Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2020/692 E. 2022/587 K. 21.04.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2020/692
KARAR NO : 2022/587
KARAR TARİHİ : 21.04.2022

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “Rücuan tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Çorlu 2. İş Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı … (Kurum/SGK) vekili dava dilekçesinde; sigortalı …’in davalı işveren nezdinde çalışırken geçirdiği iş kazası nedeniyle malul kaldığını ve kendisine ilk peşin değerli gelir bağlandığını, Çorlu 1. İş Mahkemesinin 13.06.2014 tarihli ve 2013/74 E., 2014/302 K. sayılı kararı ile Kurum zararının davalının kusuru oranında tahsiline karar verildiğini, kararın Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiğini, son olarak dava dışı sigortalı için 2013 yılında yapılan tedavi nedeniyle 14.790TL tedavi masrafı yapıldığını ileri sürerek fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla 5.000TL’nin yasal faiziyle davalıdan tahsilini talep etmiş; 22.01.2016 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini 14.050,50TL’ye yükseltmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağını, yaralanan işçinin tüm hastane ve tedavi giderlerinin karşılanmış olmasına ve davacı Kurum tarafından bağlanan gelirin onay tarihinden itibaren 10 yıl geçmesine rağmen eldeki davayı açan davacı Kurumun haksız olduğunu ayrıca alacağın zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. Çorlu 2. İş Mahkemesinin 15.03.2016 tarihli ve 2015/227 E., 2016/61 K. sayılı kararı ile; Çorlu 1. İş Mahkemesinin 13.06.2014 tarihli ve 2013/74 E., 2014/302 K. sayılı kararında hükme esas alınan bilirkişi raporu doğrultusunda davalı işverenin %95, sigortalının %5 oranında kusurlu olduğu, sigortalıya geçirdiği iş kazası nedeniyle Kurumca yapılan ödemeler sebebiyle oluşan Kurum zararının davalı şirketten kusuru oranında tahsiline karar verildiği, kararın Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiği, 16.09.2013 tarihli sağlık kurulu raporunda sigortalının geçirdiği iş kazasına bağlı sağ dirsek üstü ampütasyonu için myo elektrik kontrollü protez alınmasının uygun olduğu belirtildiğinden 08.10.2013 tarihli fatura ile bahsi geçen protezin alındığı, yapılan tedavi giderlerine ilişkin Kurum tarafından 31.10.2013 tarihinde ödeme emri düzenlendiği, tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde 14.790TL olan tedavi giderinden davalı işverenin %95 kusur oranına isabet eden 14.050TL’nin sorumlu tutulması gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Çorlu 2. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
8. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 22.11.2018 tarihli ve 2016/7686 E., 2018/9751 K. sayılı kararı ile; “..Yukarıdaki bilgiler çerçevesinde, 05.08.1999 tarihinde meydana gelen iş kazası nedeniyle, sürekli iş göremezlik durumuna giren sigortalıya, teknolojik gelişmeler nedeniyle uzun süre sonra 08.10.2013 tarihinde yapılan ve davaya konu edilen tedavi giderinden dolayı, primleri tahsil eden Kurumun sorumlu olması gerektiği gözetilerek, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle kabulüne hükmedilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, hükmü temyiz eden davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Çorlu 2. İş Mahkemesinin 16.04.2019 tarihli ve 2019/27 E., 2019/136 K. sayılı kararı ile; bozma kararında söz konusu tedavi masrafına davacı Kurumun katlanması gerektiği belirtilmiş ise de bu hususa ilişkin yasal düzenleme bulunmadığı, 506 sayılı Kanun’da yapılan veya ileride yapılması gerekli bulunan her türlü giderin işveren veya kusuru bulunan üçüncü kişiden rücuan tahsil edilebileceğinin belirtildiği, bu nedenle bozma kararının yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK
11. Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda 03.02.2000 tarihinde meydana gelen iş kazası nedeniyle sağ eli dirsekten kopan ve %76 oranında sürekli iş göremez durumuna giren sigortalıya 08.10.2013 tarihinde takılan sağ dirsek üstü protez bedelinden kesinleşen rücuan tazminat davasında kusurlu olduğu saptanan davalı işverenin 506 sayılı Kanun’un 26. maddesi gereğince sorumlu tutulmasının mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE
12. Öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler üzerinde durulmasında fayda bulunmaktadır.
13. Davanın yasal dayanağı 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun (506 sayılı Kanun) 26. maddesi olup söz konusu maddede;
“İş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya işçilerin sağlığını koruma ve iş güvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı hareketi veyahut suç sayılabilir bir hareketi sonucu olmuşsa, Kurumca sigortalıya veya hak sahibi kimselerine yapılan veya ileride yapılması gerekli bulunan her türlü giderlerin tutarları ile gelir bağlanırsa bu gelirlerinin 22. maddede belirtilen tarifeye göre hesaplanacak sermaye değerleri toplamı (…) Kurumca işverene ödettirilir. (Ek cümle:29/7/2003-4958/28 md.) İşçi ve işveren sorumluluğunun tespitinde kaçınılmazlık ilkesi dikkate alınır.
İş kazası veya meslek hastalığı, 3 üncü bir kişinin kasıt veya kusuru yüzünden olmuşsa, Kurumca bütün sigorta yardımları yapılmakla beraber zarara sebep olan 3. kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara Borçlar Kanunu hükümlerine göre rücu edilir…” hükmü bulunmaktadır. Maddenin 1. fıkrasında yer alan “sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarlarla sınırlı olmak üzere” bölümü Anayasa Mahkemesinin (AYM) 23.11.2006 tarihli ve 2003/10 E., 2006/106 K. sayılı kararı ile iptal edilmiştir. 1 Ekim 2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 21. maddesinde de benzer yönde bir düzenleme bulunmaktadır.
14. Sosyal Güvenlik Kurumuna sigortalı için yaptığı her türlü gider ve ödemeleri, onun zarara uğramasına neden olanlardan geri isteyebilme (rücu) hakkı tanınmıştır. Ayrıca Kurum, bir yandan sigortalıya yardım yapma ödevi dolayısıyla mal varlığında meydana gelen eksilmeyi kısmen veya tamamen giderme olanağına kavuşmuş olacak, öte yandan (ve daha önemlisi) zararı ödemek durumunda kalan kişiler (işveren veya üçüncü kişiler) bundan böyle sigortalının sağlık ve can güvenliğini koruma hususunda özen göstereceklerdir. Ayrıca rücu kurumunun işçinin sağlığını ve can güvenliğini koruma hususunda işverenler ve üçüncü kişiler üzerinde hem yaptırım hem de caydırıcı özelliği olduğundan söz edilir (Tuncay, A. Can/Ekmekçi, Ömer: Sosyal Güvenlik Hukuku Dersleri, Yenilenmiş 15. Bası, İstanbul 2012, s,334).
15. Görüldüğü üzere Kanun’un 26. maddesi uyarınca Sosyal Güvenlik Kurumu sigortalıya veya hak sahibi kimselerine yapılan veya ileride yapılması gerekli bulunan her türlü giderlerin tutarları ile gelir bağlanırsa bu gelirlerinin 22. maddede belirtilen tarifeye göre hesaplanacak sermaye değerleri toplamını iş kazası ya da meslek hastalığının meydana gelmesinde kusurlu olan işveren veya üçüncü kişiden talep etme hak ve yetkisine sahiptir.
16. 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 26. maddesinde yer alan “ileride yapılması gerekli bulunan her türlü gider” kavramının bağlanan gelirlerde ileride meydana gelecek artışları değil, iş kazası veya meslek hastalığı nedeniyle ileride yapılması gerekli bulunan diğer ödemeleri işaret ettiği açık ise de, bu ifadenin her somut olayın özelliği dikkate alınarak iş kazası veya meslek hastalığına dayalı zararlandırıcı sigorta olayının akabinde yapılan ve tedavi yönünden yapılması gerekli olan giderlerini kapsadığı kabul edilmelidir.
17. Nitekim Anayasa Mahkemesi, 506 sayılı Kanun’un 26. maddesinde yer alan “sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebileceği miktarla sınırlı olmak üzere” ifadesinin iptali istemiyle yapılan başvuru üzerine verdiği 23.11.2006 tarihli ve 2003/10 E., 2006/106 K. sayılı kararında; “Kuralla, Kurum’ca sigortalıya veya hak sahibi kimselere yapılan ve ileride yapılması gerekli bulunan her türlü giderlerin tutarı ile gelir bağlanması halinde bu gelirin Yasa’nın 22. maddesinde sözü edilen tarifeye göre hesap edilecek sermaye değerleri toplamının işverenden alınması öngörülmekte, bu gelirin istenebilmesi için zararın işverenin kastı ya da işçi sağlığı ve iş güvenliği kurallarına aykırı veya suç sayılabilir hareketi sonucunda oluşması gerekmektedir.
Buna göre, iptali istenilen “…sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebileceği miktarla sınırlı olmak üzere” bölümü, anılan sorumluluğun kapsamının belirlenmesinde, sigortalıya bağlanan gelirlerde, kanun, kararname ve katsayı değişikliği nedeni ile yapılacak artışların da işverenden istenebilmesini olanaklı kılmaktadır. Nitekim 1.7.1994 günlü, E.1992/3, K.1994/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararındaki yorumun da bu yönde olduğu anlaşılmaktadır.
Anayasa’nın 2. maddesi ile benimsenen hukuk devleti, bütün faaliyetlerinde hukukun egemen olduğu devlettir. Bu devlette hukuk güvenliğini sağlayan bir düzen kurulması asıldır. Böyle bir düzende devlete güven ilkesi ise vazgeçilmez temel öğelerdendir. Devletin yaptığı düzenlemelerde haksız bir edinime yol açılması ve kişilerin haksızlığa uğratılması kabul edilemez.
Anayasa’nın 60. maddesinde “Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar” denilmektedir. Bu kurala göre, sosyal güvenlik herkes için bir hak ve bunu gerçekleştirmek ise devlet için görevdir. Sosyal güvenlik hakkı, sosyal sigorta kuruluşlarınca kendi kuralları çerçevesinde yerine getirilir. Sosyal sigortanın kapsamı, sigorta alanı ve içerdiği riskler ile alınacak primler yasalarla belirlenmiştir. Sosyal güvenliğin ve sigortanın varlık nedeni sosyal risklerin karşılanmasıdır.
Kanuna uymayan eylem sonucunda hukuksal yaptırıma maruz kalan ve bunun sonucu olarak da bağlanan gelirin sermaye değerini Kurum’a ödeyen ve böylece ilgi ve ilişkisi kesilen işverenin, kanun, kanun hükmünde kararname ve kararlarla bağlanan gelirlerde yapılacak artışlardan ve bu artışların peşin sermaye değerlerinden sorumlu tutularak dava tehdidi altında bulundurulması, sosyal güvenlik kuruluşlarına ait olması gereken risklerin işverene yükletilmesi anlamına gelir. Böyle bir durum hakkaniyet ve sorumluluk ilkeleriyle bağdaşmadığı gibi sosyal hukuk devleti ilkesine de aykırıdır.”
Bu nedenlerle Kural, Anayasa’nın 2. maddesine aykırıdır ve iptali gerekir” şeklindeki değerlendirme sonucu sözü edilen bölümün iptaline karar vermiştir.
18. Somut olaya gelince; dava dışı sigortalının 03.02.2000 tarihinde davalı şirkete ait iş yerinde geçirdiği iş kazasında sağ elinin dirsekten koptuğu, %76 oranında sürekli iş göremez durumuna girdiği, davacı Kurum tarafından sigortalıya gelir bağlandığı ayrıca hastane ve tedavi masrafı yapıldığı, bu suretle oluşan Kurum zararının rücuan tahsili istemiyle Çorlu 1. İş Mahkemesinde açılan davada 13.06.2014 tarihli ve 2013/74 E., 2014/302 K. sayılı karar ile sigortalı …’in… Tarım ve Tekstil Ürünleri Pazarlama A.Ş. aleyhine açtığı maddi ve manevi tazminat istemli davada İstanbul 8. İş Mahkemesinin 18.06.2003 tarihli ve 2002/1693 E., 2003/632 K. sayılı kararı ile davalı… Tarım ve Tekstil Ürünleri Pazarlama A.Ş.’nin %95, sigortalı …’in ise %5 olarak belirlenen kusur oranı esas alınarak verilen davanın kabulüne dair kararın Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 01.12.2014 tarihli ve 2014/22206 E., 2014/25313 K. sayılı kararı ile onanarak kesinleştiği, dava dışı sigortalıya 08.10.2013 tarihinde sağ dirsek üstü protez takıldığı, protez bedelinin davacı Kurum tarafından 31.10.2013 tarihinde ödendiği, eldeki dava ile protez bedelinin davalıdan rücuan tahsilinin talep edildiği anlaşılmıştır.
19. Şu hâlde yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; 03.02.2000 tarihinde meydana gelen iş kazasında %76 oranında sürekli iş göremez hâle gelen sigortalıya teknolojik gelişmeler nedeniyle iş kazasından uzun süre sonra 08.10.2013 tarihinde takılan protez bedelinden primleri tahsil eden Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumlu olması gerektiği, işverenin uzun süre dava tehdidi altında bırakılmasının sosyal güvenlik kuruluşlarına ait olması gereken risklerin işverene yükletilmesi anlamına geleceği, bu nedenle direnme kararının yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır.
20. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 07.10.2021 tarihli, 2018/10-707 E., 2021/1176 K. sayılı kararı da aynı doğrultudadır.
21. Öte yandan, bozma kararında iş kazasının meydana geldiği tarih “03.02.2000” olmasına rağmen “05.08.1999” olarak yazılması maddi hata kabul edilmiştir.
22. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.
23. O hâlde direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 21.04.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.