Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2017/850 E. 2019/626 K. 28.05.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/850
KARAR NO : 2019/626
KARAR TARİHİ : 28.05.2019

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Banaz Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 26.12.2012 tarihli ve 2010/467 E., 2012/618 K. sayılı karar davalı vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 11.03.2014 tarihli ve 2014/1848 E., 2014/1790 K. sayılı kararı ile;
“…Davacılar vekili, davalının 11.03.1998 tanzim tarihli 31.08.1998 vadeli ve 7225 numaralı kredi borç senedine dayanarak müvekkilleri aleyhine icra takibi başlattığını, müvekkilerinin davalıya ödemelerde bulunduğunu ileri sürerek, Banaz İcra Müdürlüğü’nün 2009/973 esas sayılı dosyasında takibe konu 10.121,18 TL’den müvekkillerinin davalıya borçlu olmadıklarının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacıların 31.08.1998 tarihli 603,20 TL bedelli borç senedini kabul ettiklerini, bu senedin ilam niteliğinde olduğunu, faize faiz yürütme yetkilerinin bulunduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve ek raporu ile tüm dosya kapsamına göre; davanın kısmen kabulü ile davacıların davalı kooperatife 1.412,15 TL asıl alacak ile 660,00 TL işlemiş faiz dışında borçlu olmadıklarının tespitine, tazminata ve fazlaya ilişkin taleplerin ise reddine karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava, 11.03.1998 tanzim ve 31.08.1998 vade tarihli borç senedine dayalı menfi tesbit istemine ilişkindir.
Borç senedinin düzenlendiği tarih itibariyle yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanununun 104/son maddesine (6098 Sayılı TBK 121) göre faize faiz yürütülmesi yasaktır. Ancak TTK’nın 8/son maddesi uyarınca; Ödünç para verme işleri, Bankalar, Tasarruf Sandıkları ve Tarım Kredi Kooperatifleri hakkındaki hükümler saklıdır. Dolayısıyla, bu kuruluşlara ilişkin özel kanunlarda yer alan faiz serbestisini sınırlandıran mürekkep faiz konusunda TTK’nın 8/2’den farklı bir uygulama yapılmasını öngören düzenlemelerin önceliği vardır.(Bkz.Ticari İşletme Hukuku Prof.Dr.Sabih Arkan 4.Bası Ankara 1998 ).
Somut olayda, senet metninde bileşik faiz uygulanması öngörülmüş ise de, alacaklı kooperatifin bağlı bulunduğu Tarım Kredi Kooperatifleri merkez birliği, kooperatif ortakları lehine değişik tarihlerde genelgeler yayınlayarak sözleşme dışında bir hesaplama yöntemi belirlemiş bu uygulama teamül haline gelmiştir. Yetkili mercilerin yetkisi dahilinde yürürlüğe koyduğu bu genelgelerin öncelikle uygulanması gerekir.
Bu itibarla anılan genelgeler celbedilip bilirkişiden genelgeler doğrultusunda ek rapor alınarak kazanılmış haklarıda ihlal etmeyecek şekilde hüküm kurulması gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, menfi tespit istemine ilişkindir.
Davacılar vekili, davalı kooperatifin müvekkilleri aleyhine icra takibi başlattığını, dilekçede bildirdikleri ödemelerden de anlaşılacağı üzere müvekkillerinin borcu olmadığını ileri sürerek takibe konu olan 10.121,18TL davalıya borcu olmadığının tespiti ile davalı aleyhine kötü niyet tazminatına karar verilmesini istemiştir.
Davalı … vekili, takibin ilam niteliğindeki belgeye dayandığını, 1581 sayılı Tarım Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri Kanununun “Alacak Senetleri” başlığını taşıyan 12. maddesinde kooperatif alacak senetlerinin ilam hükmünde olduğunun belirtildiğini, davacılardan …’nın kredi kullanan diğer davacı …’nın ise müşterek ve müteselsil kefil durumunda olduğunu, 31.08.1998 tarihli borç senedini kredi kullanan olarak …’nın imzalamadığını ve devamla … ile Şaban Yurttaş’ın kefil olarak imzaladıklarını, davacı … ile diğer davacının 31.08.1998 tarihli 603.200.000-TL ibare taşıyan borç senedini kabul ettiklerini, tüm bu nedenlerle davanın reddi ile davacılardan alacağın %40’ı oranında tazminatın tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Yerel Mahkemece, davacıların sadece asıl alacak hakkında talepte bulunmaları nedeniyle taleple bağlı kalınarak sadece asıl alacak hakkında hüküm kurulduğu, faiz ve toplam borç miktarının bilgi amaçlı kararda yazıldığı açıklandıktan sonra, bilirkişi raporu ve ek raporu ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde davacıların davalı kooperatife 1.412,15TL asıl alacak (24.03.2005 ilâ 19.11.2009 tarihleri arası 660,00TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 2.072,15TL) miktarı dışında borçlu olmadıklarının tespitine, tazminata ve fazlaya ilişkin taleplerin ise reddine karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece, önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, yerel mahkemece ilk hükümde faiz konusunda karar verilip verilmediği; burada varılacak sonuca göre alacaklı kooperatifin bağlı bulunduğu Tarım Kredi Kooperatifleri merkez birliği tarafından yayınlanan genelgelerin celp edilerek davacının faiz alacağı bulunup bulunmadığı hususunda ek rapor alınmasının gerekli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce mahkemece Özel Dairenin bozma kararına eylemli olarak uyulup uyulmadığı hususu ön sorun olarak tartışılmıştır.
Bilindiği üzere, 6100 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda (mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda) “usuli kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
Kazanılmış haklar hukuk devleti kavramının temelini oluşturan en önemli unsurlardandır. Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar Anayasanın 2. maddesinde açıklanan “Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir” hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi toplumsal kararlılığı, hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır, belirsizlik ortamına neden olur ve kabul edilemez.
Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usulü kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usulü kazanılmış hak gerçekleşebilir (Yargıtay İBK 9.5.1960 tarih 21/9, RG. 28.6.1960-10537). Hükmün bir kısmının bozma kapsamı dışında bırakılmasının amacı bu kısımların doğru olduğunu belirlemek, bozmanın sınırlarını çizmek ve bu şekilde usulü kazanılmış hakları oluşturup, korumaktır. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hak oluşturur (04.02.1959 gün ve 13/5 sayılı YİBK). Bu nedenle vermiş olduğu bir hüküm Yargıtay tarafından bozulan ve Yargıtay’ın bu bozma kararına gerek iradi ve gerekse kanuni şekilde uymuş olan yerel mahkeme, bozma kararı doğrultusunda inceleme yapmak ve hüküm kurmak zorundadır.
Burada hemen belirtmek gerekir ki usulü kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için; bir davada, ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerektiği de gözden kaçırılmamalıdır.
Somut olayda, Mahkemece, Özel Dairenin bozma ilamına uyulmasına karar verilip verilmediğinin belirlenmesi gerekmektedir.
Mahkemece verilen ilk karar Özel Dairece; senet metninde bileşik faiz uygulanması öngörülmüş ise de, alacaklı kooperatifin bağlı bulunduğu Tarım Kredi Kooperatifleri merkez birliği, kooperatif ortakları lehine değişik tarihlerde genelgeler yayınlayarak sözleşme dışında bir hesaplama yöntemi belirlediği bu uygulama teamül hâline geldiği, o hâlde anılan genelgeler celbedilip bilirkişiden genelgeler doğrultusunda ek rapor alınarak hasıl olacak sonuca göre kazanılmış hakları da ihlal etmeyecek şekilde bir karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuştur. Mahkemece eldeki dosyanın bozmadan sonraki 17.09.2014 günlü ilk duruşmasında, bozmaya uyulup uyulmaması konusunda herhangi bir karar verilmeden, davalı kooperatifin hangi kanun veya genelge uyarınca faiz talep ettiğini açıklanması ve ilgili genelgelerin dosyaya ibraz etmesi için iki haftalık kesin süre verilmesine ilişkin yazı yazılması yolunda ara karar tesis edilmiş, 05.12.2014 tarihli celsede davalı kooperatifin yazı cevabı ekinde ilgili genelgeleri sunduğu tutanağa geçirilip, tarafların bu yoldaki beyanları alındıktan sonra, önceki kararda direnilmesi yolunda hüküm kurulmuştur.
Bozma kararındaki gerekçede sonuçta yapılması gereken iş olarak gösterilen yönler gözönünde tutulduğunda, yerel mahkemenin yukarıda değinilen 17.09.2104 günlü ara kararının, bozmaya eylemli uyma niteliğinde bulunduğu açıktır.
O hâlde mahkemece bozmaya uyulmakla gerçekleşen usulü kazanılmış hak nazara alınarak hükmüne uyulan bozma gereklerinin yerine getirilmesi gerekirken, direnme kararı verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, direnme kararının bozulması gerekir.
S O N U Ç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen değişik nedenlerden dolayı usulden BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanunun 440. maddesine göre kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 28.05.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.