Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2017/900 E. 2019/591 K. 21.05.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/900
KARAR NO : 2019/591
KARAR TARİHİ : 21.05.2019

MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İstanbul 28. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 10.12.2013 tarihli ve 2012/75 E., 2013/335 K. sayılı karar davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 21.04.2014 tarihli ve 2014/4740 E., 2014/7727 K. sayılı kararı ile;
(…Davacılar vekili, müvekkili … tarafından diğer müvekkili Acar… Ltd. Şti. lehine keşide edilen 28.02.2012 tarih 6000 TL. bedelli çekin davalı … şirketi tarafından haksız ve kötüniyetli olarak icra takibine konu edildiğini, dava konusu çekin yetkili hamili Dolu Plastik Ltd. Şti. iken O’nun elinden çalındığını, soruşturmanın devam ettiğini, çek için ödeme yasağı bulunduğunu ileri sürerek müvekkillerinin çek nedeniyle borçlu olmadıklarının tesbitine, çekin istirdatına, ödemeler olması halinde paraların istirdatına, %40 kötüniyet tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Asli müdahale talebinde bulunan Dolu Plastik San. Tic. Ltd. Şti.’nden vekili, çekin müvekkili uhdesinde iken çalındığını İstanbul 14. Asliye Tic. Mahkemesi 2011/549 E.- sayılı iptal davasının açıldığını, davanın halen devam ettiğini çekler hakkında ödemeden men yasağı verildiğini belirterek çekin istirdatına, takibin iptaline, %40 kötüniyet tazminatının kötüniyetli davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, müvekkili ile dava dışı Akare Elk… Ltd. Şti. arasında akdedilen faktoring sözleşmesi gereğince dava konusu çeke müvekkilinin hamil olduğunu, ödeme yasağına rağmen çekin icra takibine konu yapılabileceğini, faktoring işleminin hukuka uygun olduğunu belirterek davanın reddi ile %40 tazminatın davacıdan tahsilini istemiştir.
Mahkemece yapılan yargılama; toplanan deliller neticesinde, davalı … şirketinin sunduğu temlike konu olan Akare Ltd. Şti’nin Marka Moda… Ltd. Şti adına düzenlediği 02.09.2011 tarihli 34.087,09 TL bedelli irsaliyeli faturada teslim alan hanesinde, herhangi bir imzanın bulunmadığı bir başka ifade ile davalı … şirketinin yönetmelik hükümlerine aykırı olarak alacağının bir mal veya hizmet satışından doğmuş olduğunu usulen kanıtlayamadığı ayrıca faktoring şirketinin çekte ödemeden men kararı olmasına rağmen bu konuda araştırma yapmadığı gerekçeleri ile davacıların icra takibine konu çekten dolayı davalıya borçlu olmadığının tesbitine, anılan takibin davacılar yönünden iptaline ve çekin istirdatına, ödeme yapılmış ise iadesi isteminin ve kötüniyet tazminatı isteminin reddine karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Davacılar dava konusu çekin keşidecisi ve lehdarı olup davalı …Ş. Çekin hamili durumundadır. Çekin davalıya Akare Elk… Ltd. Şti. tarafından ciro yolu ile intikal ettiği ve bu ciranta ile davalı arasında faktoring sözleşmesi bulunduğu dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Çekteki alacağın Akare Elk. Ltd. Şti. İle bir önceki ciranta Marka Moda Çarşıları…Ltd. Şti. arasındaki mal satış bedelini içeren faturadan kaynaklandığı ve böylece çekteki alacağın önceki alacaklı ile borçlu arasındaki mal satışından kaynaklandığının sunulan fatura ile belgelenmiş olduğu dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Bu durumda mahkemece dava konusu çekin dava tarihinde yürürlükte bulunan ”Finansal Kiralama Faktoring ve Finansman Şirketlerinin Kuruluş ve Faaliyet Esasları Hakkındaki 2006 tarihli yönetmeliği” 22/2 maddesine uygun şekilde davalıya temlik edilmiş olduğunun kabulü ile sorucuna göre bir karar verilmesi gerekirken somut olaya uygun düşmeyen gerekçelerle yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.…)
gerekçesiyle bozularak yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, menfi tespit istemine ilişkindir.
Davacılar vekili; Dolu Plastik San. ve Tic. Ltd. Şti. ve Dolu Dış Tic. Paz. Ltd. Şti’nin hamilleri olduğu çek ve senetlerin müvekkili şirkete ait fabrika binasından 04.09.2011 tarihinde meçhul kişilerce çalındığını, işbu hırsızlık olayının 05.09.2011 tarihinde öğrenildiğini, suç duyurusu üzerine yürütülen soruşturmanın ve çalınan çekler ile ilgili olarak açılan zayi nedeniyle iptal davasının hâlen devam ettiğini, 09.09.2011 tarihinde ödemeden men yasağı verildiğini, 13.09.2011 tarihli Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi’nde ilan edildiğini, dava konusu müvekkili … tarafından diğer müvekkili Acar… Ltd. Şti. lehine keşide edilen 28.02.2012 tarihli ve 6.000,00TL bedelli çekin davalı … şirketi tarafından haksız ve kötüniyetli olarak İstanbul 13. İcra Müdürlüğü’nün 2012/4031 sayılı dosyası ile icra takibine konu edildiğini, takibe konu çekin tek gerçek yetkili cirantası Acar Dayanıklı Tüketim Malları Tic. Paz. Ltd. Şti.’nin şahsi borcu dolayısıyla Dolu Plastik San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin yetkilisi Mevlüt Dolu’ya verildiğini, Mevlüt Dolu’nun da Dolu Plastik San. ve Tic. Ltd. Şti. için kullanılmak üzere Dolu…Şti’ye verdiğini, anılan çekin işbu şirket tarafından ciro edilmeden uhdesinden çalındığını, bu nedenle müvekkillerinin çekteki gerçek cirantalara ve davalıya borcunun bulunmadığını ileri sürerek davalının çekin çalındığını, ödemeden men yasağı bulunduğunu bilmesine rağmen kötüniyetli olarak başlatmış olduğu takibe konu çek nedeniyle müvekkillerinin borçlu olmadıklarının tesbitine, çekin istirdatına, ödemeler olması hâlinde paraların istirdatına, %40 kötüniyet tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Asli müdahale talebinde bulunan Dolu Plastik San. Tic. Ltd. Şti. vekili; çekin müvekkili uhdesinde iken çalındığını, çekin iptali yönünde açılan davanın devam ettiğini, çekler hakkında ödemeden men yasağı verildiğini, davalının kötüniyetli olduğunu belirterek çekin istirdadına, takibin iptaline, %40 kötüniyet tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili; müvekkili ile dava dışı Akare Elk… Ltd. Şti. arasında akdedilen faktoring sözleşmesi gereğince dava konusu çeke müvekkilinin hamil olduğunu, ödeme yasağının çekin icra takibine konu edilmesine engel olmadığını, faktoring işleminin hukuka uygun olduğunu belirterek davanın reddi ile %40 tazminatın davacıdan tahsiline karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece; davacı …’ın keşideci olduğu, Acar Day. Tük. Mal. Tic. Ve Paz. Ltd. Şti.nin 1. Ciranta bulunduğu, temlike konu olan Akare Ltd. Şti. Ye Marka Moda Çarş. Karşı düzenlenen 02.09.2011 tarihli, 753302 nolu ve 34.087,09TL bedelli irsaliyeli faturada teslim alan hanesinde herhangi bir imzanın bulunmadığı, davalı şirketin faktoring şirketlerinin kurulması aşamasındaki yönetmeliğin 1. maddesinde faktoring işlemlerine esas olan temlik konusu alacakların fatura veya mal konusundan tevsik eden diğer belgelere dayalı bulunması, 8. maddenin d bendinde ise kambiyo senetlerine dayalı olsa bile fatura veya alacağın bir mal veya hizmet satışından doğmuş olduğunu tevsik eden belgelerle ilişkilendirilemeyen alacaklıların satın alamayacakları şeklindeki hükme riayet etmediği, faktoring şirketinin aldığı çekte ödemeden men kararı olmasına rağmen bu konuda araştırma yapmadığı gerekçesiyle davacıların borçlu olmadığının tespitine, ödeme yapılmış ise ödenen paraların iadesi yönündeki istemin reddine, kötü niyet tazminatı isteminin reddine karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava konusu çekteki alacağın önceki alacaklı ile borçlu arasındaki mal satışından kaynaklandığının sunulan fatura ile belgelenip belgelenmediği, burada varılacak sonuca göre çekin dava tarihinde yürürlükte bulunan Finansal Kiralama Faktoring ve Finansman Şirketlerinin Kuruluş ve Faaliyet Esasları Hakkındaki 2006 tarihli Yönetmelik hükümlerine uygun şekilde davalıya temlik edilmiş olduğunun kabulünün gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle “Faktoring (Factoring)” kavramı üzerinde durulması ve kurum olarak nasıl islediğinin açıklanmasında fayda bulunmaktadır.
Türkiye’de faktoringin gelişmesi 1980 sonrası dışa açık ekonomi politikaları ve ihracata dayalı sanayileşme stratejileriyle paralellik göstermektedir.
Ülkemizde kısa bir geçmişi olduğu hâlde hızlı bir gelişme gösteren faktoring hakkında 13.12.2012 tarihine kadar müstakil bir yasa yürürlüğe konmamış, faktoring işlemleri, önceleri 90 sayılı Ödünç Para Verme İşleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye dayanılarak 1994 yılında yayımlanan “Faktoring Şirketlerinin Kuruluş ve Esasları Hakkında Yönetmelik”, daha sonra da 5411 sayılı Bankacılık Kanunu ile faktoring şirketlerinin kuruluş ve faaliyet izni ve denetim yetkisinin BDDK’ya verilmesi üzerine BDDK tarafından çıkarılan ve 10.10.2006 tarih ve 26315 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan “Finansal Kiralama Faktoring ve Finansman Şirketlerinin Kuruluş ve Faaliyet Esasları Hakkında Yönetmelik” hükümleri çerçevesinde düzenlenmiştir. Ancak, anılan yönetmelik hükümleri ihtiyaçları karşılamaktan uzak olduğu için 23.11.2012 tarih 6361 sayılı Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu (FKFFŞK) kabul edilmiş ve 13.12.2012 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir (Saraç, Ş: Yargıtay Kararları Işığında Faktoring, Ankara, 2013, s.43). Bu Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra ise, 24.04.2013 tarihli “Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketlerinin Kuruluş ve Çalışma Esasları Hakkında Yönetmelik” yayımlanmıştır. Şu anda ülkemizde faktoring işlemleri, FKFFŞK ve bu Kanun’a dayalı olarak çıkartılan Yönetmelik ve diğer mevzuat hükümlerine göre yapılmaktadır (Yücesoy Yılmaz,Y: Hukuki Açıdan Faktoring İşlemi, Ankara 2018, s:56).
6361 sayılı FKFFŞK’nın yürürlüğe girdiği 13.12.2012 tarihinden önceki faktoring uyuşmazlıklarına önceki mevzuat hükümleri uygulanacağından, eldeki uyuşmazlık bakımından anılan Kanun’dan önce yürürlükte bulunan 2006 tarihli Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketlerinin Kuruluş ve Faaliyet Esasları Hakkında Yönetmelik hükümleri uygulanacaktır.
Factoring (mevzuatta kullanılan şekliyle Faktoring) Latince “Factor” kelimesinden türetilmiştir.
Faktoring; “Müşterinin üçüncü şahıs olan borçlu karşısındaki mal tesliminden veya işgörme/hizmet ediminden ileri gelen alacaklarının karşılığını, alacağın tahsilinden önce avans olarak ödeyerek alacağın tahsil edilmemesi riskinin ve müşteri için borçlunun muhasebesinin tutulması, ihtar işlemleri gibi işgörme/hizmet edimlerinin üstlenilmesi suretiyle devir ve satın alınması” olarak tanımlanmaktadır (Kocaman A: Faktoring İşlemlerinin Hukuki Niteliği, Ankara 1992, s.21).
Konuyu düzenleyen Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketlerinin Kuruluş Ve Faaliyet Esasları Hakkında Yönetmeliğe göre Türkiye’de bu işlemler ancak Faktoring Şirketleri tarafından yapılabilir.
Faktoring’in amacı, firmalara satışlarının ve karlarının artması konusunda yardımcı olmaktır.
Kapsam olarak faktoring; bir mali kuruluş (factor/faktor) ile ticari borçlular (müşteriler) ve mal satan veya hizmet arz eden bir ticari işletme arasında (satıcı) üç taraflı bir sözleşme olup, genelde rücu hakkı olmaksızın alıcının borçlularının hesap hasılalarını factor satın alır ve bu suretle müşterilere tanınan kredileri kontrol altında tuttuğu kadar, muhasebe ve tahsilatını da yürütür.
Faktoring işleminin üç tarafı vardır. Bunlar;
a)Müşteri (firma):Faktoring hizmetlerini talep eden ve alacaklarını faktoring şirketine devreden (satan) işletme,
b)Faktoring Şirketi (Factor): Müşterinin alacaklarını devir ve satın alarak karşılığında nakit olarak ödeyen şirket,
c)Borçlu: Müşterinin alacaklı olduğu kişi veya işletmedir.
Faktoring’in en önemli çeşitleri; tam servis factoring; rücu hakkı saklı factoring; gayri kabili rücu factoring; ödeme vadesinde factoring; fatura iskonto yöntemi; tahsilat yöntemi; ihracat factoringi; ithalat factoringi; örtülü factoring; acenta factoringi olarak sıralanabilir.
Faktoring hizmetleri ise; kredi riskini karşılama; tahsilat ve muhasebe; fonlardan avans, şeklinde özetlenebilir.
Faktoring şirketlerinin yapamayacakları iş ve işlemler Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketlerinin Kuruluş ve Faaliyet Esasları Hakkında Yönetmeliğin 19. maddesinde ve 22/2.maddesinde düzenlenmiş;
19. madde ile;
“Bu Yönetmelik hükümlerine göre kendilerine faaliyet izni verilen şirketlerin, müşterileri ile yapacakları işlemler için yazılı sözleşme düzenlemeleri zorunludur.” şeklinde düzenleme yapılarak yazılı sözleşme yapma zorunluluğu getirilmiş,
22. maddenin 2. fıkrasında ise;
“Faktoring şirketleri kambiyo senetlerine dayalı olsa bile, bir mal veya hizmet satışından doğmuş veya doğacak fatura veya benzeri belgelerle tevsik edilmeyen alacakları satın alamazlar veya tahsilini üstlenemezler”
hükmüne yer verilmiştir.
Kaldırılan 1994 tarihli yönetmeliğin 8/d maddesinde de bu maddeye paralel bir düzenleme bulunmaktaydı.
Şu anda yürürlükte bulunan FKFFŞK m. 9/f.II’de ve FKFFŞK’ya dayanılarak çıkarılan Yönetmelik m. 8/f.I’de de aynı yönde bir düzenleme yapılmıştır. Bu düzenlemelerin, uygulamada bir kısım boş ve hileli kambiyo senetlerinin, faktoring şirketlerince ciro yolu ile devralınmasının engellenmesi amacıyla sevkedildiği anlaşılmaktadır. Kanun hükmünde belirtilen koşullara uygun bir faktoring işlemi gerçekleştirilmediğinde, faktoring şirketi kambiyo senedinin yetkili hamili olmamaktadır. FKFFŞK m. 9/f.II, kamu düzenine ilişkin emredici bir hüküm olduğundan, mahkeme tarafından resen dikkate alınmalıdır.
Kanun ve Yönetmelikte açıkça, faktoring şirketlerinin kambiyo senedine dayalı olsa bile, bir mal satışından veya hizmet arzından doğmayan alacakları devralamayacakları düzenlenerek, kambiyo senedinin içerdiği hakkın soyutluğu ilkesi ortadan kaldırılmıştır. Buna göre faktoring şirketleri, ancak bir mal satışından ya da hizmet arzından doğan alacağın ifası için verilen kambiyo senetlerini, ciro ve teslim yolu ile devralabilmektedirler. Burada kambiyo senedindeki hakkın devri için yapılan ciro ve teslim, alacağın devrinin hukukî sonuçlarını doğurmaktadır. Senet borçlusu, faktoring işleminden haberdar olduğu andan itibaren, faktoring müşterisine karşı ileri sürebileceği şahsî defileri, faktöre karşı da ileri sürebilmektedir.
Şahsî defilerin faktoring şirketine karşı ileri sürülebilmesi, işlemin taraflarının, kambiyo ilişkisinin sıralı tarafları olmasına bağlıdır. Buna göre, senette düzenleyen ya da keşideci, lehtar ile faktoring şirketi arasında faktoring sözleşmesinin bulunması ve senedin de ciro ve teslim yolu ile lehtardan faktoring şirketine geçmesi hâlinde, lehtar ile arasındaki temel ilişkiden kaynaklanan şahsî defıleri, faktoring şirketine karşı ileri sürebilmektedir. Ciro ve teslim yoluyla devraldığı bir senedi, aradaki temel ilişki nedeniyle devreden borçlu, senedi kendisinden devralan ile faktoring şirketi arasında faktoring sözleşmesinin bulunması ve senedin, ciro ve teslim yoluyla kendisinden devralandan faktoring şirketine geçmesi hâlinde, temel ilişkiden kaynaklanan şahsi defileri faktoring şirketine karşı ileri sürebilmektedir.
Şahsi defilerin ileri sürülebilirliğiyle ilgili olmamakla birlikte, uygulamada çeklerin çalındığı ya da kaybolduğu iddiasıyla, faktoring şirketleri aleyhine çek istirdadı davalarının da açıldığı görülmektedir. Aleyhine bu iddialarla dava açılan faktoring şirketinin, dava konusu çek ya da çekleri, FKFFŞK m. 9/f. II’ye (2006 sayılı Yönetmelik m. 22/2) uygun olarak devraldığını ispat etmesi gerekmektedir. Bu hususun ispatından sonra davacı, faktoring şirketinin TTK m.792 ( 6762 sayılı TTK m.704) uyarınca çeki ya da çekleri kötüniyetle veya ağır kusurla iktisap ettiğini ispatlamalıdır ( Yücesoy Yılmaz, s. 218,219 vd).
Az önce bahsedildiği üzere; uyuşmazlık çıkaran kambiyo borçlusunun, faktoring işleminin köşelerinden biri olup olmadığının Yönetmelik’in 22/2 ve yürürlük tarihine göre sayılı FKFFŞK’nın 9/2 maddesi hükmünün değerlendirilmesi yönünden bir önemi yoktur. Yani menfi tespit davası açan kambiyo borçlusu, faktoring işleminin dışında kalan keşideci veya cirantalardan biri olsa bile son ciranta tarafından faktoring sözleşmesi çerçevesinde fâctoring şirketine ciro yoluyla devredilmiş olan bir senetten dolayı da mutlaka Yönetmelik’in 22/2 ve yürürlük tarihine göre FKFFŞK’nun 9/2 maddesinde aranan koşulların gerçekleşip gerçekleşmediği hususunun mahkemece resen gözetilmesi gerekmektedir. Şahsi defilerin faktoring şirketine karşı ileri sürülüp sürülemeyeceği sorunu ise belirtilen bu ön sorun aşıldıktan sonra gündeme gelebilecektir. Yani bono veya çekin faktoring şirketine ciro yoluyla temliki işleminin Yönetmelik’in 22/2 ve yürürlük tarihine göre 6361 sayılı FKFFŞK’nun 9/2 maddesinde aranan koşullara uygun olduğunun saptanması hâlinde kambiyo borçlusunun kendi akidine karşı ileri sürebileceği şahsi defileri faktoring şirketine karşı da ileri sürüp süremeyeceği tartışılıp değerlendirilebilecektir.
Özetlemek gerekirse; factoring işlemi içinde yer alan kambiyo borçlusu, 818 sayılı BK’nın 167/1 (TBK, md. 188/1) maddesi uyarınca temlik eden durumundaki önceki alacaklısına yani satıcı firmaya (müşteriye) karşı ileri sürebileceği defi ve itirazları faktoring şirketine karşı da ileri sürebilir. Burada Yönetmeliğin 22/2 ve yürürlük tarihine göre 6361 sayılı FKFFŞK’nun 9/2 maddesi uyarınca kambiyo senedi sebebe bağlandığından kambiyo senetlerinin soyutluk ve kamu güvenliği ilkesi ortadan kalkacak ve bunun sonucu olarak şahsi defilerin hamile karşı ileri sürülebilmesi için 6762 sayılı TTK’nın 599. (6102 sayılı TTK ,md.687) maddesinde öngörülen “hamilin senedi kötüniyetle iktisap etmesi gerektiği” koşulu aranmayacaktır. Zira, Yönetmeliğin 22/2. ve yürürlük tarihine göre FKFFŞK’nın 9/2. maddesi uyarınca kambiyo senedindeki alacağın mutlaka bir mal veya hizmet satışından kaynaklanması gerekmekte ve senetteki alacak sebebe bağlanmaktadır. Sebebe bağlanan bu alacağın faktoring şirketine devri ciro yoluyla olmakla birlikte işlemin temelinde alacağın temliki hükümleri yatmaktadır.
Çek/senette ciro zinciri içinde yer almakla birlikte factoring işlemi içinde yer almayan kambiyo borçlusunun durumunun 818 sayılı BK’nın 167/1. (TBK md 188/1) maddesine göre değil 6762 sayılı TTK’nın 599.(6102 sayılı TTK md 687) maddesi hükmüne göre değerlendirilmesi gerekmektedir (Saraç , s.268, 273, 274vd).
Yukarıdaki bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Davacılar dava konusu çekin keşidecisi ve lehdarı olup, davalı …Ş. çekin hamili durumundadır. Çekin davalıya Akare Elk… Ltd. Şti. tarafından ciro yolu ile intikal ettiği ve bu ciranta ile davalı arasında faktoring sözleşmesi bulunduğu dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Çekteki alacağın Akare Elk. Ltd. Şti. ile bir önceki ciranta Marka Moda Çarşıları…Ltd. Şti. arasındaki mal satış bedelini içeren faturadan kaynaklandığı ve böylece çekteki alacağın önceki alacaklı ile borçlu arasındaki mal satışından kaynaklandığının sunulan fatura, iskonto ön ödeme belgesi ve alacak bildirim formu ile belgelenmiş olduğu dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Zira, 08.04.2011 tarihli faktoring sözleşmesine istinaden, 08.09.2011 tarihli alacak bildirim formu düzenlenmiş ve 08.09.2011 tarihinde de kayıt davalının defterlerine işlenmiştir. Davacı tarafça senedin çalındığı iddiasıyla 07.09.2011 tarihinde dava açılmış 09.09.2011 tarihinde ödemeden men yasağı kararı alınmış, anılan çek 13.09.2011 tarihli Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde ilan edilmiştir. Bu durumda davalı … Şirketinin üzerine düşen araştırmayı yaptığı kabul edilmelidir.
Mevcut bu durumda mahkemece; faktoring işleminin Yönetmelik hükümlerine uygun olduğu, çekin ciro silsilesinde kopukluk bulunmadığı, davalının yetkili hamil olduğu, faktoring sözleşmesinin ve devir işleminin ödeme yasağı kararı alınmadan önce yapıldığı, factoring şirketinin çek hakkında ödeme yasağı konulduğunu bilebilecek durumda olmadığı, davalının kötüniyetli olduğuna dair iddiaları teyit eder tarzda bir delil bulunmadığı kabul edilerek varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekmektedir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında uyuşmazlıkta Kambiyo Hukukunun genel ilkelerinin uygulanması gerektiği, davacı ile faktoring şirketi arasında akdi bir ilişki bulunmasa bile davacının çeki elinde bulunduran davalı şirkete karşı Yönetmeliğin 22/2. maddesinden kaynaklanan defileri ileri sürebileceği, sunulan faturada teslim alan hanesinde herhangi bir imzanın bulunmadığı, faturanın gerçek bir akdi ilişkiye dayanılarak düzenlendiğinin kanıtlanamadığından yerel mahkeme direnme kararının onanması gerektiği ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından kabul edilmemiştir.
Hâl böyle olunca; yerel mahkemece Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 21.05.2019 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

KARŞI OY

6361 sayılı Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu 13.12.2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu kanunun yürürlüğünden önce faktoring işlemleri hakkında 10.10.2006 tarihli Resmi gazete’de yayınlanan Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketlerinin Kuruluş ve Faaliyet Esasları Hakkında Yönetmelik uygulanmaktaydı.
6361 sayılı Kanunun 9/3. maddesinde yer alan; “Bir kambiyo senedinin ciro yoluyla faktoring şirketine devri hâlinde, kambiyo senedinden dolayı kendisine başvurulan kişi, düzenleyen veya önceki hamillerden biriyle kendi arasında doğrudan doğruya var olan ilişkilere dayanan def’ileri faktoring şirketine karşı ileri süremez; meğerki, faktoring şirketi kambiyo senedini iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş olsun.” düzenlemesi ile TTK 687 (eski TTK 599) hükmüne paralel bir düzenleme getirilmiş ise de yönetmelikte benzeri bir hüküm bulunmamaktadır.
Somut olayda faktoring sözleşmesi kanunun yürürlük tarihinden önce gerçekleştiğinden yukarıda anılan yönetmelik hükümleri uygulanmalıdır.
Bu Yönetmeliğin 22/2. maddesine göre “faktoring şirketleri kambiyo senetlerine dayalı olsa bile, bir mal veya hizmet satışından doğmuş veya doğacak fatura veya benzeri belgelerle tevsik edilemeyen alacakları satın alamazlar veya tahsilini üstlenemezler.” Aynı yönetmeliğin 9. maddesinde yer alan “Faktoring şirketi Kurulca belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde kambiyo senetlerine dayalı olsa bile, bir mal veya hizmet satışından doğmuş fatura ile tevsik edilemeyen alacaklar ile Kurulca belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde tevsik edilemeyen mal veya hizmet satışına bağlı doğacak alacakları devir alamaz veya tahsilini üstlenemez.” düzenlemesi de benzer bir sonucu içermektedir
Bu hükümler nedeniyle mal ve hizmet teslimine dayanmayan kambiyo senetlerine ilişkin faktoring sözleşmesi yapılamaz.” Bunun anlamı ise sözleşme tarihine göre uygulanması gereken 6762 sayılı TTK’da yer alan kambiyo senetlerinin ciro yoluyla devri hükümlerine istisna getirilmiş ve bu senetlerin böylece illetten mücerretlik ve tedavül kabiliyeti özelliklerinin faktoring şirketleri yönünden bir yönüyle sınırlandırılmış olmasıdır.
Somut olayda davalı … şirketi fatura sunmuş ise de, faturada gerçek bir mal teslimini gösteren imza bulunmadığı gibi faturanın gerçek bir akdi ilişkiye dayalı olarak düzenlendiği ve gerçek bir alacağı karşıladığı konusunda sözleşme veya başkaca da bir belge sunulmamıştır. Bu haliyle davalı … şirketi, Yönetmeliğin 22/2. maddesine uygun biçimde çeki iktisap ettiği ve çeke dayalı alacak haklarını kullanabileceğini ispatlamamıştır.
Davacıların faktoring şirketi veya faktoring sözleşmesine konu faturayı düzenleyen ve kullanan şirketlerle akdi ilişkisi bulunmasa da Yönetmeliğin 22/2. maddesi hükmünden kaynaklanan defileri çeki elinde bulunduran faktoring şirketine ileri sürmesi mümkündür.
Mahkemece yukarıda açıklanan esaslara uygun olarak verilmiş olan direnme kararının onanması gerektiği görüşünde olduğumuzdan daire kararında belirtilen gerekçelerle kararın bozulması yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.