YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2020/133
KARAR NO : 2022/658
KARAR TARİHİ : 17.05.2022
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi (Aile Mahkemesi Sıfatıyla)
1. Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Korkuteli Asliye Hukuk Mahkemesince Aile Mahkemesi sıfatıyla verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı ile müvekkilinin 19.06.2012 tarihinde boşandığını, müşterek çocuğun velâyetinin davalı anneye bırakıldığını, aylık 1.000TL iştirak nafakası ödeyeceğine karar verilen müvekkili hakkında Kasım 2012-Nisan 2014 tarihleri arasında ödenmeyen iştirak nafakası bulunduğundan bahisle icra takibi başlatıldığını, oysa müvekkilinin karşı tarafın sözlü talebi üzerine küçüğün özel okula başlaması nedeniyle okul ve servis masraflarını iştirak nafakasına karşılık olmak üzere ödediğini, ödenen miktarın hükmolunan iştirak nafakasından çok daha fazla olduğunu ancak nafakanın eğitim masrafı yanında çocuğun sair giderlerini kapsadığını gözeten ve oğlunun daha iyi bir eğitim almasını isteyen müvekkilinin bu nedenle karşı tarafın talebini kabul ettiğini, nitekim Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin bir içtihadında bu ödemelerin nafaka borcunun hesabında dikkate alınması gerektiğine işaret edildiğini, takip dönemi içerisinde bu suretle toplam 25.925TL ödeyen müvekkilinin takipte istenilen miktardan çok daha fazlasını ödediğini ileri sürerek takip nedeniyle borçlu olunmadığının tespitine karar verilmesini istemiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili; davaya bakmaya yetkili mahkemelerin Korkuteli Mahkemeleri olduğunu, aynı takiple ilgili davacı borçlunun açtığı borca itiraz davası yargılamasının Korkuteli İcra Hukuk Mahkemesinin 2014/60 E. sayılı dosyasında devam ettiğini, bu nedenle Mahkemenin hem yetkisiz hem de görevsiz bulunduğunu, bu davanın derdestlik de oluşturduğunu, çocuğun özel okulda okumasını davacının talep ettiğini, müvekkilinin bir baba olarak davacının bunu istemekte hakkı bulunduğunu değerlendirerek talebi kabul ettiğini ancak davacının bu hususu çocuğun nafakasını ödememek için ileri sürdüğünü ve bunun müvekkili tarafından kabul edilmediğini, aksi yönde bir anlaşmanın ve itfanın varlığının yazılı delille ispatlanması gerektiğini, iştirak nafakasının tek sebebinin eğitim giderleri olmadığını, giyim, yeme-içme, sosyal aktivite, oyun vs gibi pek çok harcamanın da yapıldığını, nafaka borcunun hiç ödenmemesi nedeniyle önce Serik’te başlanılan icra takibine Korkuteli’nde devam edildiğini, davacının dile getirdiği ödemelerin takip borcuna mahsuben yapıldığının ispat edilemediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Ankara 11. Aile Mahkemesinin 13.10.2015 tarihli, 2014/662 E., 2015/1567 K. sayılı kararıyla davalı vekilinin yetki itirazının kabulü ile dosyanın Korkuteli nöbetçi aile mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
7. Yetkisizlik kararının kesinleşmesini müteakip talep üzerine dosyanın gönderildiği Korkuteli Asliye Hukuk Mahkemesinin Aile Mahkemesi sıfatıyla verdiği 15.03.2016 tarihli, 2015/731 E., 2016/133 K. sayılı kararı ile; tarafların 19.06.2012 tarihinde boşandıkları, icra takibinin 23.12.2013 tarihinde başlatıldığı, velâyeti kendisine verilen annenin çocuğunu özel okula göndermeye devam ettiği ve boşanma tarihinden sonra yaklaşık bir buçuk yıl nafaka talebinde bulunmadığı, özel okul ve servis ödemelerinin nafaka borcuna mahsuben yapılmasına muvafakat ettiğinin kabul edilmesi gerektiği, bu durumun aksinin davalı tarafından ispatlanamadığı, davacının takip tarihi itibariyle nafaka borcunun çok daha üzerinde ödeme yaptığı, ödemelerin nafaka borcuna ilişkin olduğuna dair bir açıklama olmasa bile ödenen miktar nisbetinde nafaka borcundan kurtulacağının kabul edilmesi gerektiği, zira işleyen nafaka borcu bulunan bir borçlunun yaptığı ödemelerin bu borç dışında, ahlakî bir ödeme olduğunu kabul etmenin hak kaybına neden olacağı, yine zorunlu olsa dahi, nafaka borcunun da nitelik itibarıyla temelde ahlaki bir ödeme olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
9. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 21.09.2017 tarihli ve 2017/11304 E., 2017/12425 K. sayılı kararı ile; “…Davacı tarafın, dava dilekçesine eklemiş bulunduğu ödemelere ilişkin belgelerde; ödemelerin nafakaya ilişkin olduğuna dair bir açıklama bulunmamaktadır. Öyle ki, belgelerde okul taksidi ve servis ücreti olduğu da açıkça belirtilmiştir. Babanın çocuğunun eğitimi ile ilgilenmesi, giderlerini karşılaması ahlaki bir görevin ifası mahiyetindedir. İlamda hüküm altına alınan iştirak nafakasının alacaklısı velayet hakkı kendisine verilen eş olup, nafaka alacağı sadece eğitim giderlerinden ibaret değildir. Zira, TMK.’nun 182/2. maddesine göre; “Velayetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin çocuk ile kişisel ilişkisinin düzenlenmesinde, çocuğun özellikle sağlık, eğitim ve ahlak bakımından yararları esas tutulur. Bu eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır.” Mahkemece, bu husus göz ardı edilerek, Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 19.02.2010 tarih, 2009/22641 E. 2010/3781 K. sayılı ilamının yanlış yorumlanarak, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
10. Mahkemenin 15.05.2018 tarihli ve 2017/663 E., 2018/194 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
11. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
12. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda müşterek çocuğun okul ve servis giderleri için yaptığı harcamaların davacının iştirak nafakası borcuna mahsuben yapıldığının kabul edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
13. Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle iştirak nafakası kavramına kısaca değinilmesi yerinde olacaktır.
14. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) aile içinde anne, baba ve çocuk ilişkisinde öncelikle çocuğun yüksek yararı ilkesini gözetir. Anne ve babanın çocuğu eğitme ve yetiştirme görevleri evlilik ilişkileri devam ederken de evlilik ilişkileri sona erdiğinde de geçerlidir.
15. Evliliğin boşanma ile sona ermesi hâlinde çocuğun velâyeti anne veya babadan birine veya vasiye bırakılır. Bu durum velâyet kendisine bırakılmamış tarafın boşanmayla birlikte çocuğun ruhsal, düşünsel ve fiziksel gelişimini sağlamak için gereken masrafları (gücü oranında) karşılama görevini ortadan kaldırmaz. Nitekim Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 27. maddesinde çocuğun bedensel, zihinsel, ahlaksal ve toplumsal gelişmesini sağlayacak yeterli bir hayat seviyesine hakkı olduğu, bu sorumluluğun sahip oldukları olanaklar ve malî güçleri çerçevesinde öncelikle çocuğun anne ve babasına ile bakımını üstlenecek diğer kişilere ait olduğu belirtilmiştir.
16. Velâyet hakkı kendisine bırakılmayan eşin velâyet hakkı verilen eşe çocuğun bakımı ve eğitim için giderleri için malî gücü oranında yaptığı katkıya “iştirak nafakası” denir (Akyüz, Emine: Ulusal ve Uluslararası Hukukta Çocuğun Haklarının ve Güvenliğinin Korunması, Ankara 2000, s.226; Ceylan, Ebru: Türk ve İsviçre Hukukunda Boşanmanın Hukuki Sonuçları, İstanbul 2006, s.176.)
17. İştirak nafakası, TMK’nın 182. maddesinin (24.11.2021 tarih ve 7343 sayılı Kanunla getirilen ek ikinci fıkrası sonrası) üçüncü fıkrasının son cümlesinde “Velâyetin kullanılması kendisine verilmeyen eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır” şeklindeki ifadeyle belirlenmiştir. TMK’nın 330/II hükmüne göre iştirak nafakası, her ay “peşin” ödenir.
18. Boşanmanın sonucu olarak çocuğun bakım ve yetiştirilmesi ödevi doğal olarak velâyet hakkı kendisine bırakılan anne ve babaya yüklenmiş olur (Gençcan, Ömer Uğur: Velâyet Hukuku- Genişletilmiş 2. Baskı, Ankara 2020, s.669).
19. Hukukî niteliği bakımından bir bakım nafakası olan iştirak nafakası çocuğun eğitim ve öğretim giderleri yanında yiyecek, giyecek, bakım, barınma, sağlık, harçlık, ulaşım giderlerini de içerir . İştirak nafakası alacağı takas edilemez, haczedilemez ve bu alacak üzerinde rehin tesis edilemez.
20. Türk Medeni Kanunu’nun 330/2. maddesine göre iştirak nafakası borcu her ay peşin ödenmek suretiyle ifa edilir.
21. İfa, en sade tanımıyla, borçlanılmış olan edimin yerine getirilmesi suretiyle borcun sona erdirilmesidir (Alman Medeni Kanunu, m.362/2; Tunçomağ, Kenan: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1976, s. 663; Türk Hukuk Lûgatı: Türk Hukuk Kurumu, Ankara 2021, s. 542).
22. Borcun ifa ile sona erdiğinin kabul edilmesi için, ifanın kararlaştırılan şekilde yerine getirilmesi gerektiğinden üçüncü kişiye yapılan ödemeyle borcun sona erdiğinden ancak taraflar arasında bu yönde bir anlaşmanın olması yahut borçlu tarafından alacaklının bu duruma izin/onay verdiğinin ispat edilmesi hâlinde söz edilebilir.
23. İştirak nafakasında alacaklı, velâyet hakkı kendisine bırakılan kişidir. Nafaka borçlusu ilama bağlanmış borcu, hükümle kararlaştırılan şekilde alacaklıya ödemekle yükümlüdür. Tarafların sonradan borcun üçüncü kişiye ödenmesi hâlini de ifa olarak kabul ettikleri konusunda anlaştıkları iddiası usulüne uygun şekilde ispat edilmedikçe üçüncü kişiye yapılan ödeme nafaka borçlusunu borcundan kurtarmayacaktır.
24. Anne-babanın çocuklarının daha iyi bir hayata, geleceğe sahip olmaları için gerçekleştirmeye gayret ettikleri maddi harcamaların sınırları gerek kendileri gerekse çocuklarının değişen imkân, istek ve tercihleri çerçevesinde şekillenir. İştirak nafakası ise, yukarıda değinildiği üzere taraflarca belirlenen, bu olmadığı takdirde hâkim tarafından takdir olunan ve miktarı belli bir borçtur. Kişi elbette mahkeme kararına bağlanan nafaka miktarından daha fazlasını çocuğu için ödeyebilir. Ne var ki isteğe bağlı bu harcama nafaka borçlusunu, ihtilâf ortaya çıktığında, tabi olduğu ifa ve ispat koşullarını yerine getirme yükümlülüğünden kurtarmayacağı gibi hukuken sorumlu tutulduğu miktardan fazlasını kendi rızasıyla ödeyen iştirak nafakası yükümlüsü anne ya da baba, ahlakî bir görevin ifası niteliğindeki bu harcamalarının iadesini de isteyemez.
25. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; taraflar 19.06.2012 tarihinde anlaşmalı şekilde boşanmışlar, müşterek çocuğun velâyeti davalı anneye bırakılmış ve davacı babanın (her yıl %10 artışla) aylık 1.000TL iştirak nafakası ödemesine karar verilmiştir. Davalı 23.12.2013 tarihinde Serik İcra Müdürlüğünün 2013/3591 sayılı ilamlı icra dosyasıyla, birikmiş on dört aylık nafaka bedelinin davacıdan tahsil edilmesini istemiş; davacı ise, takibe konu edilen dönemde çocuğunun özel okulda okuyabilmesi ve davalının bu yöndeki talebi üzerine, iştirak nafakası borcundan çok daha fazlasını nafaka borcuna mahsuben ödediğini ileri sürmüştür. Davalı, bu ödemelerin nafaka borcuna mahsuben gerçekleştirileceği konusunda aralarında bir anlaşma olduğu iddiasını kabul etmemiştir. Bu hâlde ispat yükü davacı üzerine olup davacının ilama bağlanan anlaşmayla belirlenen nafaka borcu yönünden, bu anlaşmayla aynı güçte bir delil ile iddiasını ispatlaması gerekir. Ne var ki delil olarak yalnızca dava dışı okul ve servis yetkililerine yapılan, iştirak nafakası borcuyla ilgili herhangi bir açıklama içermeyen dekontlara ve tanık beyanlarına dayanılmıştır. Bu deliller somut olayda ispata elverişli olmadığından Mahkemece davacının dosya kapsamı itibariyle borçsuzluk iddiasını ispatlayamadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekir.
26. Diğer taraftan dava tarihinin 16.05.2014 olması gerekirken, direnmeye ilişkin gerekçeli karar başlığında 12.12.2017 olarak gösterilmesi, mahallinde her zaman giderilebilir mahiyette maddi hata teşkil ettiğinden bozma nedeni yapılmamıştır.
27. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
28. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle,
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen sebeplerle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440/III-1 maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 17.05.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.