YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/666
KARAR NO : 2018/1561
KARAR TARİHİ : 25.10.2018
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi (Tüketici Mahkemesi sıfatıyla)
Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İskenderun 2. Asliye Hukuk (Tüketici Mahkemesi sıfatıyla) Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 07.11.2014 tarihli ve 2014/674 E., 2014/886 K. sayılı karar, davalı vekilinin temyizi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 24.03.2015 tarihli ve 2015/10654 E., 2015/9144 K. sayılı kararı ile;
“….Davacı, davalı bankadan tüketici kredisi ve konut kredileri kullandığını, kredi kullanımı sırasında kendisinden haksız yere kesintiler yapıldığını ileri sürerek, ıslahen 2.765,00 TL nin faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın kabulü ile 2.000 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek en yüksek mevduat faizi ile birlikte 765,00 TL’nin ıslah tarihi olan 07/11/2014 tarihinden itibaren işleyecek en yüksek mevduat faizi ile birlikte toplam 2.765,00 TL’nin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1-6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunu’nun 68/1. maddesine göre; değeri iki bin Türk Lirasının altında bulunan uyuşmazlıklarda ilçe tüketici hakem heyetlerine, üç bin Türk Lirasının altında bulunan uyuşmazlıklarda il tüketici hakem heyetlerine, büyükşehir statüsünde bulunan illerde ise iki bin Türk Lirası ile üç bin Türk Lirası arasındaki uyuşmazlıklarda il tüketici hakem heyetlerine başvuru zorunludur. Bu değerlerin üzerindeki uyuşmazlıklar için tüketici hakem heyetlerine başvuru yapılamaz. Buna göre, Büyükşehir statüsünde bulunan illerde il tüketici hakem heyetleri 2000 TL’nin altındaki ve 3000 TL’nin üstündeki uyuşmazlıklara bakmayacaktır. Buralarda ikamet eden tüketicilerin, 2000 TL’nin altındaki uyuşmazlıklarda ilçe THH’lere, 3000 TL’nin üzerindeki uyuşmazlıklarda ise tüketici mahkemelerine gitmesi gerekecektir.
Somut olayda davacı kredinin kullanılması sırasında kendisinden tahsil edilen ıslahen 2.765,00 TL masrafa ilişkin talepte bulunmuş, mahkemece, 2.765,00 TL’nin iadesine karar verilmiştir. Dava tarihi itibariyle 2.765,00 TL kredi masrafına bakma görevinin tüketici hakem heyetine ait olduğu anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca mahkemece, dava değerinin 6502 sayılı yasanın 68. maddesi gereğince Tüketici Sorunları Hakem Heyetine başvuruda bulunmasını zorunlu kılan miktarda olduğu ve bu miktar için mahkemeye dava açılmasının yasa gereği mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın dava şartı noksanlığı nedeniyle usulden reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde işin esasına girilerek davanın kabulüne karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
2-Bozma nedenine göre davalının sair temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir…”
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava alacak istemine ilişkindir.
Davacı vekili müvekkilinin davalı bankadan kullandığı kredi sırasında dosya masrafı, ekspertiz ücreti, yapılandırma komisyonu vb. isimler adı altında yapılan tahsilatın haksız ve hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek yapılan kesintinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece davanın kabulüne dair verilen karar davalı vekilinin temyiz itirazları üzerine Özel Dairece yukarıda karar başlığında yazılı gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel mahkeme, İskenderun ilçesinin 6360 sayılı Kanun ile büyükşehir statüsünde bulunan Hatay iline bağlandığını, gerçek anlamda merkez ilçeler dışında bulunan ilçelerin tüketicinin hakkını daha hızlı ve kolay arayabilmesi için ayrı değerlendirmeye tabi tutulması gerektiği, cüzi miktardaki istemler için ikamet edilen yerden çok uzak mesafelerdeki hakem heyetine başvuruyu zorunlu kılacak aksi yöndeki uygulamanın tüketici kanununun ruhuna ve amacına da aykırı düşeceği gerekçesi ile direnme kararı vermiştir.
Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmelerde işin esasına geçilmeden önce, yerel mahkemece direnme kararında “Bozmadan önceki hükümle harç, masraf, yargılama gideri ve vekâlet ücreti hususunda karar verilmiş olduğundan, bu hususlarda yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına” şeklinde hüküm tesisinin, bu yönde temyiz bulunmamakla resen dikkate alınarak kararın usul yönünden bozulmasını gerektirip gerektirmediği hususu ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.
Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun somut olay bakımından uygulanmasına devam olunan 429’uncu maddesine göre, bozma kararı üzerine kendiliğinden tarafları duruşmaya davet eden mahkeme, tarafları dinledikten sonra Yargıtay bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir. Mahkeme bozma kararına uyduktan sonra bu karardan dönemeyeceği gibi direnme kararı verdikten sonra ilk karardan farklı bir karar da veremez. Direnme kararında, önceki karardaki gerekçeler genişletilebilir ise de verilen hükmün ilk karardan farklı olmaması gerekir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297’nci maddesinde de mahkemelerce kurulacak hükmün içeriğinin ne şekilde oluşturulacağı tek tek belirlenmek suretiyle düzenlenmiş olup anılan maddenin (ç) bendi gereğince taraf istemleri hakkında varılan netice, yani kanundaki anlatımıyla, hüküm sonucu yanında, bu neticenin tali sonuçlarından olan yargılama harç ve giderleri de tereddüde mahal bırakmadan ortaya konulmalıdır. Aynı ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun (YHGK) 23.05.2018 tarihli, 2017/13-556 E., 2018/1127 K; 19.03.2008 tarihli ve 2008/15-278 E., 2008/254 K.; 21.10.2009 tarih ve 2009/9-397 E., 2009/453 K. ve 07.05.2014 tarihli ve 2013/4-1121 E., 2014/626 K. sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
Buna ek olarak temyiz incelemesi sonucu bozulan yerel mahkeme kararı ortadan kalkarak hukuki geçerliliğini yitireceğinden, bozulan karara atıf yapılarak hüküm kurulması da isabetsiz ve yasal dayanaktan yoksundur (YHGK’nın 22.06.2011 tarihli ve 2011/11-344 E., 436 K.; 29.02.2012 tarihli ve 2011/9-754 E., 2012/102 K. sayılı kararları).
Bu genel açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında, yerel mahkemece direnme olarak adlandırılan kararda yargılama harç ve giderleri ile ilgili olarak bozma öncesi karara atıfla yetinilerek bu hususlarda hüküm tesis edilmemiş olduğu dikkate alındığında usulüne uygun bir direnme kararından söz etmek mümkün bulunmamaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bu hususun açıkça temyiz itirazı olarak ileri
sürülmemiş olması nedeniyle ön sorun bulunmadığı görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
Hâl böyle olunca yerel mahkemece usulüne uygun direnme hükmü kurulması için işin esasına
yönelik temyiz itirazları incelenmeksizin kararın usulden bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararının 6217 sayılı Kanunun 30’uncu maddesi
ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429’uncu maddesi gereğince usul yönünden BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer
olmadığına, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 25.10.2018 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
Dava, tüketici kredisinin kullanılması sırasında haksız kesinti yapıldığı iddiasıyla tüketici mahkemesinde açılmış alacak davasıdır.
Mahkemece bozmadan önceki karar ile harç, vekalet ücreti ve yargılama giderleri hüküm altına alınmışken bozmadan sonra verilen direnme kararında bu hususlarda yeniden hüküm kurulmamıştır. Bu eksiklik taraflarca temyiz konusu da yapılmamıştır.
Hukuk Genel Kurulunca bu husus ön sorun olarak tartışılmıştır.
Eldeki somut dava, “taraflarca getirilme ilkesine tabi” bir hukuk davasıdır.
Hükmün 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 297. maddesine uygun olarak kurulması
gerektiği, hükmün kuruluş şeklinin kamu düzeninden olduğu hususunda sayın çoğunluk ile aramızda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Uyuşmazlık, hükümde tarafların hak ve borçlarını ilgilendiren bir hususta eksiklik bulunması halinde bu konu temyize getirilmemişse resen incelenip incelenemeyeceğine ilişkindir.
Hukuk yargılamasının temel ilkelerinden birisi (kamu düzenini ilgilendiren hususlar hariç) tarafların istemediği bir şey hakkında hüküm kurulamayacağı gibi temyiz etmediği bir hususun da resen incelenemeyeceğidir. Zira temyiz de bir davadır. Bu davanın dava dilekçesi temyiz dilekçesidir. Niteliği itibariyle bir hukuk mahkemesi olan gerek özel daireler, gerekse Hukuk Genel Kurulu istenmeyen bir hususta inceleme yapamayacaktır.
Somut olaya döndüğümüzde, Yerel Mahkeme Hakimi hükmü kurarken şüphesiz hem HMK 332. madde, hem de 297. madde gereğince yargılama giderlerini hüküm altına almalıydı. Almamışsa ancak taraflarca temyize getirilmesi halinde bu husus inceleme konusu yapılmalıdır.
Bir başka ifadeyle ilk kurulan hükümde vekalet ücreti ve yargılama giderleri hüküm altına alınmasa ve taraflaca bu husus temyiz konusu yapılmasa, bu eksikliğin bozma nedeni yapılması mümkün değildir. Aynı husus Hukuk Genel Kurulu için de geçerlidir.
Diğer yandan eksik oluşturulan hükmün infaza konulması sırasında yargılama giderleri ve vekalet ücretinin tahsili mümkün olmayacaktır. Bu eksikliğin temyiz edilmemesi nedeniyle davalı lehine usulü kazanılmış hak doğmuştur. Mahkemece usulünce yeniden hüküm kurulsa dahi, usulü kazanılmış hak nedeniyle vekalet ücreti ve yargılama gideri istenemeyecektir.
Resen gözetilmesi gereken harca ilişkin hüküm fıkrasına gelince, bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden kararın bu yönde düzeltilmesi her zaman mümkündür.
Taraflar açısından sonucu değiştirmeyecek olan (kamu düzenine de ilişkin bulunmayan) hüküm eksikliği nedeniyle usulünce yeni bir hüküm kurulması için dosyanın mahkemesine iadesi HMK nın usul ekonomisini düzenleyen 30. madesine de uygun düşmemiştir.
Anlatılan bu nedenlerle, işin esasına girerek direnmenin yerinde olup olmadığının tartışılması gerekirken, sayın çoğunluğun önsorun nedeniyle dosyanın iadesi yönündeki görüşüne katılmıyorum.