YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2019/721
KARAR NO : 2021/609
KARAR TARİHİ : 25.05.2021
MAHKEMESİ : Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi
1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; taraflar arasında geçmiş yıllara dair ticari ilişkinin olduğunu, bu ilişki nedeni ile davalının imzasını inkâr etmediği 22.12.2002 tanzim tarihli bonoyu müvekkiline verdiğini, müvekkilinin bu bonoya istinaden 02.09.2010 tarihinde davalı hakkında kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla icra takibi yaptığını, davalı borçlu tarafından icra mahkemesinde açılan dava sonucu takibin iptal edildiğini, dava konusu bononun vade tarihinden daha sonraki keşide tarihini taşıdığı için kambiyo senedi niteliğini yitirdiğini, imzası inkâr edilmediğinden adi bir borç senedi niteliği kazandığını, davalının bono nedeniyle borçlu olmadığını yazılı belge ile ispat etmesi gerektiğini; davalı borçlunun dava konusu bono hakkında, hatır senedi olarak düzenlendiği, bedelsiz olduğu, vade tarihinin yıl hanesinde tahrifat yapıldığı, kambiyo senedi vasfı bulunmadığı, zamanaşımına uğradığı talepleri ile menfi tespit davası açtığını, davanın reddedildiğini, kararın Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiğini, takibe ve davaya konu belgenin kambiyo senedi niteliğinde olmadığını, imzası inkâr edilmediğinden borç ikrarını içeren adi bir borç senedi niteliğinde olduğunu, davalı borçlu hakkında ilamsız icra takibi yapıldığını, ancak icra takibine davalı tarafından haksız olarak itiraz edildiğini ileri sürerek itirazın iptali ile asıl alacağın %20’si oranından az olmamak üzere icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının alacaklı olmadığını, takibe konu senedin tahrif edildiğini, zamanaşımına uğradığını, takibe dayanak olarak gösterilen bononun ilk olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takibe konu edildiğini, bonoya karşı açılan dava neticesinde takibin iptaline karar verildiğini, davacı takip konusu senedi bizzat kendi eylemi ile tahrif ettiğinden salt bono üzerinde yazılı içerikten dolayı belgenin borç ikrarı niteliğinin ortadan kalktığını belirterek davanın reddi ile asıl alacağın %20’si oranından az olmamak üzere kötü niyet tazminatının davacıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Erdek Asliye Hukuk Mahkemesinin 19.10.2017 tarihli ve 2017/21 E., 2017/330 K. sayılı kararı ile; dava konusu bononun kambiyo senedi vasfını yitirdiğinin sabit olduğu, davacının bononun tahrif edilmesi ve zamanaşımına uğraması nedeniyle alacağını genel hükümlere göre yazılı delille ispat etmesi gerektiği, davacıya yemin ve tanık deliline dayanıp dayanmayacağının sorulduğu, davacının ispat yükü davalıda olduğu gerekçesi ile yemin ve tanık deliline dayanmadığı, davacı, her ne kadar imzası inkâr edilmemiş bonoya dayanmış olsa da söz konusu bononun zamanaşımına uğradığı, bonoda davacı tarafça tahrifat yapıldığı gerekçesiyle davanın reddine, şartları oluşmadığından davalının kötü niyet tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
8. Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesinin 16.04.2018 tarihli ve 2018/104 E., 2018/310 K. sayılı kararı ile; somut olayda takibe konu belgenin düzenleme tarihi 22.12.2002 olup 02.09.2010 tarihinde 10 yıllık süre dolmadan icra takibi yapıldığı ve zamanaşımı süresinin kesildiği, borçlunun 12.10.2010 tarihinde menfi tespit davası açtığı, açılan bu davada alacaklı tarafından bu senet nedeniyle alacaklı olduğunun def’i olarak ileri sürüldüğü, menfi tespit davasının 25.04.2012 tarihinde reddedildiği ve 28.03.2013 tarihinde Yargıtay’ca onanarak kesinleştiği, açılan menfi tespit davası ile zamanaşımı süresinin kesildiği, zamanaşımının kesilmesi ile yeni süre başlayacağından davanın zamanaşımı nedeniyle reddinin doğru olmadığı, alacağın varlığının menfi tespit davası ile kesinleştiği, davacı, taraflar arasındaki ticari ilişkiye dayandığından senedin kambiyo senedi olmaması nedeniyle temerrüt için ihtarname gerektiği, davacı tarafça davalıya temerrüt ihtarnamesi tebliğ edilmediğinden takipten önce işlemiş faizin oluşmayacağı, bu nedenle davacının işlemiş faiz talebinin yerinde olmadığı, alacaklı tarafından takipte 700.000 USD’nin takip tarihindeki efektif satış karşılığı olan 1.593.690TL yönünden talepte bulunulduğu, alacak USD olarak talep edilmediğinden, takipten sonraki dönem için davacının talebi doğrultusunda yasal faize hükmedilmesi gerektiği, dosya kapsamına göre kötü niyet tazminatı isteminin koşulları oluşmadığından davalı vekilinin istinaf talebinin yerinde olmadığı gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf talebinin kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak, davanın kısmen kabulü ile itirazın 1.593.690TL asıl alacak ile asıl alacağa takip tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte sınırlı olarak iptaline, hüküm altına alınan 1.593.690TL alacağın %20’si oranında hesaplanan 318.378TL icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline ve koşulları oluşmayan kötü niyet tazminatı isteminin ise reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
9. Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
10. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince 04.12.2018 tarihli ve 2018/2332 E., 2018/6301 K. sayılı kararı ile;
“…Davacı vekili, taraflar arasındaki ticari ilişki nedeniyle davalının 22/12/2002 tanzim tarihli bonoyu davacıya verdiğini, davacının bu bonoya istinaden kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra takibi yaptığını, davalının bu takibe karşı Kadıköy 5. İcra Hukuk Mahkemesine yaptığı itiraz sonucunda davaya konu kambiyo senedinde tahrifat öncesi vade tarihinin tanzim tarihinden daha önce olması nedeniyle kambiyo vasfı bulunmadığı gerekçesiyle kambiyo senetlerine mahsus yapılan icra takibinin iptal edildiğini, davaya konu bononun vade tarihinin 22/05/2002 olup tanzim tarihi 22/12/2002 tarihi olduğundan kambiyo vasfını yitirmiş olsa da adi borç senedi niteliği kazandığını, davalının davaya konu senet nedeniyle hatır senedi olarak düzenlendiği, bedelsiz olduğu, vade tarihinin yıl hanesinde tahrifat yapıldığı, kambiyo senedi vasfı bulunmadığı ve zamanaşımına uğradığı iddiaları ile Kadıköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesinde açtığı davanın reddedildiğini ve kararın Yargıtay’dan geçerek kesinleştiğini, bu dava ile kesilen zamanaşımının yeniden işlemeye başladığını ve adi senedin 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğunu, bu defa söz konusu belgeye dayalı olarak başlatılan ilamsız icra takibinin davalının itirazı üzerine durduğunu ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına ve icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davaya konu senede istinaden icra hukuk mahkemesinde açılan takibin senedin kambiyo senedi vasfı bulunmadığından ve zamanaşımına uğuradığından takibin iptaline karar verilmiş olduğunu, zamanaşımına uğramış senede dayalı olarak tekrar icra takibi yapılamayacağını, davalının davacıya borçlu olmadığını ispat külfetinin davacıda olduğunu, davacının senede ilişkin olarak hiç bir temel ilişkiye dayalı iddiasının bulunmadığını, davacının davalı ile ortak iş yaptığı 1995-1996 yıllarda senedin açık olarak verildiğini ve davacının senedin vade tarihinde tahrifat yaparak takip yaptığını tahrifatın sabit olduğunu ve bu hususun davacının kötü niyetli olduğunu gösterdiğini, davaya konu senedin zamanaşımıa uğradığını savunarak davanın reddini istemiştir.
İlk derece mahkemesince; yapılan yargılama, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre, davaya konu bononun zamanaşımına uğraması, kambiyo vasfını yitirmesi ve bonoda malen kaydı bulunması nedenleriyle davacının alacağını genel hükümlere göre yazılı delille ispat etmesi gerektiği, davacının davaya konu bonoya dayanmış olsa da söz konusu bononun zamanaşımına uğradığı ve davacı tarafça tahrif edildiğinden bu belgeye itibar edilmeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hükme karşı taraf vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurmuşlardır.
Bölge adliye mahkemesince; takip konusu bononun unsurlarını taşımadığından kambiyo senedi vasfına haiz değil ise de imzası inkar edilmediğinden adi yazılı belge niteliğinde olduğu, davalının senet nedeniyle borçlu olmadığını yazılı delille ispatla yükümlü olduğu, takip konusu senedin kambiyo niteliğine haiz olmayıp adi senet niteliğinde olduğundan zamanaşımı süresinin TTK’ya göre değil TBK’nin 146.maddesi gereği 10 yıl olduğu, taraflar arasında görülen menfi tespit davasında alacaklının def’i zımnında hakkını ileri sürmesi halinde zamanaşımı kesildiği, somut olayda takibe konu belgenin düzenleme tarihi 22/12/2002 olduğu, 02/09/2010 tarihinde 10 yıllık süre dolmadan icra takibi yapıldığı ve zamanaşımı süresinin kesildiği, borçlunun 12/10/2010 tarihinde ticaret mahkemesinde menfi tespit davası açtığı, açılan bu davada alacaklı (davalı) tarafından bu senet nedeniyle alacaklı olduğu def’i olarak ileri sürüldüğü, davanın 25/04/2012 tarihinde red edildiği ve 28/03/2013 tarihinde Yargıtayca onanarak kesinleştiği, böylece davada zamanaşımının dolmadığı, alacağın varlığının menfi tespit davası ile kesinleştiği, ancak borçlu temerrüte düşürülmediği için takipten önce işlemiş faiz talep edilmeyeceği gerekçesiyle davacının istinaf başvurusunun kısmen kabulü kısmen reddi ile Erdek Asliye Hukuk Mahkemesi kararının kaldırılmasına, itirazın 1.593.690,00 TL asıl alacak ile asıl alacağa 22/07/2016 takip tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte sınırlı olarak iptaline, fazlaya dair istemin reddine ve asıl alacağın %20 oranında icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, davalı vekilinin istinaf talebinin, davada kötü niyet tazminatı isteğinin koşulları oluşmadığından reddine karar verilmiş, hüküm taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Davacının temyiz itirazlarına gelince, takip dayanağı belgedeki borç USD döviz cinsindendir. Takip talebinde asıl alacak ve işlemiş faiz USD cinsinden gösterilmiş ve yanında parantez içinde harca esas TL karşılığı yazılmıştır. Takip talebinde yapılan talepte özellikle, “fiili ödeme günündeki T.C. Merkez Bankası efektif satış kuru karşılığı olan Türk Lirası karşılığı olarak borçludan tahsili” sözleri de talebin USD döviz cinsinden olduğunu göstermektedir. Bu itibarla istinaf mahkemesince takip talebinin yazılış biçimindeki özelliklerine göre talebin TL cinsinden olduğu şeklindeki kabulü doğru olmamıştır. Diğer taraftan istinaf mahkemesince takip talebindeki işlemiş faiz talebinin reddi de yerinde değildir. Zira takip dayanağı belgeye dayalı olarak 02/09/2010 tarihinde yapılan takip nedeniyle borçluya çıkarılan ödeme emrinin borçluya tebliğini izleyen ödeme süresi sonunu takip eden günde davalı temerrüte düşmüş olur. Bu takibin sonradan icra hukuk mahkemesince iptal edilmiş olması davalının temerrüt olgusunu ortadan kaldırmaz. Açıklanan nedenlerle Bursa BAM 5. Hukuk Dairesi kararının bozulması gerekmiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
11. Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesinin 05.04.2019 tarihli ve 2019/361 E., 2019/234 K. sayılı kararı ile; Özel Dairenin temerrüt faizine hükmedilmesi gerektiği yönündeki bozma nedenine uyulmuş, icra takibinin USD döviz cinsinden yapıldığı yönündeki bozma kararına ilişkin olarak ise, icra takibindeki talep kısmı incelendiğinde; davacının alacak kalemlerini USD üzerinden gösterdiği gibi parantez açarak Türk Lirası olarak da gösterdiği, uygulamada sadece bu şekilde yapılan taleplerde Türk Lirası olarak gösterilen miktarın harca esas miktarın gösterilmesine yönelik olduğunun kabul edildiği, Dairece de bu şekilde değerlendirildiği ancak mevcut takipte alacak kalemlerinin yanına sadece Türk Lirası miktarının gösterilmediği, alt kısımda açıklama yapılırken döviz alacağının Türk Lirasına çevrilme şekli gösterilerek tekrardan toplam alacak miktarı gösterilip, bu alacağa yasal faiz yürütülmesinin talep edildiği, ardından cümlenin devamında da fiili ödeme günündeki efektif satış Türk Lirası karşılığının tahsili şeklinde de yazıldığı, yazım şekline göre, talebin USD döviz cinsi yönünden mi yoksa Türk Lirası karşılığı yönünden mi olduğu hususunda tereddüt oluştuğu, bu nedenle yazım şeklinin değerlendirildiği, davacı tarafından alacak kalemlerinin yanına Türk Lirası karşılıkları yazılmakla yetinmeyip talep kısmına dövizin Türk Lirasına çevrilme şekli de gösterilerek yasal faiz yürütülmesinin talep edildiği, döviz alacaklarına yasal faiz yürütülmesinin mümkün olmadığı, kamu bankalarında açılmış bir yıllık USD mevduat faizinin uygulanması gerektiği, bu nedenle gerek yazım şekli gerekse yasal faiz talep edilmesinin, talebin Türk Lirası olduğu yönünde kanaat oluştuğu, talepte aynı zamanda efektif satış karşılığı Türk Lirasının da istendiğinin ileri sürülebileceği, bu durumda; icra takibinde davacının talebinin yoruma açık olmayıp net, belirlenebilir ve özellikle infazda tereddüt oluşturmaması gerektiği, mevcut takipte davacının talebinin tereddüt oluşturduğu, davacının talebi açık ve net olarak yazılmadığından lehine olarak da değerlendirilemeyeceği, icra takibindeki talep değerlendirildiğinde, cümlenin baş kısmında “alacağımızın takip günü” ibaresi konulduğu, devamında döviz Türk Lirasına çevrilerek “1.706.318,34TL’den oluşmakla” denildiği ve bu alacağa “takip tarihinden itibaren yasal faizi” denilerek alacağın Türk Lirası olduğunun belirtildiği, cümledeki “alacağımızın takip günü” ve “1.706.318,34TL’den oluşmakla” ibareleri değerlendirildiğinde, alacak talebinin Türk Lirası üzerinden olduğunun kabul edildiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
12. Direnme kararı süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
13. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davacının takip talebindeki talebinin USD döviz cinsinden mi yoksa Türk Lirası cinsinden mi olduğu, buradan varılacak sonuca göre Bölge Adliye Mahkemesince davacının Türk Lirası cinsinden talepte bulunduğu yönünde verilen kararın yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
A) Davalının temyiz itirazlarının incelenmesinde;
14. Bilindiği üzere, hukukî yarar dava şartı olduğu gibi, temyiz istemi için de aranan bir şarttır. Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesinin ilk kararında, davalının istinaf talebinin reddine karar verilmiş, karar, taraf vekillerince temyiz edilmiştir. Özel Dairenin 04.12.2018 tarihli ve 2018/2332 E., 2018/6301 K. sayılı kararı ile birinci bentte davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddine karar verildiği anlaşılmakla, Bölge Adliye Mahkemesince davalının, davanın reddedilmesi gerektiğine ilişkin talebi ve kötüniyet tazminatı talebi reddi yönünden verilen hüküm kesinleşmiş olmakla uyuşmazlık konusu olmaktan çıkmıştır. Bu nedenle davalı vekilinin davanın reddedilmesi gerektiği ve kötüniyet tazminatı isteminin reddine ilişkin direnme kararını temyizde hukukî yararı bulunmadığından bu hususlar hakkında temyiz itirazının hukukî yarar yokluğundan reddine karar verilmelidir.
B) Davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;
15. Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle ilgili mevzuat hükümlerinin açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
16. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) “Takip talebi ve muhtevası” başlıklı 58. maddesinde;
“Talepte şunlar gösterilir:
1. (Değişik: 2/7/2012-6352/9 md.) Alacaklının ve varsa kanuni temsilcisinin ve vekilinin adı, soyadı; alacaklı veya vekili adına ödemenin yapılacağı banka adı ile hesap bilgileri; varsa Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası veya vergi kimlik numarası; şöhret ve yerleşim yeri; alacaklı yabancı memlekette oturuyorsa Türkiye’de göstereceği yerleşim yeri (Yerleşim yeri gösteremezse icra dairesinin bulunduğu yer yerleşim yeri sayılır.);
2. (Değişik: 2/7/2012-6352/9 md.) Borçlunun ve varsa kanuni temsilcisinin adı, soyadı, alacaklı tarafından biliniyorsa Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası veya vergi kimlik numarası, şöhret ve yerleşim yeri;
Bir terekeye karşı yapılan taleplerde kendilerine tebligat yapılacak mirasçıların adı, soyadı, biliniyorsa Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası veya vergi kimlik numarası, şöhret ve yerleşim yerleri;
3. (Değişik: 17/7/2003-4949/12 md.) Alacağın veya istenen teminatın Türk parasıyla tutarı ve faizli alacaklarda faizin miktarı ile işlemeye başladığı gün, alacak veya teminat yabancı para ise alacağın hangi tarihteki kur üzerinden talep edildiği ve faizi;
4. Senet, senet yoksa borcun sebebi;
5. Takip yollarından hangisinin seçildiği,…”
Hükmüne yer verilmiştir.
17. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) “Ödeme” başlıklı 99. maddesi;
“…Konusu para olan borç Ülke parasıyla ödenir.
Ülke parası dışında başka bir para birimiyle ödeme yapılması kararlaştırılmışsa, sözleşmede aynen ödeme veya bu anlama gelen bir ifade bulunmadıkça borç, ödeme günündeki rayiç üzerinden Ülke parasıyla da ödenebilir.
Ülke parası dışında başka bir para birimiyle belirlenmiş ve sözleşmede aynen ödeme ya da bu anlama gelen bir ifade de bulunmadıkça, borcun ödeme gününde ödenmemesi üzerine alacaklı, bu alacağının aynen veya vade ya da fiilî ödeme günündeki rayiç üzerinden Ülke parası ile ödenmesini isteyebilir.”
Şeklinde düzenlenmiştir.
18. İİK’nın 58/3. maddesi uyarınca, alacaklı tarafından yapılan icra takibinde alacağın yabancı para olması hâlinde, alacağın hangi tarihteki kur üzerinden talep edildiği ve faizinin takip talebinde gösterilmesi gerekmektedir.
19. TBK’nın 99. maddesine göre, konusu para olan borcun ülke parası dışında başka bir para birimiyle belirlenmesi hâlinde, borcun ödeme gününde ödenmemesi üzerine alacaklı, bu alacağının aynen veya vade ya da fiilî ödeme günündeki rayiç üzerinden ülke parası ile ödenmesini talep edebilir.
20. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince; Erdek İcra Dairesinin 2016/968 E. sayılı takip dosyasında; davacı tarafından davalı borçlu aleyhine 700.000 USD bedelli belgeye dayalı olarak ilamsız icra takibi başlatılmıştır.
21. İcra takibinin dayanağı belgedeki borç USD döviz cinsinden olup davacı alacaklı takip talebinde asıl alacak ve işlemiş faiz miktarını USD cinsinden göstermiştir. İcra takip talebinde asıl alacak ve işlemiş faiz kalemlerin hemen yanında parantez içerisinde yabancı para alacağının harca esas Türk Lirası karşılığı yazılmıştır.
22. Takip talebinde yer alan özellikle, “…fiili ödeme günündeki T.C. Merkez Bankası efektif satış kuru karşılığı olan Türk Lirası karşılığı olarak borçludan tahsili…” ibaresi de dikkate alındığında alacaklının, TBK’nın 99. maddesi uyarınca seçimlik hakkını, yabancı para alacağının fiili ödeme günündeki Türk Lirası karşılığı olarak tahsil edilmesini talep ederek bu yönde kullandığı anlaşılmaktadır.
23. Her ne kadar icra takip talebinde yabancı para alacağı Türk Lirasına çevrilerek “1.706.318,34TL’den oluşmakla” denilip bu alacağa “takip tarihinden itibaren yasal faizi” ibaresi eklenmiş ise de, burada belirtilen yasal faizin, yabancı para alacakları için öngörülen yasal faiz olduğu anlaşılmakla, davacı alacaklının talebinin USD döviz cinsinden olduğunun kabulü gerekir.
24. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
25. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1) Yukarıda 14. paragrafta yazılı nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının hukukî yarar yokluğundan REDDİNE,
2) Yukarıda 15-25. paragraflarda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı, 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 25.05.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.