Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2018/149 E. 2018/1712 K. 15.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2018/149
KARAR NO : 2018/1712
KARAR TARİHİ : 15.11.2018

MAHKEMESİ : Yargıtay 17. Hukuk Dairesi (İlk Derece)

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonucunda ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 17. Hukuk Dairesince;
“DAVA: Davacı vekili 01.06.2016 tarihli dava dilekçesinde Adana ili Seyhan ilçesi 7719 Ada, 15 Parsel sayılı taşınmazı tapudaki kayıtlara itimat ederek 06.10.2003 tarihinde müvekkilinin satın aldığını, daha sonra taşınmazın eski maliki …..’un alacaklısı …l tarafından borçlu aleyhine İstanbul 7. İcra Müdürlüğünün 2002/16734 esas sayılı dosyası ile takibe geçtiğini haciz aşamasında borçlunun taşınmazını üçüncü kişilere sattığını öğrenmesi sonucu 27.11.2002 tarihinde Adana 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2003/718 esas sayısı ile müvekkili …’ında içinde bulunduğu davalılar aleyhine müvekkili adına kayıtlı taşınmaz yönünden tasarrufun iptali davası açtığını, mahkemece yapılan yargılama neticesinde davanın reddine karar verildiğini, bu kararın temyiz edilmesi ile birlikte Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin kararı ile bozularak mahkemesine gönderildiği, Adana 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin kapatılması nedeniyle dosyanın Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderildiği ve 2010/55 esasını aldığı, yeniden yapılan yargılama neticesi mahkemece, tüm davalılar yönünden tasarrufun iptali davasının kabulü ile alacaklıya cebri icra yetkisi verildiğini, bu kararın temyiz edilmesi ile Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2012/1926 -3773 sayılı kararı ile kararın müvekkili lehine bozulduğu, bozmadan sonra dosyanın Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/24 esasına kaydının yapıldığını, kabul kararının müvekkili lehine bozulmasına rağmen alacaklının ilk karara dayalı olarak 12.12.2011 tarihinde taşınmazı icra yoluyla sattırdığını, yapılan ihalenin feshi için müvekkili tarafından Adana 3. İcra Hukuk Mahkemesinin 2011/625 esas sayılı dosyası ile 19.12.2011 tarihinde ihalenin feshi davası açtığını ve mahkemeden görülmekte olan tasarrufun iptali davasını bekletici sorun yapılmasının talep edilmesine rağmen mahkeme hakimi … tarafından bu talebinin reddedildiğini, tüm itirazlarına rağmen ihalenin feshi davasının reddine karar verildiği ve Yargıtay ilgili dairesince de kararın onanarak kesinleştiğini, Yargıtay 17. Hukuk Dairesi tarafından bozularak gönderilen tasarrufun iptali davasına bakan Hakim …’ten taşınmazın satışının durdurulması ve devrinin önlenmesi için tedbir kararı verilmesi talep edilmesine rağmen bu hakim tarafından da talebinin kabul görmediğini, daha sonra göreve gelen hakim Hakan Yiğit tarafından tedbir talebi kabul edilerek 10.10.2013 tarihli duruşmada taşınmazın devrinin önlenmesi için tedbir kararı verildiğini, taşınmazın 06.11.2013 tarihinde ihale alıcısı adına tescil edilmesi sonrası Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesi 28.01.2014 tarihli duruşmada mahkeme hakimi Hakan Yiğit tarafından tedbirin kaldırılmasına karar verildiği, böylece Adana 3. İcra Hukuk Mahkemesi hakimi …’nin ihalenin feshi davasında tasarrufun iptali davasını bekletici sorun yapmamakla, Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesi Hakimleri … ve Hakan Yiğit’in tasarrufun iptali davalarında taşınmazın devrinin durdurulmasına yönelik tedbir taleplerinin reddedilmesi neticesi cebri icra sonucu taşınmazının değeri 182.250,00 TL tespit edilmesine rağmen açık artırmada 111.600,00 TL bedelle satıldığını ve 70.650,00 TL miktarında maddi zararının doğduğunu, ayrıca manevi acı çekmesi neticesi manevi zararının da doğmuş olması nedeniyle 70.650,00 TL maddi, 20.000,00 TL manevi tazminatın ödenmesini talep etmiştir.
DAVALININ CEVABI: Hazine vekili 25.07.2016 tarihli cevap dilekçesinde hakimlerin Anayasa ve yasaların verdiği yetkilerini kullandıklarını, Hukuk Muhakemeleri Kanunu 46. Maddesinin şartlarının oluşmadığını bu nedenle davalının sorumluluğunun doğmadığı ve davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
İHBAR EDİLENLERİN BEYANI: Dava ihbar edilen hakim … ve … davanın reddi gerektiğini beyan etmişlerdir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: Tüm dosya kapsamı ile birlikte Adana 3. İcra Mahkemesinin 2011/625 esas sayılı ihalenin feshi dava dosyası, Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/5144 esas 2016/279 karar sayılı dosyaları ve bu dosyaların içeriği birlikte değerlendirildiğinde tasarrufun iptaline ve ihalenin feshi davasına konu Adana ili Seyhan ilçesi 7719 ada, 15 parselde kayıtlı taşınmaz Mehmet Uzun adına kayıtlı iken kayıt maliki tarafından 14.08.2002 tarihinde….’a, ondan 26.09.2002 tarihinde ……..’na, ondan 27.01.2003 tarihinde ……’a, ondan da 06.10.2013 tarihinde davacı …’a satışının yapılarak tapuda adına kaydının yapıldığı görülmektedir. Bu kez taşınmazın ilk maliki….. alacaklısı….. tarafından borçlu aleyhine alacağın tahsili amacı ile İstanbul 7. İcra Müdürlüğünün 2002/16734 esas sayılı takip dosyası ile icra takibine geçtiği haciz sırasında borçlu Mehmet Uzun’un taşınmazını üçüncü kişiye devrettiği anlaşılması üzerine alacaklı içinde davacının da bulunduğu taşınmazı devir alan kişiler aleyhine Adana 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2003/718 esas sayılı dosyası ile tasarrufun iptali davası açtığı, mahkemenin yaptığı yargılama neticesi davanın reddine karar verdiği, kararın temyiz edilmesi üzerine Dairemizin 26.09.2008 tarih 2008/1539 esas 2008/4310 karar sayılı ilamı ile bozulduğu, kararı veren Adana 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin kapanması üzerine dosyanın Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/55 esasına kaydının yapıldığı mahkemece yapılan yargılama neticesi tüm davalılar yönünden davanın kabulüne tasarrufun iptali ile alacaklı davacıya cebri icra yetkisi verilmesine karar verilmiştir. Bu kararın temyiz edilmesi üzerine dairemiz 28.03.2012 tarih 2012/1926 esas 2012/3773 karar sayılı ilamı ile borçludan satın almayan son malik açısından başka deliler ile desteklenmediği sürece bedel farkı gerekçesi ile kabul kararı verilemez, davanın bedele dönüştürülmesi ve üçüncü kişinin ne miktarda sorumlu bulunduğunun açıklanmak suretiyle hüküm kurulması gerekçesi ile bozulmuştur. Bozma sonra dosya Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/24 esasına kaydedildiği, mahkemece 09.01.2013 tarihinde tensibinin yapıldığı ve Hakim … tarafından 07.03.2013 tarihli duruşmada taraf teşkili sağlanmadığı için bozma kararına uyulup uyulmayacağı konusunda sonra karar verilmesine, tedbir talebinin reddine karar verildiği, bilahare 10.10.2013 tarihli duruşmada hakim HAKAN YİĞİT tarafından tedbir talebi kabul edildiği ve 11.10.2013 tarihinde icra müdürlüğüne tedbirin verildiğine ilişkin müzekkere yazıldığı, İcra Müdürlüğü ihale alacaklısının talebi üzerine 05.11.2013 tarihli İcra Müdür Yardımcısı Sırrı Atilla imzası ile tedbire rağmen Tapu sicil müdürlüğüne yazılan yazıda ihale alıcısı adına tescilinin yapılması istendiği, bu kez 12.11.2013 tarihinde icra müdürü tarafından tapu sicil müdürlüğüne hitaben, Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesince konulmuş bir tedbir olması nedeniyle taşınmazın alıcı adına tescil edilmemiş ise tescil edilmemesi, tescil edilmiş ise üçüncü kişilere devrinin önlenmesi için tedbir konulmasının istendiği, Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesi hakimi Hakan Yiğit tarafından 28.01.2014 tarihinde ihalenin feshine ilişkin kararın Yargıtay ilgili dairesince kesinleşmesi gerekçe gösterilerek tedbirin kaldırılmasına karar verdiği, icra müdürlüğü ise mahkemenin 30.01.2014 tarihli tedbirin kaldırıldığına dair yazısı üzerine tapu sicil müdürlüğüne hitaben tedbirin kaldırıldığına ilişkin yazı yazıldığı anlaşılmaktadır.
Hukuk Muhakemeleri Kanunun 46. maddesine göre ;
“Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:
a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.
ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.
d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.
e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.”
Düzenlemesi ile ancak sayılan şartların gerçekleşmesi durumunda hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı devlet aleyhine tazminat davası açılabilir. Somut davada ihbar edilen Adana 3. İcra Hukuk Mahkemesi hakimi … ihalenin feshi davasını tamamen İcra İflas Kanunu’nun 134 ve devamı maddeleri kapsamında yargılamasını yürütmüş olup tasarrufun iptali davasını bekletici sorun yapmaması ve ihalenin feshi şartları kapsamında davayı sonuçlandırdığı, nitekim Yargıtay ilgili dairesince de bu kararın onanarak kesinleştiği anlaşılmasına göre bu hakim açısından HMK 46. maddesinin şartlarının oluşmadığı görülmektedir.
Adana 3. Asliye Hukuk hakimi … yönünden ise dairemizin bozma kararının tüm taraflara tebliğ edilmemesi nedeniyle taraf teşkili bozma sonrası sağlanamadığı için henüz Yargıtay bozma kararına karşı uyulma yönünde bir karar verilmeden tedbir isteminin reddedilmesi tamamen taktir yetkisi kapsamında kalmaktadır. Bu nedenle bu hakim açısından HMK 46. madde şartları oluşmamıştır.
Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesi hakimi Hakan Yiğit yönünden ise, 10.10.2013 tarihli duruşmada hakim HAKAN YİĞİT tarafından davacının tedbir talebi kabul edildiği ve 11.10.2013 tarihinde icra müdürlüğüne tedbirin verildiğine ilişkin müzekkere yazıldığı anlaşılmaktadır. Tedbir kararı verildiği İcra Müdürlüğüne müzekkere ile bildirilmesine rağmen ihale alacaklısının talebi ile İcra Müdür yardımcısı Sırrı Atilla imzası ile 05.11.2013 tarihli tapu sicil müdürlüğüne taşınmazın ihale alacaklısı adına tescilinin yapılmasının istendiği ve yazıda elden takip yetkisinin verildiği, taşınmazın ihale alacaklısı adına tescilinin yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle hakim Hakan Yiğit tarafından tedbir kararı verilmiş ve ilgili icra müdürlüğüne tedbirin verildiğine ilişkin müzekkere yazılmıştır. Hakimin 28.01.2014 tarihli duruşmada tedbirin kaldırılmasına karar verdiğinde icra müdürlüğünün alacaklı adına tescil edilmesi yazısı gereği alacaklı adına tescil edilmiş durumdadır. Aynı zamanda davacı tarafından açılan ihalenin feshi davası reddedilmiş ve Yargıtay onamasından geçerek kesinleşmiş olduğuna göre bu hakim açısında da HMK 46. maddesinin şartlarının oluşmadığı görülmektedir.
Her ne kadar açılan tasarrufun iptali davası Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından verilen kabul kararı davacı lehine bozulmasına rağmen alacaklının takibe devam ederek taşınmazı sattırdığı ve ihale alacaklısı adına tescil edildiği bu nedenle taşınmazın rayiç değeri ile ihale sonucu elde edilen miktar arasında ki fark kadar bir maddi zararı doğmuş ise de bu zararın doğmasında öncelikle, tasarrufun iptali davası aleyhine sonuçlanması ile birlikte temyiz eden icranın geri bırakılması talebinde bulunmadığı icranın devam etmesi nedeniyle satışın yapıldığı bu sonucun çıkmasında bozma kararından sonra Hakim Hakan Yiğit tarafından taşınmazın devrinin önlenmesi için verilen tedbire rağmen tapu sicil müdürlüğüne taşınmazın ihale alacaklısı adına tescili talepli yazı yazan ve bu yazıya da elden takip yetkisi veren icra müdürlüğünün de katkısı bulunmakta olup hakimlerin yargılama faaliyetlerini yürütürken HMK 46. maddesinde ki şartlardan hiç birisinin gerçekleşmediği, bunun davacı tarafça da ispatlanmadığı hakimlerin tamamen kendisine anayasa ve yasalarca verilen yetki ve taktir yetkilerini kullandığı anlaşıldığından davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda gösterilen nedenle;
1-HMK’nun 46. maddesindeki koşullar oluşmadığından davanın esastan REDDİNE,
2-HMK’nun 49. maddesine göre takdiren 1.000.00 TL. disiplin para cezasının davacıdan tahsiline ve hazineye gelir kaydedilmesine,
3-Alınması gereken 31,40 -TL maktu karar ve ilam harcının peşin alınan 1.548.10 TL. harçtan düşümü ile bakiye 1.516,70-TL’nin istek halinde davacıya iadesine,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi uyarınca davalı yararına takdir olunan 3.000.00 TL. maktu avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,”
Dair oy birliği ile verilen 03.04.2017 tarihli ve 2016/1 E., 2017/1 K. sayılı karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI
Davacı tarafın temyiz isteminin süresinde olduğunun anlaşılmasından ve dosyadaki tüm belgelerin okunmasından sonra gereği düşünüldü:
Dava, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili; müvekkilinin 7719 ada 15 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydına itimat ederek 06.10.2003 tarihinde satın aldığını, taşınmazın eski maliki Mehmet Uzun’un alacaklısı Ahmet Ünal Ceval tarafından borçlu aleyhine İstanbul 7. İcra Müdürlüğünün 2002/16734 E. sayılı dosyası ile icra takibi başlattığını, haciz aşamasında borçlunun taşınmazını üçüncü kişilere sattığını öğrenmesi üzerine Adana 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2003/718 E. sayılı dosyası ile müvekkili …’ın da içinde bulunduğu davalılar aleyhine tasarrufun iptali davası açtığını, mahkemece yapılan yargılama neticesinde davanın reddine karar verildiğini, bu kararın temyizi üzerine Yargıtay 17. Hukuk Dairesince bozularak mahkemesine gönderildiği, yeniden yapılan yargılama sonucunda, tüm davalılar yönünden tasarrufun iptali davasının kabulü ile alacaklıya cebri icra yetkisi verildiğini, bu kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin kararı müvekkili lehine bozduğu, davanın kabulü kararının müvekkili lehine bozulmasına rağmen alacaklının ilk karara dayalı olarak 12.12.2011 tarihinde taşınmazı icra yoluyla sattırdığını, müvekkili tarafından 19.12.2011 tarihinde Adana 3. İcra Hukuk Mahkemesinin 2011/625 E. sayılı dosyası ile ihalenin feshi davası açıldığını ve derdest olan tasarrufun iptali davasının bekletici sorun yapılmasının talep edilmesine rağmen mahkeme Hâkimi … tarafından bu talebin reddedildiğini, tüm itirazlarına rağmen ihalenin feshi davasının reddine karar verildiğini ve Yargıtay ilgili dairesince de kararın onanarak kesinleştiğini, Yargıtay 17. Hukuk Dairesi tarafından bozularak gönderilen tasarrufun iptali davasına bakan Hâkim …’ten taşınmazın satışının durdurulması ve devrinin önlenmesi için tedbir kararı verilmesi talep edilmesine rağmen bu hâkim tarafından da talebinin kabul görmediğini, daha sonra göreve gelen Hâkim Hakan Yiğit tarafından tedbir talebi kabul edilerek 10.10.2013 tarihli duruşmada taşınmazın devrinin önlenmesi için tedbir kararı verildiğini, taşınmazın 06.11.2013 tarihinde ihale alıcısı adına tescil edilmesi sonrası Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 28.01.2014 tarihli duruşmasında mahkeme Hâkimi Hakan Yiğit tarafından tedbirin kaldırılmasına karar verildiğini, böylece Adana 3. İcra Hukuk Mahkemesi Hâkimi …’nin ihalenin feshi davasında tasarrufun iptali davasını bekletici sorun yapmaması, Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesi Hâkimleri … ve Hakan Yiğit’in tasarrufun iptali davalarında taşınmazın devrinin durdurulmasına yönelik tedbir taleplerini reddetmesi neticesinde, taşınmazının değerinin 182.250,00TL tespit edilmesine rağmen cebri icra sonucunda açık artırmada 111.600,00TL bedelle satıldığını ve 70.650,00TL miktarında maddi zararının doğduğunu, ayrıca manevi acı çekmesi neticesi manevi zararının da doğduğunu ileri sürerek fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla 70.650,00TL maddi ve 20.000,00TL manevi tazminatın ödenmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili, sorumluluğu ispata yarayacak yeterli delilin sunulmadığını, davaya konu yargılamada tüm delillerin toplandığını, yeterli inceleme ve irdeleme yapılarak belirlenmiş kurallar çerçevesinde hüküm verildiğini, hâkimin salt Anayasa ve kanunların verdiği yargılama yetkisini kullanmış olması nedeniyle devletin sorumlu tutulmasının mümkün olmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.
İhbar olunan Hâkim … beyan dilekçesinde, yargılamanın yasaya uygun bir şekilde yapıldığını, ihalenin feshi davalarının acele görülmesi gereken davalar olduğunu, davacının tasarrufun iptali davasını bekletici mesele yapmadığına ilişkin iddiasının yersiz olduğunu, mahkemece verilen kararın Yargıtay tarafından onandığını, karar düzeltme isteminin de reddedildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
İhbar olunan Hâkim … beyan dilekçesinde, davacının Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen tasarrufun iptali dosyasında temyiz isteminde bulunurken icranın geri bırakılması talebinde bulunmadığını, kararın davacı lehine bozulmasına ve İİK’nın 40. maddesinde bozma ile icra muamelelerinin olduğu yerde duracağının düzenlenmesine rağmen davacının icra müdürlüğüne dilekçe ile başvurarak takip işlemlerini durdurmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.
Özel Dairece yukarıda başlık bölümüne alınan gerekçe ile davanın reddine karar verilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında öncelikle, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 345. maddesinde istinaf yoluna başvuru süresinin iki hafta, aynı Kanun’un karar tarihinde yürürlükte bulunan 361. maddesinde temyizi kabil nihai kararlara karşı temyiz yoluna başvuru süresinin bir ay olarak düzenlenmesi, İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla yargılama yapan Özel Dairece gerekçeli kararın tebliğinden itibaren bir ay içinde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu nezdinde temyizi kabil olmak üzere karar verilmesi ve gerekçeli kararın davacı vekiline 29.06.2017 tarihinde tebliğ edilerek temyiz isteminin 26.07.2017 tarihinde yapılması karşısında; davacı vekilinin temyiz isteminin süresinde olup olmadığı hususu ön sorun olarak tartışılmış ve değerlendirilmiştir.
2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 02.01.2017 tarihli ve 680 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile değiştirilen (08.03.2018 tarihli ve 7072 sayılı Kanun ile kanun hükmü olarak kabul edilen) “Hukuk ve Ceza Genel Kurullarının görevleri” başlıklı 15. maddesinin 3. fıkrasında;
“İlk derece mahkemesi olarak ilgili dairelerce verilen hükümlerin temyiz yoluyla incelemesini yapmak”
Hükmü yer almaktadır.
Bu hükümde Özel Dairelerce ilk derece mahkemesi sıfatıyla verilen kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabileceği ve Hukuk Genel Kurulunun bu kararları temyiz yoluyla inceleyeceği belirtilmektedir.
Her ne kadar 04.08.2017 tarihli ve 7035 sayılı Kanun’un 31. maddesiyle 6100 sayılı HMK’nın 361/1. maddesindeki bir aylık temyiz süresi iki hafta olarak değiştirilmiş ise de, karar tarihi olan 03.04.2017’de yürürlükte bulunan ve temyiz edilebilen kararları düzenleyen 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 361/1. maddesinde temyizi kabil nihai kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde temyiz yoluna başvurulabileceğinin belirtildiği ve Özel Dairece verilen karara karşı davacı vekili tarafından tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde temyiz isteminde bulunulduğu, bu itibarla temyizin süresinde olduğu hususu oy çokluğu ile kabul edilerek ön sorun aşılmıştır.
İşin esası yönünden yapılan incelemeye gelince;
Davacı vekili dava dilekçesinde, Adana 3. İcra Hukuk Mahkemesi Hâkimi …’nin ihalenin feshi davasında tasarrufun iptali davasını bekletici sorun yapmaması, Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesi Hâkimleri … ve Hakan Yiğit’in tasarrufun iptali davalarında taşınmazın devrinin durdurulmasına yönelik tedbir taleplerini reddetmesi neticesinde, taşınmazının değerinin 182.250,00TL tespit edilmesine rağmen cebri icra sonucunda açık artırmada 111.600,00TL bedelle satıldığını ve 70.650,00TL miktarında maddi zararının doğduğunu, ayrıca manevi acı çekmesi neticesi manevi zararının da doğduğunu ileri sürerek fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla 70.650,00TL maddi ve 20.000,00TL manevi tazminatın ödenmesini talep etmiştir. Özel Dairece 13.07.2016 tarihli ön inceleme tensip tutanağıyla, davanın Hâkimler … ve …’e resen ihbarına karar verilmesine rağmen Hâkim Hakan Yiğit’e davanın resen ihbar edilmediği ve yargılamaya devam olunarak davanın esastan reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Bu noktada, hâkimin hukuki sorumluluğundan kaynaklanan ve devlet aleyhine açılan tazminat davalarında davanın ihbarı hakkında kısa bir açıklama yapılmasında yarar vardır.
Davanın ihbarını düzenleyen 6100 sayılı HMK’nın ilgili maddesi;
“Madde 48- Tazminat davası dilekçesinde hangi sorumluluk sebebine dayanıldığı ve delilleri açıkça belirtilir; varsa belgeler de eklenir.
Mahkeme, açılan tazminat davasını, ilgili hâkime resen ihbar eder.”
şeklindedir.
6100 sayılı HMK’nın 48. maddesinin ikinci fıkrası ile Devlet aleyhine açılan tazminat davasına bakan mahkemenin bu davayı, sorumlu hâkime resen ihbar etmesi esası getirilmiştir.
Bu düzenleme ile dava kendisine ihbar edilen hâkimin, davalı Devlet yanında davaya katılabilmesi, böylece sorumlu hâkimin de davadan haberdar olması ve hukuki dinlenilme hakkı çerçevesinde davada etkili olabilmesi, delil getirebilmesi imkânı sağlanmak istenmiştir. İhbar edilenin bu hakları elde edebilmesi için 6100 sayılı HMK’nın 65 ve devamı maddeleri uyarınca davaya katılması gereklidir.
Yukarıda yapılan bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde, dava dilekçesinde Hâkim Hakan Yiğit’in yaptığı yargılama sebebiyle de maddi ve manevi tazminat isteminde bulunulduğundan 6100 sayılı HMK’nın 48/2. maddesi gereğince davanın Hâkim Hakan Yiğit’e resen ihbar edilmesi gerekirken yargılamaya devam olunarak davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının yukarıda açıklanan nedenlerle kabulü ile Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın usulden BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 15.11.2018 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.