Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2018/606 E. 2018/1331 K. 19.09.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2018/606
KARAR NO : 2018/1331
KARAR TARİHİ : 19.09.2018

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

Taraflar arasındaki “tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kocaeli 1. İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 16.05.2014 gün ve 2014/45 E. 2014/258 K. sayılı kararın temyizen incelenmesinin davalı … vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 20.10.2014 gün ve 2014/17542 E. 2014/20083 K. sayılı kararı ile;
(…Dosyadan, 21.05.2010 tarihinde boşandığı anlaşılan davacının, 10.06.2013 tarihinde vefat eden babasından hak sahibi sıfatıyla 11.07.2013 tarihinde Kuruma başvurarak ölüm aylığı talep ettiği, Kurumca talebinin reddi üzerine eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır. 506 sayılı Yasa kapsamında sigortalı olan ve 01.04.1978–25.04.2013 tarihleri arasında 438 gün çalışması bulunan davacının babasının vefatından önce 11.04.2013 tarihinde 600 gün askerlik borçlanması yaparak kurumca çıkartılan borcu 25.04.2013 tarihinde ödediği anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık, somut olayda davacının murisinin sigortalılık süresinin davacıya ölüm aylığı bağlanmasına yetip yetmediği noktasında toplanmaktadır.
Buna göre davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Yasa’nın 32. maddesinde yer alan “Ölüm aylığı; a) En az 1800 gün malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi bildirilmiş veya 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı sayılanlar için, her türlü borçlanma süreleri hariç en az 5 yıldan beri sigortalı bulunup, toplam 900 gün malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi bildirilmiş, b) 47 nci maddede yazılı sebeplerle kazaya uğramış, malûllük, vazife malûllüğü veya yaşlılık aylığı almakta iken veya malûllük, vazife malûllüğü veya yaşlılık aylığı bağlanmasına hak kazanmış olup henüz işlemi tamamlanmamış, c) Bağlanmış bulunan malûllük, vazife malûllüğü veya yaşlılık aylığı, sigortalı olarak çalışmaya başlamaları sebebiyle kesilmiş, durumda iken ölen sigortalının hak sahiplerine, yazılı istekte bulunmaları halinde bağlanır. Ancak, 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendine göre sigortalı sayılanların hak sahiplerine aylık bağlanabilmesi için ölen sigortalının genel sağlık sigortası primi dahil kendi sigortalılığından dolayı prim ve prime ilişkin her türlü borcunun olmaması veya ödenmesi şarttır.” hükümleridir.
Ayrıntıları Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 29/09/2010 traih ve 2010/21-301 E.;2010/438 K. sayılı ilamında da belirtildiği üzere, 506 sayılı Kanunun 108.maddesine göre malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarının uygulanmasında nazara alınacak sigortalılık süresinin başlangıcı, sigortalının, yürürlükten kaldırılmış 5417 ve 6900 sayılı Kanunlara veya bu kanuna tabi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihtir.Tahsis işlerinde nazara alınan sigortalılık süreleri, bu sürenin başlangıç tarihi ile, sigortalının tahsis yapılması için yazılı istekte bulunduğu tarih, tahsis için istekte bulunmuş olmayan sigortalılar için de ölüm tarihi arasında geçen süredir.
Yukarıda belirtildiği üzere, yaşlılık aylığı tahsisi için istenilen koşulların, sigortalılık başlangıç tarihi (gerek mülga gerekse halen yürürlükte bulunan sosyal güvenlik mevzuatına tabi olarak ilk defa çalışılmaya başlanılan tarih) ile aylık talep tarihi arasında (aylık talebinde bulunmuş olmayan sigortalılar için ise ölüm tarihi arasındaki sürede) gerçekleşmiş olması aranmaktadır.
Bu arada “Hizmet borçlanması”, sigorta kapsamında sayılan fakat bildirilmemiş ve primi ödenmemiş sürelerin, ilgili tarafından başvurularak primlerinin ödenmesi işlemidir (Şakar, Müjdat: Sosyal Sigortalarda Hizmet Borçlanması ve Hizmetlerin Birleştirilmesi, Yaklaşım Dergisi, Temmuz/2005, Sayı:151) Önemle belirtilmelidir ki, sigortalının, mevcut olmayan bir süreyi borçlanabilmesi de, mümkün değildir.
Eldeki davada da, davacının murisinin 10.06.2013 tarihinde vefat ettiği, buna göre davanın yasal dayanağı olan 5510 sayılı Yasanın 32’nci maddesi gereğince her türlü borçlanma süresinin hariç tutulması gerektiği, bu kapsamda davacının babasının 25.04.2013 tarihinde yaptığı borçlanmanın da 5510 sayılı Kanun’un 32/2-a maddesi hükmünde öngörülen 900 günün hesabında dikkate alınmasına ve bu şekilde ölüm aylığı alabilmesine yasal imkân bulunmadığı açıktır.
Yukarıdaki maddi ve hukuki olgular dikkate alınarak mahkemece, davacının babasının ölüm aylğına yeterli 1800 gününün olup olmadığının da araştırılmak suretiyle sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz olup bozma nedenidir.
O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, davacının ölüm aylığı almaya hak kazandığının tespiti ile ödenmemiş aylıkların yasal faizi ile birlikte tahsili istemine ilişkindir.
Davacı vekili müvekkilinin babası Naif Kıncal’ın ölümü üzerine kendisine ölüm aylığı bağlanması için Kuruma başvurduğunu, ancak Kurum tarafından borçlanma ile birlikte 1800 gün prim ödeme şartının gerçekleşmediği gerekçesiyle talebinin reddedildiğini, Naif Kıncal’ın 10.06.2013 tarihinde vefat ettiğini ve vefatından önce kendisine yaşlılık aylığı bağlanması amacıyla askerlik borçlanması yaparak 25.04.2013 tarihinde borçlanma bedelini ödediğinden Kurum işleminin hatalı olduğunu belirterek davacının ölüm aylığı almaya hak kazandığının tespiti ile ödenmemiş aylıkların yasal faizi ile birlikte tahsilini talep etmiştir.
Davalı … vekili davacıya ölüm aylığı bağlanabilmesi için müteveffa babası Naif Kıncal’ın her türlü borçlanma süreleri hariç 900 prim ödeme gün sayısı bulunması gerektiğini, Naif Kıncal’ın borçlanma süreleri hariç 318 prim ödeme gün sayısı bulunduğunu, bu nedenle Kurum işleminin yerinde olduğunu ileri sürerek davanın reddinin gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece davacının müteveffa babası Naif Kıncal’ın vefatından önce her türlü borçlanma süreleri hariç en az 5 yıl sigortalılık süresinin bulunduğu ve 900 prim gün sayısı koşulunu taşıdığı, bu hâliyle Kurum işleminin hatalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile 01.08.2013 tarihinden itibaren davacıya ölüm aylığı bağlanması gerektiğinin tespitine karar verilmiştir.
Davalı … vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece davacının murisinin 5510 sayılı Kanun’un 4/1-a maddesi kapsamında her türlü borçlanma süresi hariç 5 yıllık sigortalılık süresini doldurduğu ve 900 gün prim ödeme koşulunun gerçekleştiği, aynı Kanun’un 32/II-a maddesinde ”her türlü borçlanma süreleri hariç en az 5 yıldan beri sigortalı bulunup,” ifadesine yer verilerek virgül konulduktan sonra ”toplam 900 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi bildirilmiş durumda iken ölen sigortalı” ifadesine yer verilmiş olması nedeniyle her türlü borçlanma süresinin hariç tutulması durumunun sadece 5 yıldan beri sigortalı olma koşulu için geçerli olduğu, maddedeki noktalama işaretlerinin kullanıldığı yer ve yasanın ruhu göz önünde bulundurulduğunda, bozma ilamındaki gerekçenin dosya içeriğine uygun olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olaya göre davacının babası tarafından yapılan askerlik borçlanma süresinin 5510 sayılı Kanunun 32/2-a maddesinde belirtilen ve ölüm aylığı bağlanma koşullarından olan 900 gün malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi hesabında dikkate alınıp alınamayacağı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle belirtilmelidir ki, gerek özel hukuk alanında ve gerekse kamu hukuku alanında, kural olarak her kanun yürürlüğe girdiği tarihten sonraki zamanda meydana gelen olaylara ve ilişkilere uygulanır.
Mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun “Ölüm sigortasından aylık bağlama şartları” başlığını taşıyan 66’ncı maddesi, 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 106’ncı maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır.
5510 sayılı Kanunun “Malullük, yaşlılık ve ölüm sigortasına ilişkin bazı geçiş hükümleri” başlıklı 17.04.2008 tarihinde yayımlanan 5754 sayılı Kanunun 68’inci maddesi ile değişik Geçici 1’inci maddesi uyarınca:
“Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ile 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4’üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ve bu Kanunla mülga 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4’ üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4’ üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında kabul edilir.
17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı, 2/9/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı kanunlara göre bağlanan veya hak kazanan; aylık, gelir ve diğer ödenekler ile 8/2/2006 tarihli ve 5454 sayılı Kanunun 1’inci maddesine göre ödenmekte olan ek ödemenin verilmesine devam edilir. Bu gelir ve aylıkların durum değişikliği nedeniyle artırılması, azaltılması, kesilmesi veya yeniden bağlanmasında, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan ilgili kanun hükümleri uygulanır.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Anılan Geçici madde ile kanun koyucu tarafından, 5510 sayılı Kanunun yürürlüğünden önce Sosyal Güvenlik Kanunları uygulanmak suretiyle hak sahiplerine bağlanan gelir veya aylığın, durum değişikliği sebebine bağlı olarak kesilmesi veya yeniden bağlanmasında, yine anılan hükümlerin esas alınması gerektiğinin benimsendiği anlaşılmaktadır. Bu durumda 5510 sayılı Kanunun yürürlüğü sonrası vefat eden sigortalının hak sahiplerine bağlanacak ölüm aylıklarında artık 506 sayılı Kanun uygulama yeri bulamayacak 5510 sayılı Kanun hükümleri uygulanacaktır.
Sigortalının ölüm tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan ve uygulanması gereken 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 32’inci maddesinde ölen sigortalının hak sahiplerine ölüm aylığı bağlanabilmesi için gerekli koşullar düzenlenmiştir. “Ölüm sigortasından sağlanan haklar ve yararlanma şartları” başlıklı 32’inci maddede ölüm aylığının, en az 1800 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi bildirilmiş veya 4’üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı sayılanlar için, her türlü borçlanma süreleri hariç en az 5 yıldan beri sigortalı bulunup, toplam 900 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi bildirilmiş durumda iken ölen sigortalının hak sahiplerine, yazılı istekte bulunmaları hâlinde ölüm aylığı bağlanacağı belirtilmiştir. Madde metninden geçen “her türlü borçlanma süreleri hariç” ibaresi sigorta başlangıç tarihinin geriye götürülemeyeceğine ilişkin bir düzenleme olmayıp, açık bir şekilde borçlanma olmaksızın belirlenen süreyi belirtmektedir.
Bilindiği üzere 5510 sayılı Kanunun 32’inci maddesinin 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 10., 11., 13., 41., 60. ve 61.’inci maddelerine aykırılığı iddiası ile iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurular yapılmıştır.
Anayasa Mahkemesi yapılan başvurular üzerine yaptığı değerlendirme sonucunda 22.10.2015 gün 2015/10 E., 2015/93 K. sayılı kararında, “Askerlik hizmetini yerine getirme, tutukluluk veya göz altı hâli ya da doğum gibi sebeplerle de olsa çalışma yaşamına ara vermiş bireyler ile çalışma yaşamına ara vermeksizin çalışmaya devam etmek suretiyle Kanunun aradığı koşulları yerine getiren bireyler, ölüm aylığına hak kazanma yönünden eşit kabul edilemeyeceklerinden, bunlar arasında eşitlik karşılaştırması yapılamaz.” denilmek suretiyle sosyal güvenlik hakkı kapsamında yer alan ölüm aylığının bağlanabilmesi için çalışılan sürelerin esas alınmasının, eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmayacağı belirtilmiştir. Ayrıca ölüm aylığı bağlanması koşullarını düzenleyen itiraza konu kuralın, kanun koyucunun belirlediği yürürlük tarihinden sonra gerçekleşen sigortalı ölümleri yönünden uygulanmasının da, eşitlik ilkesine aykırılık teşkil etmediği sonucunu varılmıştır. Anayasa Mahkemesince belirtilen gerekçelerle 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 32’inci maddesinin, 17.4.2008 tarihli ve 5754 sayılı Kanun’un 20’inci maddesiyle değiştirilen ikinci fıkrasının (a) bendinde yer alan “her türlü borçlanma süreleri hariç” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın reddine oy çokluğu ile karar verilmiştir.
Sonuç olarak 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 32’inci maddesinde yer alan “her türlü borçlanma süreleri hariç” ibaresi eşitlik ilkesine aykırı olmadığı gibi, bu ibarenin anılan Kanun’da belirtilen ve ölüm sigortasından yararlanma koşulları arasında sayılan “en az 5 yıldan beri sigortalı” olunması ve “900 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi bildirilmiş” bulunması şartlarının her ikisi yönünden de aranması gerekmektedir.
Bu yasal düzenleme ve açıklamalar ışığı altında somut olay incelendiğinde; 10.06.2013 tarihinde yaşamını yitiren sigortalı için 5510 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerekmekte olup, dosya kapsamına göre sigortalının borçlanılan süreler gözetilmeksizin hizmet sözleşmesine dayalı prim gün sayısının 900 gün olmadığı, askerlik borçlanması sonucunda da 1800 prim gün sayısı koşulunun yerine getirilemediği anlaşılmaktadır. Bu nedenle Kanun’un 32’inci maddesi uyarınca, ölüm aylığı bağlanma şartları yönünden sigortalının başka sigortalılık sürelerinin var olup olmadığı davacıdan sorulmalı, gerektiğinde Kurumdan araştırılmalıdır.
Hâl böyle olunca, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç: Davalı … vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 19.09.2018 gününde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.