YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2019/179
KARAR NO : 2022/186
KARAR TARİHİ : 22.02.2022
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Eskişehir 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen pasif husumet (sıfat) yokluğu nedeniyle davanın reddine ilişkin karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili; müvekkili belediyeye ait 4054040 abone numaralı Beşevler park alanına ilişkin olarak davalı şirket tarafından 18.04.2015 tarihli, 52.754,30TL bedelli eletrik faturası kesildiğini, oysa 27.07.2013 tarihli, 28720 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Genel Aydınlatma Yönetmeliği ve bununla ilgili Tebliğ gereği belediyelerin halkın ücretsiz kullanımına sunduğu, ticari faaliyette bulunulmayan kamuya ait yerlerin aydınlatma giderlerinin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca karşılanması gerektiğini, dava konusu aboneliğin de bu kapsamda olduğunu, açıklanan nedenle müvekkili adına tahakkuk ettirilen faturada hukuka uygunluk bulunmadığını ileri sürerek fatura yönünden borçlu olunmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı …Ş. (OEDAŞ) vekili; menfi tespit istemine konu faturanın müvekkili tarafından değil ayrı tüzel kişiliği haiz ve perakende satış faaliyeti kapsamında görevli tedarik şirketi olan Osmangazi Elektrik Perakende Satış A.Ş. (OEPDAŞ) tarafından düzenlendiğini, sözleşmenin de bu şirketle yapıldığını, müvekkili şirkete husumet yöneltilemeyeceğini belirterek davanın sıfat yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. Eskişehir 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 12.04.2016 tarihli, 2015/1142 E., 2016/178 K. sayılı kararı ile; 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu uyarınca dağıtım faaliyetleri ile perakende satış faaliyetlerinin farklı şirketler tarafından yürütülmesi gerektiği, bu çerçevede OEPDAŞ’ın kurulduğu, davada perakende satış sözleşmesinin dava dışı bu şirketle gibi menfi tespit istemine konu faturanın da bu şirket tarafından kesildiği, bu nedenle talebin OEPDAŞ’a yöneltilmesi gerektiği gerekçesiyle davanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 114/1-d ve 115/2 maddesi uyarınca pasif husumet ehliyeti (sıfat) yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 23.05.2018 tarihli ve 2016/18930 E., 2018/5740 K. sayılı kararı ile; “…Davada sıfat, tarafın, dava konusu maddi hukuk ilişkisinin süjesi olup olmamasıyla ilgilidir. Sıfat, davanın tarafı ile dava konusu hak arasında “hak ilişkisine dayalı bağ” dır. Taraf ve dava ehliyeti; davanın tarafları ile ilgili olduğu halde, sıfat, dava konusu hakka ilişkindir. Uygulamada sıfat yerine genel olarak “husumet”, davacı bakımından “aktif husumet ehliyeti”, davalı bakımından “pasif husumet ehliyeti” tabirleri kullanılmaktadır.
HMK’nın 124 maddesinde “ Bir davada taraf değişikliği ancak karşı tarafın açık rızası ile mümkündür, ancak maddi bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebi, karşı tarafın rızası aranmaksızın hâkim tarafından kabul edilir. Dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa, hâkim karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf değişikliği talebini kabul edebilir. Bu durumda hâkim, davanın tarafı olmaktan çıkarılan ve aleyhine dava açılmasına sebebiyet vermeyen kişi lehine yargılama giderlerine hükmeder” şeklinde düzenleme yer almaktadır. Bu maddenin gerekçesinde de vurgulandığı üzere, taraf değişikliğini mutlak olarak davalının rızasına bağlamak yargılama ilişkisini katı bir forma bağlayacaktır ki, bu da yargılamaya hakim olan ilkelerden “usul ekonomisi ilkesi” (HMK m. 30) ile bağdaşmaz.
Temsilcide yanılma halinde, gerçek temsilci belirlenip, dava dilekçesi tebliğ edilerek, yargılamaya devam edilmesi zorunludur. Buna göre verilecek ara kararla, davanın doğru hasma yöneltilmesi için davacıya imkan sağlanması gerekir.
Somut olayda, davalı OEDAŞ ile dava dışı OEPDAŞ arasındaki ilişkinin davacı tarafından bilinmesinin beklenemeyeceği, bu halde davalı ve dava dışı OEPDAŞ arasındaki ilişkinin niteliği gözetilerek, davanın OEDAŞ’a yöneltilmesinin hasımda değil hasmın belirlenmesinde (temsilcide) yanılgı olduğu benimsenmelidir.
Bu halde mahkemece; hata sonucu OEDAŞ’a husumet yöneltilerek açılan davada, gerçek taraf durumundaki OEPDAŞ’a davanın yöneltilmesinin sağlanması ile dava dilekçesi ve duruşma günü bildirir tebliğ yapılarak, savunma hakkının tanınması, hasıl olacak sonucu göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu, yazılı biçimde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı görülmüş, bu husus bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Mahkemece 08.11.2018 tarihli ve 2018/414 E., 2018/486 K. sayılı karar ile; önceki gerekçe tekrar edilmek ve HMK’nın 124. maddesinin somut olayda uygulanmasının mümkün olmadığı belirtilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; perakende elektrik satış sözleşmesinin tarafı olan dava dışı OEPDAŞ tarafından kesilen fatura yönünden borçsuzluğun tespiti istenilen ve davalı olarak OEDAŞ’ın gösterildiği somut olayda, davanın pasif husumet (sıfat) yokluğundan reddine karar verilmesinin usul ve yasaya uygun olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle taraf değişikliği kurumunun irdelenmesi yerinde olacaktır.
13. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 119/1-b maddesi gereği dava dilekçesinde davacı, talebinin muhatabı olan kişiyi yani hasmını, davalıyı açıkça gösterir ve davanın açılmasıyla tarafları da belirlemiş olur.
14. Kural olarak da her dava, dava dilekçesinde gösterilen taraflar arasında devam eder. Fakat bazı hâllerde dava devam ederken taraflarda değişiklik olabilir. Bu değişiklik kanundan dolayı yahut kendiliğinden veya taraflardan birinin iradesiyle doğabilir (Kuru, Baki:Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı, C:1, s. 1202).
15. Taraf değişikliği, açılmış ve görülmekte olan bir davada, davanın taraflarından birinin davadan ayrılması ve onun yerini “üçüncü kişinin” almasıdır (Gross, B./Zuber, R.; Berner Kommentar, Schweizerische Zivilprozessordnung, Bern 2012, s. 894-atıf yapan; Akkaya, Tolga: Medeni usul Hukukunda İradi Taraf Değişikliği, Dokuz Eylül Üniversitesi, C.16, s. 897). Daha geniş anlamıyla taraf değişikliği, bu değişimin yanında davaya mevcut tarafların yanı sıra yeni kişilerin eklenmesiyle de gerçekleşebilir.
16. Bu kurum, usul ekonomisi ilkesine, yargılamanın basitleştirilmesi ve dava içinden yeni davalar doğmaksızın uyuşmazlıkların bir an önce çözümlenmesine hizmet eder. Bilhassa taraf sıfatında yanılgı sonucu yanlış kişi veya kişilerin taraf olarak gösterilmesi hâlinde daha da önem taşır.
17. Gelinen noktada “taraf sıfatında yanılgı”nın ne olduğunun ortaya konulması için öncelikle sıfat (husumet) kavramının kısaca açıklanması yerinde olacaktır.
18. Kelime anlamı “bir şahıs veya şeyin hâli” olan sıfat (Türk Hukuk Lûgatı, Ankara 2021, s. 977), dava konusu sübjektif hak ile taraflar arasındaki ilişkidir (Kuru, s.1157). Dava dilekçesinde davacı ve davalı olarak gösterilen kişiler, şeklen o davanın tarafları ise de mahkemenin bu taraflar arasında dava konusu hakkın esasına ilişkin bir karar verebilmesi için bu kişilerin gerçekten o davada davacı ve davalı sıfatına sahip olmaları gerekir. Bir sübjektif hakkı dava etme yetkisi (dava hakkı) kural olarak o hakkın sahibine ait olduğundan o hakka ilişkin bir davada davacı olma sıfatı da o hakkın sahibine; davalı sıfatı ise, bir sübjektif hakkın kendisinden davalı olarak istenebileceği, o hakka uymakla yükümlü olan kişiye aittir. Gerek davacı gerekse davalı sıfatı tamamen maddi hukuka göre belirlendiğinden sıfat konusu usul hukuku sorunu değildir ve bu sebepledir ki sıfat yokluğundan verilecek bir karar yine işin esasına yönelik bir karardır.
19. 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda (HUMK) iradi taraf değişikliğine ilişkin yasal düzenleme olmadığından uygulamada teşmil yoluyla hasım değiştirilmesi mümkün görülmemiş, davacının davayı yanlış (davalı sıfatı olmayan) kişiye karşı açmış yani hasımda yanılmış olması durumunda, davalı gösterdiği bu kişiyi değiştirerek davaya gerçekten davalı sıfatına sahip kişiye karşı davaya devam edilmesini isteyemeyeceği kabul edilmiştir.
20. Mülga Kanun döneminde uygulama kural olarak bu şekilde olmakla birlikte, hasımda yanılmayla temsilcide yanılma birbirine karıştırılmamalıdır.
21. Temsilcide yanılma daha çok, kabul edilebilir bir yanılgı sebebiyle doğan iradi taraf değişikliği ihtiyacından kaynaklanmaktadır. Bu yanılgı, mevzuattaki ve kurumlar arasındaki karmaşık görev ve sorumluluk dağılımından (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 01.02.2012 tarihli, 2011/9-718 E., 2012/36 K. sayılı; 18.01.2017 tarihli, 2015/22-703 E., 2017/17K. sayılı kararları), devleti temsil eden tüzel kişiliğin belirlenmesindeki karışıklık veya güçlükten (HGK’nın 24.06.2021 tarihli, 2018/(22)9-154 E., 2021/844 K. sayılı, 13.10.1993 tarihli, 1993/20-424 E., 10993/570 K. sayılı kararları), tüzel kişi yerine o tüzel kişiliği temsil eden kişinin muhatap sanılmasından (HGK’nın 06.02.2020 tarihli, 2010/20-1124 E., 2020/90 K. sayılı kararı) gerçekte taraf sıfatına sahip olan kişi ile taraf olarak gösterilen kişi arasındaki iç ilişkinin yahut tüzel kişilikler veya ticari işletmeler arasındaki devir ilişkisinin bilinmemesinden kaynaklanabilir.
22. Temsilcide yanılma hasımda yanılma anlamına gelmez ve hukukî yaptırımı da hasımda yanılmada olduğu gibi davanın reddi gibi ağır bir sonuç doğurmaz.
23. Bu uygulamanın sebebi, hukukumuzda esas olan şeklî taraf teorisinin çok katı uygulanmasının bazı durumlarda teorinin özünü zedeleyen, amacı dışında sonuçlar doğurarak usul ekonomisi ilkesine de aykırı şekilde gereksiz birtakım yargılamalara yol açan sonuçlar doğurmasıdır. Davada taraflar gösterilirken bazen maddî hata sebebiyle bir yanılgı ortaya çıkabileceği gibi, davacı üzerine düşen tüm özeni göstermesine rağmen dava açacağı kişiyi doğru tespit edememiş olabilir. Bu nedenledir ki, temsilcide yanılma olarak nitelenen durumlar haklı bir yanılma kabul edilerek diğer tarafın rızası aranmadan yargılamanın gerçek muhataba karşı yürütülmesi uygulaması benimsenmiştir. Aynı şekilde, yanılma, diğer tarafın davranış ya da işlemlerinden veya hukukî ilişkinin karmaşık niteliğinden de kaynaklanabilir.
24. İradi taraf değişikliği hususu HMK’da 124. madde çerçevesinde düzenlenmiştir. Buna göre, bir davada taraf değişikliği, ancak karşı tarafın açık rızası ile mümkündür (m.124/1). Ancak kanun koyucu bu konuda kanunlarda yer alan özel hükümleri saklı tutarak (m.124/2) hâkimin izni ile taraf değişikliği yapılabilecek hâllere de yer vermiştir. Anılan iki fıkra çerçevesinde maddi bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebi, karşı tarafın rızası aranmaksızın hâkim tarafından kabul edileceği gibi, tarafın yanlış veya eksik gösterilmesinin kabul edilebilir bir yanılgıya dayanması durumunda da hâkimin izniyle taraf değişikliği yapılabilecektir (HMK m.124/3,4). İradi taraf değişikliğine ilişkin hükme istinaden gerek davacı gerekse davalı tarafta, iradi taraf değişikliği yapılması mümkündür (Taş Korkmaz, Hülya: Medenî Usûl Hukukunda İradî Taraf Değişikliği, Ankara 2014, s.169; Pekcanıtez, Hakan/Atalay, Oğuz/Özekes, Muhammet: Medenî Usûl Hukuku, 14.b., Ankara 2013, s.310; Saldırım, Mustafa: Açıklamalı ve İçtihatlı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve İlgili Mevzuat, Ankara 2011, s.103). Yargıtay uygulaması da bu yöndedir (HGK, 19.09.2012 tarih, 2012/6-338 E., 2012/586 K.) İradi taraf değişikliği yapılması için davacının talebinin bulunması gerektiği gözden kaçırılmamalıdır (HGK, 02.05.2019 tarih, 2017/1-1239 E., 2019/510 K.).
25. Usul kurallarıyla ilgili bu açıklamadan sonra gelinen aşamada, davalı … şirketinin kuruluş süreci ve devamındaki işleyişi de ortaya konularak Özel Daire ve Mahkeme arasındaki uyuşmazlığın irdelenmesi gerekir.
26. 25.07.1970 tarihli, 13559 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Türkiye Elektrik Kurumu Kanunu’nun 1. maddesinin “Bu kanunla, Türkiye Elektrik Kurumu adında, tüzel kişiliğe sahip, faaliyetlerinde özerk ve sorumluluğu sermayesi ile sınırlı bir İktisadî Devlet Teşekkülü kurulmuştur. Teşekkül, bu kanunla 440 sayılı Kanuna, ve sözü geçen kanunlar hükümleri saklı olmak üzere özel hukuk hükümlerine tabidir…” hükmü gereği kanunda yazılı istisnalar dışında “tekeli altında olmak üzere yurdun ihtiyacı bulunan elektriğin üretim, iletim, dağıtım ve ticaretini yapmak” (m.3) amacıyla Türkiye Elektrik Kurumu kurulmuştur (Tescil tarihi: 06.11.1970, Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi ilanı:11.11.1970 tarihli, 4100 sayı).
27. 12.08.1993 tarihli, 93/4789 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Türkiye Elektrik Kurumu (TEK), Türkiye Elektrik Üretim İletim A.Ş. (TEAŞ) ve Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. (TEDAŞ) unvanı ile iktisadi devlet teşekkülü oluşturulmuştur.
28. Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. (TEDAŞ) tüzel kişiliğe sahip, özel hukuk hükümlerine tabi, faaliyetlerinde özerk ve sorumluluğu sermayesi ile sınırlı, elektrik dağıtımıyla, elektriğin tüketicilere perakende satışı ve tüketicilere perakende hizmeti verilmesiyle iştigal eden bir iktisadi devlet teşekkülüdür. Doğal tekel niteliğindeki elektrik dağıtım faaliyeti 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu öncesinde TEDAŞ tarafından gerçekleştirilmekte iken, 4628 sayılı Kanun uyarınca, dağıtım sektörünün, EPDK tarafından verilen dağıtım lisanslarıyla bölgesel tekeller olarak işletilmesi öngörülmüştür.
29. 17.03.2004 tarihinde Yüksek Planlama Kurulu’nun 2004/3 sayılı kararıyla onaylanarak yürürlüğe giren “Elektrik Enerjisi Sektörü Reformu ve Özelleştirme Stratejisi Belgesi” (Strateji Belgesi) ile elektrik dağıtım ve üretim alanları için özelleştirme girişimi başlatılarak özelleştirme uygulamalarına dağıtım sektöründen başlanacağı belirtilmiş, Strateji Belgesi’ndeki eylem planına uygun olarak Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun 02.04.2004 tarih ve 2004/22 sayılı kararıyla TEDAŞ özelleştirme programına alınmıştır. Bu kapsamda, söz konusu Yüksek Planlama Kurulu kararı ekinde yer alan dağıtım bölgelerinin şirketleştirilmesinin tamamlanarak TEDAŞ’ın hissedarı olmuş ve dağıtım, perakende satış hizmeti yürüten yirmi dağıtım şirketi oluşturulmuştur.
30. 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun 30. maddesi ile mülga 4628 sayılı Kanun’un 14. maddesinin 2. fıkrasındaki “TEDAŞ’ın faaliyet alanında yer alan ve dağıtım faaliyeti için gerekli olan işletme ve varlıklar üzerinde, mülkiyeti saklı kalmak kaydı ile TEDAŞ ile belirlenen dağıtım bölgelerinde faaliyet göstermek üzere kurulan elektrik dağıtım şirketleri arasında işletme hakkı devir sözleşmesi düzenlenebilir” kuralı uyarınca, TEDAŞ ile yüzde yüz hisselerine sahip olduğu yirmi elektrik dağıtım şirketi arasında dağıtım varlıklarının işletilmesine yönelik idarî sözleşme niteliğine sahip “İşletme Hakkı Devir Sözleşmesi” imzalanmış ve Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun 07.11.2005 tarih ve 2005/125 sayılı kararıyla da; sermayesinin yüzde yüzü TEDAŞ’a ait olan ve elektrik dağıtım bölgelerinde dağıtım lisansı ile TEDAŞ’ın uhdesinde bulunan dağıtım sisteminin işletme hakkına sahip olan veya ileride sahip olacak dağıtım şirketlerinin hisselerinin blok olarak satış yöntemi ile özelleştirilmesine karar verilmiştir.
31. Osmangazi Elektrik Dağıtım A.Ş de, 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun’un 20/A bendine istinaden T.C. Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 25.01.2005 sayılı onayıyla 01.03.2005 tarihinde kurulmuştur. 11.03.2005 tarihli, 6258 sayılı Ticaret Sicili Gazetesinde ilân edildiği üzere şirketin amacı “4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’na uygun olarak Eskişehir, Afyon, Bilecik, Kütahya, Uşak il sınırları dâhilinde elektrik enerjisinin dağıtımı, perakende satışı ve perakende satış hizmeti faaliyetlerinin kârlılık ve verimlilik ilkesi çerçevesinde ticari, ekonomik ve sosyal gereklere uygun biçimde yürütmektir”.
32. Yine, kuruluşu 05.11.2012 tarihli, 8186 sayılı Ticaret Sicil Gazetesinde ilân edilen Osmangazi Elektrik Ticaret A.Ş.’nin adı Elektrik Perakende Satış A.Ş. olarak tadil edilmiştir (21.01.2013 tarihli, 8240 sayılı Ticaret Sicili Gazetesi).
33. 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun 3. maddesi ve Elektrik Piyasasında Gelir Ve Tarife Düzenlemesi Kapsamında Düzenlemeye Tabi Unsurlar Ve Raporlamaya İlişkin Esaslar Hakkında Tebliğ’in 39. maddesi uyarınca elektrik enerjisi dağıtım ve perakende satış faaliyetlerinin ayrı tüzel kişilikler altında yürütülmesi zorunluluğu nedeniyle Osmangazi Elektrik Dağıtım A.Ş. ve (önceki adıyla) Elektrik Ticaret A.Ş. arasında (kısmi) bölünme suretiyle devir gerçekleşmiş, bundan sonra dağıtım ve perakende satış işlemleri farklı tüzel kişiler eliyle sağlanmıştır.
34. Tüm bu açıklamalardan sonra somut olay incelendiğinde; davacının gerçek amacı kendisine fatura edilen talepler yönünden borçsuzluğunu ileri sürmekten ibarettir. Her ne kadar davalı ve davalı dışı OEPDAŞ ayrı tüzel kişiliklerse de, elektrik dağıtım hizmetindeki mevzuat değişiklikleri ve şirketlerin işleyişindeki gelişim süreci, iç içe geçmiş mevzuat ve kurumların değişimi karşısında davacının temsilci olarak dosya kapsamında yer alan yazışma ve başvurularda yer alan Osmangazi Elektrik Dağıtım A.Ş.’yi muhatap kabul etmesinin yanılgıya dayalı olduğu belirgindir. Hâl böyle olunca buradaki yanılgının hasımda yanılgı ya da eksiklik olmayıp temsilcide hata niteliğinde olduğunun kabulü gerekir.
35. Bu çerçevede yapılması gereken iş, gerek teori ve gerekse kararlılık kazanmış olan yargısal uygulamaya göre, verilecek bir ara kararla durumun belirtilmesi ve davanın doğru hasma yöneltilmesi için davacıya imkân sağlamaktan ibarettir. Nitekim benzer bir uyuşmazlıkta Hukuk Genel Kurulunun 03.03.2010 tarihli, 2010/4-115 E., 2010/129 K. sayılı kararıyla aynı neticeye varılmıştır.
36. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmelerde, somut olayda dava konusu talebin davacıya gönderilen elektrik faturası yönünden borçsuzluğun tespitine ilişkin olduğu, OEDAŞ ve OEPDAŞ’ın birbirinin temsilcisi olmadığı, faturanın perakende satış faaliyeti kapsamında görevli tedarik şirketi olan OEPDAŞ tarafından düzenlendiği ve bu durumun fatura içeriğinden de açıkça anlaşıldığı, bu nedenle temsilcide yanılma hükümlerinin uygulanamayacığı, davanın sıfat yokluğundan reddine dair direnme kararının haklı ve yerinde olduğu, onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
37. Sonuç itibariyle, direnme kararının Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenler yanında yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçeyle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve Özel Daire bozma kararında açıklanan nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesi uyarınca uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22.02.2022 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.