.

10. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; boşanmaya neden olan olaylarda tarafların eşit kusurlu oldukları, direnme kararının değişik gerekçeyle bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş, yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

11. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

12. Bu nedenle direnme kararının bozulması gerekmiştir.

VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca … Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesine gönderilmesine,

22.03.2023 tarihinde, ikinci görüşmede oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.
“K A R Ş I O Y”

Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, boşanmaya sebep olan olaylarda davacı erkeğin mi ağır kusurlu olduğu yoksa eşlerin eşit derecede mi kusurlu oldukları noktasında toplanmaktadır.

Sayın çoğunluk Daire görüşüne uygun olarak erkek davacının boşanmada daha ağır kusurlu olduğuna karar vermiştir. Daireye göre erkek eşi ve çocuğuna yeteri kadar vakit harcamamış, eve geç gelmiş, sinirli bir yapıda olup eşini kısıtlamış, eşine hakaret etmiş ve eşinden habersiz araç satıp pek çok borç yapmıştır.

Dairenin bu kararına karşı Bölge Adliye Mahkemesi (BAM) ise davalı kadının başkalarının huzurunda davacı erkeğin onurunu kıracak şekilde kendisine hakaretlerde bulunduğu, sinüzit ameliyatı olduğunda refakatçiye muhtaç olmasına rağmen eşinin yanında bulunmadığı, Türk Silahlı Kuvvetlerde (TSK) çalışan eşini defalarca üstlerine şikâyet ettiği ve erkeğin bu nedenle çok kez ifadeye çağrılmasına neden olmasını dikkate alarak davalı kadının daha ağır kusurlu olduğu sonucuna ulaşmıştır.

Dosyaya yansıyan tüm deliller dikkate alındığında kanaatimizce evlilik birliğinin sona ermesinde eşlerin eşit kusuru bulunmaktadır. Bu çerçevede başkalarının yanında eşine hakarette bulunan, eşinin ameliyatına ilgisiz kalan ve TSK personeli olan eşini şikâyet ederek kocasının mesleki yaşamında ciddi bir baskı ve yıpranma oluşturan davalı kadının eylemlerinin, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olmada erkek eşinki kadar ciddi bir payının bulunmadığı söylenemez.

Açıklanan nedenlerle BAM’ın direnme kararının değişik gerekçeyle bozulması gerektiğini düşündüğümüzden sayın çoğunluğun Daire kararına uygun bozma yönündeki görüşüne katılamıyoruz.