Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2018/963 E. 2019/851 K. 04.07.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2018/963
KARAR NO : 2019/851
KARAR TARİHİ : 04.07.2019

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Osmaniye 2. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 27.12.2011 tarihli ve 2011/114 E., 2011/422 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından temyizi üzerine, Yargıtay (Kapatılan) 7. Hukuk Dairesinin 31.10.2013 tarihli ve 2012/6188 E., 2013/17901 K. sayılı kararı ile:
“…Dava, bireysel kullanım abonesi davalının aldığı (ADSL) internet hizmetini oturduğu sitedeki diğer dairelere de kullandırmak suretiyle davacının zararına yol açtığı iddiasına dayalı tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davalının davacıdan aldığı ADSL hizmetini hukuka aykırı bir şekilde başkalarına kullandırdığı ve bu yolla gelir elde ettiğine ilişkin yeterli veri bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya kapsamına ve davalının cevabındaki kabulüne göre davacının (eski) ADSL abonesi olan davalının aynı binada oturduğu ve davacının abonesi olmayan üç daireye davacının bilgisi dışında davacıdan aldığı internet hizmetinden yararlandığı sabit olup davanın tümden reddi doğru değildir. Hal böyle olunca, davalının dava dışı aynı sitedeki üç daireye davacıdan aldığı ADSL hizmetini hukuka aykırı şekilde kullandırması nedeniyle davacının uğradığı zarar kapsamı belirlenip davalı sorumlu tutulmalıdır.
Anılan yön gözetilmeden verilen karar usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, bireysel kullanım abonesi davalının aldığı (ADSL) internet hizmetini oturduğu sitedeki diğer dairelere kullandırmak suretiyle davacının zararına yol açtığı iddiasına dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkili şirketin internet servis sağlayıcısı olduğunu ve davalı ile yapmış olduğu sözleşmeye göre davalının 65570828 müşteri numarası ile 3288253526 numaralı telefon hattı üzerinden bireysel kullanım için ADSL internet hizmeti aldığını, davalının kendi dairesinde oturduğu bloğun çatı katına ve diğer bloklara kablo çekmek ve asansör odasına da switch(anahtar) cihazı yerleştirmek suretiyle ADSL internet erişim hizmeti abonesi olmayan diğer sakinlere interneti kullandırarak haksız kazanç elde ettiğini, bu haksız kazanç nedeniyle müvekkilinin zarara uğradığını ileri sürerek 15.660TL maddi tazminatın yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, müvekkili davalının davacı şirketten aldığı ADSL internet hizmetinden komşusu olan üç kişiyi yararlandırdığını, yararlandırdığı kişilerden para almadığını, kurulan switch cihazının daireler arası paylaşımlı oyun oynamalara olanak sağlamak, gerekli programların kurulması suretiyle sitede iletişimi güçlendirmek, sesli ve görüntülü konuşma, sitedeki toplantıları paylaşım ağı üzerinden gerçekleştirmek amacıyla A ve B blokları arasına kablolar çekildiğini, ancak henüz paylaşım gerçekleştirilemeyip, yeterli altyapı kurulamadığından sistemin deneme aşamasında kaldığını, müvekkilinin davacıyı zarara uğratmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Yerel Mahkemece, davacı şirketten aldığı ADSL internet hizmetini hukuka aykırı bir şekilde başkalarına kullandırdığı ve bu yolla gelir elde ettiğine ilişkin yeterli veri bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece yukarıda karar başlığında yazılı gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece önceki kararda direnilmiş, direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davalının dava dışı aynı sitedeki üç daireye davacı şirketten aldığı ADSL hizmetini bedelsiz kullandırmasının hukuka aykırı olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre davalının sorumlu tutulmasının ve davacının uğradığını iddia ettiği zararın kapsamının belirlenmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlık yukarıda açıklandığı şekilde ise de öncelikle, davaya bakmakla görevli mahkemenin genel mahkemeler mi, yoksa tüketici mahkemeleri mi olduğu hususunun açıklanmasında yarar vardır.
Mahkemenin, davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi (davayı esastan inceleyebilmesi) için varlığı veya yokluğu gerekli olan hâllere dava şartları denir.
Bilindiği üzere, dava şartlarının neler olduğu 6100 sayılı HMK’nın 114. maddesinde belirtilmiş olup, anılan düzenlemenin 1. bendinin (c) alt bendinde mahkemenin görevli olması dava şartı olarak düzenlenmiştir. Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup, bir dava ancak görevli mahkemece incelenebilir. Mahkeme her şeyden önce görevli olmalıdır. Görevsiz mahkemede açılan davanın dava şartı yokluğundan usulden reddi gerekir (Pekcanıtez H./ Özekes M./ Akkan M./ Korkmaz H.T.: Pekcanıtez Usul Medeni Usul Hukuku, Cilt II, İstanbul 2017, s. 930).
Dava şartlarının amacı, bir davanın esası hakkında incelemeye geçilebilmesi için gerekli bütün şartları ve bunların incelenmesi usulünü tespit etmek, böylece davaların daha çabuk, basit ve ekonomik bir şekilde sonuçlanmasına yardımcı olmaktır (Kuru, B.: İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku, İstanbul 2016, s 190).
Bu noktadan hareketle, özel görevli mahkeme olan tüketici mahkemelerinin görev alanı üzerinde durulmasında yarar vardır.
6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun 28.11.2013 tarihli ve 28835 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmış ve aynı Kanun’un 87. maddesi uyarınca yayımlandığı tarihten itibaren altı ay sonra yürürlüğe girmiş ise de, adı geçen Kanun’da geçiş hükümlerini düzenleyen geçici madde 1/2. bendi uyarınca, bu Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten önceki tüketici işlemlerine, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına bu işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmiş ise kural olarak o kanun hükümleri uygulanacağından, eldeki uyuşmazlığın çözümünde işlem tarihinde yürürlükte bulunan 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun (TKHK) hükümleri uygulanacaktır.
Toplumdaki değişmelere bağlı olarak ülkemizde tüketiciler ile satıcılar arasında çıkan uyuşmazlıkların giderek artması, uyuşmazlıkların çözümünün ise uzmanlık gerektirmesi dikkate alınarak özel nitelikte 4077 sayılı TKHK çıkarılmış, Kanun’un uygulanmasından doğan ihtilaflara bakmak üzere de tüketici mahkemeleri ( TKHK, m. 23) ihdas edilmiştir.
“Amaç” başlığının Kanun’un 1. maddesi “Bu Kanunun amacı, kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarını koruyucu, aydınlatıcı, eğitici, zararlarını tazmin edici, çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı önlemleri almak ve tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini özendirmek ve bu konudaki politikaların oluşturulmasında gönüllü örgütlenmeleri teşvik etmeye ilişkin hususları düzenlemektir” şeklinde olup, Kanun’un 2. maddesinde ise bu Kanun’un 1 inci maddede belirtilen amaçlarla mal ve hizmet piyasalarında tüketicinin taraflardan birini oluşturduğu her türlü “tüketici işlemini” kapsadığı belirtilmiştir.
Tüketici mahkemelerinin görevleri, Kanun’da; “Bu Kanunun uygulanmasıyla ilgili olarak çıkacak her türlü ihtilaflara tüketici mahkemelerinde bakılır” denilmek suretiyle belirlenmiştir (TKHK m., 23/1). Madde de, açıkça “bu Kanun…” tabiri kullanıldığına göre, TKHK’nın kapsamının ne olduğunu belirlemek gerekir. 4077 s. TKHK’nın kapsamı aynı Kanun’un 2. maddesinde gösterilmiş olup, “Bu Kanun, 1. maddede belirtilen amaçlarla mal ve hizmet piyasalarında tüketicinin taraflardan birini oluşturduğu her türlü tüketici işlemini kapsar” denilmek suretiyle 1. maddeye yollama yapılmıştır.
Aynı Kanun’un “tanımlar” başlıklı 3. maddesinin (e) bendinde göre tüketici; “Bir mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan veya yararlanan gerçek ya da tüzel kişileri”; (g) bendinde sağlayıcı; “Kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye hizmet sunan gerçek veya tüzel kişileri” ifade eder şeklinde tanımlanmıştır.
Öte yandan, Kanun’un kapsamı belirlenirken “her türlü tüketici işleminden” bahsedilmiş olup, “tüketici işlemi”nin ne olduğu da “tanımlar” başlıklı 3. maddesinde açıklanmıştır. Buna göre; tüketici işlemi, mal veya hizmet piyasalarında tüketici ile satıcı-sağlayıcı arasında yapılan her türlü hukuki işlemi ifade etmektedir (TKHK, m. 3/h). Bir hukuki işlemin, 4077 sayılı TKHK kapsamında kaldığının kabul edilmesi için yasanın amacı içerisinde yukarıda tanımları verilen taraflar arasında mal ve hizmet satışına ilişkin bir hukuki işlemin olması gerekir.
Kanun’da tüketici ile satıcı – sağlayıcı arasındaki “her türlü hukuki işlem” denildiğine göre hukuki işlem, 4077 sayılı Kanun’da düzenlenen bir sözleşme türü olmasa ve hatta sözleşme olarak ortaya çıkmış bir hukukî işlem olmasa dahi tüketici işlemi olarak nitelendirilebilecek ve böylece TKHK kapsamında kalacak, dolayısıyla bu tür işlemlerden kaynaklanan davalar tüketici mahkemelerinin görev alanında kabul edilecektir (Bulut, U.: Sözleşme Görüşmelerinden Doğan Sorumlulukta Tüketici Mahkemelerinin Görevine İlişkin Bir Yargıtay Kararı İncelemesi, Ankara Barosu Dergisi, Y.70, S. 2012/2, s. 336-337). Diğer taraftan abonelik sözleşmeleri 4077 sayılı TKHK’nın 11/A maddesinde düzenlenmiştir.
Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 04.07.2018 tarihli ve 2018/13-594 E., 2018/1317 K. sayılı kararında da yer verilmiştir.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya gelindiğinde, görev hususu dava şartlarından olduğundan ve yargılamanın her aşamasında kendiliğinden nazara alınması gerektiğinden; davalının ticari ve mesleki amaçlarla hareket etmeyip tüketici ve dava konusu alacağın dayanağı bireysel abonelik sözleşmesinin 4077 sayılı TKHK’nın 11/A maddesi kapsamında bir tüketici işlemi olduğu ve tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin davalarda tüketici mahkemeleri görevli bulunduğundan, dolayısıyla eldeki davaya bakmakla görevli mahkeme tüketici mahkemeleri olduğundan, ayrı bir tüketici mahkemesi varsa o mahkemece, yoksa tüketici mahkemesi sıfatıyla görülüp sonuçlandırılması gerekirken asliye hukuk mahkemesince davaya bakılmış olması hatalıdır.
O hâlde, yukarıda açıklanan değişik gerekçe ile direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : (1) Direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, (2) Bozma nedenine göre davacı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, istek hâlinde temyiz peşin harcın yatırana iadesine, aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 04.07.2019 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.