Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2018/624 E. 2018/1566 K. 25.10.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2018/624
KARAR NO : 2018/1566
KARAR TARİHİ : 25.10.2018

MAHKEMESİ :Denizcilik İhtisas Mahkemesi Sıfatıyla)

Taraflar arasındaki “tazminat, navlun bedelinin iadesi ve kâr kaybı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul (kapatılan) 51. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 19.12.2013 tarihli ve 2011/411 E., 2013/331 K. sayılı karar taraf vekillerince temyiz edilmekle, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 27.03.2015 tarihli ve 2014/7243 E., 2015/4347 K. sayılı kararı ile,
“…Davacı vekili, 06/02/2008 tarihinde Pendik/İstanbul Limanı’ndan, İtaly/Trieste Limanı’na hareket eden davalıya ait UN ADRİYATİK isimli gemide Hırvatistan açıklarında yangın çıktığını, gemi ile birlikte yüklü vaziyette olan 11 adet dorse ve çekicinin yanarak zayi olduğunu, Venedik Liman Müdürlüğü’ne bağlı Sahil Güvenlik Birimi tarafından tutulan raporda yangın söndürme sisteminin tüm vanalar açılmasına rağmen yangın bombası çalışmadığından yağmurlama sisteminin de çalışmadığının tespit edildiğini, denizden su çekmesi gereken pompalar çalışmadığı için yangın söndürme tesisatının devreye girmediğini, geminin yüke, denize ve seyre elverişsizliği nedeni ile oluşan risk ve neticesindeki zararda donatanın mutlak sorumluluk halinin mevcut olduğunu, geminin seyrü sefer sırasında olağan deniz tehlikelerine karşı koyma yeteneğini azaltan fiziksel kusurların geminin denize elverişli olmadığını göstereceğini, TTK’da yangın ve neticesindeki zararın geminin başlangıçtaki denize, yola ve yüke elverişsizliğine dayalı olması halinde taşıyanın açıkça kusurlu ve sorumlu olacağının düzenlendiğini, yanan 11 araç karşılığı 220.000 Euro, navlun bedeli karşılığı 25.557 Euro ve 11 aracın olay tarihinden talep tarihine dek geçen sürede kar kaybı olarak 82.500 Euro olmak üzere toplam 328.057 Euro zararı bulunduğunu ileri sürerek, fazlaya dair hakları saklı kalmak üzere 328.057 Euro zarar bedelinin karşılığı olan 641.351.435 TL’nin faiziyle davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, TTK’nun 1062/2. maddesine göre taşıyanın şahsi kusurundan kaynaklanmayan yangından doğan zararlardan mutlak surette sorumsuz olduğunu, yangın gemi adamlarının teknik ya da ticari kusurundan kaynaklansa dahi yangından doğan zarardan sorumlu tutulabileceği tek ihtimalin yangına başlangıçtaki bir elverişsizliğin neden olması hali olduğunu, TTK 1019. maddesi uyarınca sorumluluk için başlangıçtaki elverişsizlik ile zarar arasında illiyet bağı olduğunun yük ilgilisi tarafından ispat edilmesi gerektiğini, zarara sebep olan yangının geminin başlangıçtaki bir elverişsizliği neticesi çıkmadığının açık olduğunu, sefer başlangıcında geminin yola, denize, yüke elverişli olduğunu, Tuzla Liman Başkanlığı’nın 03/02/2008 tarihli yola elverişlilik belgesinin bunu kanıtladığını, davacı taraf geminin yangın sisteminin çalışmadığını iddia etmiş ise de dosyaya sunulan kayıt ve tespit raporlarıyla geminin yangın inşa ve emniyet kurallarına uygun müdahale sistemi ile donatıldığının anlaşıldığını, müvekkilinin sorumlu tutulması halinde 1976 Londra Konvansiyonu’nun ilgili maddeleri uyarınca sınırlı sorumluluk hükümlerinin uygulanması gerektiğini, Konvansiyonun 11. maddesine göre müvekkilinin fon tesisi talep hakkı olduğunu savunarak, davanın reddini, bu savunma kabul görmediği takdirde 1976 Londra Konvansiyonu hükümlerine göre sınırlama fonu tesis edilerek hükme bağlanacak alacakların fondan tahsiline, kabul anlamında olmamak üzere Londra Konvansiyonu hükümlerinin uygulanmaması halinde TTK’nun 948. maddesi hükmüne göre gemi ve navlunla sınırlı sorumluluğuna hükmedilmesini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamına göre, dava konusu gemide çıkan yangının sebebinin tespit edilemediği, bilirkişiler ayrı ayrı geminin teknik unsurlarının, yangına ilişkin tüm donanımının kurallara uygun olduğunu dile getirmiş ise de yola elverişlilik hukuki bir kavram olup varlığının ispatının yolculuğun başlangıcında var olan belgelerle sınırlı olmayacağı, dava konusu gemi ro ro gemisi olup yükünün yakıt dolu araçlar olması nedeniyle yangın riski en üst seviyede bulunduğundan alınacak tedbirlerin de en üst düzeyde olması gerektiği, TTK’nun 817/2. maddesinde belirtildiği üzere geminin denize elverişli olması gerektiği gibi yakıtı, yükleme hali ve gemi adamlarının da yeterli olması gerektiği, mürettebat beyanlarından, Aliağa AHM’nin 2008/103 D.İŞ ve 2008/95 D.İş. sayılı dosyalarından yangınla mücadelede basiretsizlik gösterdiklerinin anlaşıldığı, mürettebatın görevini dağılıma uygun yerine getirip getirmediğini gösterir röle cetvelinin elde edilemediği, yangında hasar almayan makina dairesinde olması gereken makine defterinin de bulunmadığı, mürettebat ifadeleriyle yangında yaşanan panik sabit olup bu durum yangının büyüklüğü, birden başlaması veya insani zaaflarla (can korkusu vs. ) izah edilemeyeceği, geminin uluslararası yeterlilik belgeleri tam ise TTK’nun 1019/2 ve 1062/2. maddesindeki kurtuluş beyinesinden yararlanmak konusundaki ispat külfetinin taşıyana ait olduğu, taşıyan TTK’nun 817. maddesine göre ilgili makamlardan alınan belgeleri sunmuşsa da bunların birer karine teşkil ettiği, dava konusu UND Adriyatik gemisinin yola elverişli olmadığının kabulü gerektiği, denize elverişlilik ya da yüke elverişlilik hususunun tespitinin eldeki olayda hukuki sonucu değiştirmeyeceği, zararın miktarı yönünden bilirkişi incelemesi yapılması gerektiği düşünülse de Londra Konvansiyonu’nun ilgili maddeleri uyarınca davalının sorumluluğunun sınırlı olacağı kabul edilmekle eldeki dosyada bu yönden bilirkişi tayinine gerek duyulmadığı, denize, yola elverişlilik belgelerini sunan davalı, gemi adamlarının yetersizliğinin, yangına karşı mücadeledeki başarısızlığının, başlangıçtaki elverişsizliğinin zamanında keşfedilememesinin sebeplerini izah edememiş olup kendisinin ve fiillerinden sorumlu olduğu kişilerin bir kusuru olmadığını ispat edemediğinden TTK’nun 1061 ve 1019/2.maddeleri nazara alındığında davalı donatan/taşıyanın zararı tazmine yükümlü olduğu, davalı taraf fon tesisi talep etmiş ise de eldeki davada bu dosya içinde aynı zamanda fon tesisi açısından karar verilme olanağı bulunmadığı, işbu dava tazminat davası olup bir an için davalı talebinin yerinde olduğu düşünülüp fon tesisi talebi ele alınsa ya da başka davadaki fon tesisi talebi bekletici mesele yapılsa bile sonucun değişmeyeceği, Londra Konvansiyonu hükümlerinin borcun sınırlandırılmasına ilişkin bulunduğu, dava konusu gemide yanan yüklerle ilgili olarak pek çok dava derdest olup bu durumda her bir davada tazminat miktarı tespiti ayrı ayrı yapılıp ayrı bir fon tesisi davasında da Londra Konvansiyonu hükümleri çerçevesinde ödenecek tazminatın azami haddinin tespitinin söz konusu olacağı, Londra Konvansiyonu 11. ve 12. maddesinin yorumundan da fon tesisine dair kararın tahsil aşamasında ele alınacağı sonucuna ulaşıldığı, TTK’nun 1072 maddesi uyarınca 25.557 Euro navlun talebinin reddi gerektiği, davacının kar kaybını kanıtlayamadığı gerekçesiyle davalının fon tesisi talebinin (tazminatın azami haddini belirleyeceği nedeniyle) tahsil aşamasında değerlendirilmesi gerekeceğinden davanın kısmen kabulü ile 430.144,00-TL’nin faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.
1-Dava, Pendik/İstanbul Limanı’ndan, İtalya/Trieste Limanı’na hareket eden davalıya ait UN ADRİYATİK isimli RORO gemisinde Hırvatistan açıklarında çıkan yangın sonucu, gemiye yüklenen davacıya ait dorse ve çekicilerin tamamının yanarak zayi olduğu iddiasına dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Yukarıda yapılan özetten de anlaşılacağı üzere mahkemece, bozma ilamına uyularak alınan ilk raporun ayrık görüşü ve bozma sonrası alınan ikinci raporun çoğunluk görüşü uyarınca davalıya ait geminin yola elverişli olmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
6762 sayılı TTK’nun 1061 maddesinde, taşıyanın, malların yükletilmesi, istifi, taşınması, elden geçirilmesi ve boşaltmasında tedbirli bir taşıyanın dikkat ve ihtimamını göstermekle yükümlü olduğu, yükü taşımak üzere teslim aldığı andan teslim edinceye kadar geçen sürede malların zıyaı veya hasarı yüzünden doğacak zararlardan sorumlu bulunduğu, ancak zıya veya hasarın, tedbirli bir taşıyanın dikkat ve ihtimamı ile dahi önüne geçilemeyecek sebeplerden ileri gelmiş olması halinde sorumlu tutulamayacağı, aynı Yasa’nın 1062. maddesinde, taşıyanın, kendi adamlarının ve gemi adamlarının kusurlarından, kendi kusuru gibi mesul olacağı, zararın geminin sevkine veya başkaca teknik idaresine ait bir hareketin veya yangının neticesi olması halinde taşıyanın yalnız kendi kusurundan sorumlu olacağı hükmü düzenlenmiştir. Yine TTK’nun “Taşıyanın; geminin denize, yola ve yüke elverişli olmamasından dolayı mesuliyeti” başlıklı 1019 maddesinin 2.fıkrasında ise “Taşıyan, yükle ilgili olanlara karşı geminin denize, yola veya yüke elverişli olmamasından doğan zararlardan mesuldür; meğer ki; tedbirli bir taşıyanın sarf etmekle mükellef olduğu dikkat ve ihtimam gösterilmekle beraber eksikliği yolculuğun başlangıcına kadar keşfe imkan bulunmamış olsun” hükmü öngörülmüştür.
Somut uyuşmazlıkta davacı tarafın dava konusu zararının yangın neticesi meydana geldiği sabittir. Dosya kapsamında alınan raporlardan davalıya ait geminin ana güvertesinde başlayan yangının çıkış nedeni tespit edilememiştir.
Davacı vekili, davalıya ait geminin yolculuğun başlangıcında denize, yola ve yüke elverişli olmadığını iddia etmiş, davalı vekili ise aksini savunarak, TTK’nun yukarıda sayılan maddelerindeki kurtuluş beyyinelerinden yararlanmak için geminin teknik ve idari bakımdan sahip olması gerekli tüm belgelere sahip olduğunu bildirerek, buna dair delillerini ibraz etmiştir.
Mahkemece, bozma öncesi alınan ve çoğunluğu gemi inşa-gemi makine mühendisi olan bilirkişilerden oluşan heyetten alınan rapor, bozma sonrası alınan ilk raporun gemi inşa, gemi makine mühendisleri ve uzak yol kaptanından oluşan çoğunluk görüşü ile bozma sonrası alınan ikinci raporun ayrık görüşünde, dava konusu geminin yapısı, teknik donanımı, yangın algılama ve söndürme donanımı bakımından ulusal ve uluslararası normlara uygun olduğu bildirilmiştir. Yine aynı raporlarda gemi adamlarının yangına müdahalede yetersiz kalıp kalmadıkları konusu değerlendirilirken dava konusu UN ADRİYATİK gemisi gemi adamlarının gemide çıkabilecek yangın konusunda eğitildikleri, tatbikatlarını yaptıkları, bu konuda gerekli ve yeterli belgelere sahip oldukları belirtildikten sonra gemi personelinin yangının çok hızlı ve kısa bir süre içerisinde yayılması ve büyümesi sonucu yangına müdahalede yetersiz kalmasının “yangın”ın denizde karşılaşılabilecek en tehlikeli olay olarak kabul edilip bu tür olaylarda kusur izafe edilirken hadisenin nispiliği kavramı göz önüne alınarak değerlendirmek gerektiği, gemi adamlarının eğitildikleri ve tatbikatını yaptıkları şekilde tamamen insani duygular ile ani gelişen bu olağanüstü duruma müdahalede yetersiz kalmalarının geminin yolculuğun başında yola elverişsizliği sonucunu doğurmayacağını belirtmişlerdir.
Dosyaya ibraz edilen, tarafları farklı olmakla beraber dava konusu UN ADRİYATİK isimli RORO gemisinde taşınmakta iken yanan treyler(içindeki yükler) ile ilgili olarak taşımanın kara taşıması ayağı için CMR Konvansiyonu hükümleri çerçevesinde görülüp sonuçlandırılan Federal Eyalet Mahkemesi’nin 15.12.2011 tarih IZR 12/11 sayılı kararında da dava konusu UN ADRİYATİK gemisinde meydana gelen yangın riskinin, sadece açık denizdeki bir geminin başına gelebilecek bir riske dönüştüğü kabul edilmiştir.
Bu durumda mahkemece, tüm bu hususlar nazara alınmadan teknik uzmanlık gerektiren somut uyuşmazlıkta bozma sonrasında alınan ilk raporun hukukçu bilirkişi tarafından düzenlenen ayrık raporu ile bozma sonrası alınan ikinci raporun yine hukukçu bilirkişilerden oluşan çoğunluk görüşüne itibar edilerek davalıya ait geminin, yolculuğun başında yola elverişli bulunmadığı kabul edilerek yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, kararın davalı yararına bozulması gerekmiştir.
2- Davacı vekili, diğer talepleri yanında davalı donatana ödendiği iddia olunan navlun bedeli 25.557,00 Euro’nun tahsilini de talep ederek, davacıya ait 11 adet çekici ve dorse için düzenlenen navlun faturası gereğince navlun ödenmiş olmasına rağmen taşıma tamamlanmayıp taşımaya konu yükün tamamı zayi olduğu için davalının navluna hak kazanmayacağını iddia etmiştir. Davalı vekili ise konişmentodaki kayıtlar uyarınca talebin reddini istemiştir. Mahkemece, bu taleple ilgili olarak gerekçesi açıklanmadan “TTK’nun 1072 maddesi karşısında 25.557 Euro yönünden talebin reddi gerekmiştir” denilmiştir. 6762 sayılı TTK’nun 1072/1. maddesinde “Aksine mukavele olmadıkça her hangi bir kaza neticesinde zıyaa uğrayan yük için navlun ödenmez ve peşin ödenmiş ise geri alınır” hükmü düzenlenmiştir.
Bu itibarla mahkemece, davacı tarafın navlun bedeline ilişkin talebi konusunda TTK’nun 1072/1. maddesi, iddia, savunma ve konişmentoda yer alan kayıtlar hep birlikte nazara alınıp sonucuna göre bir karar verilmek gerekirken gerekçesi açıklanmadan sadece yasa maddesi yazılmak suretiyle navlun talebinin reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın davacı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
3- Bozma neden ve şekline göre, taraf vekillerinin sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek olmadığına karar vermek gerekmiştir…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3’üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 438’inci maddesinin ikinci fıkrası hükmü gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından davacı vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Davacı vekili, 06/02/2008 tarihinde Pendik/İstanbul Limanından, İtalya/Trieste Limanına hareket eden Hırvatistan açıklarında davalıya ait UN ADRİYATİK isimli gemide yangın çıktığını, gemi ile birlikte yüklü vaziyette olan dorse ve çekicilerin yanarak zayi olduğunu, Venedik Liman Müdürlüğüne bağlı Sahil Güvenlik Birimi tarafından tutulan raporda gemi personelinin ne gemideki yangın söndürme sistemini ne de yangın durumunda kullanılması gereken su pompasını ve geminin garaj ambarında bulunan yağdırma düzeneğini çalıştırabilmiş olduğunu; geminin seyrü sefer sırasında olağan deniz tehlikelerine karşı koyma yeteneğini azaltan fiziksel kusurların geminin denize elverişli olmadığını gösterdiğini, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK)’nın 1019’uncu maddesine göre yangın ve neticesindeki zararın geminin başlangıçtaki denize, yola ve yüke elverişsizliğine dayalı olması hâlinde taşıyanın sorumlu olacağının düzenlenmiş olduğunu, yanan on bir araç karşılığı 220.000Euro, navlun bedeli karşılığı 25.557Euro ve on bir aracın zayii olması nedeniyle olayın gerçekleştiği tarihten talep tarihine kadar geçen süre için geçerli olmak kaydıyla kâr kaybı karşılığı 82.500Euro da dahil olmak üzere toplam 328.057Euro zararı bulunduğunu ileri sürerek, fazlaya dair haklarını saklı tutmak suretiyle 328.057Euro zarar bedelinin karşılığı olan 641.351,435TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, TTK’nın 1062/2’nci maddesine göre taşıyanın şahsi kusurundan kaynaklanmayan yangından doğan zararlardan mutlak surette sorumsuz olduğunu, yangın gemi adamlarının teknik ya da ticari kusurundan kaynaklansa dahi yangından doğan zarardan sorumlu tutulabileceği tek ihtimalin yangına başlangıçtaki bir elverişsizliğin neden olması hâli olduğunu, TTK’nın 1019’uncu maddesi uyarınca sorumluluk için başlangıçtaki elverişsizlik ile zarar arasında illiyet bağı olduğunun yük ilgilisi tarafından ispat edilmesi gerektiğini, zarara sebep olan yangının geminin başlangıçtaki bir elverişsizliği neticesi çıkmadığının açık olduğunu, Tuzla Liman Başkanlığının 03.02.2008 tarihli yola elverişlilik belgesi ile sefer başlangıcında geminin yola, denize, yüke elverişli olduğunun kanıtlandığını savunarak, yangın zararından taşıyanın mutlak sorumsuzluğu nedeniyle haksız davanın reddi gerektiğini, bu savunma kabul görmediği takdirde kabul anlamında gelmemek üzere 1976 Londra Konvansiyonu hükümlerine göre müvekkilinin sorumluluğunun sınırlı olduğunu ve sınırlama fonu tesis edilerek hükme bağlanacak alacakların fondan tahsiline, kabul anlamında olmamak üzere Londra Konvansiyonu hükümlerinin uygulanmaması hâlinde TTK’nın 948’inci maddesi hükmüne göre gemi ve navlunla sınırlı sorumlu olduğunun kabulü ile alacakların bu miktardan orantısal olarak tahsil edilmesi yönünde karar verilmesini istemiştir.
İstanbul Denizcilik İhtisas Mahkemesince verilen 27.01.2011 tarihli, 2008/151 E., 2011/20 K. sayılı ilk kararda, olayda TTK’nın 1019/2’nci maddesinin uygulama yeri olmayıp, TTK’nın 1062/2’nci hükmü gereğince donatan-taşıyanın davalının mutlak sorumsuzluğu nazara alınarak, gerek gemi adamlarının teknik kusuru, gerekse idari kusuru nedeniyle davalının sorumlu olmadığı gerekçesiyle, hükme esas alınan bilirkişi raporunun sonuç bölümünün 8 nolu bendi gereğince, açılan davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyiz itirazları üzerine hüküm,
Özel Dairece, taraflar arasındaki uyuşmazlıkta davacının bilirkişi raporuna yaptığı ciddi itirazlarını karşılamak üzere bilirkişi heyetinden ek rapor ya da yeni bir bilirkişi heyeti oluşturularak, davacı tarafın iddialarının tek tek incelenmek suretiyle Yargıtay denetimine elverişli bilirkişi raporu alınması ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinden bahisle davacı yararına bozulmuştur.
Mahkemece bu Özel Daire bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda, dava konusu gemide çıkan yangının sebebinin tespit edilemediği, bilirkişiler ayrı ayrı geminin teknik unsurlarının, yangına ilişkin tüm donanımının kurallara uygun olduğunu dile getirmiş ise de yola elverişliliğin hukuki bir kavram olup varlığının ispatının yolculuğun başlangıcında var olan belgelerle sınırlı olmayacağı, dava konusu gemi Ro Ro gemisi yükünün yakıt dolu araçlar olması nedeniyle yangın riski en üst seviyede bulunduğundan alınacak tedbirlerin de en üst düzeyde olması gerektiği, TTK’nın 817/2’nci maddesinde belirtildiği üzere geminin denize elverişli olması gerektiği gibi yakıtı, yükleme hâli ve gemi adamlarının da yeterli olması gerektiği, mürettebat beyanlarından, Aliağa Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/103 D. İş ve 2008/95 D. İş sayılı dosyalarından yangınla mücadelede basiretsizlik gösterdiklerinin anlaşıldığı, mürettebatın görevini dağılıma uygun yerine getirip getirmediğini gösterir röle cetvelinin elde edilemediği, yangında hasar almayan makine dairesinde olması gereken makine defterinin de bulunmadığı, ayrıca mürettebat ifadeleriyle yangında yaşanan paniğin sabit olduğu, bu durum yangının büyüklüğü, birden başlaması veya insani zaaflarla (can korkusu vs.) açıklanamayacağı, geminin uluslararası yeterlilik belgeleri tam ise de TTK’nın 1019/2 ve 1062/2’nci maddesindeki kurtuluş beyyinesinden yararlanmak konusundaki ispat külfetinin davalı taşıyana ait olduğu, taşıyan; TTK’nın 817’nci maddesine göre ilgili makamlardan alınan belgeleri sunmuşsa da bunların birer karine teşkil ettiği, dava konusu UND Adriyatik gemisinin yola elverişli olmadığının kabulü gerektiği, denize elverişlilik ya da yüke elverişlilik hususunun tespitinin eldeki olayda hukuki sonucunu değiştirmeyeceği, zararın miktarı yönünden bilirkişi incelemesi yapılması gerektiği düşünülse de Londra Konvansiyonu’nun ilgili maddeleri uyarınca davalının sorumluluğunun sınırlı olacağı kabul edilmekle eldeki dosyada bu yönden bilirkişi tayinine gerek duyulmadığı, denize, yola elverişlilik belgelerini sunan davalının, gemi adamlarının yetersizliğinin, yangına karşı mücadeledeki başarısızlığının, başlangıçtaki elverişsizliğini zamanında keşfedilememesinin sebeplerini izah edememiş olup kendisinin ve fiillerinden sorumlu olduğu kişilerin bir kusuru olmadığını ispat edemediğinden TTK’nın 1061 ve 1019/2’nci maddeleri nazara alındığında davalı donatan/taşıyanın zararı tazmine yükümlü olduğu, davalı taraf fon tesisi talep etmiş ise de eldeki davada bu dosya içinde aynı zamanda fon tesisi açısından karar verilme olanağı bulunmadığı, işbu dava tazminat davası olup bir an için davalı talebinin yerinde olduğu düşünülüp fon tesisi talebi ele alınsa ya da başka davadaki fon tesisi talebi bekletici mesele yapılsa bile sonucun değişmeyeceği, Londra Konvansiyonu hükümlerinin borcun sınırlandırılmasına ilişkin bulunduğu, dava konusu gemide yanan yüklerle ilgili olarak pek çok dava derdest olup bu durumda her bir davada tazminat miktarı tespiti ayrı ayrı yapılıp ayrı bir fon tesisi davasında da Londra Konvansiyonu hükümleri çerçevesinde ödenecek tazminatın azami haddinin tespitinin söz konusu olacağı, Londra Konvansiyonu 11’inci ve 12’nci maddesinin yorumundan da fon tesisine dair kararın tahsil aşamasında ele alınacağı sonucuna ulaşıldığı, TTK’nın 1072’nci maddesi uyarınca 25.557Euro davacının navlun bedelinin iadesi talebinin reddi gerektiği, kâr kaybını ise kanıtlayamadığı gerekçesiyle davalının fon tesisi talebinin (tazminatın azami haddini belirleyeceği nedeniyle) tahsil aşamasında değerlendirilmesi gerekeceğinden bahisle davanın kısmen kabulü ile 430.144TL’nin dava tarihinden işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Taraf vekillerinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece önceki gerekçelerle ve ISM KOD (International Safety Management) Uluslararası Güvenli Yönetim Koduna, Hamburg Kurallarına, Lahey/Visby Kurallarına, gemi mürettebatının olaydan sonra alınan ayrıntılı ifadelerine, gemi personelinin yangınla mücadele görevini tam olarak yerine getirmediklerine ilişkin ayrıntılı olarak yapılan tespitlere, Zehra Şeker Öğüz-Güvenli Yönetim Sistemine ilişkin açıklamalara yer verilmek ve İngiltere/Galler Yüksek Mahkemesinin “Eurasian Dream” davasına istinaden, davacının navlun ücreti talebine ilişkin olarak da malın zayi olması hâlinde navlunun iade edilmeyeceğine ilişkin konşimentoya hüküm konulmuş olduğundan davacının navluna ilişkin talebinin yerinde olmadığına ilişkin ek gerekçesi ve oy çokluğu ile direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalıya ait geminin yolculuğun başında yola ve denize elverişli bulunup bulunmadığı, gemi adamlarının bu olağanüstü duruma müdahalede yetersiz kalmalarının geminin yolculuğun başında yola ve denize elverişsizliği sonucunu doğurup doğurmayacağı, buradan varılacak sonuca göre 6762 sayılı TTK’nın 1062/1’inci maddesi gereğince davalının yangın sonucu ortaya çıkan zarardan sorumlu tutulup tutulamayacağı noktalarında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda uyuşmazlığın çözümüne geçilmeden önce, mahkemece direnme kararı gerekçesinde bozma ilamına esas gerekçeli karardan farklı olarak ISM KOD (International Safety Management)-Uluslararası Güvenli Yönetim Koduna, Hamburg Kurallarına, Lahey/Visby Kurallarına, gemi mürettebatının olaydan sonra alınan ayrıntılı ifadelerine, gemi personelinin yangınla mücadele görevini tam olarak yerine getirmediklerine ilişkin ayrıntılı olarak yapılan tespitlere, Zehra Şeker Öğüz-Güvenli Yönetim Sistemine ilişkin açıklamalara, İngiltere/Galler Yüksek Mahkemesinin “Eurasian Dream” davasına yer verilmiş olmasının direnme adı altında verilen kararın gerçekte yeni bir gerekçeye dayalı yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı ön sorun olarak tartışılmış olup, oy birliğiyle ön sorunun bulunmadığına karar verilerek uyuşmazlığın esastan incelenmesine geçilmiştir.
İşin esasına gelince öncelikle belirtmek gerekir ki, 01.07.2012 tarihinde 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu yürürlüğe girmiş ise de 6103 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunu’nun 2’nci maddesinin 1/a bendindeki “Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihten önce meydana gelen olayların hukuki sonuçlarına, bu olaylar hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişlerse, o kanun hükümleri uygulanır” şeklindeki düzenleme uyarınca eldeki uyuşmazlığın çözümünde 6762 sayılı mülga Türk Ticaret Kanunu hükümlerinin uygulanacağı kuşkusuzdur.
Ayrıca uyuşmazlığın aydınlatılması için geminin yola ve denize elverişliliği ile taşıyanın yangından dolayı oluşan zarardan sorumluluğuna dair genel bir açıklama yapılmasında fayda vardır.
6762 sayılı TTK’nın 817 “Denize elverişli gemi, yola elverişli gemi” kenar başlıklı maddesine göre,
“Tekne, umumi donatım, makine, kazan gibi esas kısımları bakımından yapacağı yolculuğun (tamamıyla anormal tehlikeler hariç) deniz tehlikelerine karşı koyabilecek durumda olan bir gemi “Denize elverişli” sayılır.
Denize elverişli olan gemi, teşkilatı, yükleme durumu, yakıtı, kumanyası, gemi adamlarının yeterliği ve sayısı bakımlarından yapacağı yolculuğun (Tamamıyla anormal tehlikeler hariç) tehlikelerine karşı koyabilmek için gerekli vasıfları haiz bulunduğu taktirde “Yola elverişli” sayılacaktır.
Taşıyanın mesuliyeti TTK’nın 1061 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olup, TTK’nın 1061’inci maddesine göre taşıyan; malların yüklenmesi, istiflenmesi, elden geçirilmesi, taşınması ve boşaltılması safhalarında tedbirli bir taşıyanın göstereceği dikkat ve özeni sarf etmekle yükümlüdür; aksi taktirde, bu suretle meydana gelecek olan zararlardan dolayı sorumlu olacaktır. Aynı maddenin devamında ise taşıyana bir kurtuluş imkânı getirilmekte ve kendisinin tedbirli bir taşıyanın göstermesi gereken bütün dikkat ve özeni göstermesine rağmen önüne geçemeyeceği sebeplerden dolayı zararın meydana gelmiş olduğunu ispat ettiği taktirde sorumlu olmayacağı ortaya konulmaktadır.
Söz konusu hükmü takip eden iki maddede ise taşıyanın sorumlu olmadığı hâller düzenlenmiş ve TTK’nın 1062’nci maddesinde taşıyanın kendi adamları ve gemi adamlarının idare ve sevk kusurları ile kendi şahsi kusuru olmaması şartıyla yangın sonucunda meydana gelecek olan yük zararları mutlak olarak taşıyanın sorumluluğu sahasından çıkarılmıştır. 1063’üncü maddede ise denizcilikte karşılaşılabilecek olan tipik bazı tehlikeler ortaya konulmuş ve zararın bunlardan birinden kaynaklanması hâlinde farklı bir ispat rejimi ile taşıyanın muhtemel olarak sorumlu olmayacağı düzenlenmiştir.
Kanun’un 1062’nci maddesinin ikinci fıkrası, “Zarar geminin sevkine veya başkaca teknik idaresine ait bir hareketin veya yangının neticesi olduğu taktirde taşıyan yalnız kendi kusurundan mesuldür. Daha ziyade yükün menfaati icabı olarak alınan tedbirler geminin teknik idaresine dahil sayılmaz” şeklinde olup bu hükme göre,
Yangın zararlarından da taşıyan, kendi kusuru olmadıkça sorumlu sayılmayacaktır. Gerek gemide, gerekse yükün taşınmak üzere teslim alındığı andan varma limanında gönderilene teslim edildiği ana kadar karada meydana gelen yangınlar bu kapsamdadır. Yangından söz edilebilmesi için açık bir ateş veya alevin mevcut olması gerekir. Bu anlamda bir yangın çıkmadan sadece aşırı ısıdan ileri gelen zararlar buna dahil değildir. Bununla birlikte bir yangın vesilesiyle (mesela dumandan veya yangın söndürme faaliyetlerinden) meydana gelen dolaylı zararlar da yangın zararıdır.
Yangın çeşitli sebeplerden ileri gelebilir:
Yangın gemi adamlarının teknik kusurlarından ileri gelmişse (mesela kazan fazla ısıtma neticesinde patlamış ve yangın çıkmıştır); yangın gemi adamlarının ticari bir kusurundan, yani yüke gereği gibi özen göstermemelerinden ileri gelmişse (ambarda kibrit veya mum yakılmıştır) taşıyan sorumlu değildir. Ancak yangın gemi adamlarının, geminin yolculuk başında denize, yola ve yüke elverişli olmasına gereği gibi özen göstermemiş olmalarından ileri gelmişse (yangına yol açan kazan arızaları dikkatsizlik yüzünden keşfedilmemiş veya tespit olunduğu hâlde haber verilmemiş) taşıyan doğan zararlardan sorumludur.
İspat yükümlülüğüne gelince, TTK’nın 1062’nci maddesinin ikinci fıkrasındaki şartların mevcut olduğunu, yani zararın adamlarının veya gemi adamlarının geminin sevkine veya başkaca teknik idaresine ait bir hareketleri veya yangın neticesi meydana geldiğini ve kendisinin de bir kusuru bulunmadığını taşıyan ispat etmek zorundadır. Adamlarını seçme ve denetlemede ihmal de kusurdur. Yangın sebebi olarak taşıyanın adamlarının veya gemi adamlarının kusurunu yükle ilgili ispat etmekle yükümlüdür (Çağa, T./ Kender, R.: Deniz Ticareti Hukuku II, Navlun Sözleşmesi, 8. Baskı, İstanbul 2006, s.158-159).
TTK’nın 1019’uncu maddesi gereği taşıyan, geminin yolculuk başlangıcındaki elverişsizliğinden kaynaklanan yangından dolayı sorumludur. Bu hâlde kusur unsurunu ikiye ayırarak incelemek gerekmektedir.
a. Taşıyanın şahsi kusuru: 1062’nci maddede belirtilen taşıyanın şahsi kusuru hâli budur. Söz konusu hâl ancak geminin başlangıçtaki elverişsizliği şeklinde ortaya çıkabilecektir. Zira sefer başlangıcından sonra taşıyanın şahsi kusuru ile yangına sebep olabilmesi mümkün gözükmemektedir. Örneğin geminin elektrik donanımının bozuk olduğunu bile bile taşıyanın gemiyi yeni bir sefere çıkarması şahsi kusurunun olduğuna delalettir. Bu bakımdan önemli olan nokta taşıyanın gemide mevcut olan eksikliği bilmesi ya da bilmesinin gerekmesidir. Dolayısıyla tedbirli bir taşıyanın normal şartlar altında bilemeyeceği bir kusurun yolculuk başlangıcında bulunması kendisinin sorumluluğunu gerektirmemektedir. Taşıyan gemiyi denize elverişli bir şekilde gönderdiğini nasıl ispat edecektir? Bu konuda klas kurumlarından alınmış olan sertifikalar, yükleme limanında bağımsız denetim kuruluşlarına yaptırılan testler kuşkusuz taşıyan lehine karine teşkil edeceklerdir. Bu durumda söz konusu sertifika ve belgelerin gerçeğe aykırı olduğunu, diğer bir ifadeyle geminin yolculuk başlangıcında elverişli olmadığını ispat yükümlülüğü yükle ilgililere ait olacaktır.
b. Gemi adamlarının kusuru: Madde metninde “zarar yangının neticesinde olduğu takdirde taşıyan yalnız kendi kusurundan mesuldür” denmektedir. Böyle bir durumda taşıyanın sorumluluğu her ne kadar şahsi kusura bağlanmış olsa da, La Haye Kurallarının gerekçeleri incelenecek olduğu takdirde görülmektedir ki yangın sorumsuzluğuna ilişkin hükmün geminin elverişsizliği konusundaki hükmü değiştirmek gibi bir amacı bulunmamaktadır. Bu sebeple taşıyan gemi adamlarının gemiyi sefer başlangıcında elverişsiz kılan kusurlarından dolayı sorumludur. Bu hususta da gemide bulunan elverişlilik sertifikaları ile diğer belgelerin taşıyan lehine karine yaratma kudreti bulunmaktadır. Bu sebeple yükle ilgililerin söz konusu karineyi çürütmeleri gerekmektedir.
Yangın gemi adamlarının ticari kusurundan kaynaklanmışsa, diğer bir ifadeyle yüke özen göstermemelerinden ileri gelmişse, bu zarardan sorumlu değildir. Ambarda kibrit yakılmış ya da gemi adamının diğer bir ticari kusuru söz konusu olmuşsa 1062’nci maddenin metni taşıyanın sorumluluğu imkânsız kılmaktadır (Ülgener, M.F.: Yangın Zararları Sebebi ile Yüke Gelen Zararlardan Taşıyanın Sorumluluğu www.ulgener.com/files/upload/files/articles/turkish/18.Yanginzararlari.pdf).
Yapılan bu genel açıklamalardan sonra somut olaya gelindiğinde, mahkemece bozma kararı öncesi alınan ve çoğunluğu gemi inşa ve gemi makine mühendisi olan bilirkişilerden oluşan heyetten alınan 08.12.2010 tarihli rapor, bozma kararı sonrası alınan 22.02.2012 tarihli raporda gemi inşa, gemi makine mühendisleri ve uzak yol kaptanından oluşan çoğunluk görüşü ile bozma kararı sonrası alınan 12.06.2013 tarihli raporun ayrık görüşünde ve Aliağa Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/95, 96 ve 103 Talimat sayılı dosyalarına sunulan bilirkişi raporlarında, dava konusu geminin yapısı, teknik donanımı, yangın algılama ve söndürme donanımı bakımından ulusal ve uluslararası normlara uygun olduğu bildirilmiş olup, ayrıca bu raporlarda gemi adamlarının yangına müdahalede yetersiz kalıp kalmadıkları konusu değerlendirilirken dava konusu Un Adriyatik gemisi gemi adamlarının gemide çıkabilecek yangın konusunda eğitildikleri, tatbikatlarını yaptıkları, bu konuda gerekli ve yeterli belgelere sahip oldukları belirtildikten sonra gemi personelinin yangının çok hızlı ve kısa bir süre içerisinde yayılması ve büyümesi sonucu yangına müdahalede yetersiz kalmasının “yangın”ın denizde karşılaşılabilecek en tehlikeli olay olarak kabul edilip bu tür olaylarda kusur izafe edilirken hadisenin nispiliği kavramı göz önüne alınarak değerlendirmek gerektiği, gemi adamlarının eğitildikleri ve tatbikatını yaptıkları şekilde tamamen insani duygular ile ani gelişen bu olağanüstü duruma müdahalede yetersiz kalmalarının geminin yolculuğun başında yola elverişsizliği sonucunu doğurmayacağını beyan etmişlerdir. Ancak bozma kararı sonrasında alınan 22.02.2012 tarihli bilirkişi raporunun hukukçu bilirkişi tarafından düzenlenen ayrık raporu, bozma kararı sonrası alınan 12.06.2013 tarihli bilirkişi raporunun yine hukukçu bilirkişilerden oluşan çoğunluk görüşü ile 31.01.2013 tarihli teknik raporda ise davalıya ait geminin, yolculuğun başında yola elverişli bulunmadığı bildirilmiş olup; mürettebatın sertifikalarının tam olması, yangın talimlerinin yapılması gibi donatanın aldığı önlemlerin yeterli olmadığını, davalının SOLAS gereksinimi olan yangın anında hızlı ve bilinçli yangına mücadeleye hazır olunduğunu kanıtlamaktan uzak olduğunu bildirmişlerdir.
Ne var ki, Özel Dairenin bozma kararında bahsedilen, somut uyuşmazlıkta bozma sonrasında alınan ilk raporun hukukçu bilirkişi tarafından düzenlenen ayrık raporu ile bozma sonrası alınan ikinci raporun yine hukukçu bilirkişilerden oluşan çoğunluk görüşüne itibar edilerek davalıya ait geminin, yolculuğun başında yola elverişli bulunmadığı kabul edilerek yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş olduğuna dair birinci bozma nedeni, geminin teknik donanımının yolculuğun başında yola ve denize elverişli olup olmadığı raporlar arasında çelişki giderilmeden karar verildiğinden dosya kapsamına uymamakla, dosyadaki tüm belgeler yeniden değerlendirilip, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 281/3’üncü maddesinde mahkemenin gerçeğin ortaya çıkması için gerekli görürse, yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla tekrar inceleme yapabileceği öngörüldüğünden ve 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu’nun 3’üncü maddesinin üçüncü bendinde belirtilen “Genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz” ilkesi de gözetilmek suretiyle bilirkişi raporları arasındaki geminin teknik donanımının yolculuğun başında denize ve yola elverişli olup olmadığı hususundaki çelişkinin yeniden bilirkişi raporu alınması suretiyle giderilmesi ile davalı taşıyan-donatanın gemi adamlarının kusurlarından dolayı sorumlu olup olamayacağının da yukarıda ispat yüküne ilişkin belirtilen ilkeler gözetilmek suretiyle yeniden değerlendirilmesi ile direnme kararının bu değişik gerekçe ile bozulması gerektiği kurul çoğunluğu tarafından kabul edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, bir kısım üyeler tarafından; gerek Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin bozma gerekçesi, gerekse bozma gerekçesinde yer alan aynı olay nedeniyle verilen Almanya Federal Eyalet Mahkemesinin kararı ile yerel mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlığın gemi adamlarının yangına müdahale ve mücadelede yetersiz kalıp kalmadıkları ve bunun başlangıçtaki bir yola elverişsizlik olarak kabulü gerekip gerekmediği noktasında olup, geminin teknik donanımının denize, yola ve yüke elverişli olup olmadığına dair bir uyuşmazlık bulunmadığından bu yönde yeniden teknik bakımdan bilirkişi raporu alınmasının gerekli olmadığı, direnme kararının Özel Daire bozma kararı doğrultusunda bozulması gerektiği görüşü ile iki üye tarafından direnme kararının usul ve yasaya uygun olduğundan onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüşler Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
O hâlde, yukarıda açıklanan değişik gerekçe ile direnme kararı bozulmalıdır.

S O N U Ç: (1) Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3’üncü maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429’uncu maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
(2) Bozma nedenine göre davacı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, aynı Kanun’un 440’ıncı maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 25.10.2018 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY

Dava, davalının donatanı-taşıyan olduğu RO-RO gemisinde çıkan yangın sonucunda davacıya ait dorse ve çekicilerin tamamen yanarak zayi olduğu iddiasına dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece bilirkişi kurulundan rapor alındıktan sonra davanın reddine karar verilmiş, 11.Hukuk Dairesince, davacının rapora itirazları konusunda ek rapor veya yeni bir bilirkişi heyetinden rapor alınması hususunda eksik inceleme nedeniyle karar bozulmuş, ve mahkemece uyulan bozma uyarınca iki kez bilirkişi raporu alındıktan sonra davanın kabulüne karar verilmiş, Özel Daire’nin bozma ilamına karşı direnme kararı verilmiştir.
08.12.2010 tarihli ilk bilirkişi heyeti raporunda, geminin yangın algılama ve söndürme donanımının olay tarihinde yürürlükte bulunan kurallar bakımından mevcut belgeleri itibariyle mevzuata uygun olduğu, gemideki yangın algılama sisteminin çalışmış ve işlev gereklerini yerine getirmiş olduğu, geminin teknik olarak yetersiz olduğunu gösteren sağlam kanıtlar olmadığı, yangınla mücadelede gemi adamlarının görevini ifada basiretsizliğinin olduğu, bu tür olaylarda kusur izafe ederken hadisenin nispiliği kavramını da göz önüne alarak değerlendirmek gerektiği, donatanın sorumluluğu konusunda terditli bir sonuca varmayı uygun gördüklerini belirtmişlerdir.
Bozmadan sonra alınan 22.02.2012 tarihli bilirkişi heyeti raporunda, geminin RO-RO gemilerine uygun donatıldığı, bu donanımları gemi adamlarının aktif hale getirmeye yetersiz kaldığı, başarısız oldukları, teknik açıdan inşa edildiği 2001 tarihi itibariyle SOLAS kurallarına uygun inşa edildiği, yangın algılama söndürme donanımının olay tarihindeki yürürlükteki kurallar bakımından mevcut belgeleri ile mevzuata uygun olduğu, geminin denize ve yola elverişlilik belgelerinin SOLAS kurallarına uyumluluğunun tam olduğu, yangının kontrol altına alınıp söndürülememesinde, gemi personelinin çok hızlı ve kısa sürede yayılan ve büyüyen yangına müdahalede zafiyeti sonucu kritik gecikme ile yangının denizde karşılaşılabilecek en büyük tehlikeli olay ve hadisenin nispiliği kavramı gözönüne alınarak değerlendirildiğinde, yangına eğitimini ve tatbikatını aldıkları şekilde müdahale edememelerinin can korkusu ve panik gibi tamamen insani sebeplerle mümkün olduğu kanaatine vardıkları belirtilmiş, teknik heyetin bu görüşüne, hukukçu bilirkişi ayrık rapor sunmuştur.
İzmir Asliye Ticaret Mahkemesi’nden talimatla alınan 23.09.2013 tarihli çoğunluk bilirkişi raporuna ayrık rapor veren bilirkişinin raporunda, geminin SOLAS kurallarına uygun inşa edildiği, kurallar bakımından bir eksikliği bulunmadığı, teknik bilirkişi raporları karşısında, karine denize ve yüke, yola elverişlilik belgelerini haiz olan davalı lehine olduğu ve başlangıçta yola elverişsiz gemi tahsisini kesin olarak-karineyi çürütecek şekilde kanıtlamak yükünün davacı üzerinde olduğu, bu yükümlülüğün davacı tarafından yerine getirilmemiş olduğu, ancak tartışılması gereken hususun gemi adamlarının yangınla mücadele sırasında gösterdikleri davranış ve müdahalenin yangınla mücadelede yetersiz kalmasının yola elverişlilik kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği olduğu, davalının ISM’e aykırı hareket ederek gemi adamlarının almaları gereken eğitimi hiç ya da gereği gibi vermediğine ya da talimleri yaptırmadığına ilişkin somut belgeler olmayıp, aksine bu eğitim ve tatbikatların belge üzerinde yeterli ve mevzuata uygun olduğu, geminin başlangıçta denize ve yola elverişli olduğu, taşıyanın, adamlarının ticari-teknik-kast-ihmal kusurlarından yangında mutlak sorumsuz olduğu, şahsi kusurun fiilen taşıyanda olmadığı somut dava konusu gibi durumlarda taşıyanın yangından sorumlu tutulamayacağı, taşıyanın zarardan sorumlu olmadığı kanaatine varılmış, iki hukukçu bilirkişi çoğunluk raporunda gemi personelinin yangınla mücadeledeki görevi ifada yetersiz olduklarının teknik raporlara bakıldığında ortaya çıktığı, bu durumun geminin yola elverişli olmadığı yönünde şüphe uyandıracak nitelikte olduğu belirtilmiş, gemi adamlarının yetersizliği nedeniyle geminin yola elverişli olmadığı, sorumluluktan kurtulmak isteyen taşıyanın, başlangıçta mevcut fakat tedbirli bir taşıyanın özenine rağmen yolculuk başına kadar keşfedilemeyen bir elverişsizliğin söz konusu olduğunu ispat etmesi gerektiği, davalının bu tür ispat faaliyetine girmediği belirtilerek davalının zarardan sorumlu olduğu sonucuna varılmıştır.
Yukarıda özetlenen tüm bilirkişi raporlarında, teknik bilirkişilerce geminin SOLAS kurallarına uygun inşa edildiği, ISM kurallarına uygun olduğu, teknik yönden donanımında bir kusur bulunmadığı belirlenmiş olup, Aliağa Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/95, 96 ve 103 Talimat Sayılı dosyalarına sunulan bilirkişi raporları da aynı doğrultuda olup, Mahkemece direnme kararında da bu husus, “geminin inşa edildiği 2001 tarihi itibariyle SOLAS kurallarına uygun inşa edildiği, teknik bilirkişi raporlarına göre, yangın algılama ve söndürme donanımında olay tarihinde yürürlükte bulunan mevzuata aykırılık bulunmadığı anlaşılmıştır” şeklinde ifade edilmiş, yine “geminin yola elverişli olup olmadığı, aşamalarda alınan bilirkişi raporları ve sunulan delillerle birlikte değerlendirildiğinde yangın ile mücadelede kullanılan pompalar, güç ve kumanda kablolarının alev geçirici kablo kullanılmasının SOLAS kurallarına aykırı olmadığı, yangın alarm sisteminin sağlıklı çalıştığı, makine dairesinin havalandırma sistemi açısından geminin inşa edildiği yıldaki uluslararası normlara uygun olarak inşa edildiği, yangın algılama ve söndürme donanımının olay tarihindeki mevzuata uygun olduğu sonucuna varılmıştır.” denmiştir. “Bozma ilamından sonra dosyanın bütünü ile incelenmesi neticesinde davalının gemisinde çıkış nedeni tespit edilemeyen yangın olayı meydana geldikten sonra gemi personelinin yangınla mücadele görevini tam olarak yerine getirmedikleri anlaşılmaktadır.” ifadesiyle de direnme gerekçesi ve davalının tazminattan sorumlu tutulma sebebi, gemi personelinin yangınla mücadelede ve müdahalede yetersiz olmaları ve bu hususun yola elverişsizlik olduğudur. Direnme kararı veren Mahkemenin gerekçeleri ile 11. Hukuk Dairesinin bozma ilamındaki bozma gerekçeleri nazara alındığında, uyuşmazlık; gemi adamlarının yangına eğitimli- talimli olup olmadıkları, buna rağmen müdahalede, mücadelede yetersiz kalmalarının taşıyanın mutlak sorumluluğunu gerektiren bir-yola elverişsizlik-sonucunu doğurup doğurmadığı noktasında toplanmaktadır. Özel Daire bozma ilamında, bu büyüklükte bir yangının denizde karşılaşılabilecek en tehlikeli olay olduğuna ve kusur izafe edilirken hadisenin nispiliği kavramının göz önünde bulundurulması gerektiğine, gemi adamlarının eğitildikleri ve tatbikini yaptıkları şekilde tamamen insani duygularla ani gelişen bu olağanüstü duruma müdahalede yetersiz kalmalarının geminin yolculuğun başında yola elverişsizlik sonucunu doğurmayacağına dair bozma öncesi alınan rapor ile bozmadan sonra teknik bilirkişi çoğunluk görüşüne ve son rapordaki ayrık görüşe rağmen bozma sonrası alınan ilk raporun hukukçu bilirkişi ayrık raporu ile bozma sonrası ikinci raporun hukukçu bilirkişi çoğunluk görüşüne itibar edilerek geminin yolculuğun başında yola elverişli olmadığının kabulü doğru görülmemiş, ayrıca aynı yangın olayı nedeniyle yanan treylerle ilgili olarak görülüp sonuçlandırılan Federal Eyalet Mahkemesi’nin 15.12.2011 tarih IZR 12/11 sayılı kararı da bozma gerekçesinde yer almış, bu kararda da dava konusu gemide çıkan yangın riskinin, sadece açık denizdeki bir geminin başına gelebilecek bir riske dönüştüğünün kabul edildiği belirtilmiştir. Davalıyı sorumlu tutan Landshut Eyalet Mahkemesi (2.Ticaret Mahkemesi)’nin ve temyizi inceleyen Münih Eyalet Yüksek Mahkemesinin kararına karşı karar düzeltme istemini inceleyen Federal Eyalet Mahkemesi’nin kararında, Türkiye için 4 Ocak 1954 tarihinde yürürlüğe giren ve doğrudan uygulanacak olan Lahey 4, 2b hükmüne göre, taşıyıcının mallarda yangın sebebiyle meydana gelen zarar ve ziyadan, kendi kastı ve ihmali yoksa sorumlu olmayacağı açıklanarak, davalı taşıyıcının burada bir kasıt veya ihmali ile ilgili maddi delil bulunmadığı, bu sebeple taşıyıcının sorumluluktan kurtulabildiği, davalının karar düzeltme talebi ile davanın tamamen reddedilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Gerek yukarıda belirtilen Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin bozma gerekçesi, gerek bozma gerekçesinde yer alan, aynı olay nedeniyle verilen Federal Eyalet Mahkemesi’nin kararı nazara alınarak usul ve yasaya uygun bozma ilamına uyulması gerekirken, yazılı gerekçelerle direnme kararı verilmesi bozmayı gerektirdiği görüşünde olduğumdan ve yerel mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık gemi adamlarının yangına müdahale ve mücadelede yetersiz kalıp kalmadıkları ve bunun başlangıçdaki bir yola elverişsizlik olarak kabulü gerekip gerekmediği noktasında olup, geminin teknik donanımının denize – yola- yüke elverişli olup olmadığına dair bir uyuşmazlık bulunmadığından bu yönde yeniden teknik bilirkişi raporu alınması gerekmediğinden sayın çoğunluğun buna ilişkin değişik bozma görüşüne katılmıyorum.