Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2017/928 E. 2019/658 K. 13.06.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/928
KARAR NO : 2019/658
KARAR TARİHİ : 13.06.2019

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Sincan 5. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddi ile talep edilen kötü niyet tazminatının davacıdan tahsiline dair verilen 29.05.2014 tarihli ve 2013/352 E., 2014/156 K. sayılı karar davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 08.12.2014 tarihli ve 2014/13460 E., 2014/17586 K. sayılı kararı ile;
“…Davacı vekili, davalının dava dışı Vakıfbank’tan 2009 yılında çekmiş olduğu krediye müvekkilinin kefil olduğunu, davalının ödeme yapmaması üzerine müvekkilinin kefil sıfatıyla bankaya 250.000,00 TL ödeme yaptığını, ayrıca müvekkilinin davalıya çeşitli tarihlerde borç verdiğini, bunlara ilişkin alacağın tahsili amacıyla başlatılan icra takibinin davalının haksız itirazı ile durduğunu belirterek itirazın iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının müvekkiline yapmış olduğu bir ödemenin olmadığını, ayrıca davacının müvekkili tarafından çekilen bir krediye kefil olmasının da söz konusu olmadığını savunarak davanın reddini ve davacı aleyhine kötüniyet tazminatına hükmedilmesini istemiştir.
Mahkemece toplanan delillere göre; davalının 2009 yılında Vakıfbank’tan kredi çekmediğinin tespit edildiği, ayrıca davacı tarafça davalıya yapıldığı ileri sürülen havale şeklindeki ödemenin davacı tarafından dava dışı bir şirketin temsilcisi olarak dava dışı bir firmaya yapıldığının, diğer iki ödemenin ise davacı tarafından değil davalı tarafından dava dışı bir şirketin banka hesabına yapıldığının tespit edildiği, dolayısıyla davalının itirazının haklı olduğu, bunun yanında davacının hiçbir belge ve nedene dayanmaksızın davalı hakkında takip başlattığı, dolayısıyla kötüniyetli olduğu gerekçesiyle davanın reddine, davacı aleyhine %20 kötüniyet tazminatına karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan ve yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2-Dava, itirazın iptali davası olup İİK’nın 67/2. maddesi uyarınca davanın reddi halinde tazminata hükmolunması için, alacaklının icra takibinde haksız ve kötüniyetli olduğunun görülmesi gerekir. Dosya içeriğine göre davacının icra takibinde haksız olduğu anlaşılmışsa da, kötüniyetli olduğuna dair herhangi bir delil bulunmadığından mahkemece davacı aleyhine kötüniyet tazminatına hükmedilmesi bozmayı gerektirmiştir…”
gerekçesiyle bozularak yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; dosya kendisine gönderilen Ankara Batı 5. Asliye Hukuk Mahkemesince önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davacı vekili; müvekkilinin, davalının 30.10.2009 tarihinde Vakıfbank Sincan Şubesinden kullandığı krediye kefil olduğunu ve davalının krediyi ödememesi üzerine müvekkilinin kredi borcu için 250.000,00TL ödeme yaparak borcu kapattığını, müvekkilinin kredi ödemesinin dışında da 26.06.2006 tarihinde 18.300,00TL, 27.07.2006 tarihinde 10.000,00TL, 01.06.2010 tarihinde 22.000,00TL’yi davalının banka hesabına havale ederek davalıya borç verdiğini, müvekkili tarafından yapılan bu ödemelerin tahsili amacıyla Sincan 2. İcra Müdürlüğünün 2012/2770 sayılı dosyasıyla başlatılan icra takibine davalının haksız yere itiraz ettiğini ileri sürerek vaki itirazın iptaline ve davalının % 40’dan aşağı olmamak üzere icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili süresinde sunduğu cevap dilekçesi ile; sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre istenilen söz konusu alacakların tamamının zamanaşımına uğradığını, davacı tarafından sunulan dekontlara göre 01.06.2010 tarihli havalenin Çetintaşlar Bilgisayar isimli şirket tarafından Koçer Otomotiv’e yapıldığını, bu durumda husumetin Çetintaşlar Bilgisayar tarafından Koçer Otomotiv’e yöneltilmesinin gerektiğini, 26.06.2006 tarihli ve 27.07.2006 tarihli ödemelerin ise davacı tarafından değil müvekkili tarafından F-H…Ltd. Şti.’ye yapıldığını, davacının aktif husumet, müvekkilinin de para transferine taraf olmaması nedeniyle pasif dava ehliyetinin bulunmadığını, öte yandan müvekkili tarafından 30.10.2009 tarihinde çektiği bir kredi ya da kredi borcunun da bulunmadığını, davacı tarafından gerçek dışı ve mesnetsiz iddialarla müvekkili aleyhine icra takibi başlatıldığını, müvekkilinin şirkete gönderdiği parayı davacının kendisi göndermiş gibi göstererek hakkı olmayan bir bedele kavuşmayı amaçladığını, davacının müvekkilinden doğmuş veya doğacak hiçbir alacağının bulunmadığını belirterek davanın reddi ile davacının kötü niyet tazminatına mahkûm edilmesini talep etmiştir.
Mahkemece; davacının takip talebine dayanak yaptığı 26.06.2006 tarihli ve 18.300,00TL, 27.07.2006 tarihli ve 10.000,00TL bedelli havalelerin bizzat davalı … tarafından dava dışı F-H … Şirketine yapıldığı, F-H … Şirketinin tarafların ortak olduğu bir şirket olmakla birlikte, davacının şahsından bağımsız ve ayrı bir tüzel kişiliğe sahip bulunduğu, 01.06.2010 tarihli ve 22.000,00TL bedelli havalenin davacının ortağı olduğu dava dışı Çetintaşlar … Şirketi tarafından dava dışı olan Koçerler Otomotiv … Şirketine yapıldığı, havalenin kural olarak mevcut bir borcun ödenmesi amacıyla yapıldığına ve davalının her üç havalenin de tarafı olmadığına göre, davacının bu havalelerin kendisine bir alacak bahşetmeyeceğini bilebilecek durumda olduğu, davacının davalının kredi borcuna kefil olduğunu ve borcu ödediği iddiasını kanıtlayamadığı, bu havalelere dayanarak takip yapmakta kötü niyetli olduğunun ayrıca ispatı gerektirmeyecek surette açık görüldüğü gerekçesi ile davanın reddine ve Sincan 2. İcra Müdürlüğünün 2012/2270 sayılı takibine konu meblağ itibariyle reddedilen tutarın %20’si oranına denk gelen 76.636,56TL kötü niyet tazminatının davacıdan tahsiline karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece önceki gerekçeler genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun (İİK) 67. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca davacı alacaklı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilebilmesi için gerekli olan koşulların oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle itirazın iptali davası, icra inkâr tazminatı ve kötü niyet tazminatına ilişkin yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır:
İtirazın iptali davası, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nun 67. maddesinde düzenlenmiş olup, yasa hükmü aynen;
“(Değişik madde: 18/02/1965 – 538/37 md.)
(Değişik fıkra: 17/07/2003 – 4949 S.K./15. md.) Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir.
(Değişik fıkra: 09/11/1988 – 3494/1 md.) Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın (Değişik ibare:02/07/2012-6352 S.K./11.md.) yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir.
İtiraz eden veli, vasi veya mirasçı ise, borçlu hakkında tazminat hükmolunması kötü niyetin sübutuna bağlıdır.
(Mülga fıkra: 17/07/2003 – 4949 S.K./103. md.)
Birinci fıkrada yazılı itirazın iptali süresini geçiren alacaklının umumi hükümler dairesinde alacağını dava etmek hakkı saklıdır.
(Ek fıkra:02/07/2012-6352 S.K./11.md.) Bu Kanunda öngörülen icra inkar tazminatı, kötü niyet tazminatı ve benzeri tazminatların tespitinde, takip talebi veya davadaki talep esas alınır.”
şeklindedir.
Bu yasa hükmü uyarınca itirazın iptali davası; alacaklının, icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İİK’nın 66. maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçladığı bir eda davası olup, itirazın tebliğinden itibaren bir yıllık süresinde açılan davada borçlunun itirazında haksızlığının belirlenmesi ve alacağın likit olması hâlinde, istem varsa borçlu aleyhine icra inkâr tazminatına da hükmedilebilir ( Kuru, B: İcra ve İflas Hukuku, 2006, s.219,223).
2004 sayılı İİK’nın 67. maddesinin 2. fıkrası uyarınca alacaklının kötü niyet tazminatına mahkûm edilebilmesi için takibin haksız ve kötü niyetle yapılmış olması gerekir.
Hemen belirtilmelidir ki, alacaklının icra takibini kötü niyetli olarak yaptığı hususu, borçlu tarafından kanıtlanmalıdır.
Öğretide ve Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarına göre, alacağının bulunmadığını bildiği veya bilmesi gereken bir durumda olduğu hâlde, icra takibine girişen alacaklının kötü niyetli olduğu kabul edilmektedir.
Anılan yasa hükmünde düzenlenen ve ‘kötü niyet tazminatı’ olarak adlandırılan tazminat, yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde takibe girişmekte kötü niyetli bulunduğu borçlu tarafından açıkça kanıtlanmış olan ya da öyle olduğu ayrıca kanıtlanmasına gerek bulunmaksızın dosya kapsamından açıkça anlaşılabilen alacaklıya yönelik bir yaptırım niteliğindedir.
Hemen belirtilmelidir ki, alacağının varlığına maddi hukuk kuralları çerçevesinde inanarak icra takibine girişen, ancak bunu usul hukuku kurallarına uygun şekilde kanıtlayamadığı için itirazın iptali istemi reddedilen bir alacaklı, İİK’nın 67. maddesi anlamında ‘haksız’ ise de, ‘kötü niyetli’ olarak kabul edilmesine ve dolayısıyla, bu iki koşulun birlikte gerçekleşmesini açıkça şart koşan söz konusu hüküm çerçevesinde tazminatla sorumlu tutulmasına hukuken olanak yoktur.
Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 20.06.1980 tarihli ve 1979/9-82 E., 1980/2073 K.; 10.04.2002 tarihli ve 2002/19-282 E., 2002/299 K.; 27.04.2005 tarihli ve 2005/19-286 E., 2005/268 K., 21.10.2015 tarihli ve 2013/19-2415 E., 2015/2335 K., 01.03.2017 tarihli ve 2015/1048 E., 2017/380 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
Başka bir ifadeyle; İİK’nın 67/2. maddesi hükmüne göre, itirazın iptali davasının davalı (borçlu) lehine sonuçlanması üzerine, alacak likit olsun veya olmasın, böyle bir alacağa dayalı takibin, haksız ve kötü niyetli olması hâlinde, istem varsa, davalı (borçlu) lehine kötü niyet tazminatına hükmedilmesi gereklidir. Burada takibin haksız olması tek başına yetmemekte, ayrıca kötü niyetli olması da gerekmekte olup, ispat yükü; takibin kötü niyetli olduğunu iddia eden davalı(borçlu)’nun üzerindedir.
Kötü niyet kavramının, somut olayın özelliklerine göre belirlenmesi gerekmesi itibariyle, açıklanan bu ilke ve kurallar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacının takip talebine dayanak yaptığı 26.06.2006 tarihli ve 18.300,00TL, 27.07.2006 tarihli ve 10.000,00TL bedelli havalelerin bizzat davalı … tarafından dava dışı F-H … Şirketine yapıldığı, davalının ortağı olduğu söz konusu şirketin ayrı ve bağımsız bir tüzel kişiliğinin bulunduğu, 01.06.2010 tarihli ve 22.000,00TL bedelli havalenin ise davacının ortağı olduğu dava dışı Çetintaşlar … Şirketi tarafından dava dışı olan Koçerler Otomotiv … Şirketine yapıldığı, davalının her üç havalenin de tarafı olmadığı, davacının kefil olduğunu iddia ettiği krediye ve kredi borcuna ilişkin olarak da bir belge sunmadığı gibi, bankanın cevabi yazısında da davalıya 2009 yılında kullandırılmış olan herhangi bir tüketici kredisinin bulunmadığının ve kullandırılmış bir kredi bulunmadığından davacının kefil olmasının söz konusu olmadığının belirtildiği, davacının bu havalelerin kendisine bir alacak bahşetmeyeceğini bilebilecek durumda olduğu gibi iddiaya dayanak yapılan krediyi de kanıtlayamadığı, davacının takip başlatmakta haksız ve kötü niyetli olduğunun sunulan dekontlardan ve dosya kapsamından açıkça anlaşılabildiğinden yerel mahkemece davacı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; dosya içeriğine göre davacının icra takibinde haksız olduğu anlaşılmışsa da, kötü niyetli olduğuna dair herhangi bir delil bulunmadığından davacı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilemeyeceğinden direnme kararının bozulması gerektiği ileri sürülmüş ise de; görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
Hâl böyle olunca davanın reddi ile davacının kötü niyet tazminatına mahkûm edilmesine dair verilen yerel mahkeme direnme kararı yerindedir.
Ne var ki, Özel Dairece bozma nedenine göre, hükmedilen kötü niyet tazminatının miktar yönünden temyiz incelemesi yapılmadığından, bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
S O N U Ç: Direnme uygun bulunduğundan davacı vekilinin hükmedilen kötü niyet tazminatının miktarına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 19. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 13.06.2019 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.