YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2020/273
KARAR NO : 2021/762
KARAR TARİHİ : 15.06.2021
MAHKEMESİ : … Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi
1. Taraflar arasındaki “karşılıklı boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, … Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince verilen karar, davacı-birleşen davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı-birleşen davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü.
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı-Birleşen Davalı İstemi:
4. Davacı-birleşen davalı vekili 23.03.2017 tarihli dava dilekçesinde; davalı ile 10.08.1996 tarihinde evlendiklerini, ortak iki çocuklarının bulunduğunu, davalı ile aralarında evlendikleri ilk günden beri ruhen ve fikren anlaşmazlıklar olduğunu, devam eden tartışmalar nedeniyle karşılıklı sevgi ve saygılarının kalmadığını, evliliğin devamının taraflara zarar verdiğini ve tartışma ortamında büyüyen çocuklar yönünden çekilmez hâle geldiğini ileri sürerek davalı ile boşanmalarına, velayetin kendisine verilmesine karar verilmesini talep etmiş, vekili tarafından sunulan 20.07.2017 tarihli birleşen davaya cevap dilekçesinde ise; açılan davayı kabul etmediklerini, taraflar arasında görülmekte olan bir boşanma davası olduğunu, öncelikle davanın derdestlik nedeniyle usulden reddinin gerektiğini, mahkemenin aksi kanaatte olması hâlinde ise; müvekkilinin avukat olduğunu, erkek eşin ise Devlet Hastanesinde röntgen teknisyeni olarak çalıştığını, müvekkilinin başarılı ve yoğun iş hayatı nedeniyle erkek eşin kıskançlık ve hissettiği baskı nedeniyle eşine ve çocuklarına kötü davrandığını, maddi-manevi birlik görevlerini yerine getirmediğini, davalının müvekkiline ve ortak çocuklara karşı hakaret ve küfür ettiğini, fiziksel ve psikolojik şiddet uyguladığını, toplum içinde küçük düşürücü davranışlarda bulunduğunu ileri sürerek açılan davanın esastan reddine karar verilmesini savunmuştur.
Davalı-Birleşen Davacı İstemi:
5. Davalı-birleşen davacı 14.04.2017 tarihli asıl davaya cevap dilekçesinde; davacı ile aralarındaki anlaşmazlıkların çözülebileceği kanaatinde olduğunu, acele alınmış bir kararın 21 yıllık evliliklerinin bozulmasına fırsat vermesini istemediğini belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuş, vekili tarafından açılan 14.07.2017 tarihli birleşen dava dilekçesinde ise; kadın eş tarafından müvekkili aleyhine 23.03.2017 tarihinde boşanma davası açılmış olduğunu, müvekkili tarafından verilen cevap dilekçesinde davanın reddinin talep edildiğini, ancak bugün gelinen noktada evlilik birliğinin müvekkili açısından da çekilmez bir hâl aldığını, müvekkilinin 21 yıllık evlilik yaşantısında eşine sevgi ve saygı çerçevesinde yaklaştığını, fakat eşinin müvekkilini ilk günden itibaren küçük gördüğünü, kadın eşin avukat olduğunu, bu nedenle müvekkilinin mesleği ile ilgili aşağılayıcı sözler söylediğini, ortak çocuklara şiddet uyguladığını, terlikle dövüp hakaret ettiğini, tartışma anında müvekkilini evden kovduğunu, sokak ortasında müvekkiline hitaben beddua ve hakaret içerikli sözler sarf ettiğini ileri sürerek tarafların boşanmalarına, velayetin babaya verilmesine, müvekkili yararına 250.000TL maddi, 250.000TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Banaz Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesinin 23.03.2018 tarihli ve 2017/82 E., 2018/117 K. sayılı kararı ile; tarafların 10.08.1996 tarihinde evlendikleri, ortak iki çocuklarının bulunduğu, 2017 yılının Mart ayından itibaren ayrı yaşadıkları, kadın eş tarafından asıl ve birleşen davaya yönelik ileri sürülen iddialar yönünden yapılan incelemede, erkek eşin ortak çocuklara fiziksel ve psikolojik şiddet uyguladığı, eşine ve ortak çocuklara hakaret ve küfür ettiği, ayrıca eşinin mesleği sebebiyle aşağılayıcı sözler söylediği, buna karşılık erkek eşin kadın aleyhine ileri sürdüğü iddialarını ispatlayamadığı, gerçekleşen olaylara göre erkek eşin tam, kadın eşin ise kusursuz olduğu gerekçesiyle erkeğin davasının reddine, kadının davasının kabulü ile tarafların boşanmalarına, velayetin anneye verilmesine, çocuk yararına 400TL tedbir ve 500TL iştirak nafakası ödenmesine, kadın eşin süresinde olmayan maddi ve manevi tazminat talepleri hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
7. Hükmün taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine, … Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin 27.03.2019 tarihli ve 2018/2816 E., 2019/517 K. sayılı kararı ile; ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunmanın genişletilemeyeceği ve değiştirilemeyeceği, kadının dava dilekçesinde “taraflar arasında ruhi ve fikri anlaşmazlık sebebi ile geçimsizlik bulunduğu-yıllardır devam eden tartışmalar neticesinde karşılıklı sevgi ve saygının kalmadığı” vakıalarına ve bu vakıaların ispatına yönelik olarak da tanık deliline dayandığı, ilk derece mahkemesince erkek eşe kusur olarak yüklenen “ortak çocuklara sürekli şiddet uyguladığı-eşine ve çocuklara hakaret ettiği” vakıalarına ise dayanılmadığı, sonrasında erkeğin yasal süresi içerisinde cevap dilekçesi sunduğu, bu dilekçenin kadına 28.04.2017 tarihinde tebliğ edildiği, kadın tarafından cevaba cevap dilekçesi verilmediği, böylece asıl dava yönünden dilekçelerin teatisi aşamasının sona erdiği, gerçekleşen olaylara göre kadın eşin tanık beyanlarının asıl dava dilekçesinde dayanılmayan vakıalara ilişkin olduğu, dayanılmayan bir vakıaya ilişkin olarak tanık beyanlarında geçtiğinden bahisle davalı erkeğe kusur yüklenemeyeceği, bu kapsamda davacının davasını ispat edemediği, davalının da boşanmayı istemesinin hukukî sonuç doğurmayacağı gerekçesiyle asıl davanın reddine karar verilmesi gerektiği belirtilerek kadının tüm istinaf itirazlarının reddine, erkeğin kadın tarafından açılan asıl davanın kabulüne yönelik istinaf talebinin kabulüne, ilk derece mahkemesinin boşanmaya ilişkin gerekçe ve hüküm fıkrasının kaldırılmasına, asıl davanın reddine, birleşen dava yönünden yapılan incelemede ise; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 166. maddesini tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamak ve değerlendirmenin doğru olmadığı, maddeye göre boşanma isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmadığı, ağır kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunduğu, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesinin kaçınılmaz olduğu, az kusurlu eşin karşı çıkması hâlinde ise eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşıldığı takdirde boşanmaya karar verilebileceği, gerçekleşen olaylara göre erkek eşin tam kusurlu olduğu, kadının az da olsa kusurlu davranışının ispat edilemediği gerekçesiyle erkeğin sair itirazlarının esastan reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
8. Yargıtay 2. Hukuk Dairesince 13.11.2019 tarihli ve 2019/3480 E. ve 2019/11418 K. sayılı kararı ile;
“…Hüküm davacı-karşı davalı kadın tarafından, kendi davasının reddi yönünden temyiz edilerek,… dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Taraflarca evlilik birliğinin sarsılması nedenine dayalı olarak karşılıklı boşanma davaları ikame edilmiş, ilk derece mahkemesince boşanmaya sebebiyet veren olaylarda, kadın eşin kusursuz, erkek eşin ise tam kusurlu olduğu kabul edilerek; erkeğin davasının reddine, kadının davasının kabulü ile boşanma davası ve fer’ilerine ilişkin hüküm kurulmuştur. İlk derece mahkemesinin bu kararı taraflarca istinaf edilmiş, bölge adliye mahkemesince yapılan yargılamada “İlk derece mahkemesince, davalı erkeğe kusur olarak yüklenen ortak çocuklara sürekli şiddet uyguladığı, davacı ve çocuklara hakaret ettiği vakıalarına davacı kadın tarafından dayanılmadığı” gerekçesiyle kadının davasının reddine karar verilmiştir. Somut olaya göre, erkeğin açmış olduğu ve eldeki dava dosyası ile birleştirilmesine karar verilen, ilk derece mahkemesinin 2017/233 esas sayılı boşanma davasına karşı, kadının süresinde olan 24.07.2017 tarihli cevap dilekçesinde “İlk derece mahkemesince, davalı erkeğe kusur olarak yüklenen müşterek çocuklara sürekli şiddet uyguladığı, davacı ve çocuklara hakaret ettiği” vakıalarına davacı kadın tarafından dayanıldığı anlaşılmıştır. Evlilik birliği sona erinceye kadar; herhangi bir sebeple açılmış bulunan boşanma davalarında taraflara yüklenen tüm kusurlar, birlikte değerlendirilip, tarafların kusur oranlarının bir kez belirlenmesi ve belirlenen bu orana göre boşanma ve varsa boşanmanın fer’i niteliğindeki talepler yönünden hüküm kurulması gerekir. O halde, her iki mahkemece de kabul edilen ve gerçekleşen olaylara göre, erkeğin “Ortak çocuklara fiziksel şiddet uygulayıp, eş ve çocuklarına hakaret ettiği” anlaşılmıştır. Dosyaya yansıyan olaylar bir bütün olarak değerlendirildiğinde; taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabit olup, Yasanın 166/1.maddesinde yer alan boşanma koşullarının oluştuğu dikkate alınarak davacı kadının davasının kabulü gerekirken, reddi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. … Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin 14.01.2020 tarihli ve 2019/2215 E., 2020/53 K. sayılı kararı ile bozma öncesi kararda yer alan gerekçenin yanında; davacı kadının, erkek tarafından açılıp, asıl dava ile birleştirilen davasına karşı herhangi bir karşı davasının bulunmadığı, bağımsız olarak açılıp birleşen her iki davanın bağımsızlığını koruduğu, davacı birleşen dosya davalısı kadının asıl dava dilekçesinde evlilik birliğinin temelinden sarsıldığına dair herhangi bir vakıaya dayanmadığı, birleşen davada vermiş olduğu cevap dilekçesinde bildirdiği vakıaların ancak birleşen davada değerlendirilip, kusur oranlanmasının yapılabileceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı yasal süresi içerisinde davacı-birleşen davalı tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasında birleştirilmesine karar verilerek yürütülen karşılıklı boşanma davalarının yapılan yargılamasında, boşanmaya sebep olan olaylar yönünden dayanılan vakıaların ve bu vakıalara bağlı gerçekleştiği ispat olunan tüm kusurlu davranışların tamamı her iki dava kapsamında bir bütün olarak birlikte değerlendirilip, tarafların kusur oranlarının bir kez belirlenmesi ve belirlenen bu orana göre boşanma ve varsa boşanmanın fer’î niteliğindeki talepler yönünden hüküm kurulmasının yerinde olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre; tarafların boşanmalarına karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.
13. Bilindiği üzere TMK’nın “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166. maddesi;
“Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.
Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu hâlde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü hâlinde boşanmaya hükmolunur. Bu hâlde tarafların ikrarlarının hâkimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz.
Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir.” hükmünü taşımaktadır.
14. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır.
15. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 166. maddesine göre, aynı yargı çevresinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk muhakemelerinde açılmış davalar arasında bağlantı bulunması durumunda, davanın her aşamasında, talep üzerine veya kendiliğinden ilk davanın açıldığı mahkemede birleştirilmesine karar verilir. Kanun koyucu, davaların aynı veya birbirine benzer sebeplerden doğması ya da biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması durumunda bağlantının var sayıldığını kabul etmiştir.
16. Boşanma kararı, bozucu yenilik doğuran bir karar niteliğinde olup; kararın kesinleşmesi ile birlikte evlilik birliği ve birliğin gereği olan haklar ve sorumluluklar sona erer. Boşanma kararını veren hâkim; o evliliğe münhasır, tarafların boşanmaya sebep olan kusurlu davranışlarını belirler ve boşanma kararını verir. Böylece taraflar yönünden boşanmaya sebep olan olay veya olaylar artık belirlenmiş olur. Boşanma kararının verildiği hükmün kesinleşmesi itibariyle, artık o evlilik nedeniyle doğmuş veya doğacak olan tüm davalar boşanma kararının verildiği mahkeme kararında yer alan kusur belirlemesi ile bağlı hâle gelir ve bu durumun doğal sonucu olarak yapılan kusur belirlemesi, başka bir mahkemenin kararında tartışılamayacağı gibi yeniden kusur belirlemesi yapılmasına da imkân tanımaz. Buradan hareketle; ayrı ayrı açılan boşanma davalarından biri hakkında verilecek hükmün diğerini de etkileyecek nitelikte olduğu tartışmasız olup, evlilik birliği sona erinceye kadar, herhangi bir sebeple açılmış bulunan boşanma davalarında tarafların boşanmaya neden olduğu iddia edilen tüm kusurlu davranışları, birlikte değerlendirilip, tarafların kusur oranlarının bir kez belirlenmesi ve belirlenen bu duruma göre boşanma ve varsa boşanmanın fer’î niteliğindeki talepler yönünden hüküm kurulması gerektiğinden taraflarca karşılıklı açılan tüm boşanma davalarının birlikte görülmesi zorunludur. Zira kaç dava olursa olsun, tüm davaların temeli taraflar arasındaki evlilik birliğinden kaynaklanan hukukî ilişkiye dayanmaktadır. Aksinin kabulü; ayrı yapılan yargılamalar sonucunda verilen ve birbiri ile çelişkili kararları ortaya çıkaracağı, bu şekilde çelişik kararların birbirleri üzerinde meydana getireceği “kesin hüküm nedeniyle oluşan kesin delil” etkisi nedeniyle telafisi zor durumlar oluşturacağı tartışmasızdır.
17. Eldeki davaların her ikisi de, evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayalı olup, asıl boşanma davası kadın, birleşen boşanma davası ise erkek eş tarafından açılmış; ilk derece mahkemesince boşanmaya sebep olan olaylarda davalı erkek eşin tam kusurlu olduğu kabul edilerek asıl davanın kabulüne, karşı davanın ise reddine karar verilmiştir. Kararın taraflarca istinaf edilmesi üzerine, bölge adliye mahkemesince yapılan yargılama sonunda; erkek eşin, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına ilişkin boşanmaya sebep olan olaylarda ispatlanan kusurlu davranışlarına yönelik vakıalara, kadının asıl davada dayanmadığı, birleşen davaya vermiş olduğu cevap dilekçesinde dayandığı gerekçesiyle asıl davanın ispatlanamadığı, birleşen davanın ise erkeğin tam kusurlu olması dolayısıyla redde mahkûm olduğu açıklanarak her iki boşanma davasının da reddi gerektiğine karar verilmiştir.
18. Genel boşanma sebebinin düzenleme altına alındığı TMK’nın 166. maddesine dayalı boşanma davalarında hâkimin, kanunun aradığı diğer şartlarında varlığı hâlinde, birliğin temelinden sarsıldığına kanaat getirdiği durumda boşanmaya karar vermesi gerekir. Somut olayda da, taraflar arasındaki evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı tartışmasızdır. Ne var ki birbirlerinden ayrı olarak açılan ve birleştirilmesine karar verilen davaların, bağımsızlıklarını koruduğundan hareketle, tarafların boşanmaya sebep olan olaylardaki kusurlarına her bir davaya özgü olarak dayanılmasının gerekip gerekmediği Özel Daire ve Bölge Adliye Mahkemesi arasında uyuşmazlığa neden olmuştur.
19. Kanun koyucu tarafından davaların aynı veya birbirine benzer sebeplerden doğması ya da biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması durumunda bağlantının var sayılması karşısında temeli taraflar arasındaki aynı evlilik birliğinden kaynaklanan hukukî ilişkiye dayalı her bir boşanma davasında verilecek her bir kararın diğerini etkileyecek nitelikte olduğu, zira eşler arasında boşanma kararı verilecek tek bir evlilik bulunduğu, dolayısıyla kaç boşanma davası açılırsa açılsın tamamının HMK’nın 166. maddesi kapsamında davanın her aşamasında, talep üzerine veya mahkemece re’sen ilk davanın açıldığı mahkemede birleştirilmesine karar verilmesi ve açılmış bulunan her bir boşanma davası yönünden ayrı ayrı karar hüküm kurulması zorunluluğu tartışmasızdır. Ne var ki, dava konuları yalnız boşanma olup, hüküm verilirken nazara alınacak husus, tarafların boşanmaya sebebiyet veren kusurlu davranışlarıdır. Yasal süresi içerisinde ileri sürülmek kaydıyla ister asıl davada; ister birleşen veya karşı davada ileri sürülmüş olsun, dayanılan tüm delillerin toplanması, birlikte değerlendirme yapmak suretiyle tek bir kusur belirlemesi yapılması, fer’î talepler yönünden de belirlenen kusur durumu dikkate alınarak tek bir hüküm kurulması da boşanma davalarında bir zorunluluktur. Aksi hâl, boşanma davalarında birbiri ile çelişen boşanmanın ferileri hakkında kurulan hükümleri karşımıza çıkarır.
20. 6100 sayılı HMK ile taraflar; dayandıkları vakıaları ispata elverişli şekilde somutlaştırma ve dayandıkları delilleri de, hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiği hakkında açıkça belirtilmesi kapsamında delil gösterme yükümlülüğü altına alınmışlardır. Taraflar bu somutlaştırma ve delil gösterme yükümlülüğü gereği dava, cevap, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile iddia ettikleri her bir vakıanın hangi delille ispat edileceğini dilekçelerinde belirtmek zorundadır. Böylece, özellikle ispat konusunda davaların usul ekonomisi ilkesine uygun bir biçimde, makul bir sürede sonuçlanması mümkün olacaktır. Somutlaştırma ve delil gösterme yükümlülüğünün amacı, bir yandan ispatın genel hükümleri çerçevesinde temel bir kavrama yer vermek iken, diğer yandan da uygulamada genel geçer ifadelerle somut vakıalara dayanmadan davaların açılıp yürütülmesinin önüne geçmektir. Taraflar dilekçelerinde iddia ve savunmalarının dayanağı olan bütün vakıaları başka bir ifadeyle maddi ve hukukî olguları açıkça belirtmelidir. Burada, vakıadan kasıt, talep sonucunun dayanağı olan, onu haklı gösteren vakıalardır. Zira vakıa kavramı; soyut hukuk kuralının öngördüğü sonucu kendilerinin gerçekleşmesine bağladığı soyut koşullara karşılık gelen somut durumlar ve hayat olayları olarak tanımlanabilir. Bu açıdan vakıa kavramını dava sebebi olarak tarif etmek de mümkündür. Dilekçede yer alan talep sonucunun mahkemece haklı görülüp görülmemesi dayanılan vakıalara bağlıdır. Özetle; dilekçelerin karşılıklı verilmesi aşamasına kadar usulüne uygun biçimde dayanılan vakıaların doğru olduğu yargılama sırasında tespit edilirse, bu duruma göre tarafların talep sonuçları kabul veya reddedilecektir.
21. Yukarıda da açıkça vurgulandığı üzere boşanma kararları bozucu yenilik doğuran karar niteliğinde olup, kararın kesinleşmesi ile birlikte evlilik birliğini ve birliğin gereği olan tüm hak ve sorumlulukları sona erdirdiği gibi “kararda yer alan kusur belirlemesi” ise o evlilik hakkında tarafların boşanmaya sebep olan kusurlu davranışları yönünden kesin delil oluşturur. Zira taraflar arasındaki evlilik işlemi ile bir hayat ortaklığı kurulmuştur ve hâkim, tarafların o evliliğe münhasır olarak boşanmaya sebep olan kusurlu davranışlarını da bir kez tespit ederek, kurulan hayat ortaklığının boşanma kararı ile sona erdirilmesinin gerekip gerekmediğini belirlemek zorundadır. Verilen kararda yer alan kusur belirlemesi, o evlilik nedeniyle doğmuş veya doğacak olan boşanmanın fer’î niteliğindeki velayet, kişisel ilişki, tazminat ve yoksulluk nafakasına yönelik tüm davaları bağlayıcıdır.
22. Yukarıda anlatılan ilkeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; tarafların 10.08.1996 tarihinde evlendikleri, bu evlilikten iki çocuklarının bulunduğu, erkeğin boşanmaya sebep olan olaylarda ortak çocuklara sürekli şiddet uygulamak, eşine ve çocuklarına hakaret etmek şeklinde gerçekleşen davranışlarıyla evlilik birliğini temelinden sarstığı, kadın eşin ise kusursuz olduğu anlaşılmıştır. Kadının açmış olduğu boşanma davasına karşı erkeğin açtığı boşanma davasından açıkça anlaşıldığı üzere erkeğin de boşanmayı istediği, buradan hareketle verilen boşanma kararına itirazının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu (TMK m. 166.2) her türlü duraksamadan uzaktır. Aksinin düşünülmesi; evlilik kurumunun sosyal amacından saptırılmasına sebebiyet vereceği gibi sırf karşı tarafı zararlandırma veya hakkın, karşı taraf zararına kullanılması yoluyla boşanma kararının alınmasını zorlaştıracak ve neticede sosyolojik ve toplumsal bir soruna da sebebiyet verebilecektir.
23. Hâl böyleyken bölge adliye mahkemesince, somut olaya uygun ve aynı yönlere işaret eden bozma kararına uyularak, asıl davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına karar verilmesi gerekirken, kadın eşin birleşen davaya verdiği cevap dilekçesinde erkeğe yüklenen kusurlu davranışlara dayandığı, bu iddiaların ispatlanması karşısında taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizliğin mevcut ve sabit olduğu, olayların akışı karşısında davacının dava açmakta haklı bulunduğu, bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın kanunen mümkün olmadığı gözetilmeksizin, kanunun olaya uygulanmasında hataya düşülerek asıl davanın reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı-birleşen davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 15.06.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.
…