Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2018/248 E. 2021/1427 K. 16.11.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2018/248
KARAR NO : 2021/1427
KARAR TARİHİ : 16.11.2021

MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 5. Aile Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı taraflarca temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 24.03.2011 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 18.01.1995 tarihinde evlendiklerini, üç çocuklarının bulunduğunu, davalının 2009 yılında çalışmaya başladığını, bu tarihten sonra evi ve çocukları ile ilgilenmediğini, birlik görevlerini yerine getirmediğini, eşini aşağıladığını, hakaret ettiğini, cinsel ilişki kurmadığını, tarafların ayrı yattığını ve son olarak müvekkilinin eve alınmadığını ileri sürerek tarafların boşanmalarına, müvekkili yararına 50.000TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi talep ve dava etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili 12.04.2011 tarihli cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, müvekkilinin ekonomik sıkıntılar nedeni ile çalışmak zorunda kaldığını, davacının para vermediğini, eve ve çocuklara bakmadığını, birlik görevlerini yerine getirmediğini, evin elektrik sayacını söktürdüğünü, müvekkiline fiziksel, cinsel ve ekonomik şiddet uyguladığını, ayrıca davacının şizofren olduğunu belirterek davanın reddine, TMK’nın 170. maddesi uyarınca ayrılık kararı verilmesine, ortak çocuklar yararına ayrı ayrı 200TL tedbir-iştirak nafakası ödenmesine; 05.05.2011 tarihli beyan dilekçesinde ise; cevap dilekçesinde yer alan iddialarını tekrarla müvekkilinin evlilik birliğini devam ettirme ihtimali bulunmadığını ileri sürerek tarafların boşanmalarına, velayetlerin anneye verilmesine, ortak çocuklar yararına tedbir-iştirak nafakası ile müvekkili yararına 20.000TL maddi ve 50.000TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. Ankara 5. Aile Mahkemesinin 04.12.2014 tarihli ve 2011/417 E., 2014/1536 K. sayılı kararı ile; tarafların 18.01.1995 tarihinde evlendikleri, ortak üç çocuklarının bulunduğu, 2009 yılından bu yana geçimsizlik içerisinde oldukları, karşılıklı kavgalarının olduğu, birbirlerini şikâyet ettikleri, erkek eşin akıl hastası olduğu, bu nedenle kendisine vasi tayin edildiği, vasiye boşanma davası açmak için izin ve yetki verildiği, boşanmaya neden olan olaylarda eşini kasten yaralamaktan ceza aldığı ve ağır kusurlu olduğu, buna karşılık kadının ise çocukları ile yeterince ilgilenmediği eşi ile sürekli kavga ettiği, davacıyı ve ailesini istemediği, böylece davalının az da olsa kusurunun bulunduğu gerekçesi ile tarafların boşanmalarına, velayetin anneye verilmesine, ortak çocuk yararına 150TL tedbir-iştirak nafakası ile kadın yarına 100TL tedbir nafakası ödenmesine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 10.03.2016 tarihli ve 2015/9684 E., 2016/5083 K. sayılı kararı ile;
“…Hüküm davalı kadın tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği düşünüldü:
Türk Medeni Kanununun 166/1-2. maddesi uyarınca; boşanma kararı verilebilmesi için evlilik birliğinin, ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığının sabit olması gerekir. Oysa dinlenen davacı tanıklarının sözlerinin bir kısmı Türk Medeni Kanununun 166/1. maddesinde yer alan temelinden sarsılma durumunu kabule elverişli olmayan beyanlar olup, bir kısmı ise, sebep ve saiki açıklanmayan ve inandırıcı olmaktan uzak izahlardan ibarettir. Bu itibarla davanın reddi gerekirken delillerin takdirinde hataya düşülerek yetersiz gerekçe ile boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
8. Ankara 5. Aile Mahkemesinin 19.06.2017 tarihli ve 2016/947 E., 2017/1130 K. sayılı kararında ilk kararı ile önceki gerekçeyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
9. Direnme kararı yasal süresi içinde taraflarca temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK
10. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; boşanmaya sebep olan olaylarda davalı eşin kusurlu davranışlarının ispat edilip edilmediği, burada varılacak sonuca göre davacı eşin evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine dayalı boşanma davasının kabulünün gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE
11. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.
12. Bilindiği üzere 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Evlili birliğinin sarsılması” başlıklı 166. maddesinin 1 ve 2. fıkraları;
“Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.” hükmünü taşımaktadır.
13. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır.
14. Söz konusu hüküm uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu takdirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay bu hükmü tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamaktadır. Çünkü tam kusurlu eşin boşanma davası açması tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki “birlik artık sarsılmıştır” diyerek boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer (TMK m. 2). Nitekim benzer ilkeye HGK’nın 04.12.2015 tarihli ve 2014/2-594 E., 2015/2795 K. sayılı kararında da değinilmiştir. Bu durumda kusur ilkesine göre genel sebeple (TMK m. 166/1) boşanmaya karar verebilmek için davalının az da olsa kusurlu olması gerekir.
15. Yargıtay boşanma davalarında temyiz incelemesi aşamasının daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla; her bir davada verilecek olan boşanma kararı, fer’îleri ve boşanmanın malî sonuçları yönünden yapılacak denetlemeye uygun şekilde, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleşen kusurlu davranışları belirtildikten sonra eşlerin kusurluluk durumlarını ise “kusursuz, az kusurlu, eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu eş” şeklinde belirlenmesi gerektiğini belirtmiştir. Yine Yargıtay, 03.07.1978 tarihli, 5/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla da “kimin daha fazla kusurlu olduğunu tayin hususunda önceden bir ölçü konulamayacağına ve bu hususta bir içtihadı birleştirmeye gidilemeyeceğine” karar vererek her bir boşanma davasında tarafların kusurluluk durumlarının kendine özgü ve o evliliğe münhasır olduğunu kabul etmiştir.
16. Evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı iddiasıyla boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz, az kusurlu veya eşit kusurlu (TMK m. 166/1) olmaya gerek olmayıp, ağır kusurlu tarafın dahi (TMK m. 166/2) dava hakkı vardır. Maddenin ikinci fıkrası uyarınca boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Tarafların TMK’nın 166/2. maddesine göre boşanmalarına karar verilirken dikkat edilmesi gereken husus; az kusurlu durumda olan davalı eşin açılan davaya itiraz hakkı olduğudur. Böyle bir durumda hâkim “ileri sürülen itirazın, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğuna ve ayrıca evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmadığı” kanaatine vardığı takdirde boşanmaya karar verilebilecektir.
17. Kanunda açık şekilde bir ayrım yapılmamasına rağmen, hukukumuzda deliller; kesin ve takdiri delil ayrımı esas alınarak incelenmektedir. Kesin delil terimi takdiri delil teriminin karşıtıdır. Kesin deliller; senet, yemin ve kesin hüküm olup, takdiri deliller ise; tanık (HMK m. 240-265), bilirkişi (HMK m. 266-287), keşif (HMK m. 288-292), senet dışında ki belgeler (HMK m. 199) ve kanunda düzenlenmemiş (HMK m. 192) deliller olup; takdiri deliller, koşullarını ve hükümlerini kanunun tayin etmediği, hâkimi bağlamayan, hâkimin üzerinde serbestçe takdir hakkını kullanabildiği delillerdir.
18. Yukarıda açıklandığı üzere, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) uyarınca tanık delili takdiri delildir. Aynı kanunun “Delillerin değerlendirilmesi” başlıklı 198. maddesine göre “kanuni istisnalar dışında hâkimin delilleri serbestçe” değerlendirebileceği açıklanmıştır. Burada hâkimin; tanık delili altında yer alan beyanları hükmün gerekçe bölümünde serbestçe takdir ederken, sadece kendi vicdani kanaatinden bahsetmesi yeterli olmayıp ayrıca dinlenen tanığın ifadesinin, hangi nedenlerle hükme esas alınıp alınmadığını da belirtmesi gerekmektedir. Başka bir olayda da Hukuk Genel Kurulu 20.02.2013 tarihli ve 2012/9-843 E., 2013/253 K. sayılı kararında bu hususu “….sıklıkla başvurulan delillerden biri olan tanık beyanı, takdiri bir delildir, hâkimi bağlamaz ancak hâkim, tanık beyanını serbestçe takdir ederken sadece vicdani kanaati ile karar veremez. Tanık beyanları yönünde ya da aksine hüküm tesis edilmesi durumunda, tanık beyanının neden kabul edildiği ya da edilmediği açıklanmalıdır,…” şeklinde açıklamıştır.
19. Bu açıklamalar kapsamında, eldeki davaya gelince; yerel mahkemece davacı erkek eşin tespit edilen kusurlu davranışları yanında davalı kadın da “çocukları ile yeterince ilgilenmediği, eşi ile sürekli kavga ettiği, davacıyı ve ailesini istemediği” şeklindeki davranışlarıyla boşanmaya sebep olan olaylarda az da olsa kusurlu kabul edilerek boşanmaya karar verilmiş, davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece davacı tanık beyanlarının evlilik birliğinin temelinden sarsılma durumunu kabule elverişli olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerektiği belirtilerek karar bozulmuştur.
20. Tüm bu açıklananların ışığı altında; davacı tanıklarından …’un tarafların yaşadığı mahallede bakkal dükkanı işlettiği ve beyanında açıkça tarafların geçimsizliğine ilişkin bilgisinin bulunmadığını söylediği, …’nun ise davacının eniştesi olduğu, tarafların 1995 yılında evlendiklerini ve evlenme tarihinden itibaren üç yıl kendileri ile birlikte oturduklarını söyledikten sonra “benim evimden taşındıktan sonra ben Ömer ve eşi ile görüşmedim, hiç gitmedik, geçimsizliğe ilişkin bir bilgim yoktur, benim bilgim benim evimde oturdukları döneme ilişkindir” şeklinde beyanda bulunduğu anlaşılmakta olup; beyanından taraflar arasındaki geçimsizliğe ilişkin bilgi ve görgüsünün bulunmadığı anlaşılmaktadır. Özel Daire bozma kararında belirtildiği şekilde; bu beyanlar evlilik birliğinin temelinden sarsılması durumunu kabule elverişli beyanlar olmadığı gibi soyut ve iddia edilen olayların anlatımına uymayan, bu nedenle inandırıcılıktan uzak olduğu açıktır. Hükme esas alınamayacağı belirlenen bu tanık beyanlarının dışında, davalı kadın eşten kaynaklanan kusurlu bir davranışın varlığı da ispat edilememiştir.
21. Diğer yandan, mahkemece; tarafların boşanmalarına ilişkin direnme kararında davalı kadın eş yararına TMK’nın 169. maddesi uyarınca ödenmesine karar verilen tedbir nafakasına ilişkin olarak, davacı vasisi tarafından sunulan 09.10.2017 tarihli dilekçe, her ne kadar temyiz dilekçesi olarak kabul edilip usule uygun şekilde deftere kaydı yapılmış ve gerekli harçları alınmış olsa da; dilekçenin incelenmesinde, Yerel Mahkemeye hitaben yazıldığı ve kadın eşin çalıştığı ileri sürülerek yararına hükmedilen tedbir nafakasının “mahkemece uygun görülmesi halinde” kaldırılmasının talep edildiği, bu istem haricinde temyiz incelemesi yapılmasının talep edilmediği anlaşıldığından davacı vasisinin temyiz dilekçesinin incelenmeksizin iadesine karar verilmesi gerekmiştir.
22. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
23. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında açıklanan nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
Davacı vasisi tarafından sunulan temyiz dilekçesinin esası incelenmeksizin İADESİNE,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 16.11.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.