Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2018/881 E. 2021/773 K. 15.06.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2018/881
KARAR NO : 2021/773
KARAR TARİHİ : 15.06.2021

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bursa 2. İş Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesi tarafından yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı … Bakanlığına bağlı Bursa Ağız ve Diş Sağlığı Merkezinde alt işveren işçisi olarak çalıştığını, 2010 yılı Ocak ayından itibaren ücretinin rızası dışında tek taraflı olarak düşürüldüğünü, davalı … Bakanlığının asıl işveren olarak işçilik alacaklarından sorumlu olduğunu, davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 2.000TL fark ücret alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı … (Bakanlık) vekili cevap dilekçesinde; davacının ücretinin düşürülmediğini, yeni ihale ile yapılan hizmet alım sözleşmesi kapsamında ücretin değiştirildiğini, davacının da çalışmaya devam ettiğini, müvekkilinin taraf sıfatının bulunmadığını, ihale makamı olduğunu belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemenin Birinci Kararı:
6. Bursa 2. İş Mahkemesinin 31.12.2014 tarihli ve 2014/564 E., 2014/1125 K. sayılı kararı ile; davacının ücretinin işveren tarafından tek taraflı olarak düşürüldüğü, bu durumun davacının iradesine uygun olmadığı, fark ücret alacağına hak kazandığı, bilirkişi raporunda 8.884TL ücret alacağı hesaplanmakla birlikte taleple bağlı kalınarak alacağın hüküm altına alınması gerektiği gerekçesiyle davanın kabulü ile 2.000TL ücret alacağının dava tarihinden itibaren bankalarca uygulanacak en yüksek banka mevduat faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:
7. Bursa 2. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 7. Hukuk Dairesince 11.11.2015 tarihli ve 2015/16521 E., 2015/22069 K. sayılı kararı ile; davalının sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra “…2-…Somut olayda davacı tarafından; davalı … Bakanlığının alt işverenlerinde çalışan işçiler 2009 yılında asgari ücretin yaklaşık %30 üzerinde ücret alırken, 2010 yılından itibaren işveren tarafından yapılan tek taraflı bir işlemle bu ücretin asgari ücretin %5 fazlası seviyelerine indirildiği belirtilerek, bunun çalışma koşullarında esaslı değişiklik anlamına geldiği ve bu değişikliğin usulüne uygun şekilde yapılmamasından dolayı geçerli olmayacağı, dolayısı ile dava tarihine kadar geçen sürede oluşan ücret farkının ödenmesi gerektiği iddia edilmiştir. Davalı taraf işçilerin ücretlerinde indirim yapıldığını kabul etmiştir. Yukarıdaki ilke kararında detaylı şekilde açıklandığı üzere; iş sözleşmesinin esaslı unsurlarından olan ücret unsurunda işçi aleyhine yapılacak bir değişikliğin geçerli olabilmesi için bunun 4857 sayılı İş Kanunun 22. maddesinde belirtilen koşullar çerçevesinde gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Bunun anlamı ücrette yapılacak indirimin yazılı olarak işçiye bildirilmesi üzerine işçinin de bu değişikliği altı iş günü içerisinde yazılı olarak kabul etmesi durumunda ücrette yapılacak değişiklik geçerli hale gelir. Hizmet sözleşmesinin esaslı unsurlarında yapılacak değişikliğin kabulü işçi tarafından yazılı bir muvafakat bildirimi ile yapılabileceği gibi taraflar arasında imzalanacak yeni bir hizmet sözleşmesi vasıtası ile de yapılabilir. Bu şekilde yapılmayan değişikler geçerli değildir. Somut olayda davalı veya alt işverenleri tarafından davacı işçinin ücretinde yapılan indirim için işçiden yazılı bir muvafakat alınmadığı; fakat dava konusu edilen sürede değişen bazı alt işverenler ile davacı arasında hizmet sözleşmeleri imzalandığı anlaşılmaktadır. Davacı ile alt işverenler arasında imzalanan ve ücret miktarının yazılı olduğu hizmet sözleşmeleri 4857 sayılı İş Kanunun 22. maddesi kapsamında ücrette yapılan indirimi işçinin yazılı olarak kabul ettiğini gösterir ve bu tarihten itibaren ücrette yapılan indirim geçerli hale gelir. Yapılacak iş; davacının ücretinde indirim yapılan tarih ile davacı ile davalı idarenin alt işverenleri arasında yapılan ve maaş miktarının yazılı olduğu hizmet sözleşmesinin tarihi arasındaki dönemde davacının ücretinde yapılan indirime muvafakatının olmadığı kabul edilerek, bu dönem için oluşacak ücret farkı hesaplanıp hüküm altına alınmalıdır.
Diğer bir husus ise işçinin ücret indirimini yazılı olarak kabul etmediği dönemde oluşacak ücret farkının daha açık bir anlatımla ücretin miktarının nasıl belirleneceğidir. Yapılacak iş; öncelikle davacının ücretinde indirim yapılmadan önceki ücret miktarı rakamsal olarak belirlenmelidir. Yani davacının ücreti, indirim yapılmadan önce asgari ücretin %30 fazlası ise bunun rakamsal karşılığı bulunmalı, asgari ücrette yapılan artışlar dikkate alınarak yapılan ödemeler düşüldükten sonra varsa fark alacaklarını hüküm altına almaktan ibarettir. Davacının ücret indirimini kabul ettiği dönemler için ise İş Kanununun 22. maddesini uygulanma imkanı bulunduğundan bu dönem sonrası için alınması gereken ücret buna göre belirlenip yapılan ödemeler karşılaştırılarak varsa farkın hüküm altına alınabileceği gözetilmelidir.
Mahkemece; tüm bu hususlar gözetilmeksizin düzenlenen hatalı bilirkişi raporu hükme esas alınmak suretiyle karar verilmiş olması doğru olmayıp bozma nedenidir.” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Mahkemenin İkinci Kararı:
9. Mahkemece Özel Daire bozma kararına uyulduktan sonra yapılan yargılama sırasında davacı vekili tarafından sunulan 13.10.2016 tarihli dilekçede; bilirkişi raporu doğrultusunda toplam 7.729TL ücret alacağının talep edilen ilk kısım için dava, artırılan kısım için artırım tarihinden itibaren yasal faizden aşağı olmamak üzere işleyecek en yüksek banka mevduat faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
10. Bursa 2. İş Mahkemesince bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda verilen 20.04.2017 tarihli ve 2016/111 E., 2017/299 K. sayılı karar ile; Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde; davacının ücret alacağına hak kazandığı, ek bilirkişi raporunun hükme esas alındığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile brüt 5.743,00TL fark ücret alacağının 2.000TL’sinin dava tarihinden itibaren, bakiyesinin talep artırım tarihi olan 13.10.2016 tarihinden itibaren işleyecek en yüksek banka mevduat faiz oranıyla birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:
11. Bursa 2. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararını taraf vekilleri süresinde temyiz etmiştir.
12. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 28.02.2018 tarihli ve 2017/27125 E., 2018/4564 K. sayılı kararı ile; davacının tüm, davalının sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra “…2-… Bozmadan sonra davacı vekili tarafından ıslah yoluna gidilerek ücret farkı alacağı ıslah edilmiş, Mahkemece bozmadan sonra yapılan ıslaha itibar edilerek hüküm kurulmuştur.
Dairemizin önceki uygulamalarında usulü bozmalar ile hesap raporu alınmadan reddedilen alacaklara ilişkin olarak bozmadan sonra ıslah yapılabileceği kabul edilmekteydi.
Bozmadan sonra ıslah yapılıp, yapılamayacağı hususunda Yargıtay Hukuk Daireleri arasındaki içtihat uyuşmazlığının giderilmesi amacı ile içtihatların birleştirilmesi gündeme gelmiş, konu Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulunda değerlendirilmiş ve Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulu’nun 06/05/2016 tarih ve 2015/1 E. 2016/1 K. sayılı kararı ile “ Her ne sebeple verilirse verilsin bozmadan sonra ıslah yapılamayacağına dair 04/02/1948 tarih ve 1944/10 E. 1948/3 K. sayılı YİBK.nın değiştirilmesine gerek olmadığına” karar verilmiştir.
Yargıtay Kanunu’nun 45/5. maddesi “İçtihadı birleştirme kararlarının benzer hukuki konularda Yargıtay Genel Kurullarını, Dairelerine ve Adliye Mahkemelerini bağlayacağı “ hükmünü içermektedir.
Yargıtay Kanunu’nun 45/5. maddesi karşısında Dairemizce “Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulu’nun bozmadan sonra ıslah yapılamayacağına ilişkin 06/05/2016 tarih ve 2015/1 E. 2016/1 K. sayılı kararına uygun karar verilmesi gerekmiştir.
Somut uyuşmazlıkta, Mahkemece bozma kararından sonra yapılan ıslaha değer verilerek karar verilmesi …nun 177/1. maddesinin “Islah tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir” hükmü ile “Her ne sebeple verilirse verilsin bozmadan sonra ıslah yapılamayacağına dair 04/02/1948 tarih ve 1944/10 E. 1948/3 K. sayılı YİBK.nın değiştirilmesine gerek olmadığına ilişkin 06.05.2016 tarih ve 2015/1 E. 2016/1 K. sayılı YİBK” karşısında isabetsiz olup, bozmayı gerektirmiştir.” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
13. Bursa 2. İş Mahkemesinin 25.04.2018 tarihli ve 2018/163 E., 2018/324 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeye ilaveten davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı, talep artırım dilekçesi ile talebin artırıldığı, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 06.05.2016 tarihli ve 2015/1 E., 2016/1 K. sayılı kararın eldeki davaya uygulanamayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
14. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK
15. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda 13.10.2016 tarihli dilekçenin ıslah mahiyetinde mi, yoksa talep artırım mahiyetinde mi değerlendirileceği; buradan varılacak sonuca göre mahkemece birinci bozma kararından sonra sunulan 13.10.2016 tarihli dilekçeye hukukî değer atfedilerek hüküm kurulup kurulamayacağı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE
16. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun/HMK) 107. maddesiyle mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir.
17. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesi;
“1-Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.
2-Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.
3-Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.” şeklinde düzenlenmiş olup 28.07.2020 tarihli ve 31199 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 7251 Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanunu’nun (7251 sayılı Kanun) 7. maddesi ile HMK’nın 2. ve 3. fıkralarında değişiklik yapılmıştır.
18. 7251 sayılı Kanun’un 7. maddesiyle değişik HMK’nın 107. maddesi; “(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir
(2) (Değişik:22/7/2020-7251/7 md.) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesi mümkün olduğunda, hâkim tarafından tahkikat sona ermeden verilecek iki haftalık kesin süre içinde davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın talebini tam ve kesin olarak belirleyebilir. Aksi takdirde dava, talep sonucunda belirtilen miktar veya değer üzerinden görülüp karara bağlanır.
(3) (Mülga:22/7/2020-7251/7 md.)” şeklindedir.
19. Hükümet tasarısında yer almayan belirsiz alacak davasını düzenleyen 107. madde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu tarafından esasen baştan miktar veya değeri tam tespit edilemeyen bir alacakla ilgili hak arama durumunda olan kişinin, hukuk sisteminde karşılaştığı güçlüklerin bertaraf edilerek hak arama özgürlüğü çerçevesinde mümkün olduğunca en geniş şekilde korunmasının sağlanması gerekçesi ile ihdas edilmiş ve kanunlaşmıştır.
20. Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hâli, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen, miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkânsızlığa dayanmalıdır.
21. Madde gerekçesinde; “Bu davanın kabul edilmesinin artık salt hukukî korumanın ötesine geçilerek “etkin hukukî koruma”nın gündeme gelmiş olmasının da bunu gerektirdiği belirtildiği gibi, hak arama durumunda olan kişi, talepte bulunacağı hukukî ilişkiyi, muhatabını ve bu ilişkiden dolayı talep edeceği miktarı asgarî olarak bilmesine ve tespit edebilmesine rağmen, alacağının tamamını tam olarak tespit edemeyebilecektir. Belirsiz alacak ve tespit davalarına ilişkin hükümlerin mukayeseli hukukta da yer aldığı dikkate alınarak, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklının, hukukî ilişki ile asgarî bir miktar ya da değer belirterek belirsiz alacak davası açabilmesi kabul edilmiştir. Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Belirsiz alacak veya tespit davası açıldıktan sonra, yargılamanın ilerleyen aşamalarında, karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin, bilirkişi ya da keşif incelemesi sonrası), baştan belirsiz olan alacak belirli hâle gelmişse, davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilmesi benimsenmiştir. Miktarı belirsiz alacaklarda zamanaşımının dolmasına çok kısa sürenin varolduğu hâllerde yalnızca tespit yahut kısmi eda ile birlikte tespit davasının açılabileceği genel olarak kabul edilmektedir. Alacaklı, yalnızca eda davası veya yalnızca tespit davası yahut kısmi eda ile birlikte külli tespit davası açabilme seçeneklerine sahiptir. Hak arama özgürlüğünün (Any.m.36, İHAS.m.6) özünde varolan bu seçenekler, yasa veya içtihat yoluyla yasaklanamaz. Esasen tam veya kısmi olmasına bakılmaksızın her eda davasının temelinde bir külli tespit unsuru vardır. Başka deyimle eda hükmünde tertip olunan her durumun arkasında sorumluluk saptanmasını içeren bir zorunlu ön tespit kabulü mevcuttur.” şeklindeki tespit ve değerlendirme çerçevesinde, alacağın hangi hâllerde belirsiz alacak olarak kabul edilmesi gerektiği ile ilgili bazı kıstaslara değinilmiştir.
22. Bu kıstaslar, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin;
i-Davacının kendisinden beklenememesi,
ii-Bunun olanaksız olması,
iii-Açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması olarak belirtilmektedir.
23. Belirsiz alacak davasının getirdiği en önemli etkin koruma, usul ekonomisi ve hak arama özgürlüğüne hizmet etmesi yanında, davacının yüksek yargılama giderlerine katlanma ve dava konusu hakkın zamanaşımına uğrama riskini azaltmasıdır.
24. Zira zamanaşımı süresi, belirsiz alacak davası açılması ile tüm alacak için kesildiğinden, davacının belirleyemediği alacağının zamanaşımına uğraması söz konusu olmayacaktır (Pekcanıtez, H.: Belirsiz Alacak Davası, 2011, s. 26-31).
25. Diğer taraftan belirsiz alacak davasını açan davacı, alacağı belirlenebilir hâle geldikten sonra kesin talep sonucunu mahkemeye bildirecektir. Talep sonucunun kesin olarak belirlenmesi genellikle geçici talep sonucunun artırılması şeklinde olacaktır. Kanun talep sonucunun artırılmasına açıkça izin verdiğinden, ayrıca karşı tarafın iznine veya ıslah yoluna başvurmasına gerek bulunmamaktadır. Davacı tarafça talep sonucunun kesinleştirilmesi üzerine geçici talep sonucu değil, kesin talep sonucu esas alınmalıdır (Pekcanıtez, s. 56).
26. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesinin 2. fıkrası ile tahkikatın sona ermesine kadar davanın başında belirtilen talebin artırılabileceği kabul edilmişken, 7251 sayılı Kanun’un 7. maddesi ile HMK’nın 107. maddesinin 2. fıkrasında yapılan değişiklikle talep sonucunun belirlenmesi mümkün olduğunda hâkim tarafından tahkikat sona ermeden verilecek iki haftalık kesin süre içinde davacının talebini artırabileceğine dair düzenleme yapılmıştır.
27. Somut olayda; davacı vekili, davasını belirsiz alacak davası olarak açmış, dava konusu alacağı tam ve kesin olarak belirlenemediğinden şimdilik 2.000TL ücret alacağının hüküm altına alınmasını talep etmiş, mahkemece Özel Dairenin 11.11.2015 tarihli birinci bozma kararına uyulduktan sonra yapılan yargılama sırasında sunduğu 13.10.2016 tarihli talep artırım dilekçesi ile de dava konusu alacağın belirlenebilir hâle geldiğini belirterek tamamlama harcı yatırmak suretiyle alacağın miktarını artırmış ve bu suretle talep miktarını belirtmiş olup bu tutarın hüküm altına alınmasını istemiştir.
28. Bu noktada belirtmek gerekir ki; belirsiz alacak davasında dava konusu alacağın tam ve kesin olarak belirlenebilmesi mümkün olduğu anda davacı taraf iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın dava dilekçesinde belirttiği miktarı artırabileceğinden bozma kararı sonrasında da artırım dilekçesi vererek, tamamlama harcı yatırılmak suretiyle talebini artırılabilmesi mümkündür. Zira bunu engelleyen yasal bir düzenleme bulunmamaktadır.
29. O hâlde, mahkemece Özel Dairenin 11.11.2015 tarihli birinci bozma kararına uyulmasına karar verildikten sonra davacı vekili tarafından sunulan 13.10.2016 tarihli talep artırım dilekçesine değer verilerek hüküm kurulması yerindedir.

30. Hâl böyle olunca direnme kararı usul ve yasaya uygundur.
31. Ne var ki, bozma nedenine göre alacağın miktarına ilişkin temyiz incelemesi yapılmadığından dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle,
Direnme uygun bulunduğundan alacağın miktarına ilişkin davalı vekilinin temyiz itirazının incelemesi yapılmak üzere dosyanın YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 15.06.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.