Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2017/659 E. 2018/1626 K. 08.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/659
KARAR NO : 2018/1626
KARAR TARİHİ : 08.11.2018

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Ankara 2. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 06.09.2012 tarihli ve 2010/546 E., 2012/413 K. sayılı karar taraf vekillerince temyiz edilmekle, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 10.10.2013 tarihli ve 2013/5689 E., 2013/25060 K. sayılı kararı ile;
“…Davacı, davalıdan noterden düzenlenen sözleşmeyle BMW otomobil satın aldığını, kendisininde aynı şekilde 3.şahsa sattığını, aracın kaçak olarak yurda sokulduğunun anlaşılması üzerine müsadere edildiğini, aracı sattığı kişinin açtığı dava sonucu 20.109 TL ödemek zorunda kaldığını ileri sürerek ödediği bedelin faizi ile tahsilini istemiştir.
Davalı, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, taraflarca teyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının tüm, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Davacı, aracı sattığı 3.kişiye mahkeme kararı sonucu ödemek zorunda kaldığı paranın tamamını istemiş ve davanın bu miktar üzerinden kabulüne karar verilmiştir. Davalının davacıya söz konusu aracı satarken 17.397 TL.ye sattığı ve aracın satışının belirtilen nedenle iptal edilmiş bulunması ve araca el konulması nedeniyle satım bedeli olarak aldığı 17.397.00 TL.den sorumlu olduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece, bu miktar dışında davalıya bir ödeme yapıldığı ispat edilmemiş ise davanın sözleşmedeki bedel üzerinden kabulü gerekirken yanlış değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava alacak istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin davalıdan 29.07.2003 tarihinde 17.397,00TL bedelle araç satın aldığını, müvekkilinin de aracı 27.12.2005 tarihinde Mustafa Bozkurt’a 13.510,00TL bedelle sattığını, araç bu kişinin mülkiyetinde ve kullanımında iken 08.02.2006 tarihinde Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu kapsamında araca el konulduğunu ve aracın müsaderesine karar verildiğini, Mustafa Bozkurt’un müvekkili hakkında zararın tazmini için açtığı davanın kabulüne karar verilerek 11.750,00TL tazminata hükmedildiğini, icra takibi yapılması nedeniyle müvekkilinin icra dosyasına faiz, yargılama gideri, vekâlet ücreti gibi tüm ferîleri ile birlikte 20.109,00TL ödeyerek dosya borcunu kapattığını, davalının ayıplı mal satmak suretiyle müvekkilini zarara uğrattığını, müvekkilinin araç için ödediği bedeli ve aracın zaptı nedeniyle uğradığı zararları faizi ile birlikte talep etme hakkı olduğunu ileri sürerek, icra takibi neticesinde ödediği 20.109,00TL’nin ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, zamanaşımı süresinin dolduğunu, müvekkilinin bir kusurunun bulunmadığını, gazete ilanı ile satın aldığı aracı aynı şekilde davacıya sattığını, aracı yurda sokan ve tescil ettiren kişinin müvekkili olmadığını, T.C. …’nın yetkili personelinin araca ilişkin tüm bilgilerin doğruluğunu onayladığını, zararın meydana gelmesinde bu kurumun ağır kusurunun bulunduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın zapta karşı tekeffül hükümlerine dayanılarak açıldığı, davacıya satılan aracın hukuk dışı yollardan yurda getirilmesi nedeniyle davacının aracın zapt edilme tarihindeki rayiç değeri talep etme hakkı doğduğu, bilirkişilerin piyasa araştırması yaparak tespit ettikleri değerin uyumlu ve makul görüldüğü gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Taraf vekillerinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, davanın mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 192. maddesine dayanılarak açıldığı, satılanın tamamen zaptı hâlinde satın alanın BK’nın 192/1. maddesi gereğince semeni, 192/2 maddesi gereğince zapt eden şahıstan talep edemeyeceği sarfiyatı, 192/3. maddesi gereğince ihbar masrafları dışında bütün muhakeme masrafları ile muhakeme haricindeki masrafları isteyebileceği, davacının icra takibi sonucu 20.109,00TL satış bedeli ve yargılama gideri ödediğinin sabit olduğu, davacının aracı sattığı kişiye yaptığı geri ödemenin bir kısmını isteyememesinin zarar görmesine yol açacağı, bu zararın davacı üzerinde kalmasının BK’nın 192. maddesine aykırı olacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda davacının aracın müsaderesi nedeniyle önceki malikten aracın satış bedeli olan 17.397,00TL’yi mi talep edebileceği yoksa zapta karşı tekeffül hükümleri uyarınca araç bedeli ile birlikte kendisine karşı yapılan icra takibi sonucu yaptığı diğer ödemeleri de talep edip edemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle taraflar arasındaki hukuki ilişkinin niteliği ve zapta karşı tekeffül hükümlerinin açıklanmasında yarar vardır:
Satım sözleşmesi, mülga 818 sayılı BK ‘nın 182 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir.
BK’nın 182/1. maddesinde düzenlenen satım sözleşmesiyle; alıcı satış bedeli olarak bir miktar para vermeyi borçlanır; satıcı ise satıma konu malı alıcıya teslim ederek mülkiyeti ona geçirme borcu altına girer.
Taşınır bir malın satışına ilişkin sözleşmede satıcının taşınırı teslim etmek ve mülkiyeti alıcının üzerine geçirmek gibi asıl borcu yanında satılan malı saklama ve gerektiğinde taşıma masraflarını ödeme borcu gibi tali nitelikte borçları da bulunmaktadır.
Satıcının diğer bir borcu ise BK’nın 189 ile 193. maddelerinde düzenlenen zapta karşı tekeffül borcudur.
Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 189. maddesinde zapta karşı teminat:
“Bayi, satılan şeyin bir üçüncü şahıs tarafından bey’in akdi zamanında mevcut bir hak sebebi ile tamamen veya kısmen zaptedilmesinden müşteriye karşı mesul ve zamindır.”
şeklinde tanımlanmıştır.
Satıcının bu borcu ile ilgili olarak öğretide “zabta karşı tekeffül satılan malın bir üçüncü kişinin iddia ettiği üstün bir hak yüzünden alıcının elinden alınmasından veya iddia olunan bu hak sebebi ile alıcının mülkiyet hakkını gereği gibi kullanmamasından dolayı satıcının sorumlu olmasıdır” şeklinde tanımlanmaktadır (Tandoğan H., Borçlar Hukuku, Özel Borç İlişkileri, C.1/1, 4. Bası, Ankara 1988 s.148).
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Mülkiyet hakkının içeriği” kenar başlıklı 683. maddesine göre ise; bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Bir zapt tehlikesinin bulunması hâlinde malikin, yani alıcının, bu yetkilerini kullanması engellenmiş, mülkiyet hakkı gereği gibi kullanılamamış olur. Bu nedenle satım hukukunda zapta karşı tekeffül sorumluluğunun varlığı zorunludur.
Satıcının zapta karşı tekeffül borcunun doğması için satım sözleşmesinde ayrıca bu hususta taahhütte bulunmasına gerek yoktur. Ne var ki, taraflar bu sorumluluğu kaldıran veya daraltan sözleşme yapabilirler.
Satıcının zapta karşı tekeffül borcundan dolayı sorumlu tutulabilmesi için tekeffülün şu maddi şartlarının gerçekleşmesi gerekir:
1. Satılan mal alıcıya teslim edilmiş bulunmalıdır. Zapta karşı tekeffül borcu ikincil (tali) nitelikte bir borç olduğundan, satılanın teslim edilmemesi durumunda, alıcı yalnızca BK’nın 96 ve devamında yer alan hükümlere dayanarak satıcıya başvurabilir. Üçüncü kişinin hak iddiasını alıcıya karşı ileri sürebilmesi, ancak satılanın alıcı tarafından teslim alınması durumunda söz konusu olabilir. Açıktırki, satılan henüz satıcının elinde bulunuyorsa, üçüncü kişinin hak iddiasını alıcıya değil satıcıya yöneltmesi gerekir.
2. Üçüncü kişinin satılan şey üzerinde zaptı sağlayacak bir hakkı bulunmalıdır.
Üçüncü kişinin satım konusu mal üzerinde ileri sürdüğü hakkın zaptı sağlayacak nitelikte, yani ayni bir hak ya da üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilecek hâle getirilmiş bir kişisel hak olması gerekir. Bu nedenle yalın kişisel haklara dayanılarak ya da hiç bir hakka dayanılmaksızın yapılan zaptlardan satıcı sorumlu değildir.
3. Satıcının zapta karşı sorumlu olabilmesi için, satım konusu mal üzerinde üçüncü kişilerin ileri sürdükleri haklar, satım sözleşmesinin kurulmasından önce kazanılmış ve sözleşmenin yapılması sırasında da mevcut olmalıdır (BK. m. 189/1). Sözleşmenin kurulmasından sonra, üçüncü kişilerin satım konusu mal üzerinde hak kazanmaları karşısında artık zapta karşı tekeffül nedeniyle değil, satıcının borca aykırı davranışı dolayısıyla (BK. m. 96 vd.) sorumluluğu yoluna başvurulabilir.
4. Üçüncü kişinin hakkının varlığı, alıcı tarafından akdin kurulması zamanında bilinmemelidir. Biliniyorsa satıcının ayrıca tekeffül taahhüdünde bulunmuş olması şarttır.
5. Üçüncü kişinin zapt girişimi dava yoluyla olmalıdır. Bu nedenle alıcının herhangi bir davaya muhatap olmadan satılanı üçüncü şahsa bırakması halinde tekeffül hükümlerine başvurması mümkün değildir.
Tekeffülün ihbar ve ispat külfeti olmak üzere iki şekil şartı bulunmaktadır. Satıcının zapta karşı tümüyle sorumlu tutulabilmesi için, alıcı üçüncü kişiler tarafından mala ilişkin olarak aleyhine açılan davaları satıcıya ihbar etmelidir. Eğer buna uyulmazsa, satıcı, dava kendisine ihbar edilseydi ne derece elverişli bir sonuç sağlayacak olduğunu kanıtladığı oranda sorumluluktan kurtulur (BK. m. 190/3). Dolayısıyla alıcının davayı hiç veya vaktinde ihbar etmemesi hâlinde, satıcı kendisine zamanında haber verilmiş olsa idi ne dereceye kadar daha elverişli bir sonuç elde edilebileceğini ispat ederse sorumluluktan o derecede kurtulur. Demek ki, ihbarın yapılmaması hâlinde, alıcının hakları mutlaka tamamen ortadan kalkmamakta, ancak satıcı daha elverişli sonuç alınacağını ispat ettiği takdirde ve o oranda alıcı bu hakları kaybetmektedir.
İspat külfeti yönünden hukukumuzda dava dışı zapt olayının ispatı kabul edilmediğinden, alıcı zapt durumunu mahkeme kararı ile ispatlayabilecektir.
Somut olay bakımından üzerinde durulması gereken bir diğer konu da tamamen zapt hâlidir. Tamamen zapt hâli, şeyin tamamı üzerinde üçüncü kişinin mülkiyet hakkının sabit olması hâlinde söz konusu olur. Satılanın tamamen zaptı satım akdinin münfesih olması sonucunu doğurur ve alıcı da akdin hüküm ifade etmemesinden doğan bütün haklara sahip olur.
Bu haklar BK’nın 192. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre alıcı ödediği semenin faiziyle birlikte geri verilmesini, satılan üzerinde yaptığı ve üçüncü kişiden alamadığı masrafları, satılanın zaptından doğrudan doğruya doğan diğer zararları (noter, pul, tanık masrafları gibi), davayı satıcıya ihbar etmekle kaçınılması mümkün olanlar müstesna olmak üzere muhakeme masrafları ve avukatlık ücreti ile muhakeme dışındaki masrafları isteyebilir. Burada sözü edilen durumlarda satıcının kusuru aranmamaktadır.
Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 15.12.2010 tarih, 2010/13-618 E., 2010/668 K., 15.12.2012 tarih 2011/19-597 E., 2012/80 K., sayılı kararında kabul edilmiştir.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya gelindiğinde, davacı Ankara 2. Noterliği’nin 29.07.2003 tarih ve 17203 yevmiye numaralı satış sözleşmesi ile davalıdan 17.397,00TL bedelle satın aldığı aracı, Ankara 26. Noterliği’nin 27.12.2005 tarih ve 27225 yevmiye numaralı satış sözleşmesi ile dava dışı Mustafa Bozkurt’a 13.510,00TL bedelle sattığı tartışmasızdır.
Aracın, dava dışı Mustafa Bozkurt’un mülkiyetinde iken Ankara 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 30.05.2007 tarih 2007/47 E., 2007/542 K. sayılı kararı ile gümrük müdürlüğüne yapılan müracaat sırasında mülkiyet belgesinin sahte olması nedeniyle müsaderesine karar verildiği hususu da sabittir.
Aracın müsaderesi nedeniyle dava dışı Mustafa Bozkurt tarafından, uğranılan zararın tazmini için davacıya karşı açılan dava sonucunda ise, Ankara 12. Asliye Hukuk Mahkemesinin 13.11.2012 tarih 2011/93 E., 2012/448 K. sayılı kararı ile 13.510,00TL’nin tahsiline karar verilmiş, yargılama sırasında o davada davalı olan davacı … davanın eldeki davada davalı olan …’a ihbar edilmesini talep etmiştir. İhbar dilekçesi ise davalı …’a 16.01.2009 tarihinde tebliğ edilmiş ve bu şekilde aracın müsaderesi nedeniyle davacı hakkında açılan tazminat davasından haberdar olmuştur.
Bu durumda davacı; Ankara 12. Asliye Hukuk Mahkemesinin 13.11.2012 tarih 2011/93 E., 2012/448 K. sayılı dosyasında görülen dava davalı … Yurdal’a ihbar edildiğinden BK’nın 192/3 maddesi uyarınca davayı satıcıya bildirmekle kaçınılabilecek olanlar dışında kalan bütün yargılama giderleri ile yargılama dışındaki giderleri davalıdan talep edebilecektir.
O hâlde, Mustafa Bozkurt tarafından … hakkında, Ankara 11. İcra Müdürlüğünün 2010/4748 sayılı dosyası ile yapılan icra takibi sonucunda davacı tarafından dava dışı Mustafa Bozkurt’a 06.04.2010 tarihinde takip masrafı, icra vekâlet ücreti, işlemiş faiz toplamı 20.109,00 TL ödeme yapıldığı anlaşılmakla, davacı yaptığı bu ödemenin tamamını davalıdan zapta karşı tekeffül hükümlerini düzenlenen BK’nın 192/3. maddesi uyarınca isteyebileceğinin kabulü gerekmiştir.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, davacının BK’nın 192/3 maddesi uyarınca kendisine karşı açılan Ankara 12. Asliye Hukuk Mahkemesinin 13.11.2012 tarih 2011/93 E., 2012/448 K. sayılı davayı davalıya ihbar etmekle o davada hükmedilen yargılama giderlerini isteyebileceği ancak dava dışı Mustafa Bozkurt’a yapılan ödemede gecikmesi nedeniyle ayrıca ödediği icra masraflarını isteyemeyeceği, mahkemece BK’nın 192/3 maddesinin yeniden değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi, direnme kararının bu ilave gerekçe ile bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
Açıklanan nedenlerle yerel mahkemece davanın kabulüne dair verilen karar usul ve yasaya uygun olup, direnme kararının onanması gerekir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA, aşağıda dökümü yazılı (851.65TL) harcın temyiz eden davalıdan alınmasına, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440-I. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 08.11.2018 tarihinde yapılan ikinci görüşme sonucunda oy çokluğu ile karar verildi.