Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2018/948 E. 2021/416 K. 06.04.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2018/948
KARAR NO : 2021/416
KARAR TARİHİ : 06.04.2021

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “% 5 puanlık teşvik indiriminden yararlanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, … 4. İş Mahkemesince verilen davanın usulden reddine ilişkin karar davacı … davalı … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı … davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile dava dışı … Belediye Başkanlığı arasında hizmet alım sözleşmesi düzenlendiğini, o dönemde yürürlükte olan 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun (5510 sayılı Kanun) 81/1-ı maddesi uyarınca işverenlere, Kanunda belirtilen şartları taşımaları hâlinde Kuruma yapacakları aylık ödemelerde beş puanlık indirim yapılacağı düzenlenmesinin bulunduğunu, 25.02.2011 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan 6111 sayılı Kanun’un 38. maddesi ile 5510 sayılı Kanun’un 81. maddesinde değişiklik yapılana kadar davacı firmanın belirtilen indirimlerden (2011 yılı Ocak ve Şubat ayları da dahil) faydalandırıldığını, yasanın yürürlüğe girdiği 01.03.2011 tarihinden sonra prim ödemelerinde teşvik indirimi uygulanmadığını, 6111 sayılı Kanun’un Geçici 8. maddesinde yapılan düzenleme ile değişikliğin yürürlüğe girmesinden önce ilana verilen veya sözleşmesi yapılıp devam eden işlerde yüklenicinin aynı teşvikten faydalandırılarak korunmasının amaçlandığını, 2011 yılının Mart ayından sözleşmenin bitim tarihi olan 01.04.2012 (31.12.2011) tarihine kadar Kurum tarafından fazladan tahsil edilen 53.843,00TL primin tahsil edildiği tarihlerden itibaren işletilecek en yüksek ticari faiz ile birlikte iadesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı … (SGK/Kurum) vekili cevap dilekçesinde; 5510 sayılı Kanun’un 81. maddesi gereği davacı şirketin prim indirimlerinden yararlanırken 6111 sayılı Kanun’un 38. maddesi ile kamu idareleri işyerlerinde 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu (4734 sayılı Kanun) gereği ihale ile alınan işlerde bu indirimden yararlanılamayacağı düzenlemesi nedeniyle prim indiriminden yararlandırılmasının durdurulduğunu, 6111 sayılı Kanun’un geçici 8. maddesinin 4734 sayılı Kanun’da yapılan değişikliklere atıfta bulunmakta olup 5510 sayılı Kanun’un 81. maddesine atıf yapmadığını, bu nedenle davacının indirimden faydalanmasının mümkün olmadığını belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
6. Davalı … Hazinesine izafeten Maliye Bakanlığı vekili cevap dilekçesinde; davaya konu işlemlerin ve dava konusu alacağın davalı idare ile bir ilgisi olmadığını, bu nedenle davalı İdareye husumet yöneltilemeyeceğini, dava konusu olayda sebepsiz zenginleşme koşullarının mevcut olmadığını, ayrıca davanın esas yönünden de haksız ve yersiz olduğunu, zamanaşımı ve hak düşürücü süre itirazları olduğunu belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemenin Birinci Kararı:
7. … 4. İş Mahkemesinin 02.02.2016 tarihli ve 2014/488 E., 2016/30 K. sayılı kararı ile; 5510 sayılı Kanun’un 81/1-ı maddesinde teşvik indirimine yer verildiği, 01.03.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6111 sayılı Kanun’un 38. maddesi ile 5510 sayılı Kanun’un 81/1-ı maddesinin değiştirildiği ve 4734 sayılı Kanuna istinaden yapılan hizmet alımı ihalelerinde bu teşvikin 01.03.2011 tarihinden itibaren uygulanmayacağı hükmü getirildiği, 6111 sayılı Kanunun geçici 8. maddesinde ise; “Bu Kanunla 4734 sayılı Kanunda yapılan değişiklikler, bu Kanunun yayımı tarihine kadar ilan edilmiş veya yazılı olarak duyurulmuş ihaleler hakkında uygulanmaz.” düzenlemesi yapılarak Kanun’un yayımı tarihine kadar ilan edilmiş ihalelerde bu hükümlerin uygulanmayacağının belirtildiği, geçici 8. madde ile 81/1-ı maddesine atıf yapılmadığı ileri sürülse de, davacının dava dışı Belediye ile imzalamış olduğu hizmet alım sözleşmesinin 4734 sayılı Kanun kapsamında yapılmış bir sözleşme olması ve kanunların geriye yürümemesi kuralı gereği, değişiklikten önce imzalanmış ve beş puanlık teşvik indiriminden yararlanacağını bilerek ihaleye girmiş olan işverenin kazanılmış hakkının korunmasının hak ve adalet kurallarına uygun olacağı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:
8. … 4. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Kurum ve davalı … vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
9. Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin 14.04.2016 tarihli ve 2016/6611 E., 2016/6754 K. sayılı kararı ile; “..Dava, yersiz olarak tahsil edildiği iddia olunan işveren hissesi sigorta priminin %5 puanlık Hazine teşvikinin yasal faiziyle birlikte davalı Kurum ve davalı … hazinesinden tahsili istemine ilişkindir. Karar davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Uyuşmazlık, ihale konusu iş nedeniyle Kuruma yapılan bildirim ve prim ödemesi esnasında 5510 sayılı Kanun’un 81/1-(ı) bendi kapsamında %5 oranındaki prim teşvikinden yararlanamayan davacı işverenin, bu hakka sahip olup olmadığı ve Kuruma yapılan bu ödemenin iadesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
5510 sayılı Kanun’un 81/1-(ı) bendinde düzenlenen prim teşviği, 5510 sayılı Kanun’a 5763 sayılı Kanun’un 24.maddesi ile eklenmiş olup 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Somut olayda 5510 sayılı Kanun’un 81/1-(ı) bendindeki düzenlemeye göre; aynı yasanın 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı çalıştıran işverenlerce ödenecek primin işveren hissesinin beş puanlık kısmına isabet eden tutarı Hazine tarafından karşılanacağından, gerek bu tutarın Hazinece karşılanmaması, gerek işverenin bu tutarı davalı Kuruma ödemiş olması, gerekse de ihale makamınca işveren şirketin hak edişlerinden, sigorta primi işveren hissesinin, %5 puanlık muafiyet indirimi yapılmadan tümüyle kesilmesi durumunda sebepsiz zenginleşen Hazine olacaktır. Bu durumda husumetin Hazineye yöneltilmesi ve sebepsiz zenginleşme hükümlerine genel mahkemelerde dava edilmesi gerekmektedir.
Hal böyle olunca mahkemece, davalı Kurum yönünden, pasif husumet (davalı sıfatı) yokluğu nedeniyle davanın reddine; davalı … yönünden ise, uyuşmazlığın sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre genel mahkemelerde çözülmesi gerektiği gerekçesiyle mahkemenin görevsizliğine karar verilmesi gerekirken, bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin yanılgılı değerlendirme ile işin esasına girilerek yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum ve davalı … hazinesi vekillerinin bu yönü amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Mahkemenin İkinci Kararı:
10. … 4. İş Mahkemesinin 22.11.2016 tarihli ve 2016/265 E., 2016/436 K. sayılı kararı ile; Özel Dairenin bozma kararına uyularak davanın sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayalı olduğu, somut olay bakımından davalı Hazinenin sebepsiz zenginleşeceği, davalı Kuruma bu konuda husumet yöneltilmesine yasal olanak bulunmadığı, sebepsiz zenginleşmeyle ilgili davanın ise genel mahkemelerde görülmesi gerektiği belirtilerek 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun/ HMK) 114/1-d ve 115/2. maddeleri uyarınca davalı Kurum hakkındaki davanın taraf ehliyeti yokluğundan dolayı, davalı … Hazinesi hakkındaki davanın ise mahkemenin görevsizliği nedeniyle HMK’nın 114/1-c ve 115/2. maddeleri uyarınca usulden reddine karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:
11. … 4. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı … davalı … vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
12. Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin 27.11.2017 tarihli ve 2017/85 E., 2015/9796 K. sayılı kararı ile; “ .. Dava, yersiz olarak tahsil edildiği iddia olunan işveren hissesi sigorta priminin %5 puanlık Hazine teşvikinin yasal faiziyle birlikte davalı Kurum ve davalı … hazinesinden tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece, davalı SGK hakkındaki davanın taraf ehliyeti yokluğundan dolayı, davalı … Hazinesi hakkındaki davanın mahkemesinin görevsizliği nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.04.2017 tarih ve 2017/21-387 Esas – 2017/657 Karar, 05.04.2017 tarih ve 2016/21-2693 Esas – 2017/656 Karar, 05.04.2017 tarih ve 2016/21-2075 Esas 2017/655 Karar, 05.04.2017 tarih ve 2016/21-972 Esas – 2017/653 Karar sayılı ”prim borcunun doğumu ve prim teşvikinden kimlerin yararlanacağı konusunda şartları denetleyecek ve denetleme sonucuna göre işverenlerin beş puanlık indirimden yararlanıp yararlanmayacağına karar verecek olan primleri tahsil etmekle yükümlü Sosyal Güvenlik Kurumu olduğu, davacı şirketin %5 puanlık teşvik indirimden yararlanıp yararlanmayacağının belirlenmesi ve bu kapsamda ödemiş olduğu primlerin iadesini isterken davalı Kuruma husumet yöneltilmesi isabetli olduğu gibi söz konusu uyuşmazlığın 5510 sayılı Kanundan kaynaklanması nedeniyle Sosyal Güvenlik Kurumu’nun % 5 puanlık teşvik indiriminden yararlanma davasında taraf sıfatı bulunmaktadır” kararları ile dahili davalı … yönünden husumet yokluğu nedeni ile reddine, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun ise davada taraf sıfatı olduğundan işin esasına girerek bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.
O halde davalı … ve davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır..” gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.
Direnme Kararı:
13. … 4. İş Mahkemesinin 20.03.2018 tarihli ve 2018/4 E., 2018/94 K. sayılı kararı ile; usuli kazanılmış hak olgusunun mahkemeye, hükmüne uyduğu bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirdiği, Özel Dairenin ilk bozma kararı ile benimsemiş olduğu esaslara, usuli kazanılmış hakka aykırı bir şekilde ikinci bir bozma kararı verilemeyeceği, Özel Daire bozma kararına uyulmakla karşı taraf lehine usuli kazanılmış hak doğduğundan ikinci kez verilen bozma kararının usul hükümlerine aykırı olduğu, davanın sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayalı olduğundan somut olay bakımından sebepsiz zenginleşecek olanın yasayla getirilen teşvik hükmünü uygulamayıp, özel sektör işvereni olan davacı şirketin ödemekle yükümlü olduğu sigorta primlerinin %5’lik kısmını kendisi ödemek yerine davacı şirketin hak edişlerinden keserek ödeyen Maliye Hazinesi olduğu, bu teşvik hükmünün uygulanmasıyla ilgili herhangi bir görevi bulunmayan ve fazladan prim tahsilatı yapmayan davalı Kuruma bu konuda husumet yöneltilmesine yasal olanak olmadığı, sebepsiz zenginleşmeyle ilgili davanın ise genel mahkemelerde görülmesi gerektiği belirtilerek direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
14. Direnme kararı süresi içinde davalı … ve davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK
15. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı … hakkındaki davanın pasif husumet (davalı sıfatı) yokluğundan reddi gerektiğine ilişkin bozma kararına uyulması ile davalı Kurum lehine usuli kazanılmış hak oluşup oluşmadığı; burada varılacak sonuca göre ihale konusu iş nedeniyle Kuruma yapılan bildirim ve prim ödemesi esnasında 5510 sayılı Kanunun 81/1-(ı) bendi kapsamında %5 puanlık prim teşvikinden yararlanamayan davacının fazla tahsil edilen primlerin iadesi istemine yönelik açtığı eldeki davada Sosyal Güvenlik Kurumuna husumeti yöneltip yöneltemeyeceği ve açılan davada genel mahkemelerin görevli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE
16. Öncelikle uyuşmazlıkla ilgili kurum ve yasal düzenlemeler üzerinde durulmalıdır.
A. Taraf Ehliyeti, Dava Ehliyeti, Taraf Sıfatı
17. Medeni hukukta olduğu gibi medeni usul hukukunda da ehliyet büyük önem taşır. Konunun temeli, “hak” ve “dava hakkı” kavramlarına dayalıdır.
18. Bireylerin bir hakkın inkâr veya ihlali durumunda yargı gücüne başvurarak haklarının etkin şekilde korunmasını istemek konusunda sahip oldukları yetkiye “dava hakkı” denilmektedir. Bir kimsenin bu korumayı yargı gücünden belli bir hasma karşı fiilen talep etmesi ise davadır.
19. HMK’nın 50. maddesinde taraf ehliyeti “Medenî haklardan yararlanma ehliyetine sahip olan, davada taraf ehliyetine de sahiptir.” şeklinde açıklanmıştır.
20. Taraf ehliyeti, bir davada taraf olabilme yeteneğini ifade eder. Taraf ehliyeti medeni (maddi) hukuktaki medeni haklardan yararlanma ehliyetinin usul hukukunda büründüğü şekil olarak anlaşılmalıdır.
21. Davada taraf ehliyetinden maksat bir davada davacı veya davalı olarak yer alabilme ehliyetidir. Bu kavram medeni hukuktaki hak ehliyetinin medeni usul hukuku alanındaki uzantısını oluşturur (Tanrıver, S.: Medeni Usul Hukuku, C.I, … 2016, s. 485).
22. Taraf ehliyeti, HMK ‘nın 114. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendi gereğince dava şartlarından olup, taraflarca ileri sürülmese dahi, mahkemece re’sen nazara alınabilecektir.
23. Kişinin taraf ehliyetinin bulunması, taraf olarak yer aldığı davasını yürütebilmesi için tek başına yeterli değildir; kişinin dava ehliyetine de sahip olması gerekir (Erişir, E.: Medeni Usul Hukukunda Taraf Ehliyeti, … 2007, s.57).
24. Dava ehliyeti ise bir kişinin bizzat yahut tayin edeceği temsilcisi aracılığı ile dava açabilmesi, davayla ilgili usul işlemleri yapabilmesi ve kendisine karşı dava açılması hâlinde de hakkını koruyucu beyanlarda bulunabilme yani savunma yapabilme ehliyeti olarak tanımlanabilir.
25. Dava ehliyeti medeni hukuktaki hak ehliyetinin taraf ehliyeti ise fiil ehliyetinin usul hukukundaki karşılığını ifade eder.
26. Davada davacı … davalı olarak yer almakla taraf olarak gösterilenlerin maddi hukuk bakımından gerçekten bu niteliği taşıyıp taşımamaları tümüyle birbirinden farklı kavramlardır.
27. Nitekim dava konusu kılınan subjektif hakla davanın tarafları arasındaki ilişkiyi ifade eden ve dava dilekçesinde davacı … davalı olarak gösterilmiş kişilerin maddi hukuk bakımından gerçekten hak sahibi veya yükümlü konumunda bulunup bulunmadığına ilişkin olarak sıfat kavramı karşımıza çıkar (Tanrıver, s.512).
28. Taraf sıfatı, bir başka deyişle husumet ehliyeti, dava konusu hak ile kişiler arasındaki ilişkiyi ifade eder. Sıfat, bir maddi hukuk ilişkisinde tarafların o hak ile ilişkisinin olup olmadığının belirlenmesi anlamına gelir.
29. Davacı sıfatı, dava konusu hakkın sahibini, davalı sıfatı ise dava konusu hakkın yükümlüsünü belirler. Uygulamada “sıfat” yerine “husumet” terimi de kullanılmakta davacı sıfatı, “aktif husumeti”; davalı sıfatı ise “pasif husumeti” karşılayacak şekilde değerlendirilmektedir. Dava konusu şey üzerinde kim ya da kimler hak sahibi ise, davayı bu kişi veya kişilerin açması ve kime karşı hukuki koruma isteniyor ise o kişi veya kişilere davanın yöneltilmesi gerekir.
30. Bir kimsenin davacı veya davalı sıfatına sahip olup olmadığı tıpkı hakkın mevcut olup olmadığının tayininde olduğu gibi maddi hukuka göre belirlenir. Taraf sıfatının bu anlamda önemli özelliği ise def’i değil itiraz niteliğinde olması nedeniyle taraflarca süreye ve davanın aşamasına bakılmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve taraflar ileri sürmemiş olsalar bile mahkemece re’sen nazara alınmasıdır.
31. Mahkemenin taraflar arasında dava konusu hakkın esası hakkında bir karar verebilmesi için, bu kişilerin o davada gerçekten davacı … davalı sıfatlarına sahip olmaları gerekir.
32. Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkisine sahip olsalar bile, taraflardan birinin o davada gerçekten davacı … davalı sıfatı yoksa, davanın esası hakkında bir karar verilemez; dava, sıfat yokluğundan (husumetten) reddedilir.
33. Taraf sıfatı usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu sübjektif hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunu olduğundan; taraf sıfatının yokluğu, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel teşkil etmekle def’i değil, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülmesi mümkün ve mahkemece de kendiliğinden nazara alınması zorunlu bir itiraz niteliğindedir. Bu anlamda taraf sıfatı HMK’da dava şartı olarak da düzenlenmemiştir.
B. Usuli Kazanılmış Hak
34. Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nda “usuli kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktaydı.
35. Bu kurum davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
36. HUMK’nın yürürlükte olduğu dönemde çıkarılan 09.05.1960 tarihli ve 1960/21 E., 1960/9 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında; Yargıtay bozma kararına uyulmakla orada belirtilen biçimde işlem yapılması yolunda lehine bozma yapılan taraf yararına usuli kazanılmış hak, aynı doğrultuda işlem yapılması yolunda mahkeme için de zorunluluk doğacağı, usuli kazanılmış hakka ilişkin açık kanun hükmü olmasa da temyiz sonucu verilecek bozma kararının hakka ve usule uygun karar verilmesini sağlamaktan ibaret olan amacı ve muhakeme usulünün hakka varma ve hakkı bulma maksadıyla kabul edilmiş olması yanında hukuki alanda istikrar amacıyla kabul edilmiş bulunması bakımından usuli kazanılmış hak müessesesi usul hukukunun dayandığı ana esaslardan olup kamu düzeniyle de ilgili olduğu belirtilmiştir.
37. HMK’da da usuli kazanılmış hakka ilişkin açık bir düzenleme bulunmamakta ise de, bu ilkenin uygulanma gerekliliği HMK hükümleri karşısında da varlığını sürdürmektedir. Yargıtayın bozma kararına uyan mahkeme, bozma kararı uyarınca işlem yapmak ve hüküm vermek zorundadır; çünkü mahkemenin bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli müktesep hak doğmuştur.
38. Yargısal ve bilimsel içtihatlarda “usuli kazanılmış hak” ya da “usuli müktesep hak” olarak adlandırılan bu ilke Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10.02.1988 tarihli ve 1987/2-520 E., 1988/89 K. sayılı kararında “Mahkemenin bozma kararına uymasıyla meydana gelen bozma gereğince işlem yapma ve hüküm verme durumu, taraflardan birisinin lehine ve diğeri aleyhine hüküm verme neticesini doğuracak bir durumdur ve buna usulü kazanılmış hak denilmektedir…” şeklinde tanımlanmakta olup ayrıca Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır.
39. Bu aşamada usuli kazanılmış hak kurumunun istisnalarından da bahsetmek gerekir.
40. Öncelikle belirtmelidir ki, mahkemenin görevi ile ilgili usuli kazanılmış haktan söz edilemez. Şöyle ki; Yargıtay mahkemenin kararını, görev itirazı olmaksızın görev dışında bir sebeple bozar ve mahkeme bu karara uyarsa bozma dışında kalan görev hususu usuli kazanılmış hak oluşturmayacak, yeniden yapılan yargılamada mahkeme tarafların itirazı üzerine ya da kendiliğinden görevsizlik kararı verebilecektir. Ancak temyizde açıkça görev itirazı ileri sürülmüş ve bu husus Yargıtay tarafından nazara alınmamış açık ya da zımnî olarak reddedilmiş ise bu takdirde usuli kazanılmış hak görev konusunda da oluşacak ve yeniden yargılama yapan mahkeme görev konusunda karar veremeyecektir.
41. Öte yandan Yargıtayın bozma kararından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararının çıkarılmış olması da usuli kazanılmış hakkın istisnasıdır. Az yukarıda bahsedilen 09.05.1960 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararına göre, içtihadı birleştirme kararları usuli kazanılmış hakka rağmen görülmekte olan davalara da uygulanır. İlk derece mahkemesi usuli kazanılmış hakka aykırı olsa bile yeni içtihadı birleştirme kararına göre karar verecektir.
42. Yine karar henüz kesinleşmeden geçmişe etkili olarak çıkarılan bir kanun hükmü de usuli kazanılmış hakkın istisnasını oluşturur. Böyle bir halde de usuli kazanılmış hakka aykırı olsa da yeni çıkarılan ve geçmişe etkili olan kanun hükmünün uygulanması gerekir.
43. Bundan başka bir kanun hükmü Anayasa Mahkemesince iptal edilirse iptal edilen kanun hükmü usuli kazanılmış hakka aykırı olsa bile uygulanacak öncelik usuli kazanılmış hakta değil Anayasa Mahkemesinin iptal kararında olacaktır.
44. Usuli kazanılmış hakkın bir diğer istisnası ise kesin hükümdür. Bozmadan sonra usuli kazanılmış hak ile kesin hüküm çelişiyorsa öncelik usuli kazanılmış hak da değil, kamu düzeninden sayılan ve dava şartı olarak re’sen nazara alınması gereken kesin hükümdedir.
45. Kamu düzenine aykırılık da usuli kazanılmış hakkın istisnalarından bir diğeridir. Gerçekten de kamu düzeninden sayılan bir husus ile usuli kazanılmış hak çelişiyorsa bu hâlde kamu düzeninden sayılan hâl usuli kazanılmış hakkın önüne geçecektir. Hak düşürücü süre kamu düzeninden sayılmakla hak düşürücü süre söz konusu ise usuli kazanılmış haktan bahsedilemeyecektir.
46. Nihayet son olarak Yargıtayın kararı her türlü yorumun, hukuki değerlendirme veya delil takdiri dışında, açıkça ve tartışmasız şekilde başka bir şekilde yorumlanamayacak açıklıkta maddi hataya dayalı ise ve onunla sıkı sıkıya bağlı olduğu halde usuli kazanılmış hak ilkesi uygulanmayacaktır. Yargıtay tarafından dosya kapsamına uygun olmayacak şekilde açık ve tartışmasız bir maddi hata yapılması halinde, bu hata, usuli kazanılmış hak oluşturmayacaktır.
C. Görev
47. Genel anlamda bir mahkemenin görevi; belirli bir davaya, dava konusunun niteliği veya değerine göre o yerdeki aynı yargı koluna ait ilk derece (hüküm) mahkemelerinden hangisi tarafından bakılabileceğini belirtir.
48. Bir yerdeki ilk derece (hüküm) mahkemeleri; genel mahkemeler ve özel mahkemeler olmak üzere ikiye ayrılır. Genel mahkemeler ise asliye hukuk ve sulh hukuk mahkemesi olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Hangi davalara özel mahkemelerde, hangi davalara genel mahkemelerde bakılacağı ve genel mahkemelerde bakılacak davalardan hangilerine asliye hukuk mahkemesinde, hangilerine sulh hukuk mahkemesinde bakılacağı hususuna görev, bunu düzenleyen kurallara da görev kuralları denir.
49. Genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin bir görev ilişkisi olduğu ve görevle ilgili kuralların kamu düzenine ilişkin bulunduğu konusunda öğretide ve uygulamada duraksama yoktur.
50. Genel mahkemelerin bakacakları davalar belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup, aksi belirtilmedikçe medeni yargılama hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevlidirler. Açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar genel mahkemelerin görevine girer (Kuru B: Hukuk Muhakemeleri Usulü, 2001, Cilt 1, s.164).
51. Buna karşılık özel mahkemeler, belirli kişiler arasında çıkan veya belirli uyuşmazlıklara bakmakla görevlidir. Diğer bir ifadeyle, özel mahkemeler özel kanunlarla kurulmuş olup özel kanunlarda belirtilen davaları yürütür.
52. Genel mahkemelerin kuruluşunda olduğu gibi özel mahkemelerin (veya ihtisas mahkemelerinin) kuruluşu da mutlaka ayrı (özel) bir kanun hükmü ile düzenlenir. Özel mahkemelerin kuruluşunun tabi hâkim ilkesine aykırı düşmeyeceği 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 37. maddesinde belirtilmiştir.
53. Anayasa’nın 136. ve 142. maddelerinde mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişleri ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Mahkemelerin görevi kıyas veya yorum ile genişletilemez ya da değiştirilemez. Kanunda açıklık bulunmayan durumlarda görev genel mahkemelere aittir (05.12.1977 tarih ve 1977/4E., 1977/4K. sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı gerekçesinden).
54. HMK’nın “Görevin belirlenmesi ve niteliği” kenar başlıklı 1. maddesinde; “Mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar, kamu düzenindendir.” hükmü mevcut olup HMK’nın 114. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendine göre mahkemenin görevli olması dava şartıdır. HMK’nın 115. maddesine göre ise dava şartlarının mevcut olup olmadığı, taraflarca ileri sürülüp sürülmediğine bakılmaksızın yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetilir.
55. Gelinen bu noktada İş mahkemelerinin görevine kısaca değinilmelidir. Dava tarihinde yürürlükte olan mülga 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun (5521 sayılı Kanun) 1. maddesine göre;
“İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle (o kanunun değiştirilen ikinci maddesinin Ç, D ve E fıkralarında istisna edilen işlerde çalışanlar hariç) işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi ile görevli olarak lüzum görülen yerlerde iş mahkemeleri kurulur.
Bu mahkemeler:
A) (Mülga: 18/10/2012-6356/81 md.)
B) İşçi Sigortaları Kurumu ile sigortalılar veya yerine kaim olan hak sahipleri arasındaki uyuşmazlıklardan doğan itiraz ve davalara da bakarlar”.
56. Mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun (506 sayılı Kanun) 134. maddesinde Kanun’un uygulanmasından doğan uzlaşmazlıkların yetkili iş mahkemelerinde veya bu davalara bakmakla görevli mahkemelerde görüleceği hükme bağlanmıştır. Ayrıca 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanun’un 101. maddesinde de benzer bir düzenlemeye gidilmiş ve Kanun’da aksine hüküm bulunmayan hâllerde 5510 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıkların iş mahkemelerinde görüleceği belirtilmiştir.
57. Diğer taraftan 25.10.2017 tarihinde yürürlüğe giren 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun (7036 sayılı Kanun) 5. maddesinde iş mahkemelerinin görevi;
“İş mahkemeleri;
a) 5953 sayılı Kanuna tabi gazeteciler, 854 sayılı Kanuna tabi gemi adamları, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununa veya 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun İkinci Kısmının Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına,
b) İdari para cezalarına itirazlar ile 5510 sayılı Kanunun geçici 4’üncü maddesi kapsamındaki uyuşmazlıklar hariç olmak üzere Sosyal Güvenlik Kurumu veya Türkiye İş Kurumunun taraf olduğu iş ve sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklara,
c) Diğer kanunlarda iş mahkemelerinin görevli olduğu belirtilen uyuşmazlıklara, ilişkin dava ve işlere bakar” şeklinde düzenlenmiştir.
D. Prim Teşviki
58. 5510 sayılı Kanun’un “Prim oranları ve Devlet katkısı” başlıklı 81. maddesi “Bu Kanun gereğince alınacak sigorta prim oranları aşağıdaki şekildedir: … ı) Ek: 15/5/2008-5763/24 md.) Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki sigortalıları çalıştıran özel sektör işverenlerinin, bu maddesinin birinci fıkrasının (a) bendine göre malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primlerinden, işveren hissesinin beş puanlık kısmına isabet eden tutar Hazinece karşılanır. İşveren hissesine ait primlerin Hazinece karşılanabilmesi için, işverenlerin çalıştırdıkları sigortalılarla ilgili olarak bu Kanun uyarınca aylık prim ve hizmet belgelerini yasal süresi içerisinde Sosyal Güvenlik Kurumuna, muhtasar ve prim hizmet beyannamelerini ise Maliye Bakanlığına vermeleri, sigortalıların tamamına ait sigorta primlerinin sigortalı hissesine isabet eden tutarı ile Hazinece karşılanmayan işveren hissesine ait tutarı yasal süresinde ödemeleri, Sosyal Güvenlik Kurumuna prim, idari para cezası ve bunlara ilişkin gecikme cezası ve gecikme zammı borcu bulunmaması şarttır. Ancak Kuruma olan prim, idari para cezası ve bunlara ilişkin gecikme cezası ve gecikme zammı borçlarını 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 48 inci maddesine göre tecil ve taksitlendiren işverenler ile 29/7/2003 tarihli ve 4958 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununa ve 22/2/2006 tarihli ve 5458 sayılı Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile diğer taksitlendirme ve yapılandırma Kanunlarına göre taksitlendiren ve yapılandıran işverenler bu tecil, taksitlendirme ve yapılandırmaları devam ettiği sürece bu fıkra hükmünden yararlandırılır. Bu bent hükümleri; vakıflar tarafından kurulan yükseköğretim kurumları ile okul-aile birliklerince çalıştırılanlar hariç olmak üzere 21/4/2005 tarihli ve 5335 sayılı Kanunun 30 uncu maddesinin ikinci fıkrası kapsamına giren kurum ve kuruluşlara ait işyerleri ile 8/9/1983 tarihli ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanununa, 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanununa ve uluslararası anlaşma hükümlerine istinaden yapılan alım ve yapım işleri ile 4734 sayılı Kanundan istisna olan alım ve yapım işlerine ilişkin işyerleri, sosyal güvenlik destek primine tabi çalışanlar ve yurt dışında çalışan sigortalılar hakkında uygulanmaz. Hazinece karşılanan prim tutarları gelir ve kurumlar vergisi uygulamalarında gider veya maliyet unsuru olarak dikkate alınmaz. Bu fıkra ve diğer ilgili mevzuatla sağlanan sigorta prim desteklerinin aynı dönem için birlikte uygulanması halinde, bu destek öncelikle uygulanır. (Mülga yedinci cümle:21/5/2013-6486/5 md.) (Mülga sekizinci cümle: 17/1/2019-7161/41 md.) (Ek cümle: 31/7/2008-5797/2 md.) (Mülga son cümle:21/5/2013-6486/5 md.)” şeklinde düzenlenmiştir.
59. Söz konusu yasal düzenlemenin anlaşılabilmesi için sosyal sigorta priminin açıklanması gerekmektedir.
60. Sosyal sigorta primi Kanun’un kendilerine karşı güvence sağladığı sosyal risklerden birinin gerçekleşmesi hâlinde yapılacak sigorta yardımları ile Kurum yönetim giderlerinin karşılığı olarak çalışanlar için kazancının belli bir yüzdesi üzerinden, 5510 sayılı Kanun’un 4. maddenin 1. fıkrasının (b) bendine tâbi olanlar için ise belirlenecek alt veya üst sınır arasında değer üzerinden alınan miktardır ve işverenler 5510 sayılı Kanun’un 4 ve 5. maddelerine tâbi çalıştırdıkları sigortalıların primlerini her ay Kurumun belirleyeceği tarih sonuna kadar öderler.
61. Sosyal sigorta primlerinin ödenmesi 5510 sayılı Kanun’un 88. maddesi kapsamında, prim teşviki ise 81. maddesi kapsamında düzenlenmiştir. Sosyal Güvenlik Kurumunun işverenlerden primleri kolay ve zamanında tahsil edebilmesi için yasal düzenlemelerle getirilen prim teşviklerinden birisi de malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primlerinden işveren hissesinin beş puanlık kısmına isabet eden tutarın Hazinece karşılanmasıdır. Kanun koyucu teşvikle, prim oranlarını doğrudan düşürmemiş, prim borcunun düzenli ödenmesi ve kayıt dışı sigortalı çalıştırılmaması koşuluyla teşvikten yararlanma esasını kabul etmiştir. Ayrıca bu madde kapsamında istihdamın artırılması, kayıt dışılığın önlenmesi ve düzenli prim ödemesi de teşvik edilmiştir.
62. İşveren hissesine ait primlerin Hazinece karşılanabilmesi için, işverenlerin çalıştırdıkları sigortalılarla ilgili olarak 5510 sayılı Kanun uyarınca aylık prim ve hizmet belgelerini yasal süresi içerisinde Sosyal Güvenlik Kurumuna vermeleri, sigortalıların tamamına ait sigorta primlerinin sigortalı hissesine isabet eden tutarı ile Hazinece karşılanmayan işveren hissesine ait tutarı süresinde ödemeleri, Sosyal Güvenlik Kurumuna prim, idari para cezası ve bunlara ilişkin gecikme cezası ve gecikme zammı borcu bulunmaması şarttır. Ayrıca teşviklerden yararlanabilmek için Kurumca denetlenecek işverene, işyerine ve sigortalıya ait ayrı ayrı şartlar mevcuttur. Bu şartları denetleyecek olan ve denetleme sonucuna göre işverenlerin beş puanlık indirimden yararlanıp yararlanmayacağına karar verecek olan Kurum, 5510 sayılı Kanun’un 79. maddesine göre primleri tahsil etmekle yükümlü Sosyal Güvenlik Kurumu’dur. Sosyal Güvenlik Kurumu inceleme sonucu işverenin teşvikten yararlanamayacağına karar verdiğinde % 5 puanlık primi işverenden tahsil edecek aksi takdirde bu miktarı Hazineden yani genel bütçeden alacaktır.
E. Somut Olay
63. Somut olayda; davacı şirketin almış olduğu hizmet alım işi ihalesi sonucu çalıştırdığı işçiler için beş puanlık teşvik indiriminden 01.03.2011 tarihinden sonra yararlandırılmaması nedeniyle davalı Kuruma ödediği prim miktarının iadesi istemiyle eldeki dava açılmış, mahkemece işin esasına girilerek davanın kabulüne ilişkin verilen karar Özel Dairenin 14.04.2014 tarihli kararı ile davalı Kurum yönünden pasif husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine, davalı … bakımından ise davanın genel mahkemelerde çözülmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuştur. Mahkemece bozmaya uyularak davalı Kurum hakkında Kuruma husumet yöneltilemeyeceği gerekçesiyle davanın taraf ehliyeti yokluğundan reddine karar verilmiş ise de bu karar Özel Dairece bu defa Kurumun taraf sıfatının bulunduğu ve işin esasına girilerek karar verilmesi gerektiği belirtilerek bozulmuştur. Mahkemece Özel Dairenin ilk bozma kararına uyulmakla usuli kazanılmış hak oluştuğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
64. Bu durumda yukarıda yapılan açıklamalar ile somut olaya ilişkin maddi ve hukuki olgular bir arada değerlendirildiğinde; prim borcunun doğup doğmadığı, prim ödeme yükümlüsü olan işveren ile SGK arasındaki ihtilaf olup Maliye Bakanlığı’nın prim borcunun doğumu ve prim teşvikinden kimlerin yararlanacağı konusunda görevi olmadığı ve işverenlerin prim borçlarına ilişkin ihtilaflar ve prim teşvikini düzenleyen 81. maddenin birinci fıkrasının (ı) bendi 5510 sayılı Kanun’da düzenlenmiş olmakla birlikte, yine Kanun’un 101. maddesinde yer alan “…bu kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar iş mahkemelerinde görülmektedir.” hükmü gereği beş puanlık teşvik indiriminden yararlanma davalarının iş mahkemesinde görülmesi gerektiği aşikârdır. Ancak taraf sıfatının dava konusu sübjektif hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunu olması sebebiyle Yargıtay bozma kararına uyulmakla bozma kararı lehine olan davalı Kurum yararına taraf sıfatı yönünden usuli kazanılmış hak oluştuğundan Kuruma husumet yöneltilemeyecektir. Görev yönünden ise Özel Dairece yapılan temyiz incelemesinde görev konusu da değerlendirildiğinden göreve ilişkin olarak da usuli kazanılmış hakkın oluşacağı kabul edilmiştir.
65. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında; davacı şirketin beş puanlık teşvik indirimden yararlanıp yararlanmayacağının belirlenmesi ve bu kapsamda ödenen primlerin iadesine ilişkin davada davalı Kuruma husumet yöneltilmesi gerektiği ve bu uyuşmazlığın 5510 sayılı Kanun’dan kaynaklanması nedeniyle Sosyal Güvenlik Kurumu’nun beş puanlık teşvik indiriminden yararlanma davasında taraf sıfatının bulunduğu, işverenlerin prim borçlarına ilişkin ihtilaflar ve prim teşvikini düzenleyen 81. maddenin birinci fıkrasının (ı) bendinin 5510 sayılı Kanun’da düzenlendiği yine Kanun’un 101. maddesinde yer alan “…bu kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar iş mahkemelerinde görülmektedir.” hükmü kapsamında beş puanlık teşvik indiriminden yararlanma davalarının iş mahkemesinde görülmesi gerektiği ve usuli kazanılmış hakkın oluşmadığı, Özel Daire bozma kararının yerinde olduğu, bu nedenle direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, Kurul çoğunluğu tarafından bu görüş benimsenmemiştir.
66. Hâl böyle olunca mahkemenin yukarıda açıklanan hususlara değinen direnme kararı yerindedir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekili ile davalı …’nın temyiz itirazlarının reddi ile yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararının ONANMASINA,
Gerekli temyiz ilam harcı peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 06.04.2021 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.