YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2020/554
KARAR NO : 2022/1111
KARAR TARİHİ : 20.09.2022
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “anonim şirket yönetim kurulu kararının batıl olduğunun tespiti” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, … Asliye Ticaret Mahkemesince davalı şirket yönünden verilen davanın kabulüne ilişkin karar, davalı şirket vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı şirket vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili; davalı şirketin aile şirketi olduğunu ve 04.11.2011 tarihli genel kurul toplantısında davalılar … ve … ile birlikte müvekkilinin de üç yıllığına yönetim kurulu üyesi olarak seçildiğini, aile bireyleri arasında anlaşmazlıkların baş göstermesi üzerine davalılardan … ve …’nın müvekkilinin varlığını ve yönetim kurulu üyeliğini görmezden geldiklerini, müvekkiline haber vermeksizin 16.07.2012 tarihinde yönetim kurulu toplantısı yaparak müvekkilinin temsil yetkisini kaldırdıklarını ve kendilerini yönetim kurulu başkanı ve başkan vekili olarak tayin ettiklerini, ayrıca görev taksimi yaparak davalı şirketin kendi imzaları ile temsil ve ilzam olunmasına karar verdiklerini, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 367. maddesi gereğince murahhas üye tayin edilebilmesi için esas sözleşmede bu yönde hüküm bulunması ve bu hususun şirket iç yönergesinde düzenlenmiş olması gerektiğini, oysa davalı şirketin esas sözleşmesinde yönetim yetkisinin devrine dair hüküm bulunmadığını, öte yandan müvekkiline çağrı yapılmadan yönetim kurulu toplantısı yapıldığını, bu nedenlerle davalı şirketin 16.07.2012 tarihli ve 2012/2 sayılı yönetim kurulu kararının batıl olduğunu ileri sürerek davalı şirketin 16.07.2012 tarihli ve 2012/2 sayılı yönetim kurulu kararının batıl olduğunu tespitini ve iptalini talep etmiştir.
Davalılar Cevabı:
5. Davalılar vekili; müvekkilleri gerçek kişilere husumet yöneltilemeyeceğini, öte yandan yönetim kurulu kararlarının iptal edilmesinin kanunda düzenlenmediğini ve iptalinin mümkün olmadığını, kanunda sadece yönetim kurulu kararlarının butlanına karar verilebileceğinin düzenlendiğini, dava konusu yönetim kurulu kararının butlanını gerektirir bir hususun bulunmadığını, yönetim kurulunun toplantıya çağrısında şekil şartının bulunmadığını, bu nedenle davacının dava konusu yönetim kuruluna sözlü olarak davet edildiğini, ancak davacının yapılan çağrıya rağmen toplantıya katılmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. … Asliye Ticaret Mahkemesinin 30.03.2015 tarihli ve 2014/477 E., 2015/170 K. sayılı kararı ile; davalı anonim şirket yönetim kurulu kararlarının iptalinin söz konusu olamayacağı, bu nedenle davacının yönetim kurulu kararının iptaline yönelik talebinin reddi gerektiği, ancak 6102 sayılı TTK’nın 391. maddesi gereğince yönetim kurulu kararlarının batıl olduğunun tespitinin talep edilebileceği, davalı şirketin esas sözleşmesinde aksi yönde bir kurala rastlanmadığından 6102 sayılı TTK’nın 370. maddesi gereğince şirketin temsilinin herhangi iki yönetim kurulu üyesinin imzası ile gerçekleşmesi gerektiği, ancak dava konusu yönetim kurulu kararıyla temsil yetkisinin sadece … ve …’nın imzalarıyla gerçekleşebileceğinin öngörüldüğü, yine yönetim kurulu kararıyla davacının temsil yetkisinin kaldırılarak yetkinin sadece yönetim kurulu üyesi olan davalılardan … ve …’ya devredilmesinin bir esas sözleşme hükmüne ve bu hükme dayanılarak düzenlenen iç yönergeye dayanmadığından işlemin batıl olduğunun kabulü gerektiği, ayrıca şirket esas sözleşmesinin 14. maddesinde yer alan “idare meclisi, reis veya reis vekilinin daveti üzerine şirket merkezinde toplanır” hükmüne rağmen davacının şirket merkezine toplantı için davet edildiğine ilişkin bir delil sunulamamış olmasının da varılan bu sonucu desteklediği, öte yandan davalılar … ve …’ya eldeki davada husumet yöneltilemeyeceği gerekçesiyle davanın davalı şirket yönünden kabulü ile davalı şirketin 16.07.2012 tarihli ve 2012/2 sayılı yönetim kurulu kararının batıl olduğunun tespitine, davalılar … ve … yönünden husumet yokluğu nedeniyle reddine, iptale yönelik talebin de 6102 sayılı TTK’nın 460/5 maddesi gereğince reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararı, süresi içinde davalı şirket vekili tarafından temyiz edilmiştir.
8. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 06.06.2017 tarihli ve 2016/5382 E., 2017/3443 K. sayılı kararı ile; “…Davacı tarafça, kendisinin daveti ve katılımı olmaksızın yapılan yönetim kurulu toplantısı ile temsil yetkisinin kaldırıldığı iddiasına dayalı olarak anılan yönetim kurulu kararının iptali, olmadığı taktirde batıl olduğunun tespiti istemi ile açılan işbu davada, mahkemece benimsenen bilirkişi raporu doğrultusunda yönetim kurulu kararının batıl olduğunun tespitine karar verilmiştir.
Ancak, 6102 sayılı TTK’nın “Görev dağılımı” başlıklı 366. maddesinde “Yönetim kurulu her yıl üyeleri arasından bir başkan ve bulunmadığı zamanlarda ona vekâlet etmek üzere, en az bir başkan vekili seçer. Esas sözleşmede, başkanın ve başkan vekilinin veya bunlardan birinin, genel kurul tarafından seçilmesi öngörülebilir. Yönetim kurulu, işlerin gidişini izlemek, kendisine sunulacak konularda rapor hazırlamak, kararlarını uygulatmak veya iç denetim amacıyla içlerinde yönetim kurulu üyelerinin de bulunabileceği komiteler ve komisyonlar kurabilir.” aynı Yasa’nın “Yönetimin devri” başlıklı 367. maddesinde ise, “Yönetim kurulu esas sözleşmeye konulacak bir hükümle, düzenleyeceği bir iç yönergeye göre, yönetimi, kısmen veya tamamen bir veya birkaç yönetim kurulu üyesine veya üçüncü kişiye devretmeye yetkili kılınabilir. Bu iç yönerge şirketin yönetimini düzenler; bunun için gerekli olan görevleri, tanımlar, yerlerini gösterir, özellikle kimin kime bağlı ve bilgi sunmakla yükümlü olduğunu belirler. Yönetim kurulu, istem üzerine pay sahiplerini ve korunmaya değer menfaatlerini ikna edici bir biçimde ortaya koyan alacaklıları, bu iç yönerge hakkında, yazılı olarak bilgilendirir. Yönetim, devredilmediği takdirde, yönetim kurulunun tüm üyelerine aittir.”, 370. maddesinde ”Esas sözleşmede aksi öngörülmemiş veya yönetim kurulu tek kişiden oluşmuyorsa temsil yetkisi çift imza ile kullanılmak üzere yönetim kuruluna aittir. Yönetim kurulu, temsil yetkisini bir veya daha fazla murahhas üyeye veya müdür olarak üçüncü kişilere devredebilir. En az bir yönetim kurulu üyesinin temsil yetkisini haiz olması şarttır.”, 390/1 madde ve fıkrasında da ”Esas sözleşmede aksine ağırlaştırıcı bir hüküm bulunmadığı takdirde, yönetim kurulu üye tam sayısının çoğunluğu ile toplanır ve kararlarını toplantıda hazır bulunan üyelerin çoğunluğu ile alır. Bu kural yönetim kurulunun elektronik ortamda yapılması hâlinde de uygulanır.”, 391. maddesinde de ”Yönetim kurulunun kararının batıl olduğunun tespiti mahkemeden istenebilir. Özellikle; Eşit işlem ilkesine aykırı olan, anonim şirketin temel yapısına uymayan veya sermayenin korunması ilkesini gözetmeyen, pay sahiplerinin, özellikle vazgeçilmez nitelikteki haklarını ihlal eden veya bunların kullanılmalarını kısıtlayan ya da güçleştiren, diğer organların devredilemez yetkilerine giren ve bu yetkilerin devrine ilişkin kararlar batıldır.” hükümleri düzenlenmiştir.
Somut olayda, öncelikle davacı tarafça kendisi davet edilmeksizin söz konusu yönetim kurulu toplantısının yapıldığı iddia edilmiş ise de, gerek 6762 sayılı TTK, gerekse de 6102 sayılı TTK’da yönetim kurulunun toplantıya çağrılma usulüne ilişkin herhangi bir yasal düzenleme olmadığı gibi, şirket ana sözleşmesinde de bu hususta bir hüküm bulunmamaktadır. Öte yandan, dava konusu yönetim kurulu toplantısında alınan kararların, davalı …’nın yönetim kurulu başkanı, …’nın ise başkan vekili olarak seçilmesi ve … ve …’nın imzaları ile üçüncü kişiler ile yapılacak iş ve işlemlerde şirketin temsil ve ilzam olunmasına ilişkin olduğunun anlaşılması karşısında, işbu kararlar TTK’nın 366. maddesi uyarınca görev dağılımı yapılmasına ve ayrıca TTK’nın 370. maddesine de uygun şekilde şirketi temsile yetkili 2 kişinin seçimine ilişkindir. Kararlar, TTK’nın 390. maddesindeki toplantı ve karar nisabına uygun olarak alınmıştır. Alınan yönetim kurulu kararları ile yönetim yetkisinin devri söz konusu olmayıp, yasa ya da ana sözleşmeye aykırı bir durum bulunmadığı gibi yönetim kurulu kararının butlanını gerektirir bir sebebin de bulunmadığı anlaşılmakla davanın reddine karar vermek gerekirken yönetim kurulunun haiz olduğu yönetme ve temsil yetkisi karıştırılmak suretiyle yanılgılı değerlendirmeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. … Asliye Ticaret Mahkemesinin 30.09.2019 tarihli ve 2019/452 E., 2019/849 K. sayılı kararı ile; davaya konu yönetim kurulu toplantısının 6102 sayılı TTK’nın 390/1 maddesine dayalı olarak yapıldığı, davalı tarafça davacının toplantıya sözlü çağrıldığı belirtilmiş ise de bunu ispatlar bir delilin sunulmadığı, zira yasa koyucu tarafından toplantıya çağrı için bir şekil şartı öngörülmemiş olmasına rağmen bu durumun davacının toplantıya çağrılmayacağı manasına gelmeyeceği, aksine 6102 sayılı TTK’nın 366/1 maddesi gereğince toplantıya çağrının ya yönetim kurulu başkanı ya da başkan vekilince yapılması gerektiği, toplantıya çağrılmayan üyenin irade beyanı söz konusu olmadığından alınan karar yönünden kurucu unsurda eksiklik bulunduğu, dolayısıyla dava konusu yönetim kurulu kararının butlan değil yok hükmünde olduğu, her ne kadar ilk kararda dava konusu yönetim kurulu kararının batıl olduğu belirtilmiş olmasına rağmen, bu karar da yönetim kurulu kararının geçersiz olduğu sonucunu doğursa bile, doğru olanın yönetim kurulu kararının batıl değil yok hükmünde olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı şirket vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava konusu yönetim kuruluna davacının çağrıldığının ispat edilememesi ve davalı şirketin esas sözleşmesinde yönetim yetkisinin devri hususunda bir hüküm bulunmaması karşısında temsil yetkisinin devrine ilişkin dava konusu yönetim kurulu kararının batıl olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
12. Hukuk Genel Kurulundaki görüşme sırasında işin esasının incelenmesinden önce, temyize konu kararın gerçekte yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı; dolayısıyla, temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulunca mı, yoksa Özel Dairece mi yapılması gerektiği hususu ön sorun olarak değerlendirilmiştir.
IV. GEREKÇE
13. Bilindiği üzere; direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için, mahkeme bozmadan esinlenerek yeni herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli; gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de değiştirmemelidir.
14. Mahkemenin yeni bir delile dayanarak veya bozmadan esinlenip gerekçesini değiştirerek veya daha önce üzerinde durmadığı bir hususu bozmada işaret olunan şekilde değerlendirerek karar … olması hâlinde, direnme kararının varlığından söz edilemez. Başka bir deyişle mahkemece direnme kararı verilse dahi bozma kararında tartışılması gereken hususları tartışmak, bozma sonrası yapılan araştırma, inceleme veya toplanan yeni delillere dayanmak, önceki kararda yer almayan ve Özel Daire denetiminden geçmemiş olan yeni ve değişik gerekçe ile hüküm kurmak suretiyle verilen karar, direnme kararı olmayıp yeni hüküm olarak kabul edilir.
15. Somut olayda ise mahkemece verilen ilk kararda; “temsil yetkisinin devrine dair esas sözleşmede hüküm bulunmadığı, dolayısıyla dava konusu temsil yetkisinin devrine ilişkin yönetim kurulu kararının batıl olduğu” gerekçesiyle davalı şirket yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir. Özel Dairece; 6102 sayılı TTK’da yönetim kurulunun toplantıya çağrılma usulüne ilişkin herhangi bir düzenlemenin bulunmadığı, dava konusu yönetim kurulu kararının butlanını gerektirir bir durumun bulunmadığı gerekçesiyle karar bozulmuştur. Bozmadan sonra mahkemece bu sefer önceki karardan tamamen farklı olarak; “her ne kadar ilk kararda butlandan bahsedilmişse de yönetim kuruluna davacının çağrıldığının ispat edilememesi nedeniyle kararın yok hükmünde olduğu” gerekçesiyle davalı şirket yönünden davanın kabulüne dair direnme kararı verilmiştir.
16. Görüldüğü üzere mahkemece, önceki karardan tamamen farklı değerlendirmelerin yer aldığı bir gerekçeyle direnme kararı verilmiştir. Bu durumda usulüne uygun verilmiş bir direnme kararının varlığından söz edilemeyeceğinden, mahkemenin direnme olarak adlandırdığı temyize konu karar yeni hüküm niteliğindedir.
17. Hâl böyle olunca; mahkemece verilen bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevi Hukuk Genel Kuruluna değil, Özel Daireye aittir. Bu nedenle, yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı şirket vekilinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
Ancak karar düzeltme yolunun açık olması sebebiyle öncelikle mahkemesince Hukuk Genel Kurulu kararının taraflara tebliği ile karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise mahkemesince doğrudan YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi gereğince kararın tebliği tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 20.09.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.