YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2018/507
KARAR NO : 2021/572
KARAR TARİHİ : 18.05.2021
MAHKEMESİ : Yargıtay 12. Hukuk Dairesi (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla)
1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı Yargıtay 12. Hukuk Dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılama sonunda, davanın esastan reddine karar verilmiştir.
2. Karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; Bakırköy 11. İcra Dairesinin 2009/19039 (19309) E. sayılı dosyası ile alacaklı Davıd Sherıdan tarafından, borçlular … İlaç Kozm. Gıda San. ve Tic. Ltd. Şti ile … aleyhine 29.121.270,07TL miktarlı ilamsız icra takibi başlatıldığını, müvekkili şirketin icra takibiyle ilgisi olmamasına rağmen Bakırköy 11. İcra Dairesinin ve Bakırköy 1. İcra (Hukuk) Mahkemesinin hukuka aykırı kararlarıyla müvekkili şirkete büyük maddi ve manevi zararlar verildiğini, müvekkili şirketin davalara müdahil olmasının engellenerek 07.10.2009, 14.10.2009 ve 21.10.2009 tarihlerinde müvekkili şirketin İstanbul Bahçelievler’deki merkezinde ve Kırklareli Lüleburgaz’daki fabrikasında haciz ve muhafaza işlemleri yapıldığını, icra mahkemesinde açmış oldukları tüm dava ve şikayetlerin takibin tarafı olmadığı gerekçesiyle reddedildiğini, alacaklı … yabancı uyruklu (ABD vatandaşı) olup, Türkiye’de takip açarken teminat göstermesinin zorunlu olduğunu, icra müdürü tarafından dosya re’sen incelenerek 08.10.2009 tarihli kararı ile alacaklı tarafın %20 (5.824.254TL) teminat yatırmasına karar verildiğini, ancak sözde alacaklı olan hayali şahıs vekili tarafından müvekkillerinin aslında İngiliz vatandaşı olduğu iddiasıyla sahte pasaport fotokopileriyle mahkemeye dava açtığını (şikâyet yoluna başvurduğunu), kendilerinin cevap olarak bu belgelerin sahte olduğunu ısrarla belirtmelerine rağmen Bakırköy l. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 2009/1510 E., 2009/1350 K. sayılı kararı ile şikâyetin kabul edilerek dosyanın teminatsız olarak devamına imkân verildiğini, bu karar sonrasında sözde alacaklı tarafından 14.10.2009 tarihinde Lüleburgaz l. İcra Dairesinin 2009/798 Tal. sayılı dosyasında yapılan haciz ve muhafazalar nedeniyle müvekkili şirkete ait fabrikanın çalışamaz duruma getirildiğini, müvekkili şirketin haciz yapılarak muhafaza altına alınan mallarını kurtarmak ve fabrikasını çalıştırmak için istihkak davası açmak zorunda bırakıldığını ve istihkak davası açılarak 8.300.000TL teminat yatırılarak malları yediemin olarak teslim alabildiklerini, haciz ve muhafaza işlemleri nedeniyle toplam 3.420.039TL zarar meydana geldiğini, maddi vakıanın mali boyutunun fahiş derecede yüksek olması nedeniyle (yabancılık) teminatın arttırılması yönündeki taleplerinin aynı hâkimlik tarafından taraf sıfatlarının bulunmadığı gerekçesiyle reddedildiğini, alacaklı tarafın müvekkili şirkete dosyanın tarafı olmamasına rağmen tebligat yapılmış olmasının takip hukukuna uygun olmadığını ve sonrasında yapılan işlemlerin de aynı nedenle batıl olduğunu, alacaklı vekâletinin sıhhatinde ciddi şüpheler bulunduğu iddiasıyla şikâyet yoluna başvurduklarını, Bakırköy 1. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 19.10.2009 tarihli ve 2009/1563 E., 2009/1466 K. sayılı kararı ile takibin tarafı olmadıkları gerekçesiyle reddedildiğini, Yargıtay bozma kararına karşı zorlama bir şekilde direnme kararı veren mahkemenin Hukuk Genel Kurulu bozmasına karşı başkaca bir şey yapamadığını, aynı mahkemede görev yapan farklı bir hâkimin taleplerinin tümünü haklı görerek tüm takip işlemleri yönünden şikâyetlerini kabul ederek takip işlemlerini iptal ettiğini, ancak geciken adaletin hakkı tecelli ettirmediğini, 26.02.2014 tarihinde verilen bu karar öncesinde 2009 yılında yaşanan hacizler ve muhafazalar nedeniyle müvekkil şirketin eski mahkeme hâkimi tarafından açık bir şekilde hukuken mağdur edildiğini ve çok büyük zararlara uğratıldığını, Bakırköy l. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 2009/1633 E., 2009/1468 K. sayılı kararıyla da haciz yapılan malların yediemin olarak taraflarına teslimi yönündeki taleplerinin de reddedildiğini, ortada hukuka aykırı yöntemlerle kesinleştirilmiş olan ve sadece üçüncü kişi müvekkiline zarar vermeyi hedefleyen büyük miktarlı bir takip olduğunu, esasında ortada gerçek bir alacaklı mevcut olmayıp, uydurma bir isim olduğunu ve dosyanın borçlusu …’nun Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 2010/62 E. sayılı dosyasında bu gerekçelerle mahkumiyet kararı aldığını, bu iddiaların birçoğunun icra mahkemesi önünde beyan edilmiş olmasına karşılık mahkemece dikkate alınmadığını, kim olduğu belli olmayan, gerçek dışı sözleşmelere dayandırılarak açılan takibin hukuka aykırı yöntemlerle kesinleştirilerek üçüncü kişi olan müvekkiline haciz ve muhafaza baskısı uygulanıp, müvekkili şirketten menfaat temin edilmek istendiğini ve mahkeme hâkiminin sonu gelmeyen haksız ve hukuksuz kararlarıyla buna imkân verildiğini ileri sürerek 3.420.039TL zararın fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla yaşanan hukuka aykırı süreç nedeniyle uğranılan ticari zararların tespiti ile şimdilik 100.000TL maddi ve 100.000TL manevi zararın ve ayrıca yargılama giderleri ve avukatlık ücretinin de karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı … vekili cevap dilekçesinde; davanın süresinde açılmadığını, davacının bu davayı açmadan önce aynı konuda dava dilekçesinin 8. bendinde belirtildiği üzere Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2014/61 E. sayılı maddi ve manevi tazminat davası açtığını, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin görevsizlik kararı vererek davanın Yargıtay 12. Hukuk Dairesine gönderilmesine karar verildiğini ve görevsizlik kararının kesinleştiğini, davacının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun 20. maddesinin 1. fıkrası gereğince görevsizlik kararının kesinleşmesinden itibaren iki haftalık süre içerisinde dosyanın görevli Yargıtay 12. Hukuk Dairesine gönderilmesini talep etmediği için Yargıtay 4. Hukuk Dairesince davanın açılmamış sayılmasına karar verildiğini, ilk açılan Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2014/61 E. sayılı dosyasında manevi tazminat talep edildiğini, bu nedenle yeniden manevi tazminat talep edilemeyeceği için manevi tazminat davasının reddinin gerektiğini, dava dilekçesi ekinde sunulan delillerin tazminat talebini ispata yarayacak nitelikte olmadığını, yasal mevzuata uygun olarak verilen kararlar kapsamında HMK’nın 46. maddesinde belirtilen hâkimin hukuki sorumluluğuna ilişkin koşulların oluşmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Özel Daire Kararı:
6. Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 06.12.2017 tarihli ve 2015/1 E., 2017/3 K. sayılı kararı ile;
“…İDDİA:
Davacı vekili, icra hakimlerinin hukuki sorumluluğuna ilişkin HMK’nun 46. ve devamı maddeleri gereğince maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuş olup, dava dilekçesinde özetle; Alacaklı… tarafından borçlular … İlaç Kozmetik… A.Ş. ve … aleyhine Bakırköy 11. İcra Müdürlüğü’nün 2009/19309 esas sayılı dosyasında başlatılan takibin kesinleşmesi üzerine; davacı şirketin Lüleburgaz’da bulunan fabrikasında Lüleburgaz 1. İcra Müdürlüğünün 2009/798 talimat sayılı dosyasında yasaya aykırı haciz ve muhafaza işlemleri yapıldığını, borcun davacı şirket ile ilgisi olmamasına rağmen, alacaklı tarafından davacı şirkete yönelindiğini ve bu takip ve haciz işlemleri nedeniyle çok büyük maddi-manevi zarara uğradıklarını, şirketin hem İstanbul Bahçelievler’deki merkezinde, hemde Lüleburgaz’daki fabrikasında hukuka aykırı hacizler yapıldığını, mahkeme hakiminin tecrübeli olmasına rağmen kanuna aykırı aleyhe kararlar verdiğini ve takipte üçüncü şahıs oldukları gerekçesiyle dava haklarını kullanamadıklarını, alacaklı yabancı olmasına rağmen teminat göstermediğini bu konudaki şikayetlerine rağmen; Bakırköy 1. İcra Hukuk Mahkemesinin 2009/1510-1350 sayılı kararı ile takibin teminatsız devamına imkan sağlandığını, yine aynı mahkemenin 2009/1563-1466 sayılı kararı ve 2009/1633-1468 sayılı kararlarıyla haksız ve hukuksuz haciz ve muhafazaların önünü açmaya devam ettiğini, mahkeme kararlarının yanlı ve hukuka aykırı olduğunu ABD vatandaşı olarak gösterilen alacaklı ile borçlu …’nun muvazaalı işlemler yaptığını Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 2010/62 sayılı dosyasından Hamit Mert’in mahkumiyet aldığını yasaya aykırı haciz ve muhafazalar nedeniyle 3.420.039,00 TL zarar oluştuğunu bu zararın şimdilik 100.000 TL maddi 100.000 TL manevi olmak üzere davalıdan tahsilini istemiştir.
SAVUNMA:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; HMK’nun 46. maddesinde belirtilen koşulların oluşmadığını, kararın, delillerin değerlendirilerek, soyut kanun hükümlerinin somut olaya uygulanması sonucu hak ve nesafet kuralları gözetilerek vicdani kanaat doğrultusunda verildiğini, belirtilen nedenlerle davanın reddine ve disiplin para cezasına hükmedilmesini istemiştir.
İHBAR OLUNAN HAKİM … VEKİLİ;
Davacı iddialarının somut bir bulguya dayanmadığı, kararların hakimin hukuki yorum, değerlendirme ve görüşlerine bağlı olarak verildiğini aynı konuda yapılan ceza ve disiplin soruşturmalarında bir suç unsuruna rastlanmadığını, HGK kararında da belirtildiği üzere kararların salt leh veya aleyhte olması yasanın açık hükmüne aykırılık olarak değerlendirilemeyeceği, bu nedenlerle HMK 46 kapsamında müvekkiline atfedilecek kusur, kasıt ve hata bulunmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE HUKUKİ NİTELENDİRME:
Dava, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesi uyarınca hakimin kararından dolayı Hazine aleyhine açılan tazminat istemine ilişkindir.
1086 sayılı Kanun’u, ek ve değişiklikleri ile birlikte tümüyle yürürlükten kaldıran, 12.01.2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, 01 Ekim 2011 tarihinde yürürlüğe girmiş ve anılan Kanun’da; “Hâkimin Hukuki Sorumluluğu” başlığı altında yapılan düzenlemeyle (46 – 49. maddelerinde); sorumluluk sebepleri, yargılamada görevli merci, dava dilekçesine dair özel yöntem ve davanın reddi halinde verilecek cezaya dair özel hükümler getirilmiş, kısaca hâkimlerin hukukî sorumluluğuna ilişkin yeni bir sistem hayata geçirilmiştir. Buna göre, hakimlerin yargılama faaliyetinden dolayı ancak Devlet aleyhine tazminat davası açılabileceği, kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk sebeplerine dayanılarak da olsa hâkim aleyhine tazminat davası açılamayacağı kuralı benimsenmiştir.
GÖREV: Görevli yargı merciine ilişkin olarak HMK’nun 47. maddesinde; “Devlet aleyhine açılan tazminat davası, ilk derece ve bölge adliye mahkemesi hâkimlerinin fiil ve kararlarından dolayı, Yargıtay ilgili hukuk dairesinde;…açılır ve ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülür” hükmüne yer verilmiştir. Bu maddeye göre, karar temyiz edilse idi, temyiz incelemesi Yargıtay’ın hangi Hukuk Dairesinde yapılacak idiyse, dava o Hukuk Dairesinde açılacaktır. İcra Hukuk Mahkemesi Hâkimlerinin, ilâma dayanmayan takiplerden kaynaklanan şikayete ilişkin kararlarından dolayı tazminat davası açılmış olup, bu konuda temyiz mercii Dairemiz olduğundan, ilk derece mahkemesi sıfatıyla davaya bakmaya da Dairemiz görevli bulunmaktadır.
SÜRE : Dava yasal süre içerisinde açılmıştır.
İHBAR : 6100 sayılı Kanunun 48. maddesinin 2. fıkrasında yer alan; “Mahkeme, açılan tazminat davasını, ilgili hâkime resen ihbar eder” emredici hükmü gereği, dava, kararı veren Hâkim …’a resen ihbar edilmiştir.
HARÇ VE GİDER AVANSI: HMK’nun 120. maddesinin 1. fıkrasında; “Davacı, yargılama harçları ile her yıl Adalet Bakanlığınca çıkarılacak gider avansı tarifesinde belirlenecek olan tutarı, dava açarken mahkeme veznesine yatırmak zorundadır” hükmüne yer verilmiş olup, davacı HMK’nun 120. maddesi gereğince dava açarken yatırması gereken harç ve gider avansını yatırmıştır.
ÖN İNCELEME: Davacının HMK.’nun 120. maddesi gereğince yatırması gereken gider avansını yatırdığı, davanın Bakırköy 1. İcra Hukuk Mahkemesi Hakimi …’a re’sen ihbar edildiği, tensip tutanağının davacı vekiline, dava dilekçesi ve ekleri ile tensip tutanağının, davalı ile ihbar olunana tebliğ edildiği, davalı vekilinin cevap dilekçesi sunduğu, dilekçenin, davacı vekiline ve ihbar olunana tebliğ edildiği, davacı vekilinin cevaba cevap dilekçesi sunduğu, dilekçenin davalı vekiline tebliğ edildiği, ihbar olunan vekilinin vekaletname ve davaya ilişkin yazılı beyanlarını sunduğu görüldü. HMK’nun 137 ve devamı maddeleri uyarınca ön inceleme aşaması tamamlanmıştır. Taraflar, sulh olma durumunun söz konusu olmadığını beyan ettiklerinden ve tarafların sulh olmayacakları anlaşıldığından, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yönetmeliği’nin 41. maddesinin 2. fıkrası gereği tahkikata geçilmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46/1. maddesinde; Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davası açılabileceği vurgulandıktan sonra, dava sebepleri;
Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması,
Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması,
Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması,
Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması,
Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması,
Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması,
şeklinde tahdidi olarak gösterilmiştir.
HMK’nun 46 ve mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 573 ve devamı maddelerine göre, hâkimin, bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptığı işlem, yürüttüğü faaliyet ve kararları nedeniyle ancak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilecek olup; kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk sebeplerine dayanılarak da olsa, hâkim aleyhine tazminat davası açılamayacağı her türlü kuşku ve duraksamadan uzaktır.
T.C. Anayasasının 138/1-2. maddesi gereğince; “Hâkimler görevlerinde bağımsızdırlar. Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.” Hâkimlerin Anayasa güvencesi altına alınan bağımsızlığı, ilke olarak yargı fonksiyonunun ifa edilmesi dolayısıyladır. Yargı yetkisinin özellikleri, hâkimlerin kişisel sorumluluğunda, özel bir sorumluluk düzeninin uygulanmasını zorunlu kılmıştır. Zira yargı görevinin bağımsızlık ve tarafsızlık içinde aksatılmadan yerine getirilmesi esastır. Gerçekten, hâkimlerin diğer devlet memurlarının tâbi bulundukları sorumluluk esaslarına bağlanmaları, yaptıkları her işlemin, aleyhlerine bir tazminat davasına yol açabileceğini düşünmelerine ve bunun sonucu olarak tereddüt içinde kalmalarına yol açabilir.
Tabiidir ki; adaletin gerçekleşmesi, hâkim hakkında sorumsuzluk müessesesinin kabulünü gerektirmez. Ancak, hâkimin hukuki sorumluluk halleri benimsenirken, yargısal faaliyetten ibaret olan esas görevinin aksatılmamasına büyük özen gösterilmesi zorunludur. Gelişigüzel bir sorumluluk sisteminin benimsenmesi, hâkimin bağımsızlığını ve tarafsızlığını tehlikeye düşürebilir. Hâkimlerin verdikleri kararlarından dolayı ilke olarak sorumlu tutulmayacakları esas olmakla beraber, Hukuk Muhakemeleri Kanunu, hâkimin bağımsızlığı kadar tarafsızlığını da güvence altına almak amacıyla, onun hukuki sorumluluğunu sınırlı olarak kabul etmiş ve aynı zamanda sorumluluğun tespitini özel bir usule tâbi tutmuştur.
Hâkimin yargılama faaliyetinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davası açılabilmesi için; HMK’nun 46. maddesinde tahdidi olarak yazılı bulunan sebeplerin bir ya da bir kaçının gerçekleşmesi, Hâkimin görevini yaparken davacıya karşı düşmanlığı veya karşı tarafla dostluğu nedeniyle, davacı aleyhine, kasıtla veya ağır ihmalle kanuna açıkça aykırı karar vermiş olması, kasten adalete ve yasalara aykırı karar verdiğinin, tevil ve tefsire ihtiyaç göstermeyecek derecede açık ve kesin olması, davacının karardan dolayı zarar görmesi ve hâkimin davranışı ile zarar arasında illiyet bağının olması ve bu hususların davacı tarafından kanıtlanması gerekir.
Somut olayın incelenmesinde;
Alacaklı… tarafından borçlular … İlaç Kozmetik…. A.Ş. ve … aleyhine ilamsız icra takip başlatıldığı takibin kesinleşmesi üzerine davacı… Tekstil Boyama ve San. Tic. A.Ş.’nin Lüleburgazdaki fabrikasında 07/10/2009, 14/10/2009 ve 21/10/2009 tarihlerinde Lüleburgaz 1. İcra Müdürlüğü’nün 2009/798 talimat sayılı dosyasından hacizler yapıldığını; takip dosyasında icra müdürünün 08/10/2009 tarihli kararı ile alacaklının %20 teminat yatırmasına hükmedildiği, alacaklı tarafından bu işlemin şikayet edilmesi üzerine,
Bakırköy 1. İcra Hukuk Mahkemesinin 2009/1510-1350 sayılı kararı ile “alacaklının sunduğu Beyoğlu 31. Noterliğinin 09/10/2009 tarih 38026 sayılı belgeye göre Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı vatandaşı olduğu, ABD’de ikamet ettiği, noter belgesine itibar edilerek, İngiliz uyrukluların Türkiye’de açtıkları davalarda teminatla yükümlü tutulamayacağından….” teminat alınmasına ilişkin memur işlemini iptal ettiği, dolayısıyla takibin teminatsız olarak devam edildiği;
Davacının Bakırköy 1. İcra Hukuk Mahkemesinin 2009/1516-1351 sayılı dosyasında icra müdürü tarafından %20 olarak istenilen yabancılık teminatının %120 olarak belirlenmesi talebinin, takipte taraf olmadığından reddine karar verildiği,
Bakırköy 1. İcra Hukuk Mahkemesinin 2009/1563-1466 sayılı dosyasında davacının borçlu hakkında yürütülen takipte ödeme emrinin yasaya aykırı olarak tebliğ edildiği davacıya ait işyerinde haciz yapılması nedeniyle şikayette bulundukları, icra müdürlüğünün 17/09/2009 tarihli işlemi ile davacı şirkette haciz ve muhafazalar yapıldığını hukuksuz haciz işlemlerinin iptaline yönelik davanın “üçüncü kişinin kendisinin taraf olmadığı, borçlu hakkında yapılmış takibin iptalini istemeyeceği” gerekçesiyle şikayetin reddine karar verildiği;
Bakırköy 1. İcra Hukuk Mahkemesinin 2009/1633-1468 sayılı dosyasında davacının şirket merkezi ve fabrikada yapılan hacizlerde muhafaza işleminin yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle memur işleminin iptali yönünde açtığı davada, mahkemece “İİK 88/2 maddesi uyarınca alacaklının muvafakati halinde muhafaza işleminin yapılmayacağı somut olayda muvafakat bulunmadığından memur işleminde yasaya aykırılık” olmadığı gerekçesiyle şikayetin reddine karar verildiği ancak; borçlu şirketin merkezinde ve fabrikasında adresinde 07/10/2009, 14/10/2009, 21/10/2009 tarihlerinde haciz ve muhafaza işlemleri yapıldığı anlaşılmıştır.
Yabancı uyruklu alacaklı… ile ilgili mahkeme kararında da belirtildiği üzere noter tasdikli belge sunulduğu aksi kanıtlanıncaya kadar bu belgenin resmi nitelikte olduğu mahkemeyi bağlayacağı, yine Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 2010/62 sayılı dosyasında mahkumiyet kararı verilen diğer borçlu Hamit Mert ile alacaklı arasında danışıklı, işlemlerin 1. İcra Hukuk Mahkemesince karar verildiği sırada anlaşılmasının mümkün olmadığı; mahkemenin karar gerekçelerinde belirttiği, takipte taraf olmayan üçüncü kişinin; borçla ilgili takibin iptali, tebligat usulsüzlüğü, haczin kaldırılmasına yönelik taleplerinin reddi yönündeki kararların genel anlamda icra hukukunun geçerli kaideleri olduğu; takipte üçüncü kişi olduğunu iddia eden tarafın başvuracağı yasa yolunun; istihkak davası ve bu davada alınacak tedbir kararıyla haciz ve muhafazanın önlenmesine yönelik kararlar alınabileceği, nitekim davacının açtığı istihkak davasında Bakırköy 1. İcra Hukuk Mahkemesinin 2009/1536 esas sayılı dosyasında 12/03/2010 tarihli ara kararıyla takibin şikayetçi davacılar yönünden teminatsız olarak durdurulmasına karar verildiği görülmüştür.
Alacaklı tarafından başlatılan takip ve bunun sonucunda yapılan hukuka aykırı hacizler nedeniyle davacı şirketin zarara uğradığı kabul edilse bile bu zararın hakimin yanlış kararından kaynaklandığı iddiası dosya kapsamına uygun düşmemektedir. Şöyle ki; İcra memuru alacaklının gösterdiği adreste haciz yapmakla mükellef olup, yukarıda da belirtildiği üzere adresin borçlu ile ilgisi bulunmadığı ve haczedilen malların kendisine ait olduğu iddiası İİK’nun 96 ve devamı maddelerinde düzenlenen istihkak prosedürüne tabi olmakla mahkeme istihkak davasında talepleri değerlendirmiş ve teminatsız olarak takibi durdurarak taleplere duyarsız kalmayacağını göstermiştir. Kaldı ki mahkeme kararının salt yanlışlığı tazminat için yeterli değildir. Bakırköy 1. İcra Hukuk Mahkemesinin yukarıda zikredilen kararları yönünden bozma kararı verilmesinin mahkeme hakiminin HMK’nun 46.maddesi anlamında sorumlu tutulmasını gerektirmediği, tazminatın yasal koşullarının mevcut olmadığı, bu yönüyle mahkeme kararlarında yasaya açık bir aykırılık bulunmadığı anlaşılmıştır.
Anılan bu yasal düzenleme ve mevcut olgular karşısında; ihbar olunan hâkimin, kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı, sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı, farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm vermiş olduğunu, duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak, duruşma tutanakları ile hüküm veya kararları değiştirmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözü hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi göstermiş ve buna dayanılarak hüküm vermiş olduğunu, hakkın yerine getirilmesinden kaçınmış olduğunu, kasıtlı hareketle veya ağır ihmal sonucu, yasaya ve adalete aykırı karar verdiğini veya memuriyet görevini savsadığını kabule yeterli delil bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Hâkimin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile bunların gerçekleştirilmesine yönelik teminatlar hâkimlerin keyfî davranabilecekleri, istedikleri şekilde karar verebilecekleri ve bu kararlardan da sorumlu olmayacakları anlamına gelmemekle birlikte, somut olayda, yukarıda detaylıca açıklandığı üzere HMK’nun 46. maddesinde sayılan sebeplerden hiçbirisinin mevcut olmadığı sonuç ve vicdani kanaatına varıldığından, işbu davanın esastan reddine ve …nun 49. maddesi hükmü uyarınca, davacının takdiren 700,00 TL disiplin para cezası ile mahkumiyetine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlere, kararın dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, dosyadaki kanıtlara ve heyetin takdirine göre;
1-HMK’nun 46.maddesi uyarınca açılan davanın REDDİNE,
2-HMK’nun 49. maddesi uyarınca davacının takdiren 700,00 TL disiplin para cezası ile cezalandırılmasına,
3-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 65,40 TL maktu karar ve ilam harcı yerine 42,60 TL alındığından eksik kalan 22,80 TL harç ile alınması gereken 48,30 TL başvurma harcı olmak üzere toplam 65,10 TL harcın, peşin alınan 341,55 TL harçtan düşülerek, arta kalan 276,45 TL harcın karar kesinleştiğinde ve istek halinde davacıya iadesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,
5-HMK’nun 333. maddesi gereği, hükmün kesinleşmesinden sonra, davacı tarafından yatırılan gider avansından kullanılmayan kısım kalması halinde davacıya iadesine,
6-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre davalı yararına hesaplanan 3.300,00 TL maktu vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,…” karar verilmiştir.
Kararın Temyizi:
7. Özel Daire kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. GEREKÇE
8. Dava, HMK’nın 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
9. HMK’nın 46. maddesinde sorumluluk nedenleri sınırlı olarak sayılmıştır. HMK’nın 46. maddesinde “(1) Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:
a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.
ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.
d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.
e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.” düzenlemesi bulunmaktadır.
10. Somut olayda HMK’nın 46. maddesinde sınırlı sayıda belirtilen sorumluluk sebeplerinden hiçbiri bulunmadığından ve hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı tazminat davası açma şartları oluşmadığından Özel Dairece davanın reddine karar verilmesi yerindedir.
11. Hâl böyle olunca, yapılan açıklamalara, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.
III. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın ONANMASINA,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına; 18.05.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.