Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2020/124 E. 2022/672 K. 18.05.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2020/124
KARAR NO : 2022/672
KARAR TARİHİ : 18.05.2022

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “Rücuan tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Erzurum İş Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı … A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı … (SGK/Kurum) vekili dava dilekçesinde; dava dışı sigortalı …’un davalılar … ve … adına işlem gören ve davalı … A.Ş’ye zorunlu malî mesuliyet sigortası ile sigortalı olan … plakalı özel halk otobüsünü kullandığı sırada gerçekleşen trafik iş kazasında vefat ettiğini, dava dışı sigortalının 01.07.2012 tarihinde çalışmaya başlamasına rağmen işe giriş bildirgesinin yasal süresinden sonra Kuruma verilmesi nedeniyle davalılar … ve … hakkında 5510 sayılı Kanun’un 23. maddesi gereğince işlem yapılması gerektiğini ileri sürerek davacı Kurum tarafından hak sahiplerine ödenen 363TL cenaze yardımından 50TL’sinin ödeme tarihinden, bağlanan 45.843,03TL peşin değerli gelirden 4.950TL’sinin ise gelir bağlama kararlarının onay tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsilini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı … A.Ş. vekili cevap dilekçesinde; … plakalı aracın müvekkili şirkette 15.12.2011-15.12.2012 vadeli poliçe ile zorunlu malî mesuliyet sigortasıyla sigortalı olduğunu, bahsi geçen poliçeye göre teminatın kişi başı 200TL ile sınırlandırıldığını, yasal düzenlemelere göre trafik sigortasının sigortalı aracın üçüncü kişilere verdiği zararları limit dâhilinde ödemeyi taahhüt edebileceğini, 17.10.2012 tarihinde meydana gelen trafik kazasında araç sürücüsünün vefat ettiğini, bu durumda davacı araç sürücüsü tam kusurlu kabul edilse dâhi davacı Kurumun müvekkili şirketten tazminat talep edemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
6. Davalılar … ve … vekili cevap dilekçesi sunmamış, 26.03.2015 tarihli duruşmada davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
7. Erzurum İş Mahkemesinin 12.01.2016 tarihli ve 2013/248 E., 2016/51 K. sayılı kararı ile; Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığının 2012/12258 soruşturma numaralı dosyasında bulunan 30.10.2012 tarihli raporda sürücü …’un kusurlu olduğunun, 18.03.2013 tarihli raporda ise bu kişinin 1. derecede kusurunun bulunduğunun belirtildiği, öte yandan SGK müfettişlerince hazırlanan raporda da sigortalı …’un kusurlu olduğunun kabul edildiği, ayrıca 10.12.2014 tarihli bilirkişi heyeti tarafından hazırlanan raporda sigortalının kusur oranının %100 olduğunun belirtildiği, dava dışı sigortalı …’un işe giriş bildirgesinin trafik kazasının gerçekleştiği gün Kuruma verildiği, bu nedenle 5510 sayılı Kanun’un 23. maddesi gereğince davalılar … ve …’ın kusursuz sorumluluğunun söz konusu olduğu, ancak %50’den az olmayacak şekilde hesaplanacak zarardan indirim yapılması gerektiği, kazaya karışan diğer aracı sigorta ettiren ihbar olunan … Sigorta A.Ş. vekili tarafından Erzurum Büyükşehir Belediyesine 50.000TL ödeme yapıldığına dair belge sunulmuş ise de ihbar olunan hakkında hüküm kurulması mümkün olmadığından yapılan ödemenin mahsup edilmediği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
8. Erzurum İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
9. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 22.10.2018 tarihli ve 2018/5194 E., 2018/8349 K. sayılı kararı ile; davalılar vekillerinin sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra “…2-…Somut olaya bakıldığında, sigortalının kullanmış olduğu aracın sigortacısı konumunda olan davalı …’nın sorumluluğunun ancak 3.kişilere karşı olduğu, sigortalının aracı kullanan kişi ve kaza olayının meydana gelmesinde %100 oranında kusurlu olmak suretiyle, kendi ölümü ile neticelenen olayda 3. kişi olmadığı belirgin olmakla, davalı …’nın da, sigortalının 3. kişi konumunda olmayan hak sahiplerine karşı bir sorumluluğu düşünülemeyeceğinden, davalı … şirketi açısından davanın reddine karar verilmesi yerine, yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.
Bu maddi ve hukuki esaslar göz önünde tutulmaksızın, eksik inceleme sonucunda yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davalılar vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
10. Erzurum 1. İş Mahkemesinin 08.07.2019 tarihli ve 2019/350 E., 2019/229 K. sayılı kararı ile; Hukuk Genel Kurulunun 14.03.2019 tarihli ve 2017/1089 E., 2019/294 K. sayılı kararının emsal nitelikte olduğu, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’na ve Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarına göre aracın zorunlu malî sigortacısı davalı … şirketinin işletenin üçüncü kişilere verdiği zararları teminat altına aldığı, olayda işleten veya sürücü tam kusurlu olsalar dâhi destekten yoksun kalanların zarar gören üçüncü kişi konumunda olduğu belirtilerek önceki gerekçe de tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
11. Direnme kararı süresi içinde davalı … A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
12. Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda çok taraflı trafik kazasında hayatını kaybeden ve kazanın meydana gelmesinde %100 kusurlu olan dava dışı sigortalı …’un hak sahiplerinin üçüncü kişi olarak kabul edilip edilemeyeceği; buradan varılacak sonuca göre davalı … A.Ş’nin sigortalı …’un hak sahiplerine karşı sorumlu tutulmasının mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
13. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında öncelikle gerekçeli direnme kararı 14.08.2019 tarihinde tebliğ edilen davalı … A.Ş. vekili tarafından 06.09.2019 elektronik imza tarihli temyiz dilekçesinin ibraz edildiği, aynı tarihte temyiz başvuru ve karar harcının yatırıldığı eldeki davanın trafik iş kazası sonucu vefat eden sigortalının hak sahiplerine bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değeri ile cenaze yardımından oluşan Kurum zararının rücuan tahsili istemine ilişkin olduğu gözetildiğinde davanın adli tatilde görülmesi mümkün davalardan olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre davalı … şirketinin temyiz başvurusunun süresinde kabul edilip edilemeyeceği hususu ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.
14. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) “Adli tatil süresi” başlıklı 102. maddesi; “Adli tatil, her yıl yirmi temmuzda başlar, otuz bir ağustosta sona erer. Yeni adli yıl bir eylülde başlar” şeklinde düzenlenmiştir.
15. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 103. maddesinde yer alan; “(1) Adli tatilde, ancak aşağıdaki dava ve işler görülür:
a) İhtiyati tedbir, ihtiyati haciz ve delillerin tespiti gibi geçici hukuki koruma, deniz raporlarının alınması ve dispeçci atanması talepleri ile bunlara karşı yapılacak itirazlar ve diğer başvurular hakkında karar verilmesi.
b) Her çeşit nafaka davaları ile soybağı, velayet ve vesayete ilişkin dava ya da işler.
c) Nüfus kayıtlarının düzeltilmesi işleri ve davaları.
ç) Hizmet akdi veya iş sözleşmesi sebebiyle işçilerin açtıkları davalar.
d) Ticari defterlerin kaybından dolayı kayıp belgesi verilmesi talepleri ile kıymetli evrakın kaybından doğan iptal işleri.
e) İflas ve konkordato ile sermaye şirketleri ve kooperatiflerin uzlaşma suretiyle yeniden yapılandırılmasına ilişkin işler ve davalar.
f) Adli tatilde yapılmasına karar verilen keşifler.
g) Tahkim hükümlerine göre, mahkemenin görev alanına giren dava ve işler.
ğ) Çekişmesiz yargı işleri.
h) Kanunlarda ivedi olduğu belirtilen veya taraflardan birinin talebi üzerine, mahkemece ivedi görülmesine karar verilen dava ve işler.
(2) Tarafların anlaşması hâlinde veya dava bir tarafın yokluğunda görülmekte ise hazır olan tarafın talebi üzerine, yukarıdaki iş ve davalara bakılması, adli tatilden sonraya bırakılabilir.
(3) Adli tatilde, yukarıdaki fıkralarda gösterilenler dışında kalan dava ve işlerle ilgili olarak verilen dava, karşı dava, istinaf ve temyiz dilekçeleri ile bunlara karşı verilen cevap dilekçelerinin ve dosyası işlemden kaldırılan davaları yenileme dilekçelerinin alınması, ilam verilmesi, her türlü tebligat, dosyanın başka bir mahkemeye, bölge adliye mahkemesine veya Yargıtaya gönderilmesi işlemleri de yapılır.
(4) Bu madde hükümleri, bölge adliye mahkemeleri ile Yargıtay incelemelerinde de uygulanır.” şeklindeki hüküm ile de adli tatilde görülecek dava ve işlerin neler olduğu hüküm altına alınmıştır.
16. Diğer taraftan HMK’nın “Adli tatilin sürelere etkisi” başlıklı 104. maddesi; “Adli tatile tabi olan dava ve işlerde, bu Kanunun tayin ettiği sürelerin bitmesi tatil zamanına rastlarsa, bu süreler ayrıca bir karara gerek olmaksızın adli tatilin bittiği günden itibaren bir hafta uzatılmış sayılır.” şeklindedir.
17. Bundan başka mülga 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun (5521 sayılı Kanun) 1. maddesi; “İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle (o kanunun değiştirilen ikinci maddesinin Ç, D ve E fıkralarında istisna edilen işlerde çalışanlar hariç) işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi ile görevli olarak lüzum görülen yerlerde iş mahkemeleri kurulur.
Bu mahkemeler:
A) (Mülga: 18/10/2012-6356/81 md.)
B) İşçi Sigortaları Kurumu ile sigortalılar veya yerine kaim olan hak sahipleri arasındaki uyuşmazlıklardan doğan itiraz ve davalara da bakarlar” şeklinde olup işçi sayılan kimselerle (Kanunun değiştirilen ikinci maddesinin Ç, D ve E fıkralarında istisna edilen işlerde çalışanlar hariç) işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanunu’na dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukukî uyuşmazlıkların iş mahkemelerinde çözümleneceği belirtilmiştir.
18. Öte yandan 25.10.2017 tarihli ve 30221 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun (7036 sayılı Kanun) 5. maddesinde iş mahkemelerinin görevi düzenlenmiş olup buna göre;
“İş mahkemeleri;
a) 5953 sayılı Kanuna tabi gazeteciler, 854 sayılı Kanuna tabi gemi adamları, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununa veya 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun İkinci Kısmının Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına,
b) İdari para cezalarına itirazlar ile 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamındaki uyuşmazlıklar hariç olmak üzere Sosyal Güvenlik Kurumu veya Türkiye İş Kurumunun taraf olduğu iş ve sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklara,
c) Diğer kanunlarda iş mahkemelerinin görevli olduğu belirtilen uyuşmazlıklara, ilişkin dava ve işlere bakar”.
19. Ayrıca 7036 sayılı Kanun’un “Yargılama usulü ve kanun yolları” başlıklı 7. maddesi ile;
“(1) İş mahkemelerinde basit yargılama usulü uygulanır.
(2) Davaların yığılması hâlinde, her bir talebe ilişkin vakıalar bakımından ispat yükü ve deliller ayrı ayrı değerlendirilir.
(3) 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun kanun yollarına ilişkin hükümleri, iş mahkemelerince verilen kararlar hakkında da uygulanır.
(4) Kanun yoluna başvuru süresi, ilamın taraflara tebliğinden itibaren işlemeye başlar.
(5) Kanun yoluna başvurulan kararlar, bölge adliye mahkemesi ve Yargıtayca ivedilikle karara bağlanır.” şeklinde düzenleme yapılmıştır.
20. Görüldüğü üzere 7036 sayılı Kanun’un 7. maddesinin 1. fıkrasıyla iş mahkemelerinde basit yargılama usulünün uygulanacağı vurgulanmış, son fıkrası ile de kanun yoluna başvurulan kararların bölge adliye mahkemesi ve Yargıtayca ivedilikle karara bağlanacağı düzenlemesi getirilerek mülga 5521 sayılı Kanun’un 8. maddesinin 4. fıkrasındaki “Kanun yoluna başvurulan kararlar, bölge adliye mahkemesi ve Yargıtayca iki ay içinde karara bağlanır” şeklindeki hükmün aksine iş mahkemesince verilen kararların ivedilikle inceleneceği belirtilmiş ancak belli bir süre sınırlaması konulmamıştır.
21. Ayrıca 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 7. maddesinin gerekçesinde; “6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 103. maddesinin 1. fıkrasının (ç) bendi uyarınca hizmet akdi veya iş sözleşmesi sebebiyle işçilerin açtıkları davalar ilk derece mahkemesince adli tatilde görülebilmektedir. Buna karşılık dava açanın işçi veya işveren olduğuna bakılmaksızın iş mahkemesi kararları, kanun yolunda (bölge adliye mahkemesi ve Yargıtayda) ivedilikle karara bağlanacağı için 6100 sayılı Kanun’un 103. maddesinin 1. fıkrasının (h) bendi uyarınca adli tatilde de incelenebilecektir.” şeklinde açıklama yapılmıştır.
22. Bundan başka 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun (5510 sayılı Kanun) 101. maddesi; “Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde, bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar iş mahkemelerinde görülür” şeklindedir.
23. İş kazası nedeniyle açılan rücuan tazminat davasının yasal dayanağı olan 5510 sayılı Kanun’un 21. maddesinin 1. fıkrasında ise; “İş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamı, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirilir. İşverenin sorumluluğunun tespitinde kaçınılmazlık ilkesi dikkate alınır.” hükmü bulunmaktadır.
24. Bununla birlikte 5510 sayılı Kanun’un “Süresinde bildirilmeyen sigortalılıktan doğan sorumluluk” başlıklı 23. maddesi; “Sigortalı çalıştırmaya başlandığının süresi içinde sigortalı işe giriş bildirgesi ile Kuruma bildirilmemesi halinde, bildirgenin sonradan verildiği veya sigortalı çalıştırıldığının Kurumca tespit edildiği tarihten önce meydana gelen iş kazası, meslek hastalığı, hastalık ve analık halleri sonucu ilgililerin gelir ve ödenekleri Kurumca ödenir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hallerde, Kurumca yapılan ve ileride yapılması gerekli bulunan her türlü masrafların tutarı ile gelir bağlanırsa bu gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri tutarı, 21 inci maddenin birinci fıkrasında yazılı sorumluluk halleri aranmaksızın, işverene ayrıca ödettirilir.
4 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında sigortalı olduğu halde, 8 inci maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen süre içerisinde bildirimde bulunmayanlara, bildirimde bulunulmayan sürede meydana gelen iş kazası, meslek hastalığı, analık halleri sonucu ilgililerin gelir ve ödenekleri Kurumca ödenmez” şeklinde düzenlenmiştir.
25. Bu hükümlerden de anlaşılacağı üzere Kurumun iş kazası ya da meslek hastalığı hâllerinde sigortalıya, ölümü hâlinde ise hak sahiplerine bağladığı gelirin ilk peşin sermaye değerinin ilgililerden rücuan tahsili istemine ilişkin davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Kanun olup yine aynı Kanun’un 101. maddesi uyarınca iş mahkemesinde görülmesi gerekmektedir.
26. 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun yukarıda yer verilen 5. maddesinin 2. fıkrasındaki hüküm de aynı doğrultudadır.
27. Şu hâlde yukarıda belirtilen yasal düzenlemelerde öngörüldüğü üzere icra mahkemesinde görülenler hariç basit yargılama usulüne tabi olan davalara adli tatilde bakılmayacaktır. Başka bir ifade ile basit yargılama usulüne tabi davalar da adli tatile tabi olacaktır. Bu nedenle basit yargılama usulünün uygulandığı iş mahkemeleri adli tatilden yararlanacaktır (Pekcanıtez Usûl, Medeni Usul Hukuku Cilt I, İstanbul 2017, s.471).
28. Adli tatilde görülemeyen basit yargılama usulüne tâbi olan davalarla ilgili bir süre, adli tatil süresi içinde sona ererse, adli tatilden sonra ek bir süreden yararlanacaktır. Ancak HMK’nın 103. maddesinin 1. fıkrasının (h) bendi uyarınca Kanunlarda ivedi olduğu belirtilen veya taraflardan birinin talebi üzerine mahkemece ivedi görülmesine karar verilen dava ve işler adli tatilde görülmeye devam edilecektir. Dikkat edilirse burada yargılama usulü değil, dava veya işin ivedi olması ya da mahkemenin ivedi olduğuna karar vermesi önemlidir. Bu nedenle mahkeme yazılı ya da basit yargılama usulüne tabi bir dava ya da işin ivedi olduğuna karar verirse, bu dava veya işin adli tatilde de görülmesine karar verebilir (Pekcanıtez Usûl, s. 471 ve 472).
29. Öte yandan 7036 sayılı Kanun’un 7. maddesinin 5. fıkrasındaki “Kanun yoluna başvurulan kararlar, bölge adliye mahkemesi ve Yargıtayca ivedilikle karara bağlanır” düzenlemesine ilişkin madde gerekçesinde yer alan HMK’nın 103. maddesinin 1. fıkrasının (ç) bendi gereğince hizmet akdi veya iş sözleşmesi sebebiyle işçilerin açtıkları davalar ilk derece mahkemelerinde adli tatilde görülebilmekteyse de dava açanın işçi veya işveren olduğuna bakılmaksızın iş mahkemesi kararlarının bölge adliye mahkemesi ve Yargıtayca ivedilikle karara bağlanacağı için HMK’nın 103. maddesinin 1. fıkrasının (h) bendi uyarınca adli tatilde de incelenebileceğine dair açıklama karşısında yasal düzenlemenin kanun yoluna başvuru sonrası bir anlam içerdiği, kanun yoluna başvuru süresine bir etkisinin olmadığı açıktır. Zira öncesi için ivedilik durumu düzenlenmemiştir.
30. Yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ile somut olaya ilişkin maddi ve hukukî olgulara göre; davacı … tarafından davalı işverenlere ve sigorta şirketine karşı murisin hak sahiplerine bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değeri ile yapılan cenaze yardımının tahsili istemiyle açılan ve iş mahkemesinde görülen rücuan tazminat davasının HMK’nın 103. maddesinin 1. fıkrasının (ç) bendinde belirtilen “hizmet akdi veya iş sözleşmesi sebebiyle işçilerin açtıkları davalar” kapsamında bulunmadığı, yine HMK’nın 103. maddesinin 1. fıkrasının (h) bendindeki kanunlarda ivedi olduğu belirtilen veya taraflardan birinin talebi üzerine mahkemece ivedi görülmesine karar verilen dava ve işlerden de olmadığı, 7036 sayılı Kanun’un 7. maddesinin 5. fıkrasında yer alan kanun yoluna başvurulan kararların bölge adliye mahkemesi ve Yargıtayca ivedilikle karara bağlanacağına dair hükmün kanun yoluna başvuru süresine etkisinin bulunmadığı, kanun yoluna başvuru sonrası yargılama süresine ilişkin olduğu, bu itibarla eldeki dava adli tatilde görülebilecek nitelikte bir dava olmadığından tarafların HMK’nın 104. maddesinde belirtilen bir haftalık süreden yararlanabileceği anlaşılmaktadır.
31. Bu durumda adli tatile denk gelen 14.08.2019 tarihinde tebliğ edilen gerekçeli direnme kararına ilişkin davalı … A.Ş. vekili tarafından 06.09.2019 tarihinde verilen temyiz dilekçesinin süresinde olduğu kabul edilerek ön sorunun bulunmadığına oy birliği ile karar verilmek suretiyle işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
IV. GEREKÇE
32. Öncelikle uyuşmazlık konusu ile ilgili yasal düzenlemelere kısaca değinilmelidir.
33. Diğer sigorta türlerinde olduğu gibi sorumluluk sigortalarında da kural olarak sözleşme serbestisi ilkesi geçerlidir. Ancak, kamu yararını gözeten kanun koyucu birtakım sorumluluk sigortalarının yapılmasını tarafların iradesine bırakmamış bu konularda özel düzenlemeler yapmıştır. 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 13. maddesinin 1. fıkrası ile kamu yararı ön planda tutularak, yaptırılması zorunlu tutulan sorumluluk sigortalarının, özel kanunlardaki özel hükümler de saklı tutularak, sigorta şirketlerinin çalışma alanı kapsamında kalanlar bakımından bu tür sigorta sözleşmelerini yapmakla sigorta şirketleri zorunlu ve yükümlü tutulmuştur (Ulaş, Işıl: Uygulamalı Zarar Sigortaları Hukuku, Ankara 2012, s. 873). Aynı konuya ilişkin bu yükümlülük 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1483. maddesinde de yinelenmiştir.
34. Öte yandan 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun (KTK) 85. maddesinin 1. fıkrası ile işleten ve araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibinin hukukî sorumluluğu “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.” şeklinde düzenlenmiştir.
35. Nitekim KTK’nın 91. maddesi ile de işletenlerin, bu maddeye göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere malî sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunluluğu getirilmiştir. Burada işletenin sorumluluğu hukukî nitelikçe tehlike sorumluluğuna ilişkin bulunmakla birlikte, işletenin hukukî sorumluluğunu üstlenen zorunlu sigortacının 91. maddede düzenlenen sorumluluğu ise, akdi (sözleşmesel) niteliktedir. Söz konusu akdi ilişki, işleten ile onun hukukî sorumluluğunu üzerine alan zorunlu (trafik) sigortacısı arasındadır.
36. Ayrıca KTK’nın 92. maddesinde zorunlu malî sorumluluk sigortası dışında kalan hususların tahdidi olarak sayılmış olup maddenin (a) bendinde belirtildiği üzere “İşletenin; bu Kanun uyarınca eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere karşı yöneltebileceği talepler” sigorta teminatı kapsamı dışında bırakılmıştır. Vurgulamakta yarar vardır ki, bu hüküm işletenin eyleminden sorumlu olduğu kişilere yönelik kendi zararına dayalı talepleri noktasında önem arz etmektedir. Kaza ve dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan yasal düzenlemelere göre, salt sigorta şirketinin dava edildiği ve üçüncü kişinin zararının söz konusu olduğu durumlarda bu hükmün uygulama alanı bulamayacağı açıktır.
37. Nitekim aynı ilkeler, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13.11.2013 tarihli ve 2013/17-72 E., 2013/1558 K.; 02.03.2021 tarihli ve 2017/1718 E., 2021/180 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.
38. Kazanın meydana geldiği ve davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan Karayolları Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası Genel Şartları’nın A-1. maddesinde de; “Sigortacı, poliçede tanımlanan motorlu aracın işletilmesi sırasında, bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebebiyet vermiş olmasından dolayı, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’na göre işletene düşen hukuki sorumluluğu, zorunlu sigorta limitlerine kadar temin eder” hükmüyle sözleşmenin kapsamı ve amacı net olarak belirlenmiş, tazminat kapsamında kalan hususlar da A-6. maddede sayılarak “İşleten tarafından ileri sürülecek tazminat talepleri” sigorta teminatı kapsamı dışında bırakılmıştır.
39. Görüldüğü gibi, karayolları zorunlu malî mesuliyet sigortasında, sigorta ettirenin/sigortalının zarar verdiği kişi, sigorta sözleşmesinin tarafı olmadığı hâlde bu sigortadan yararlanmaktadır (Karasu, Rauf: Karayolları Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası, Ankara 2016, s. 23). Zira zorunlu trafik sigortası motorlu araç işleteninin KTK’nın 85. maddesinin 1. fıkrasında yer alan üçüncü kişilere karşı sorumluluğunu belirlenen limitler dâhilinde üstlenir. Bu nedenle zarar görenler, bu zararın giderilmesi amacıyla, araç işletenine karşı KTK hükümlerine göre başvuru hakkına sahip değilse, zarar verene ait aracın trafik sigortacısına da başvuramayacaktır. İlgililerin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan tazminat talepleri sigorta teminatı kapsamına dâhil değildir.
40. Somut olayda dava dışı sürücü …’un davalılar … ve … adına işlem gören ve davalı … A.Ş’ye zorunlu malî mesuliyet sigortalı olan … plakalı özel halk otobüsünü kullandığı sırada gerçekleşen trafik iş kazasında vefat ettiği, kazanın meydana gelmesinde %100 kusurlu olduğu anlaşılmıştır.
41. Bu itibarla … plakalı özel halk otobüsünün işleteni olan işveren davalılar … ve … adına hareket eden ve trafik iş kazasının meydana gelmesinde %100 oranında kendi kusurlu olan dava dışı sürücü …’un yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler gereğince üçüncü kişi olmadığı, dolayısıyla hak sahiplerinin de üçüncü kişi olarak kabul edilemeyeceği anlaşıldığından … plakalı özel halk otobüsünün kendi sigorta şirketi olan davalı … A.Ş’nin dava dışı sürücü …’un hak sahiplerine karşı sorumlu tutulamayacağı, bu nedenle davalı … A.Ş. yönünden davanın reddi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
42. Ayrıca direnme kararının başlık kısmında davalı olarak “… A.Ş.” yerine “…” olarak yazılmış ise de bu yanlışlık mahallinde düzeltilebilir maddi hata olarak kabul edilmiş ve esasa etkili görülmediğinden bozma nedeni yapılmamıştır.
43. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.
44. O hâlde direnme kararı bozulmalıdır.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı … A.Ş. vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 18.05.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.