Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2019/26 E. 2020/291 K. 12.03.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2019/26
KARAR NO : 2020/291
KARAR TARİHİ : 12.03.2020

MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı İng Bank A.Ş.’den borcu üstlenen Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (…) vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 12.10.2005 tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin yurtdışında işçi olarak çalıştığını ve Egebank A.Ş.’nin Kayseri Şubesi’ndeki DM hesabına 07.11.2000 tarihinde %16 faiz oranıyla 58.000,00 DM mevduat yatırdığını, daha sonra bu bankaya … tarafından el konulduğunu ve müvekkili tarafından yapılan başvurular neticesinde hesabında paranın bulunmadığını öğrendiğini, müvekkilinin zararından bir güven kurumu olan davalı bankanın sorumlu olduğunu ileri sürerek 58.000,00 DM karşılığı 29.655,00 Euro’nun paranın yatırıldığı 07.11.2000 tarihinden itibaren tahsil tarihine kadar yıllık %16 faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili 12.12.2005 tarihli cevap dilekçesinde; davacının dava dışı…’a Türkiye içindeki tüm bankalardan para çekmesi konusunda vekâletname verdiğini, dava konusu paranın bu şahıs tarafından vekâletnameye dayalı olarak çekildiğini, davacının 07.11.2000 tarihinde müvekkili bankaya para yatırmadığını, o tarihte banka çalışanı … tarafından davacının akrabası olan …hesabından davacının hesabına fiktif olarak virman işlemi yapıldığını ve aynı gün ters işlemle paranın iade edildiğini, davacıya verilen hesap cüzdanında şube kaşesi ve yetkilisinin imzasının bulunmadığını, dolayısıyla davacının kötü niyetli ve haksız olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 02.06.2009 tarihli ve 2006/295 E., 2009/289 K. sayılı kararı ile; davacının Egebank A.Ş. nezdindeki döviz tevdiat hesabına ilişkin olarak 07.11.2000 tarihinde bankaya başvurarak hesap cüzdanı yazdırma talebinde bulunduğunda virman yoluyla banka çalışanı … tarafından aynı bankadaki …hesabından aktarma yapıldığı ve hesap cüzdanının bu şekilde yazıldığı, bu banka görevlisinin birçok müşterinin hesapları üzerinde yasak işlemler yaparak haksız edinimde bulunduğunun kanuni soruşturma raporu ve ağır ceza mahkemesindeki dosyadan anlaşıldığı, banka çalışanı …’ın fiillerinden istihdam eden olarak bankanın sorumlu olduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile 29.665,00 Euro’nun tahsil tarihindeki TL karşılığının 07.11.2000 tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanun’un 4/a maddesine göre yürütülecek faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 06.06.2011 tarihli ve 2011/2508 E., 2011/6857 K. sayılı kararı ile hüküm onanmış ise de davalı ve borcu üstlenen … vekili tarafından süresi içerisinde karar düzeltme isteminde bulunulmuştur.
8. Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 29.12.2011 tarihli ve 2011/13279 E., 2011/17838 K. sayılı kararı ile; “…Dava, davalı Banka nezdinde açtırılan vadeli döviz mevduat hesabına yatırıldığı iddia olunan paranın tahsili istemine ilişkin olup, davacı 07.11.2000 tarihinden davalı Bankaya (58.000) DM nakit yatırdığını iddia ederek buna dair delil olarak hesap cüzdanı ibraz etmiş, davalı ise davacının bu tarihte para yatırmadığını, 07.09.1998 tarihinde (40.300) DM yatırdığını, buna mukabil davacının verdiği vekâletname ile paranın yatırıldığı bu hesaptan dava dışı…’ın 16.10.1998 tarihinde (6.700) TL çektiğini savunmuştur. Davacı, (40.300) DM’nin yatırıldığı hesapta ilgili bu davada bir talebinin olmadığını bildirmiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık 07.11.2000 tarihinde davacının davalı Banka nezdinde hesap açtırarak (58.000) DM yatırıp yatırmadığı konusundadır. Mahkemece alınan bilirkişi raporu ve davalı Banka müfettişi tarafından düzenlenen soruşturma raporuna göre davacının para yatırdığını iddia ettiği tarihte davalı Banka kasasına nakit para girişi bulunmayıp hesap cüzdanına işlenen (58.000) DM …hesabından virman yapılarak davacı hesabına aktarılmış, aynı gün ters işlemle bu para tekrar …hesabına aktarılmıştır. Davalı Banka çalışanı olan ve bu işlemleri yapan …, davacı tarafından kendisine vekâletname verilen kardeşi… ağır ceza mahkemesinde bu nedenle yargılanmakta iken …hakkında da ek iddianame düzenlenmiştir. Davacının delili olan banka cüzdanında da (58.000) DM’nin nakit yatırıldığına dair kayıt bulunmayıp cüzdanda virman (VM) kaydı bulunmaktadır. Davacı, iddia ettiği gibi nakit para yatırdığını ispatlayamamıştır. Mahkemece itibar edilen ve hükme esas alınan bilirkişi raporunda dahi, daha önce açılmış olan hesapta para görünmesi için …hesabından virman yapıldığı sonucuna varılmıştır. Dairemizin emsal 2008/5943 Esas, 2009/10441 Karar sayılı ve 2008/5884 Esas, 2009/10161 Karar sayılı kararlarında da yerel mahkemelerce verilen ret kararları onanmıştır. Bu durumda, davacının (40.300) DM ile ilgili hesaba ilişkin olarak bu davada talebi bulunmadığı da göz önüne alınarak (40.300) DM dışında ayrıca 07.11.2000 tarihinde (58.000) DM yatırdığını ispatlayamadığı kabul edilerek, davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi doğru olmadığı gibi kabule göre de davalı Banka ile borcu üstlenen …’nin de harçtan yükümlü tutulmaları da doğru görülmediğinden davalı ve borcu üstlenen vekilinin karar düzeltme itirazının kabulüyle Dairemizin 2010/2508 Esas, 2011/6857 Karar sayılı 06.06.2011 tarihli onama ilamının kaldırılarak mahkeme kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. İstanbul (Kapatılan) 26. Asliye Ticaret Mahkemesinin 02.10.2012 tarihli ve 2012/85 E., 2012/176 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı İng Bank A.Ş.’den borcu üstlenen … vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının 07.11.2000 tarihinde davalı banka nezdindeki hesabına 58.000,00 DM yatırdığını ispat edip etmediği, buradan varılacak sonuca göre davalı bankanın sorumluluğuna gidilip gidilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE
12. Dava, davalı banka nezdinde açtırılan vadeli döviz mevduat hesabına yatırıldığı iddia olunan paranın tahsili istemine ilişkindir.
13. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle bankaların sorumluluğuna ilişkin açıklama yapılmasında yarar bulunmaktadır.
14. Bankalar, devletin yoğun denetimi ve müdahalesi altında bulunan ve kendileri için belirlenmiş özel ilkelere uymak şartıyla faaliyet gösterebilen kuruluşlardır. Bankacılık sektörüne özgü bu durum, bankalarla muhatap olan geniş halk kitlelerinin bankalara karşı özel bir güven duygusu beslemelerine yol açmaktadır. Hukuken korunmaya değer olduğu sürece bu güven, bankaların diğer ticari işletmelerden ve klasik şirket türlerinden farklı hukuki sorumluluk kurallarına tabi tutulmalarını zorunlu kılmaktadır. Bankaların bu özelliği; aynı zamanda, iş ilişkileri nedeniyle muhatap oldukları kişilere karşı borçlarının ve sorumluluklarının da ayrı ve özel kurallarla belirlenmesini gerektirmektedir (Battal, Ahmet: Güven Kurumu Nitelendirmesi Işığında Bankaların Hukuki Sorumluluğu, Ankara, 2001, s.1).
15. Güvenilir olmak, ticaret hayatında çok değerli güç kaynaklarından biridir. Bu sıfat, sahibine bir sosyal statü sağlar. Kendisiyle alışveriş yapılabilir, borç verilebilir, kefaleti kabul edilebilir olmak gibi önemli sonuçlar doğurur (Battal, s. 9). Sosyal hayatın temelini oluşturan güven duygusu hukuk düzeninde de önemli bir ilke şeklinde kendini göstermektedir. Bu ilke, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 2. maddesinden kaynaklanmaktadır.
16. Güven ilkesi, hukuken korunmaya değer bir çıkarını gerçekleştirmek üzere buluştuğu kişide bir güven olgusu yaratanın, bu güvenin sonuçlarına katlanması ve onun bir kez yaratmış bulunduğu güveni artık sarsmaması anlamını taşımaktadır. Aralarında karşılıklı güvene dayanak oluşturabilecek özel ve somut bir hukuksal bağ bulunan kişilerden her birinin, sözüyle ve eylemiyle karşı tarafta yarattığı korunmaya değer haklı güveni boşa çıkarmamasını gerektirmektedir.
17. Bankalar sözleşmeden kaynaklanan veya bu kapsamda değerlendirilen borçlarını, hiç ya da gereği gibi yerine getirmemeleri hâlinde, kendilerine hiçbir kusurun yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe, alacaklının bundan doğan zararını gidermekle yükümlü olurlar (818 sayılı BK, m. 96; 6098 sayılı TBK, m. 112).
18. Ayrıca bankalar, genel olarak her türlü kusurdan sorumludurlar. Sorumluluklarının kapsamı, işin özel niteliğine göre belirlenir. İş özellikle banka için bir yarar sağlamıyorsa, sorumluluk daha hafif olarak değerlendirilir. Haksız fiil sorumluluğuna ilişkin hükümler, kıyas yoluyla sözleşmeye aykırılık hâllerine de uygulanır (818 sayılı BK, m. 98; 6098 sayılı TBK, m. 114).
19. İmtiyazla çalışan ve yeterliliği ve uzmanlığı kabul edilmiş olan tüzel kişi tacirler durumundaki bankalar, bu özel vasıflarının kendilerine yüklediği özen borcuna uygun hareket etmelidirler (Battal, s. 149). Bankaların özen borcunun ölçüsü belirlenirken, bankacılık mesleğinin ve sektörün kendisine has nitelikleri mutlaka nazara alınmalıdır (Tandoğan, Hâluk: Türk Hukukunda Bankacının Hukuki Sorumluluğu, Ankara, 1974, s. 104).
20. Ayrıca kusur ve özen belirlenirken, borçlunun faaliyet sahası da nazara alınır. Riskli bir saha ise bu kişiden beklenen özen yüksek olacaktır. Bankacılık sektörü, gerek banka yönetimi ve gerekse hizmet verdiği kişiler yönünden bir bütün olarak riskli bir alandır. Bankaların özen borcu bu riskin bir gereği olarak ağırlaştırılmalıdır. Bankaların tacir olarak bütün işlemlerinde basiretli davranmaları mükellefiyeti, herhangi bir tacirinkinden farklıdır. Bankacılık alanında hizmet verenlerden beklenen basiret ölçüsü, özen vecibesi, şüphesiz daha ağırdır (Karayalçın, Yaşar: Özel Hukukta Meseleler ve Görüşler, C. V, Ankara, 1997, s. 85).
21. Banka ile ilişkiye girdiği kişi arasındaki hukuki ilişki, ihtilafa neden olduğu takdirde hangi tarafın hangi hususları ispat etmesi gerektiği önemlidir. Güven ilişkisi bazı hâllerde ispat yükü konusundaki genel kuralları da değiştirebilecek güce sahiptir. Akdin müspet ihlali hâlleri için geliştirilmiş olan çözümler, uygun düştüğü ölçüde asli edim yükümünden bağımsız nitelik taşıyan kanuni borç ilişkisine de uygulanacaktır. Ancak yetersiz geldiği hâllerde müşterinin ispat yükünü azaltmaya ya da bankanın ispat külfetini artırmaya yönelik yorum tercih edilmelidir (Battal, s. 122).
22. Banka haksız fiil işlememek gibi genel bir yapmama görevini ihlal ederse, ortada haksız fiil sorumluluğu vardır. Şayet borç ilişkisinden doğan bir yükümlülüğü ihlal ederse, sorumluluk borca aykırılığın bir sonucudur. Her iki hâlde de kural olarak bankanın, kusuruyla hareket etmiş olması gereklidir. Buradaki kusur, haksız fiil sorumluluğundaki kusur ile aynı anlamdadır (Tekinay, S. Sulhi/ Akman, Sermet/ Burcuoğlu, Hâluk/ Altop, Atilla: Tekinay Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, 1993, s. 875).
23. Kusur kavramı tanımlanması zor terimlerden olmakla birlikte yine de bir tanım aktarmak gerekirse, borçlu borç ilişkisinden doğan borcunu bilir veya bilmesi gerekirse kusurludur. Borçlu kusurunun varlığını ve borcu ihlal etmekte olduğunu bilmek imkânına sahip olmalıdır. Eğer borçlu mazur görülebilen bir sebeple, bu bilgiye sahip olmamışsa kusurlu sayılması da mümkün değildir. Öte yandan hâl ve şartlara yükümlülüğe uygun davranışta bulunması kendisinden beklenmeyecek olan borçlu da kusurlu değildir (Tekinay/ Akman/ Burcuoğlu / Altop, s. 875).
24. Ancak iki tür sorumluluk arasında ispat yükü bakımından önemli bir fark vardır. Haksız fiilden dolayı failin sorumlu tutulabilmesi için, zarar gören davacı zarardan başka davalının kusurlu olduğunu da ispat etmelidir. Oysa borca aykırılık söz konusu ise, davacı sadece zararını ispat edecek buna karşılık davalı borçlu kusursuzluğunu ya da zararın karşı tarafın kusuruyla meydana geldiğini kendisi ispat edecektir (Tekinay/ Akman / Burcuoğlu/ Altop, s. 888).
25. Hemen belirtilmelidir ki, her iki sorumlulukta da zararın varlığını ispat külfeti davacı üzerindedir. Ayrıca borca aykırılık nedeniyle sorumlulukta hukuki ilişkinin varlığını da davacı ispat etmek zorundadır. Bu itibarla yukarıda bahsedilen bankanın sorumluluğuna ilişkin hususların uygulanabilmesi için her şeyden önce davacının banka ile hukuki ilişkisinin bulunduğunu ve zararının varlığını ispat etmesi gerekmektedir.
26. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacının para yatırdığını iddia ettiği 07.11.2000 tarihinde davalı banka kasasına nakit para girişinin bulunmadığı, davacının delil olarak dayandığı hesap cüzdanına işlenen 58.000,00 DM’nin dava dışı …hesabından virman yapılarak davacı hesabına aktarıldığı ve aynı gün ters işlemle bu paranın …hesabına iade edildiği anlaşılmaktadır. 07.11.2000 tarihinde davacının hesabında yapılan işlemlerin banka çalışanı … tarafından yapıldığı, anılan banka çalışanı ile kardeşi…’ın birçok müşterinin hesabından zimmetlerine para geçirdikleri iddiası ile haklarında iddianame düzenlendiği ve yapılan yargılama neticesinde mahkûmiyetlerine karar verildiği, mahkûmiyet kararının Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiği dosya kapsamı ile sabittir.
27. Davacı tarafından davalı bankaya ilk olarak 07.09.1998 tarihinde 40.300,00 DM yatırılarak döviz hesabı açılmıştır. Ancak yatırılan paranın TL karşılığı davacının verdiği genel vekâletname gereğince banka çalışanı …’ın kardeşi olan… tarafından 16.10.1998 tarihinde çekilmiştir. Davacının banka müfettişi tarafından yapılan soruşturmaya sunduğu yazılı beyanında; hesabında bulunan 40.300,00 DM’nin çekildiğinden haberinin olmadığını, kimseye de hesabından para çekmesi yönünde sözlü ya da yazılı talimat vermediğini ifade etmiştir.
28. Nitekim davalı banka tarafından hazırlanan 31.12.2001 tarihli kanuni soruşturma raporunun davacı ile ilgili kısmında da; davacının bankaya yatırdığı paranın vekâletname gereğince… tarafından çekildiğinden haberinin olmadığı, 07.11.2000 tarihinde davacının bankaya gelerek hesap cüzdanını yazdırmak istediği, banka çalışanı …’ın 40.300,00 DM’nin 07.11.2000 tarihi itibariyle ulaşacağı tutar olan 58.000,00 DM’yi manuel olarak hesaplayıp …havuz hesabından davacının hesabına virman yaparak hesap cüzdanını yazdırdığı, daha sonra 58.000,00 DM’yi tekrar fiktif olarak açtığı …hesabına virman yaptığı şeklinde görüş bildirilmiştir.
29. Davacı vekili 20.03.2007 tarihli dilekçesinde, dava konusunun 07.11.2000 tarihinde yatırılan 58.000,00 DM olduğunu, 07.09.1998 tarihinde yatırılan ve 16.10.1998 tarihinde çekilen 40.300,00 DM’nin dava konusu olmadığını açıkça beyan etmiştir. Ancak davacı tarafından 07.11.2000 tarihinde hesaba para yatırıldığına dair tek delil olarak imzasız ve kaşesiz olan hesap cüzdanı sunulmuştur. Oysa banka kayıtları üzerinde yapılan bilirkişi incelemesi sonucunda, davacının 07.11.2000 tarihinde bankaya nakit para yatırmadığı tespit edilmiş ve davacı … adına davalı banka nezdinde bulunan vadeli döviz mevduat hesabına ilişkin 07.11.2000 tarihli hesap cüzdanı yazdırma talebi üzerine banka çalışanı … tarafından virman yoluyla …hesabından aktarma yapıldığı yönünde görüş bildirilmiştir.
30. Bu durumda, yukarıda bahsedildiği üzere davalı bankanın sorumluluğuna gidilebilmesi için her şeyden önce davacının 07.11.2000 tarihinde davalı bankaya 58.000,00 DM yatırdığını ispatlaması gerekmektedir. Oysa davacının delili olan hesap cüzdanında 58.000,00 DM’nin nakit yatırıldığına dair kayıt bulunmayıp cüzdanda virman (VM) kaydı bulunmaktadır. Bu itibarla 07.11.2000 tarihinde davalı bankaya herhangi bir para yatırılmadığı, hesap cüzdanının daha önce yatırılan 40.300,00 DM’nin çekildiğinin gizlenmesi amacıyla banka çalışanı … tarafından davacıyı oyalamak maksadıyla fiktif olarak düzenlendiğinin kabulü gerekmektedir.
31. O hâlde davacının 40.300,00 DM ile ilgili olarak bu davada bir talebi bulunmadığı da göz önüne alınarak davacının 07.11.2000 tarihinde 58.000,00 DM yatırdığını ispatlayamadığı kabul edilip davanın reddine karar verilmesi gerekmektedir.
32. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı İng Bank A.Ş.’den borcu üstlenen … vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
Aynı Kanun’un 440. maddesi gereğince kararın tebliği tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 12.03.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.