Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2019/119 E. 2019/639 K. 30.05.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2019/119
KARAR NO : 2019/639
KARAR TARİHİ : 30.05.2019

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesince davalı TMSF aleyhine açılan davanın reddine, davalı …. aleyhine açılan davanın kabulüne dair verilen 10.07.2015 tarihli ve 2014/345 E., 2015/323 K. sayılı karar, davacılar vekili ve davalı …. vekili tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 12.04.2017 tarihli ve 2016/3097 E., 2017/2092 K. sayılı kararı ile;
“…Davacı vekili; müvekkillerinin oğlunun askerlik hizmetini yerine getirirken 29/09/1988 tarihinde şehit olduğunu, müvekkilinin Jandarma Genel Komutanlığı Nakdi Tazminat Komisyonuna 04/11/2013 tarihinde başvurduğunu ve 14.100.000 TL’nin Toraman Uzun mirasçıları adına Ziraat Bankasına banka havalesi ile yatırıldığının bildirildiğini ileri sürerek 14.100.000 TL’nin bugüne kadar işlemiş faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsili ile müvekkillere ödenmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … Mevduatı Sigorta A.Ş vekili; davanın görevsiz mahkemede açılmış olup, görev yönünden davanın reddinin gerektiğini, davanın zamanaşımına uğradığını, Türk Ticaret Kanunu gereğince belge saklama zorunluluğu 10 yıl olduğundan, 10 yıl müddetle aranmayan mevduatların fona devredildiğini, fon kayıtlarında yapılan inceleme sonucunda fona devredilen mevduatlar arasında …, Havva Uzun ve Toraman Uzun’un kimlik bilgileriyle uyumlu olduğu tespit edilecek herhangi bir hesap bilgisine de rastlanılmadığını, hak sahiplerine iadesinin mümkün olmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı …. vekili 10 yılını dolduran belgelerin imha edildiğini, dava konusu tutara ilişkin yapılan işlem, bilgi ve belgelere ulaşılamadığını, paranın yatırıldığı tarihten günümüze kadar herhangi bir talebin bulunmamasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, dolayısıyla mezkur tutarın hak sahipleri tarafından tahsil edildiğini düşündüklerini savunarak, davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece; incelenen tüm dosya kapsamına göre; davalı bankanın 10 yıllık zamanaşımı savunmasını ileri sürüp, bir kamu bankası olarak, üstelik bir şehit tazminatını ödememiş olması, bu tazminatın varlığından hak sahiplerini haberdar etmemesinin görevi layıkıyla ifa etmemek olduğu gerekçesiyle davalı … aleyhine açılan davanın kabulüne, 14.100,00 TL’nin 04.05.1989 tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faizi ile birlikte davalı ….’den tahsiline, diğer davalı hakkındaki davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Kararı, davalı …. vekili ve davacılar vekili temyiz etmiştir.
1-Dava tarihi olan 22.07.2014 tarihinde yürürlükte bulunan 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 3/1-k maddesinde tüketicinin; “ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi” ifade edeceği, 3/1-l maddesinde ise tüketici işleminin; “mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi” ifade edeceği düzenlenmiş, aynı kanunun 73/1 maddesinde de; tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin davalara bakmaya tüketici mahkemelerinin görevli olduğu hüküm altına alınmıştır. Buna göre, mahkemece, tüketici konumundaki davacı tarafından açılan işbu davada tüketici mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın esası hakkında kararı verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.
2-Bozma sebep ve şekline göre, taraf vekillerinin temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir…”
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, alacak istemine ilişkindir.
Davacı vekili; müvekkillerinin oğlunun askerlik hizmetini yerine getirirken 29.09.1988 tarihinde şehit olduğunu, Jandarma Genel Komutanlığı tarafından 2330 sayılı Kanun gereğince 24.04.1989 tarihinde banka havalesi yoluyla davalı bankanın Giresun Şubesine müvekkilleri adına 14.100.000,00eTL (eski TL) gönderildiğinin öğrenildiğini, gönderilen bu paradan müvekkillerinin haberdar edilmediğini ileri sürerek 14.100.000,00eTL (On dört milyon yüz bin) alacağın 24.04.1989 tarihinden itibaren en yüksek banka faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı …. vekili; dava konusu tutara ilişkin yapılan işlem, bilgi ve belgelere ulaşılamadığını, zira on yılını dolduran belgelerin imha edildiğini, dava konusu paraya ilişkin yatırıldığı tarihten günümüze kadar herhangi bir talepte bulunulmamasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, dolayısıyla anılan tutarın hak sahipleri tarafından tahsil edildiğini düşündüklerini savunarak davanın reddini istemiştir.
Davalı TMSF vekili; müvekkilinin kayıtlarında yapılan inceleme sonucunda fona devredilen mevduatlar arasında davacıların kimlik bilgileriyle uyumlu herhangi bir hesap bilgisine rastlanılmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; davacılara Jandarma Genel Komutanlığı tarafından yapılan tazminat ödemesinin davacılara en sağlıklı şekilde ulaşması sağlamak amacıyla davalı banka ile gönderildiği, davacıların parasının bulunduğu hesabın davacılar tarafından açılan bir mevduat hesabı olmadığı, bu tazminatın varlığından hak sahiplerini haberdar etmemesinin davalı bankanın görevini layıkıyla ifa etmediği anlamına geldiği, bu nedenle davalı bankanın sorumlu olduğu, ancak TMSF’ye devredilen bir miktar bulunmadığından TMSF’nin pasif husumetinin bulunmadığı gerekçesiyle davalı … aleyhine açılan davanın kabulüne, 14.100,00TL’nin 04.05.1989 temerrüt tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faizi ile birlikte davalı ….’den tahsiline, diğer davalı hakkındaki davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Davalı …. vekili ile davacılar vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece, önceki gerekçelere ilave olarak davacılara gönderilen tazminatın davalı bankaya yatırılması sebebinin ellerine en güvenli şekilde ulaşmasını sağlamak olduğu, davacıların tüketici kabul edilmelerinin 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanuna açıkça aykırı olduğu, taraflar arasındaki ilişkinin hiçbir şekilde bankacılık işlemi kabul edilmeyeceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı, davalı …. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; eldeki davaya bakmakla görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi mi yoksa tüketici mahkemesi mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle özel görevli mahkeme olan tüketici mahkemelerinin görev alanı üzerinde durulmasında yarar vardır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 1’inci maddesinde mahkemelerin görevinin, ancak kanunla düzenlenebileceği ve göreve ilişkin kuralların kamu düzenine ilişkin olduğu belirtilmiştir.
6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un (TKHK) “Kapsam” başlıklı 2’nci maddesinde; bu Kanun’un her türlü tüketici işlemi ile tüketiciye yönelik uygulamaları kapsadığı belirtilmiştir. Bu maddenin gerekçesi ise: “Kanun’un kapsamının belirlendiği ikinci maddede “tüketici işlemlerinin” ve “uygulamaların” kapsam dâhilinde olduğu belirtilmiştir. Böylece, kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişilerin, tüketicilerle sözleşme imzalanmadan önce, sözleşmenin kurulması esnasında ve sözleşme imzaladıktan sonra yaptıkları uygulamalar da Kanun kapsamında değerlendirilecektir. Örneğin, tüketici kredisi verilmeden önce tüketicilere verilmesi öngörülen sözleşme öncesi bilgi formu, devre tatil sözleşmesinin kurulması esnasındaki satış yöntemi veya bir malın satışından sonra o mala ilişkin satış sonrası hizmetler gibi uygulamalar konusunda çıkabilecek uyuşmazlıklara bu Kanun hükümleri uygulanacaktır. Bu hüküm ile özellikle bir hukuki işleme veya sözleşmeye dayanmayan, tüketiciye yönelik haksız ticari uygulamaların da Kanun kapsamında olduğu açıklığa kavuşturulmuş olmaktadır” şeklindedir.
6502 sayılı TKHK’nın 3’üncü maddesinde tüketici; “ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişi”yi, tüketici işlemi ise; “mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari ve mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, taşıma, eser, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak her türlü sözleşme ve hukuki işlemi” ifade eder şeklinde tanımlanmıştır.
Anılan Kanun’un 73/1’inci maddesinde; “Tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin davalarda tüketici mahkemeleri görevlidir.” ; Aynı Kanun’un 83/2’nci maddesinde ise “Taraflardan birini tüketicinin oluşturduğu işlemler ile ilgili diğer kanunlarda düzenleme olması, bu işlemin tüketici işlemi sayılmasını ve bu Kanunun görev ve yetkiye ilişkin hükümlerinin uygulanmasını engellemez.” düzenlemelerine yer verilmiştir.
Tüketici mahkemesinin görevli olması için öncelikle uyuşmazlığın bir tüketici uyuşmazlığı olması gerekir. Hangi tür uyuşmazlıkların tüketici uyuşmazlığı olduğu ise dava konusu işlem veya uygulamanın taraflarından birinin tüketici, diğerinin ise girişimci/satıcı/sağlayıcı olmasına göre belirlenmektedir (Topuz, Gökçen; Tüketici Mahkemeleri, Ankara, 2018, s. 37).
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacıların oğlu Toraman Uzun’un vatani görevini yerine getirirken 29.09.1988 tarihinde şehit olduğu, bunun üzerine Jandarma Genel Komutanlığı tarafından 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkındaki Kanun gereğince tahakkuk ettirilen tazminatın davacılara ödenmesi için 24.04.1989 tarihinde davalı banka aracılığıyla gönderildiği, bu hâliyle davacılar ile davalı banka arasında bankacılık sözleşmesi bulunmadığı anlaşılmaktadır. Davacılar vekili işbu davada Jandarma Genel Komutanlığı tarafından davalı banka aracılığıyla müvekkillerine 24.04.1989 tarihinde gönderilen ve müvekkillerine geçen süre zarfında teslim edilmeyen tazminatın tahsilini talep etmekte olup, somut olayda davalı bankanın girişimci/satıcı/sağlayıcı, davacıların da tüketici sayıldığı bir tüketici işleminden söz etmek mümkün değildir. Ayrıca, Jandarma Genel Komutanlığı tarafından davacılara teslim edilmesi için yatırılan tazminatın geçen süre zarfında davalı banka nezdinde bulunduğu iddiası da konuyu tüketici işlemi hâline getirmemektedir.
O hâlde, somut olayda görevli mahkemenin tüketici mahkemesi değil, asliye hukuk mahkemesi olduğu anlaşılmaktadır.
Hâl böyle olunca, yerel mahkemece yukarıda açıklanan hususlara değinilerek verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup, yerindedir.
Ne var ki, bozma nedenine göre davanın esasına yönelik diğer temyiz itirazları Özel Dairece incelenmediğinden, bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
S O N U Ç : Yukarıda açıklanan gerekçelerle direnme kararı yerinde olup; davalı …. vekilinin işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 11. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3’üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440’ıncı maddesine göre kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 30.05.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.