Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2020/608 E. 2020/1053 K. 16.12.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2020/608
KARAR NO : 2020/1053
KARAR TARİHİ : 16.12.2020

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 22. İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 14.12.2017 tarihli ve 2017/167 E., 2017/423 K. sayılı karara karşı davalı … vekilinin temyiz talebinde bulunması üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 07.05.2019 tarihli ve 2018/1263 E., 2019/4009 K. sayılı kararı ile temyiz istemi kabul edilerek, yerel mahkemenin kararı bozulmuştur. İlk derece mahkemesince yeniden yapılan yargılama sonucunda ise önceki kararda direnilmiştir.
2. Hukuk Genel Kurulunca dosya üzerinde yapılan ön inceleme sonrasında gereği görüşüldü:
3. Yukarıda esas ve karar numarası belirtilen bozma kararı üzerine ilk derece mahkemesince verilen direnme kararı davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
4. Bilindiği üzere 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297. maddesi bir mahkeme hükmünün kapsamının ne şekilde olması gerektiğini açıklamıştır.
6100 sayılı HMK’nın “Hükmün kapsamı” başlıklı 297. maddesinde;
“(1) Hüküm “Türk Milleti Adına” verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini.
b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini.
c)Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri.
ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini.
d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını.
e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi.
(2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” şeklinde düzenleme mevcuttur.
5. Yasal düzenlemeye göre bir mahkeme kararında; tarafların iddia ve savunmalarının özetlerinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.
6. Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hâkimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hâkim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuki sebepleri) kendiliğinden araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.
7. Hâkim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları tatmin etmez (Kuru B./ Arslan R./ Yılmaz E., Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 22. Baskı, Ankara 2011, s. 472).
8. Anayasa’nın 141. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup, gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
9. Kanunun aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
10. Zira, tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur. Hukuk Genel Kurulunun 13.04.2016 tarih ve 2014/11-638 E., 2016/501 K; 08.11.2017 tarih ve 2017/13-1699 E., 2017/1300 K.; 04.04.2018 tarih ve 2015/9-2883 E., 2018/675 K. sayılı kararlarında da bu hususlar benimsenmiştir.
11. Nitekim 07.06.1976 tarih ve 1976/3-4 E., 1976/3 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yer alan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye vurgu yapılmıştır.
12. Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesi işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.
13. Direnme kararlarının hukuksal niteliklerinin doğal sonucu ve gereği olarak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun yapacağı inceleme ve değerlendirme, bozma üzerine yerel mahkemelerce verilmiş direnme kararlarına münhasır olduğundan, mahkemece düzenlenecek kısa ve gerekçeli kararlara ilişkin hüküm fıkralarında Özel Daire bozma kararına hangi açılardan uyulup hangi açılardan uyulmadığının hüküm fıkrasını oluşturacak kalemler yönünden tek tek ve anlaşılır biçimde kaleme alınması, kararın gerekçe bölümünde bunların nedenlerinin ne olduğu, bozmanın niçin yerinde bulunmadığı ve dolayısıyla mahkemenin bozulan önceki kararının hangi yönleriyle hukuka uygun olduğunun açıklanması kararın yargısal denetimi açısından aranan ön koşuldur.
14. Anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi kanun ile hâkime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama gerek yargı erki ile hâkimin, gerek mahkeme kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
15. 6100 sayılı HMK’nın 294. maddesinin 3. fıkrasında ise “Hükmün tefhimi herhalde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur” hükmüne yer verilmiştir.
16. Ayrıca, bozma kararı ile ilk hüküm hayatiyetini yitirdiğinden ona atıf suretiyle hüküm tesisinin yukarıda açıklanan kurallara uygun düşmeyeceği aşikardır.
17. Nitekim, Yargıtay’ın yerleşmiş görüşü de bu yöndedir (Hukuk Genel Kurulunun 07.03.2019 tarihli ve 2019/13-113 E., 2019/248 K.; 10.12.2019 tarihli ve 2019/1-691 E., 2019/1319 K. sayılı kararları).
18. Somut olayda ilk derece mahkemesince direnme karar gerekçesinde Özel Dairenin bozma kararına karşı, bozma kararının hangi nedenle doğru bulunmadığına, hangi gerekçeyle direnildiğine ilişkin herhangi bir gerekçeye yer verilmemiş ve yukarıda açıklanan mevzuata uygun hüküm fıkrası oluşturulmamış, direnmeye ilişkin kısa kararda önceki karara atıf yapılarak sadece, “Mahkememizin önceki kararda direnilmesine” denilmekle yetinilmiş, dosya kapsamı dikkate alınarak taraflara yüklenen borç ve tanınan hakkın sıra numarası altında belirtildiği açık, infazda şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde, usulün aradığı niteliklere haiz kısa karar kurulmamıştır.
19. Bu durumda, yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde usulün öngördüğü anlamda oluşturulmuş bir hüküm bulunmadığı gibi direnme kararlarını denetleyen Hukuk Genel Kurulu tarafından incelenebilecek nitelikte teknik anlamda bir direnme hükmü ve gerekçesi de bulunmadığı her türlü duraksamadan uzaktır.
20. O hâlde mahkemece yapılacak iş; dosya kapsamı dikkate alınarak taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında belirtildiği, açık, infazda şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde, usulün aradığı niteliklere haiz kısa karar ve özellikle Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesi gözetilerek ve bozma kararında yer verilen bozma gerekçelerine karşı, direnmenin gerekçesini de (gerekirse yeni bir hüküm oluşturmayacak şekilde yasal sınırlarda genişletilerek) açıkça kaleme alarak kararda göstererek gerekçeli karar oluşturulmasıdır.
21. Mahkemenin, yukarıda ayrıntılarıyla açıklanan biçimde usulün öngördüğü niteliklere haiz bulunmayan kısa kararı ve gerekçeli kararı usule uygun değildir.
22. Direnme kararının bu nedenle bozulması gerekmiştir.

SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Direnme kararının yukarıda gösterilen nedenden dolayı BOZULMASINA,
Bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, 16.12.2020 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.