Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2018/344 E. 2019/990 K. 03.10.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2018/344
KARAR NO : 2019/990
KARAR TARİHİ : 03.10.2019

MAHKEMESİ :Tüketici Mahkemesi

Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 2. Tüketici Mahkemesince davalılar (arsa sahipleri) İffet ve … yönünden davanın sıfat yokluğundan reddine, diğer davalılar yönünden ise davanın kabulüne dair verilen 12.06.2014 tarihli ve 2012/1510 E., 2014/956 K. sayılı kararın davacı ve davalı müflis … Anadolu Kon. San. A.Ş. vekilleri tarafından temyizi üzerine, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 12.03.2015 tarihli, 2015/414 E., 2015/3983 K. sayılı kararı ile:
“…Davacı vekili, dava dilekçesinde; davalı arsa sahipleri İffet ve … ile davalı yüklenici … Anadolu Kon.San. AŞ. arasında düzenlenen 14.10.2005 tarihli “Satış Vaadi Şeklinde Düzenlenen Hasılat Paylaşımlı Konut Yapım Sözleşmesi” gereğince konutların satışından elde edilecek hasılatın %77’si yapımcıya, %23’ü arsa maliklerine ait olacağı konusunda anlaşma sağlandığını, bu sözleşme gereğince yüklenici şirketin daire satışına başladığını, davacının 31.07.2006 tarihli sözleşme ile yüklenici davalı … Anadolu Kon.San. AŞ’den daire satın almak için kararlaştırılan 152.500 TL bedelin adi ortaklığa ödeme yapıldığını, davalıların süresinde daireyi teslim etmediklerini belirterek ödenen 152.500 TL’nin denkleştirici adalet ilkesi gereğince tahsilini talep etmiş, yargılama sırasında talebini 279.583 TL’ye artırmıştır.
Davalılar (arsa sahipleri) İffet ve … vekili cevabında, davacı ile sözleşme yapmadıklarını, diğer davalı yüklenicinin edimini davacıya karşı taahhütde bulunmadıklarını beyan etmiştir.
Diğer davalı Müflis … Anadolu Kon.San. AŞ ile İTC Holding A.Ş. ise davaya cevap vermemişlerdir.
Mahkemece; davanın kısmen kabulü ile, davalılar (arsa sahipleri) İffet ve … yönünden husumetten reddine, diğer davalılar yönünden ise davanın kabulü ile 279.583 TL’nin müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiş, hükmü davacı vekili ve davalı … Anadolu Kon.San. AŞ. vekili temyiz etmiştir.
Dosya kapsamından, davalı arsa sahipleri İffet ve … ile yüklenici davalı … Anadolu Kon.San.AŞ. arasında düzenlenen 14.10.2005 tarihli “Satış Vaadi Şeklinde Düzenlenen Hasılat Paylaşımlı Konut Yapım Sözleşmesi” gereğince 1 parselde kayıtlı 82.723 m² tarla üzerinde yapımcı tarafından konut yapımı işi ile ilgili olarak tarafların hak ve yükümlülüklerinin belirlendiği, 16.maddesinde, konutların satışından elde edilecek hasılatın %77’si yapımcıya, %23’ü arsa maliklerine ait olacak şekilde paylaşılacağı konusunda anlaşma yapıldığı, bu sözleşme gereğince davalı yüklenici … Anadolu Kon.San. AŞ’nin yapmayı taahhüt ettiği inşaattan 16/A nolu bağımsız bölümün davacıya satılması ile ilgili 31.07.2006 tarihli harici satış sözleşmesi düzenlendiği, sözleşme gereğince davacı tarafından davalı yüklenici şirkete 152.500 TL’nin ödendiği, inşaatın %10 seviyesinde iken, davalı yüklenici şirketin inşaatı terk ettiği, davalı arsa sahipleri ile davalı yüklenici firmanın sözleşmeyi 08.06.2007 tarihinde feshettikleri, arsa sahiplerinin diğer davalı İTC Holding AŞ. ile 08.06.2007 tarihli Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesinin imzalandığı, daha sonra 09.08.2007 tarihinde feshedildiği, davacının 14.08.2006 ve 15.10.2006 tarihinde ödediği 152.500 TL’nin denkleştirici adalet ilkesi gereğince dava tarihi itibariyle ulaştığı değerin bilirkişi raporuna göre 279.583 TL olduğu anlaşılmaktadır.
Davada geçersiz satış sözleşmesi gereğince ödenen bedelin tahsili talep edilmektedir.
Davalı yüklenici … Anadolu Kon. San. AŞ hakkında İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 19.03.2008 tarih, 2007/570 E. – 2008/168 K. sayılı kararı ile iflasına karar verilmiş, tasfiye işlemlerinin İstanbul 2.İflas Müdürlüğünün 2008/4 E.sayılı dosyası ile devam ettiği, davada ise davalı Müflis … Anadolu Kon.San. Aş İflas İdare Memurları tarafından temsil edilmiş, bu dava ise 16.11.2012 tarihinde, iflasdan sonra açılmıştır.
İflasın açılması, maddi hukuka ilişkin ilişkileri ve hükümleri cebri şekilde etkilediği gibi Medeni Usul ve İcra Hukuku kuralları üzerinde de etki yaratır. Bu etkilerden biri de görev kurallarında meydana gelen değişikliktir.
Davalı … Anadolu Kon.San.AŞ nin, dava tarihinden önce iflasına karar verildiği, iflas masasının oluşturulduğu anlaşılmıştır. İİK nın 194. maddesindeki “Acele haller müstesna olmak üzere müflisin davacı ve davalı olduğu hukuk davaları durur ve ancak alacaklıların ikinci toplasından on gün sonra devam olunabilir” hükmü gereğince işlem yapılarak usulüne uygun taraf teşkili sağlanmalıdır.
İflastan sonra, müflis aleyhine masaya giren mal ve haklara ilişkin bir dava açılamaz. Masadan bir hak iddiasında olanlar, alacaklarını veya haklarını İİK’nun 219/2 maddesi gereğince masadan isterler (masaya yazdırırlar).
İflas idaresi, istenen alacakları kabul etmemesi halinde İİK’nın 235.maddesinde açıklanan sıra cetveline itiraz (kayıt kabul) davasının açılması gerekir. İflastan sonra müflise karşı dava açılması halinde bu davaya İİK’nın 235/ll.maddesi gereğince sıra cetveline itiraz (kayıt kabul) davası olarak devam edilmelidir.
Müflisin iflas masasına giren mal ve haklara ilişkin davalarda taraf sıfatı olmadığından, iflastan sonra masaya giren mal ve haklara ilişkin davanın Müflis … Anadolu Kon.San. AŞ. adına değil, iflas idaresi aleyhine açılması gerekir.
Ancak, İcra İflas Kanunu’nun 235/1.maddesinde “Sıra cetveline itiraz edenler, cetvelin ilanından itibaren onbeş gün içinde iflasa karar verilen yerdeki Ticaret Mahkemesine dava açmaya mecburdurlar” hükmü gereğince davanın görevli mahkemede görülmesi gerekir. Buradaki mahkemenin yetkisi de kamu düzenine ilişkindir.
Somut olayda, davalı şirketin dava tarihinden önce (19.03.2008 tarihinden) iflasına karar verilmiş olduğundan bu dava “kayıt kabul davası” niteliğinde olup, iflasa karar verilen yerdeki ticaret mahkemesinin görevli olduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken işin esasına girilerek yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
Öte yandan, davacı ile diğer davalı arsa sahipleri arasında 4077 sayılı yasa kapsamında bir sözleşme ilişkisi bulunmamaktadır. Bu nedenle davalı arsa sahipleri hakkında açılan davada Tüketici Mahkemesi görevli olmayıp, Asliye Hukuk Mahkemesi görevlidir. Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup, taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilir. Mahkemece, görev yönü düşünülmeden, dava dilekçesinin görev yönünden reddi yerine işin esasına girilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

2-Davalı müflis … Anadolu Konut San. A.Ş. İflâs İdare
Memuru vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kampanyalı satış yöntemine dayalı geçersiz taşınmaz satış sözleşmesi nedeniyle ödenen bedelin tahsili istemine ilişkindir.
Davacı vekili, davalı arsa sahipleri İffet Aksu ve … ile davalı yapımcı … Anadolu Kon. San. A.Ş. (iflâs etmeden önce) arasında düzenlenen 14.10.2005 tarihli “Satış Vaadi Şeklinde Düzenlenen Hasılat Paylaşımlı Konut Yapım Sözleşmesi” uyarınca konutların satışından elde edilecek hasılatın %77’sinin yapımcıya, %23’ünün arsa maliklerine ait olacağı konusunda anlaşma sağlandığını, bu sözleşme gereğince yapımcı şirketin kampanyalı satış yöntemi ile daire satışına başladığını, müvekkilinin 31.07.2006 tarihli satış sözleşmesi ile yapımcı … Anadolu Kon. San. A.Ş.’den daire satın almak için kararlaştırılan 152.500TL bedeli bu davalıya ödediğini, bahsi geçen şirketin yönetim kurulunun 05.06.2007 tarihinde toplanarak davacı ve diğer alıcılarla imzaladığı sözleşmelerdeki hak ve alacak ile mükellefiyetleriyle, ayrıca sözleşmelerde alıcıların haiz olduğu hak ve taahhütleri aynen ifa şartıyla davalı ITC Holding A.Ş.’ye temlik ve devrine karar verdiğini, davalı arsa maliklerinin davalı holding ile taşınmaz satış vaadi sözleşmesini imzaladığını, davalıların süresinde daireyi teslim etmediklerini ileri sürerek, ödenen 152.500TL’nin denkleştirici adalet ilkesi gereğince ulaştığı miktarın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, yargılama sırasında talebini 279.583TL olarak ıslah etmiştir.
Davalı (arsa sahipleri) İffet Aksu ve … vekili, davacı ile sözleşme yapmadıklarını, müvekkilleri ile yüklenici arasındaki inşaat sözleşmesinin sadece tarafları bağladığını, davacı ile arsa malikleri arasında hukuki veya fiili ilişkisinin de bulunmadığını, müvekkilleri ile diğer davalılar arasında adi ortaklık ilişkisi bulunmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Diğer davalılar müflis … Anadolu Kon. San. A.Ş. ile İ.T.C Holding A.Ş. davaya cevap vermemişlerdir.
Yerel mahkemece, davacı ile yüklenici … Anadolu Kon. San. A.Ş. arasında haricen imzalanan sözleşmeye davalı arsa malikleri ile davalı İ.T.C Holding A.Ş.’nin taraf olmadığı, yüklenicinin arsa malikine yönelik edimini yerine getirmediğinden ve aralarındaki sözleşme arsa malikince feshedilmiş olduğundan, arsa maliki ile sözleşmede taraf olmayan davalı İ.T.C Holding A.Ş.’den talepte bulunamaz ise de, dosyaya celp edilen İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünün kayıtlarının incelenmesinde davalı yüklenici … A.Ş.’nin diğer davalı İ.T.C Holding A.Ş.’nin kurucu ortağı olduğu, her iki şirket kurucu ve ortaklarının müşterek kişilerden oluştuğu ve yüklenici olarak davalı … A.Ş.’nin tüketiciden sözleşme gereği aldığı senetleri diğer davalı İ.T.C Holding A.Ş.’ye ciro ettiği, davalı İ.T.C Holding A.Ş.’nin sözleşmenin tarafı olmasa da, taraflar arasındaki ilişkiyi ve senet içeriğini bilerek ciro aldığının kabulü ile yüklenici ile birlikte davacıya karşı sorumlu olduğu, ayrıca davacı alacağının sıra cetveline yazılarak kesin alacak kaydının henüz yapılmamış olduğu gerekçesiyle, davalı arsa sahipleri yönünden davanın husumet nedeniyle reddine, diğer davalılar yönünden ise davanın ıslah edilen miktarı üzerinden kabulüne karar verilmiştir.
Davacı ve davalı müflis … Anadolu Kon. San. A.Ş. vekillerinin temyizi üzerine karar Özel Dairece yukarıda karar başlığında yazılı gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece önceki kararda direnilmiş, direnme kararı davacı vekili ve davalı müflis … Anadolu Konut San. A.Ş. iflâs idare memuru vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davalı müflis şirket yönünden davaya bakmakla görevli mahkemenin tüketici mahkemeleri mi ticaret mahkemeleri mi olduğu; davalı arsa malikleri bakımından ise görevli mahkemenin tüketici mahkemeleri mi, asliye hukuk mahkemeleri mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
I) Davalı müflis şirket yönünden davaya bakmakla görevli mahkemenin tüketici mahkemeleri mi ticaret mahkemeleri mi olduğuna ilişkin uyuşmazlık bakımından;
Öncelikle konuya ilişkin kavram ve müesseselerin açıklanmasında yarar vardır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, mahkemenin, davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi (davayı esastan inceleyebilmesi) için varlığı veya yokluğu gerekli olan hâllere dava şartları denir.
Bilindiği üzere, dava şartlarının neler olduğu 6100 sayılı HMK’nın 114. maddesinde belirtilmiş olup, anılan düzenlemenin 1. bendinin (c) alt bendinde mahkemenin görevli olması dava şartı olarak düzenlenmiştir. Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup, bir dava ancak görevli mahkemece incelenebilir. Bu itibarla görev, kuralları tarafların ileri sürmesine gerek olmaksızın hâkim tarafından ve yargılamanın her aşamasında resen gözetilir. Mahkeme her şeyden önce görevli olmalıdır. Görevsiz mahkemede açılan davanın dava şartı yokluğundan usulden reddi gerekir (Pekcanıtez H./ Özekes M./ Akkan M./ Korkmaz H.T.: Pekcanıtez Usul Medeni Usul Hukuku, Cilt II, İstanbul 2017, s. 930).
Dava şartlarının amacı, bir davanın esası hakkında incelemeye geçilebilmesi için gerekli bütün şartları ve bunların incelenmesi usulünü tespit etmek, böylece davaların daha çabuk, basit ve ekonomik bir şekilde sonuçlanmasına yardımcı olmaktır (Kuru, B.: İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku, İstanbul 2016, s 190).
Buradan hareketle, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 194. maddesi “Acele haller müstesna olmak üzere müflisin davacı ve davalı olduğu hukuk davaları durur ve ancak alacaklıların ikinci toplasından on gün sonra devam olunabilir” hükmünü içerir.
İflastan sonra, müflis aleyhine masaya giren mal ve haklara ilişkin bir dava açılamaz. Masadan bir hak iddiasında olanlar, alacaklarını veya haklarını İİK’nın 219/2. maddesi gereğince masadan isterler (masaya yazdırırlar).
İİK’nın 235. maddesi ise; “Sıra cetveline itiraz edenler, cetvelin ilanından itibaren onbeş gün içinde iflasa karar verilen yerdeki ticaret mahkemesine dava açmaya mecburdurlar. 223 üncü maddenin üçüncü fıkrası hükmü mahfuzdur. Bu davaya bakan mahkeme, davacının isteği halinde ikinci alacaklılar toplantısına katılıp katılmaması ve ne nisbette katılması gerektiği konusunda 302 nci maddenin altıncı fıkrasına kıyasen onbeş gün zarfında karar verir.
İtiraz eden, talebinin haksız olarak ret veya tenzil edildiğini iddia ederse dava masaya karşı açılır. Muteriz başkasının kabul edilen alacağına veya ona verilen sıraya itiraz ediyorsa davasını o alacaklı aleyhine açar.
Bir alacağın terkini hakkında açılan dava kazanılırsa, bu alacağa tahsis edilen hisse dava masrafları da dahil olduğu halde sıraya bakılmaksızın alacağı nisbetinde itiraz edene verilir ve artanı da diğer alacaklılara sıra cetveline göre dağıtılır. Dava basit yargılama usulü ile görülür.
Ancak, itiraz alacağın esas veya miktarına taallük etmeyip yalnız sıraya dair ise şikayet yoliyle icra mahkemesine arz olunur”
Hükmünü içermektedir.
Belirtilen bu hükümler ışığında, iflastan dava konusu yapılmış olan alacaklar hakkında, iflas idaresi kabul veya ret şeklinde bir karar veremez. Bu davalara, ikinci alacaklılar toplantısından on gün sonra devam edilebileceğinden (İİK m.194/1), dava konusu alacağın kabul veya reddi kararı da ikinci alacaklılar toplantısında verilecektir. Bu nedenle iflas idaresi dava konusu yapılmış alacaklar hakkında kabul veya ret şeklinde karar vermeden, bu alacakları çekişmeli alacak olarak sıra cetveline geçirmekle yetinir. Buna karşılık, iflâstan sonra müflise karşı alacak davası açılması hâlinde, bu davaya iflâs idaresine karşı, sıra cetveline itiraz (kayıt-kabul) davası (İİK m.235/2) olarak devam edilmesi gerekir. Ancak bunun için alacaklının alacağını iflâs masasına yazdırmış ve iflâs idaresinin alacağın reddine karar vermiş olması gerekir (Kuru,B.: İcra ve İflâs Hukuku El Kitabı, İstanbul 2004, s.1124).
İİK’nın 235/1.maddesi ise “Sıra cetveline itiraz edenler, cetvelin ilanından itibaren onbeş gün içinde iflasa karar verilen yerdeki Ticaret Mahkemesine dava açmaya mecburdurlar” hükmünü içermekte olup, buna göre sıra cetveline itiraz davası için yetkili ve görevli mahkeme, iflasa karar verilen yerdeki (İİK m.154/3) ticaret mahkemesidir.
Yapılan bu açıklamalar ışığında somut olaya gelindiğinde, davalı … Anadolu Kon. San. A.Ş.’nin dava tarihinden (28.12.2012) önce iflasına karar verildiği (19.03.2008) ve iflas masasının oluşturulduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle, davalı müflis şirkete karşı açılan dava İİK’nın 235. maddesi gereğince “kayıt-kabul (sıra cetveline itiraz) davası” niteliğinde olduğunun kabulü gerektiğinden, bu davalarda iflasa karar verilen yerdeki ticaret mahkemesi görevli oluğundan, yerel mahkemece görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, işin esasına dair direnme karar verilmesi hukuka aykırıdır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, eldeki davaya tüketici taraf olduğundan davanın tüketici mahkemelerinde kayıt-kabul davası olarak görülmesi ve bu nedenle direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
Sonuç itibariyle, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
II) Davalı arsa malikleri bakımından ise görevli mahkemenin tüketici mahkemeleri mi, asliye hukuk mahkemeleri mi olduğuna ilişkin uyuşmazlık bakımından;
Bilindiği üzere, bir özel mahkemenin görevine giren dava, genel mahkemede başka bir dava ile birlikte açılamaz ( Kuru, B: Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.2, İstanbul 2001, s.1498). Buna karşılık tüketici mahkemesinin görevine giren bir dava ile asliye hukuk mahkemesinin görevine giren bir dava, tüketici mahkemesinde birlikte açılabilir.
Bu noktadan hareketle, özel mahkeme olan tüketici mahkemelerinin görev alanı üzerinde durulmasında yarar vardır.
6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun 28.11.2013 tarihli ve 28835 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmış ve aynı Kanun’un 87. maddesi uyarınca yayımlandığı tarihten itibaren altı ay sonra yürürlüğe girmiş ise de, adı geçen Kanun’da geçiş hükümlerini düzenleyen geçici madde 1/2. uyarınca, bu Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten önceki tüketici işlemlerine, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına bu işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmiş ise kural olarak o kanun hükümleri uygulanacağından, eldeki uyuşmazlığın çözümünde sözleşme tarihinde yürürlükte bulunan 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun (TKHK) hükümleri uygulanacaktır.
4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 3. maddesinde 4822 Sayılı Kanunla yapılan değişiklikle “konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallar” da açıkça mal kavramı içine alınarak Kanun’un koruma kapsamına dâhil edilmiştir.
4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un “Amaç” başlıklı 1. maddesinde; bu kanunun amacının, kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarını koruyucu, aydınlatıcı, eğitici, zararlarını tazmin edici, çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı önlemleri almak ve tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini özendirmek ve bu konudaki politikaların oluşturulmasında gönüllü örgütlenmeleri teşvik etmek olduğu, açıklanmış; ” Kapsam” başlıklı 2. maddesinde de aynen; “Bu Kanun, 1. maddede belirtilen amaçlarla mal ve hizmet piyasalarında tüketicinin taraflardan birini oluşturduğu her türlü tüketici işlemini kapsar.” hükmüne yer verilmiştir.
Yine aynı Kanun’un “Tanımlar” başlıklı 4822 Sayılı Kanunla değişik 3. maddesinin ( e) bendinde tüketicinin, “bir mal veya hizmeti ticari ve mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan ve yararlanan gerçek ve tüzel kişiyi” ; ( h ) bendinde tüketici işleminin, “mal veya hizmet piyasalarında tüketici ile satıcı-sağlayıcı arasında yapılan her türlü hukuki işlemi”, ( f ) bendinde satıcının, “kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye mal sunan gerçek ve tüzel kişileri”; ( c ) bendinde ise malın, “Alış-verişe konu olan taşınır eşyayı, konut ve tatil amaçlı taşınmaz malları ve elektronik ortamda kullanılmak üzere hazırlanan yazılım, ses, görüntü ve benzeri gayri maddi malları” ifade edeceği belirtilmiştir.
Görülmektedir ki, 4077 Sayılı Kanun, ticari dağıtım zincirinin nihai halkasını oluşturan ve ekonominin nihai hedefi olan tüketicinin, satıcı karşısında daha etkin olarak korunması gereğinden hareketle düzenlenmiş ve bu koruma anlayışı tüketici hukukunun temelini oluşturmuştur.
Tüketici, üretilip piyasaya sürülen ve üretim sürecinin hiçbir aşamasında bilgi sahibi olmadığı ürün veya sunulan hizmeti satın aldığı bir ilişkide zayıf olan taraf olarak kabul edilmiş; yasa koyucu, bu kabulden yola çıkarak iradesini tüketiciyi korumak şeklinde ortaya koymuştur.
Giderek 4077 Sayılı Kanun ile de bu koruma olgusunu yasal düzenleme altına alıp; üretim aşamasında bilgi sahibi olmadığı malları veya sunulan hizmetleri satın alan ve sözleşmede satıcıya karşı zayıf durumda olduğu kabul edilen tüketicinin, sonradan bu mal veya hizmetlerin ayıplı çıkması sonucu uğradığı zararın tazminini sağlama yoluna gitmiştir.
Az yukarda açıklandığı üzere 4077 Sayılı Kanun’un 3. maddesinin ilk şeklinde “mal” kavramı “ticaret konusu taşınır eşya” olarak tanımlanmışken 4822 Sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle bu tanım genişletilmiş; diğer unsurlar yanında ” alış-verişe konu olan konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallar” da mal kavramına dâhil edilerek, bunlar da tüketici hukukunun kapsam ve koruması altına alınmıştır.
Eş söyleyişle, 4822 Sayılı Kanun’la, tüketicinin korunacağı alanlar genişletilerek; konut ve tatil amaçlı taşınmazlar da bu Kanun uygulamasında mal olarak kabul edilmiştir.
Anılan Kanun’un uygulanabilmesi için bu taşınmazların satıcısının ticari veya mesleki faaliyeti kapsamında bu malı sunuyor olması ve alıcının da bunları konut amacıyla satın alması gerekli ve yeterlidir. Kanun’da konutun tamamlanmış olup olmadığı yönünden bir ayırıma gidilmemiş; konut amaçlı taşınmaz mal ifadesiyle kullanım amacının konut olması yeterli bulunmuştur.
O hâlde, 4822 Sayılı Kanun’la konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallar da 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 3/c maddesinin kapsamına alındığına göre, tüketici hukuku hükümleri kapsamında ve onun koruması altında olduğu kabul edilmelidir.
Kısacası, yasa koyucunun koruma iradesinin inşaatı tamamlanmadan veya kat mülkiyeti oluşturulmadan satışa sunulmuş olan konut ve yazlıkları satın alan tüketicileri de kapsadığı kuşkusuzdur. Böylesi bir satım sözleşmesinde tüketicinin, aynı zamanda imalatçı durumundaki satıcıya karşı güçsüz durumda olduğu, bilgi edinme ve ekonomik çıkarlarının korunması haklarını kullanamadığı duraksamadan uzaktır. Bu sebeple de tüketici, satışa konu konutta açık veya gizli ayıpların ortaya çıkması hâlinde 4077 Sayılı Kanun’un himayesine sığınabilecektir.
4077 sayılı Kanun’un ayıplı mala ilişkin 4. maddesinin 3. fıkrası ise “İmalatçı-üretici, satıcı, bayi, acente, ithalatçı ve 10 uncu maddenin beşinci fıkrasına göre kredi veren ayıplı maldan ve tüketicinin bu maddede yer alan seçimlik haklarından dolayı müteselsilen sorumludur. Ayıplı malın neden olduğu zarardan dolayı birden fazla kimse sorumlu olduğu takdirde bunlar müteselsilen sorumludurlar. Satılan malın ayıplı olduğunun bilinmemesi bu sorumluluğu ortadan kaldırmaz”.
Hükmüne haizdir.
Yukarıda anlatılanlar ışığında somut olaya gelindiğinde, davalı yüklenici ile davalı arsa malikleri arasındaki sözleşme, düzenleme şeklindeki satış vaadi ve hasılat paylaşımlı konut yapım sözleşmesi olup; imal edilecek konut henüz tamamlanmadan harici satış sözleşmesi ile davacıya satılmıştır.
Dava konusu inşaat tamamlanmadan konut olarak kullanılmak üzere ticari ve mesleki olmayan amaçla konutu satın alan davacının yukarıda ayrıntısıyla açıklanan yasal hükümler karşısında tüketici; davalı …. San. A.Ş.’nin de satıcı sıfatını taşıdığı açıktır. Dolayısıyla tüketici ile satıcı arasındaki hukuki işlem de tüketici hukuku işlemidir. Tüketici hukuku, tüketicinin taraflardan birisini oluşturduğu her türlü tüketici işlemini kapsadığına göre; davacının bu sıfatla yaptığı işlem de tüketici hukuku kapsamında ve onun koruması altındadır. Bu açıklamalara ilaveten, imalatçı-üretici, satıcı, bayi, acente, ithalatçı ve 10. maddenin beşinci fıkrasına göre kredi veren ayıplı maldan ve tüketicinin bu maddede yer alan seçimlik haklarından dolayı müteselsilen sorumlu olduğundan ve ayıplı malın neden olduğu zarardan dolayı da birden fazla kimse sorumlu olduğu takdirde bunlar müteselsilen sorumlu bulunduklarından ve özel mahkemenin görevine giren dava ile asliye hukuk mahkemesinin görevine giren bir dava özel mahkeme niteliğinde olan tüketici mahkemesinde birlikte açılabileceğinden davalı arsa malikleri bakımından da uyuşmazlığın, 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında olduğu ve bu Kanun’a göre çözümü gerektiği her türlü duraksamadan uzaktır.
O hâlde, taraflar arasındaki ilişkinin, 4077 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesinin gerekmesi karşısında, davaya bakmanın tüketici mahkemesinin görev alanında olduğu gerekçesiyle verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun ve yerindedir.
Ne var ki, işin esasına yönelik temyiz itirazları Özel Dairece incelenmediğinden, dosyanın bu nedenle Dairesine gönderilmesi gerekir.
S O N U Ç : 1-Yukarıda (I) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davalı müflis … Anadolu Konut San. A.Ş. İflâs İdare Memuru vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince oy çokluğuyla BOZULMASINA; peşin alınan harcın istek hâlinde yatırana geri verilmesine,
2- Yukarıda (II) nolu bentte açıklanan nedenlerle, direnme yerinde olup, davacı vekilinin işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için DOSYANIN 3. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, aynı Kanun’un 440. maddesi gereğince karar düzeltme yolu açık olmak üzere 03.10.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.