Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2018/382 E. 2021/894 K. 01.07.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2018/382
KARAR NO : 2021/894
KARAR TARİHİ : 01.07.2021

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “Kurum işleminin iptali ve tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 8. İş Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı dava dilekçesinde; eşi ile 17.09.2001 tarihinde boşandığını, kendisinin emekli maaşı bulunduğunu, boşanmasından seneler sonra maddi durumunun kötüleşmesi nedeniyle yaptığı başvuru üzerine davalı Kurum tarafından babasından dolayı ölüm aylığı bağlandığını, ancak mesnetsiz bir iddiaya istinaden ölüm aylığının kesilerek yapılan ödemelerin borç çıkarıldığını ileri sürerek, ölüm aylığının kesilmesine ilişkin Kurum işleminin iptali ile aylığın yeniden bağlanmasına ayrıca borç bildirim yazısının iptaline ve emekli maaşından yapılan kesintilerin faizi ile birlikte iadesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı (SGK/Kurum) vekili cevap dilekçesinde; Kurum işleminin usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. Ankara 8. İş Mahkemesinin 09.07.2014 tarihli ve 2013/1879 E., 2014/1602 K. sayılı kararı ile; davacının eşinden şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşandığı, boşanmanın üzerinden uzun yıllar geçtikten sonra 2009 yılında 18.04.1980 tarihinde vefat eden babasından dolayı ölüm aylığı bağlandığı, davacının yasal hakkını kullandığı, toplanan deliller ile de çekişmeli boşandıktan sonra eski eşi ile bir arada yaşamadığının tespit edildiği gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire Kararı:
7. Ankara 8. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir.
8. Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin 03.03.2015 tarihli ve 2014/25274 E., 2015/4079 K. sayılı kararı ile; “… Davanın, yasal dayanağı 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 56’ncı maddesinin ikinci fıkrasıdır. Fıkrada “Eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar, 96’ncı madde hükümlerine göre geri alınır.” düzenlemesine yer verilmiştir. Anılan madde 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 5510 sayılı Yasanın 56 maddesinin Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne yapılan 2009/86 Esas numaralı başvurunun, 28.04.2011 tarihinde verilen karar ile reddedilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden, davacının, eski eşinden 13/09/2001 kesinleşme tarihli ilam ile çekişmeli olarak boşandığı ve 1980 yılında ölen babasından dolayı kendisine ölüm aylığı bağlanması için 04/02/2009 tarihinde kuruma yaptığı başvurunun kabul edildiği anlaşılmıştır. Kurumca ihbar üzerine başlatılan soruşturma neticesinde düzenlenen 21/02/2013 tarihli Kontrol Memuru raporuna göre; davacının yerleşim yeri itibari ile “…Mah. 905. Sok. No:17/1 Dikmen/Çankaya/Ankara” adresinde yapılan çevre soruşturmasında, aynı binanın 11 nolu dairesinde oturan … ve eşi … alınan beyanlarında, 10 senedir bu adreste oturduklarını, davacı ve eşi Ahmet’in bu adreste 8-9 yıldır birlikte oturduklarını, davacının kendilerine eşi ile boşandığını, ancak birlikte yaşamaya devam ettiğini bildirdiğini ifade etmişler; 2 nolu dairede oturan davacı ile yapılan görüşmede ise, 2001 yılından bu yana bu adreste oturduğunu, eski eşinin bu adreste yaşamadığını, ziyaret amacı ile geldiğini bildirmiş olup; 2 nolu dairenin kapısı çalındığında kapıyı davacının eski eşinin açtığı, kapının üzerinde davacının isminin eski eşinin soyadı ile birlikte yazılı olduğu tespit edilmiştir. Mahkeme tarafından yaptırılan 10/03/2014 tarihli kolluk araştırmasında , davacının kayıtlı olduğu adrese eski eşinin 15-20 günde bir gelip gittiği, ancak devamlı kalmadığı bildirilmiş; mahkeme huzurunda dinlenen tutanak tanığı- …’ın önceki beyanını haklı nedene dayanmaksızın tevilli olarak değiştirerek, apartman sakinlerinden … ve davacının eşi … arasında otopark nedeni ile çıkan tartışma sonrası apartman sakini Zafer’in davacıyı Kuruma ihbar ettiğini, eski eşi, davacıya ait köpeği sabahları gezdirirken gördüğünü, aynı hane içinde oturup oturmadıklarını bilmediğini ifade ettiği görülmüştür.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 59/2. maddesinde “Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurlarının görevleri sırasında tespit ettikleri Kurum alacağını doğuran olay ve bu olaya ilişkin işlemler, yemin hariç her türlü delile dayandırılabilir. Bunlar tarafından düzenlenen tutanaklar aksi sabit oluncaya kadar geçerlidir.” hükmü yer almaktadır.
Somut olayda, kontrol memuru tarafından beyanına başvurulan ve davacı tarafından hakkında husumet iddiasında da bulunulmayan tanıklar … ve …’ın davacı ve boşandığı eşinin 8-9 yıldır birlikte yaşadıklarını beyan etmeleri, tanık …’ın mahkeme huzurunda alınan tevilli beyanı ile de önceki beyanını kısmen teyit etmesi, kontrol memuru tarafından davacının yaşadığı dairenin zili çalındığında, kapıyı davacının boşandığı eşinin açması ve kapı üzerinde davacının isminin boşandığı eşinin soyadı ile birlikte yazılı olması hususları birlikte dikkate alındığında; davacı ve eski eşinin, boşanma sonrasında da birlikte yaşamaya devam ettikleri sabit olup, 5510 sayılı yasanın 59/2. maddesi gereğince Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurları tarafından düzenlenen tutanak içeriğinin de aksi ispat edilemediğinden, davanın reddi gerekirken mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi; usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum vekilinin temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Ankara 8. İş Mahkemesinin 13.07.2015 tarihli ve 2015/291 E., 2015/1092 K. sayılı kararı ile; davacının eşinden şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşandıktan 8 yıl sonra babasından dolayı ölüm aylığı almaya başladığı, ayrıca ikamet adreslerinin farklılığı, tanıkların davacı ve eşinin birlikte yaşamadıklarına ilişkin beyanları ve eşinin 15-20 gün aralıklarla adrese gelip gittiğine ilişkin tespit karşısında birlikte yaşadıklarının kuşkuya yer vermeyecek şekilde kanıtlanmadığı, bir kişinin sosyal güvenlik hakkından mahrum edilmesi için hakkın kötüye kullanımının kesin olarak ispatı gerektiği, dosyadaki somut olguların davacının boşandığı eşi ile birlikte yaşamadığı kanaatini güçlendirir nitelikte olduğu gerekçesiyle önceki hükümde direnilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının boşandığı eşi ile birlikte yaşadığına ilişkin tespit içeren kontrol memurluğu tutanak içeriğinin aksinin toplanan delillerle ispatlanıp ispatlanmadığı; buradan varılacak sonuca göre davanın reddini gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE
12. Davanın yasal dayanağı 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun (5510 sayılı Kanun) 56. maddesinin 2. fıkrasıdır.
13. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun “Gelir ve aylık bağlanmayacak haller” kenar başlıklı 56. maddesinde: “Ölen sigortalının hak sahiplerinden;
a) Kendisinden aylık bağlanacak sigortalıyı veya gelir ya da aylık bağlanmış olan sigortalıyı kasten öldürdüğü veya öldürmeye teşebbüs ettiği veya bu Kanun gereğince sürekli iş göremez hâle veya malul duruma getirdiği,
b) Kendisinden aylık bağlanacak sigortalıya veya gelir ya da aylık bağlanmamış olan sigortalıya veya hak sahibine karşı ağır bir suç işlediği veya bunlara karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemesi nedeniyle ölüme bağlı bir tasarrufla mirasçılıktan çıkarıldıkları,
hususunda kesinleşmiş yargı kararı bulunan kişilere gelir veya aylık ödenmez. Ödenmiş bulunan gelir ve aylıklar, 96. madde hükümlerine göre geri alınır.
Eşinden boşandığı hâlde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar, 96. madde hükümlerine göre geri alınır.” düzenlemesi yer almaktadır.
14. 01.10.2008 tarihinden önce yürürlükte bulunan ve sosyal güvenlik mevzuatının temelini teşkil eden 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu’nda yer almayan dava konusu düzenleme ilk kez 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanun’da yer almıştır.
15. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 56. maddesinin 2. fıkrasının madde başlığında “bağlanmayacak” sözcüğüne yer verildikten sonra fıkra metninde “bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir” ibareleri kullanılmış, böylelikle daha önceki sosyal güvenlik kanunlarında yer almayan, “boşandığı eşiyle fiilen (eylemli olarak) birlikte yaşama” olgusu, gelir/aylık kesme nedeni olarak düzenlendiği gibi, aynı zamanda gelir/aylık bağlama engeli olarak kabul edilmiştir.
16. Anılan maddenin gerekçesinde de açıklandığı üzere, düzenleme ile hakkın kötüye kullanımının olası uygulamaları engellenmek istenmiş ve bu amacın gerçekleştirilebilmesi için kötüye kullanımın varlığı belirlendiği takdirde, ilgiliyi haktan yararlandırmama; hak sahipliğine son verilmesi ve dolayısıyla gelir veya aylık bağlanmaması esası kabul edilmiştir.
17. Gerçekten de ölüm aylığı almak üzere boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşamaya kişiyi sürükleyen etkenin niteliği ve türü, hukuk düzeni açısından önem taşımamaktadır. Çünkü, hakkın kötüye kullanılması hangi dürtüyle (saikle) ortaya çıkarsa çıksın, sonuçta hukuk bakımından sadece ve sadece “kötüye kullanma” olup, hukuk düzeni tarafından korunmamaktadır (Centel, T: Boşandığı Eşiyle Birlikte Yaşayanın Aylığının Kesilmesi, MESS Sicil Dergisi, Mart 2012, s. 195).
18. Yeri gelmişken belirtilmelidir ki; hak sahibinin, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşaması her ne saikle olursa olsun, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda (Anayasa) öngörülen bireysel özgürlük kapsamında kalmakta ise de, sosyal görevlerini, mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getireceğine ilişkin Anayasa’nın 65. maddesindeki hüküm uyarınca Devlet, sosyal sigorta yardımlarına hak kazanma koşullarını düzenleme yetkisine sahip olduğu gibi, boşanan eşlerin birlikte yaşamasına yasak getirmesi mümkün olmamakla birlikte, bu durumda olan kişileri sosyal sigorta yardımları kapsamı dışında bırakabilir.
19. Bilindiği üzere, 5510 sayılı Kanun’un 56/2. maddesinin Anayasa’nın 2, 5, 10, 11, 12, 17, 20, 35, 60 ve 138. maddelerine aykırılığı iddiası ile iptali için Anayasa Mahkemesine başvurular yapılmıştır.
20. Anayasa Mahkemesi yapılan başvurular üzerine yaptığı değerlendirme sonucunda 28.04.2011 tarihli ve 2009/86 E., 2011/70 K. sayılı kararında, “…ölüm aylığını alabilmek için evli olmamak koşulunu aşmak amacıyla iyi niyete dayanmayan ve dürüst olmayan boşanma isteği ve çabası ile boşanma kararı elde edilip, buna bağlı olarak ölüm aylığı alınması, açıkça hakkın kötüye kullanılmasıdır. Hakkın kötüye kullanılması, hukuk devletinin koruması altında değerlendirilemez. Bu nedenle hakkın kötüye kullanılmasını engellemeyi amaçlayan itiraz konusu kural hukuk devletine aykırı bir düzenleme olarak görülemez. Resmî evliliği olmadan birlikte yaşayanlar ile ölüm aylığı alabilmek için hakkını kötüye kullanarak resmî evliliğini boşanma ile sonlandırıp boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşamaya devam edenler, söz konusu hakkı kullanmak bakımından eşit kabul edilemeyeceklerinden, bunlar arasında eşitlik karşılaştırması yapılamaz. Ölüm aylığı yasa koyucunun sosyal güvenlik konusuna geniş bir yaklaşımının sonucu sigortalının ölümü ile aranan koşulların sağlanması hâlinde sigortalının geride kalan hak sahipleri açısından getirdiği bir ödemedir. İtiraz konusu kural, hak edilmediği hâlde ölüm aylığı alınarak hakkın kötüye kullanılmasına engel olma amacını taşıdığından, ölüm aylığı almayı hak edenler açısından SGK’nın mali kaynakları çerçevesinde Anayasa’nın 60. maddesinde ifade edilen güvenceyi sağlamaya çalışmanın bir gereğidir. Ölüm aylığı alabilmek için öngörülen koşulun hakkın kötüye kullanılarak sağlanmak istenmesi sosyal güvenlik hakkıyla bağdaştırılamaz” şeklindeki gerekçeyle hükmün Anayasa’nın 2, 10 ve 60. maddelerine aykırı olmadığına; 5, 11, 12, 17, 20, 35 ve 138. maddeleri ile ilgisi bulunmadığına karar verilmiş ve hükmün iptali yönündeki başvurular oy çokluğuyla reddedilmiştir.
21. Sonuç olarak davanın yasal dayanağını oluşturan 5510 sayılı Kanun’un 56. maddesinin 2. fıkrasındaki düzenlemenin, ölüm aylığından yararlanma hakkının kötüye kullanılmasını engellemek amacıyla getirilmiş olması, Anayasa Mahkemesince düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olmadığına karar verilmesi ve yürürlükteki kanunları uygulamakla yükümlü olan yargı organları tarafından uygulanmasının zorunlu olması karşısında, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı tespit edilen hak sahiplerine gelir veya aylık bağlanmaması, bağlanan gelir veya aylığın kesilmesi usul ve yasaya uygundur.
22. Gelinen bu noktada sözü edilen hükmün zaman bakımından uygulanması konusu üzerinde durulmalıdır.
23. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun “Malullük, yaşlılık ve ölüm sigortasına ilişkin bazı geçiş hükümleri” başlıklı 17.04.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5754 sayılı Kanun’un 68. maddesi ile değişik Geçici 1. maddesinde: “Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ile 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ve bu Kanunla mülga 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında; 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında kabul edilir.
17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı, 2/9/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı Kanunlara göre bağlanan veya hak kazanılan aylık, gelir ve diğer ödenekler ile 8/2/2006 tarihli ve 5454 sayılı Kanunun 1 inci maddesine göre ödenmekte olan ek ödemenin verilmesine devam edilir. Bu gelir ve aylıkların durum değişikliği nedeniyle artırılması, azaltılması, kesilmesi veya yeniden bağlanmasında, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan ilgili kanun hükümleri uygulanır.
Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentlerine göre sigortalı sayılanlara ve bunların hak sahiplerine bağlanmış olan aylık ve gelirler, 55 inci maddenin ikinci fıkrasına göre artırılır…” düzenlemesi bulunmaktadır.
24. Kanun koyucu tarafından Geçici 1. madde ile 5510 sayılı Kanun’un yürürlüğünden önce Sosyal Güvenlik Kanunları uygulanmak suretiyle hak sahiplerine bağlanan gelir veya aylıkların durum değişikliği sebebine bağlı olarak kesilmesi veya yeniden bağlanmasında, yine anılan hükümlerin esas alınması gerektiğinin benimsendiği anlaşılmaktadır. Söz konusu kanunlarda, boşanılan eşle fiili olarak birlikte yaşama olgusu, gelirin veya aylığın bağlanması engeli veya kesilmesi nedeni olarak öngörülmediğinden, 5510 sayılı Kanun’un 56. maddesinin zaman bakımından uygulanması hususu da çözüme kavuşturulmalıdır.
25. Toplum barışının temel dayanağı olan hukuka ve özellikle kanunlara karşı güveni sağlamak ve hatta kanun koyucunun keyfi hareketlerine engel olmak için, öğretide kanunların geriye yürümemesi esası kabul edilmiştir. Buna göre, gerek Özel Hukuk ve gerekse Kamu Hukuku alanında kural olarak her kanun, ancak yürürlüğe girdiği tarihten sonra meydana gelen olaylara ve ilişkilere uygulanır; yürürlük tarihinden önce gerçekleşen olaylara ve ilişkilere uygulanmaz. Bu ilke ile güdülen amaç; hukukî güvenliği temin etmek, kişileri ancak işlemi yaptıkları sırada yürürlükte olan kurallara göre sorumlu tutmak, böylece kazanılmış haklara saygıyı ve kazanılmış hakların korunmasını sağlamaktır. Zira hukukî güvenlik; hukuk devletinin temel taşlarındandır.
26. “Kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması)” kuralının bazı istisnaları olup bu kapsamda yeni düzenleme kamu düzeni ve genel ahlâka ilişkin ise geçmişe etki eder şekilde uygulanması gerekir. Yine beklenen (ileride kazanılacağı umulan) haklar yönünden de kanunların geriye yürümesi söz konusudur. Bunlardan başka yargılama hukukuna ilişkin kurallar da ilke olarak geçmişe etkilidir.
27. Bu durumda 5510 sayılı Kanun’un 56. maddesinin 2. fıkrasındaki hükmün zaman bakımından uygulanması yönünden herhangi bir istisnai durumun söz konusu olmaması nedeniyle madde ile getirilen düzenleme 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe girdiğinden, fiili birliktelik daha önce başlamış olsa dahi maddenin yürürlük tarihi öncesine ilişkin işlem yapılarak borç tahakkuk ettirilmesi mümkün değildir. Ancak 01.10.2008 tarihinden itibaren boşanılan eşle fiili birliktelik sözkonusu ise bağlanan aylığın kesilerek borç çıkarılması ve yersiz ödemeye ilişkin olarak 5510 sayılı Kanun’un 96. maddesine göre uygulama yapılması gerekmektedir.
28. Ayrıca belirtilmek gerekir ki, Sosyal Sigortalar Hukukunda kazanılmış (müktesep) haklar dinamik nitelik taşırlar. Değinilen özellikleri gereği dış etkiye açık olan, güncellenen kazanımlardır. Sürekli iş göremezlik geliri ve aylıklar bu özellikleri taşırlar. Çünkü, onlar bir kere tanınmış olmakla alacaklının dış alemle (edim borçlusu ile kendi alacaklıları ile) ilişkisi son bulmamakta aksine yeni başlamakta, sunum koşulları ortadan kalkıncaya kadar mevcudiyetlerini sürdürmektedirler. Dolayısıyla, yaşayan birer varlık olarak haklarında güncellenmeleri (maaş artışları), korunmaları (üçüncü şahıslara karşı) amacıyla yeni düzenlemeler yapılması mümkündür. Önceden doğmuş olmaları yeni düzenlemelerden etkilenmeyecekleri anlamına gelmemektedir (Sözer, A.Naim: Kanunların Önceye Etki Yasağı: Sosyal Sigortalar Hukuku Bakımından Bir Değerlendirme, Journal of Yaşar University, Cilt 8, Sayı Özel, Ocak 2013, s.2529).
29. Bu nedenle 5510 sayılı Kanun’un 56/2. maddesi uyarınca kesme veya iptal işlemine konu ölüm aylığının veya gelirinin 01.10.2008 tarihinden önce bağlanmış olması da sonuca etkili değildir. Diğer bir ifadeyle Kurum tarafından bağlanan ölüm aylığı veya geliri dış etkiye açık olan, güncellenen bir kazanım olduğundan 5510 sayılı Kanun öncesinde bağlanmış olması kazanılmış hakkın konusunu oluşturmayacaktır.
30. Diğer taraftan, yine maddenin amacında da belirtilen 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Dürüst davranma” başlıklı 2. maddesinde yer alan ve maddenin düzenleniş amacı olan dürüstlük kuralı çerçevesinde çözüme gidilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
31. Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesine göre ; “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır.
Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz”.
32. Bu maddedeki hüküm uyarınca bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumayacağı gibi, “hiç kimsenin kendi kusurundan yararlanamayacağı” ilkesi de gözetilmek suretiyle 5510 sayılı Kanun’un 56. maddesi açısından 01.10.2008 tarihinden önce hakkın kazanıldığı durumlarda, anılan yasal düzenleme öncesinde ilgililerin her ne amaçla boşanmış olursa olsunlar, fiili birlikteliklerini 5510 sayılı Kanun ile getirilen yeni düzenleme sonrasında da sürdürdüklerinin veya söz konusu düzenlemenin yürürlüğünden itibaren belirtilen nitelikte bir beraberliğe başlandığının tespiti hâlinde TMK’nın 2. maddesi kapsamında hakkın kötüye kullanımının varlığı kabul edilerek ilgililere gelir veya aylık tahsisi yapılmaması, bağlanan gelir veya aylığın kesilmesi gerekmektedir. Kuşkusuz hak sahibine fiili birlikteliğin sona erdiği tarihten itibaren diğer koşulların da varlığı durumunda yeniden gelir veya aylık bağlanabileceği açıktır.
33. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 56. maddesinin uygulanmasında üzerinde durulması gereken bir diğer husus da, maddede yer alan “boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşama” unsurunun diğer bir ifade ile boşanılan eşle fiilen birlikte yaşama olgusunun nasıl kanıtlanması gerektiğidir.
34. Türk Medeni Kanunu’nun “İspat yükü” başlıklı 6. maddesinde, Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her birinin, hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlü olduğu belirtilmiştir. Aynı yöndeki düzenleme 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190. maddesinin 1. fıkrasında “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.” şeklinde ifade edilmiştir. Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir (HMK m.190/2).
35. Bu noktada 5510 sayılı Kanun’un 59 ve 100. maddelerindeki hükümlerine kısaca değinmekte fayda vardır.
36. 5510 Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 59. maddesinde Kurumun denetleme ve kontrol yetkisi düzenlenmiş, maddenin 2. fıkrasında “Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurlarının görevleri sırasında tespit ettikleri Kurum alacağını doğuran olay ve bu olaya ilişkin işlemler, yemin hariç her türlü delile dayandırılabilir. Bunlar tarafından düzenlenen tutanaklar aksi sabit oluncaya kadar geçerlidir.” hükmüne yer verilmiştir. 5510 sayılı Kanun’un 100. maddesinde ise bilgi ve belge isteme hakkı, bilgi ve belgelerin Kuruma verilme usulü hüküm altına alınmıştır. Bu hükümlere göre Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurları tarafından tutulan tutanaklar aksi sabit oluncaya kadar geçerli kabul edilmektedir. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 13.02.2011 tarihli ve 6111 sayılı Kanun’un 78. maddesi ile değişik 92. maddesinin son fıkrasında da çalışma hayatını izleme, denetleme ve teftişe yetkili iş müfettişleri ile işçi şikayetlerini incelemekle görevli bölge müdürlüğü memurları tarafından tutulan tutanakların aksi kanıtlanıncaya kadar geçerli olduğu hükme bağlanmıştır.
37. Somut olayda; davacı eşinden Ankara 25. Asliye Hukuk Mahkemesinin 17.07.2001 tarihli ve 2001/165 E., 2001/470 K. sayılı kararı ile şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanmış, karar 13.09.2001 tarihinde kesinleşmiştir.
38. Davacıya 04.02.2009 tarihli talebi üzerine 18.04.1980 tarihinde vefat eden babasından dolayı ölüm aylığı bağlanmıştır.
39. 21.02.2013 tarihli denetmen raporunda davacının ikamet ettiği adreste yapılan incelemede 11 numaralı daire sakini … ve …’ın ifadesine başvurulduğu, bu kişilerin yaklaşık 10 yıldır sözü edilen binada oturduklarını, davacının eşi ile birlikte 2 numaralı dairede 8-9 yıldır oturduğunu, davacının, eşi ile ayrıldıklarını ancak birlikte yaşamaya devam ettiklerini söylediğini, 7 numaralı daire sakini …’nın şikayette bulunduğunu, apartmanda herkesin onların ayrıldığını bildiğini, 41 plaka sayılı araçlarının bulunduğunu, bu aracı davacı ile eşinin kullandığını, çocuklarının evli olup ayrı yaşadıklarını beyan ettikleri; davacının ise 2001 yılından beri bu adreste oturduğunu, eski eşinin oğlunun yanında kaldığını, ziyaret için burada bulunduğunu belirttiği, davacının oturduğu dairenin kapısı çalındığında kapıyı eski eşin açtığı, ayrıca kapıda davacının isminin “…” olarak yazılı olduğu yönünde tespitler yapıldıktan sonra sonuç olarak davacının boşandığı eşi ile fiilen birlikte yaşamaya devam ettiği anlaşıldığından hakkında 5510 sayılı Kanun’un 56. maddesinin 2. fıkrası uyarınca işlem yapılması gerektiği belirtilmiş; rapor ekinde … ile davacının beyanlarına ilişkin imzalı tutanakların bulunduğu görülmüş olup inceleme raporundaki tespit esas alınarak davalı Kurum tarafından 01.03.2009 tarihinden itibaren ölüm aylığı kesilerek 01.03.2009-30.09.2013 tarihleri arasında ödenen aylıklar borç çıkarılmış ve davacıya borç bildirim yazısı gönderilmiştir.
40. Mahkemece yapılan yargılama sırasında toplanan delillere göre tarafların Merkezi Nüfus İdare Sisteminde (MERNİS) kayıtlı adreslerinin farklı olduğu, ayrıca yaptırılan kolluk araştırmasında eski eşin onbeş veya yirmi günde bir davacının adresine gelip gittiği ancak devamlı kalmadığının tespit edildiği anlaşılmıştır. Öte yandan mahkemece bilgisine başvurulan tutanak tanığı … yeminli beyanında; “Davacıyı ve ayrıldığı eşi …’ı tanıyorum. Kurum müfettişine vermiş olduğum 21.01.2013 tarihli ifadem de doğrudur. Aynen tekrarlarım. Bu ifademde de belirttiğim üzere apartman sakinlerinden … ile …’ın araba otoparkı nedeniyle tartışmaları ve kavgaya varan söylemleri sonrasında …’nın kuruma şikayette bulunduğu ve kurum müfettişlerinin geldiğini biliyorum. bu müfettişe vermiş olduğum beyanımın sabahları …’ın çok erken saatlerde davacıya ait köpeği gezdirirken sık sık görmem şeklinde değerlendirilmesini beyan ediyorum. Yoksa tarafların aynı hane içerisinde birlikte oturup oturmadıklarını ben bilemem.” şeklinde açıklamalarda bulunmuş, davacının oğlu ve gelini olan davacı tanıkları ise davacı ile eski eşinin birlikte yaşamadıklarını söylemişlerdir.
41. Şu hâlde yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; denetmen tarafından beyanına başvurulan ve davacının hakkında husumet iddiasında bulunmadığı 11 numaralı dairede ikamet eden Mustafa ve …’ın davacı ile boşandığı eşinin 8-9 yıldır birlikte yaşadıklarını beyan etmeleri, …’ın mahkemedeki yeminli anlatımında da önceki beyanını kısmen teyit etmesi ve eski eşi davacının köpeğini çok erken saatlerde gezdirirken sık sık gördüğünü belirtmesi, denetmen tarafından davacının oturduğu kapının zili çalındığında kapıyı eski eşin açması ve kapı üzerinde davacının adının boşandığı eşinin soyadı ile birlikte yazılması, eski eşin apartmandaki araba otoparkı nedeniyle bina sakinlerinden biriyle tartışması olgularına göre davacının boşandığı eşi ile fiilen birlikte yaşamaya devam ettiği, 5510 sayılı Kanun’un 59. maddesinin 2. fıkrasındaki hüküm kapsamında Kurumun kontrol ve denetim ile görevlendirilmiş memuru tarafından düzenlenen tutanak içeriğinin aksinin ispat edilemediği sonucuna varılmıştır.
42. Hâl böyle olunca davanın reddi gerektiğine işaret eden Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.
43. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında elektrik ve su faturalarında davacının soyadının eski eşin soyadı olması, eski aboneliklerin uygulamada devam ettirilmesinin sıkça rastlanılan bir durum olması nedeniyle önem arzetmediği ayrıca boşanılan eş üzerinde belli bir ölçüde de olsa hakimiyetin devam ettirilmek istenmesi yönündeki bilinen davranış modeli karşısında direnme kararındaki gerekçeler de dikkate alındığında bozma kararının yerinde olmadığı, direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, Kurul çoğunluğu tarafından bu görüş benimsenmemiştir.
44. O hâlde direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 01.07.2021 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.