Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2017/612 E. 2020/258 K. 05.03.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/612
KARAR NO : 2020/258
KARAR TARİHİ : 05.03.2020

MAHKEMESİ :Tüketici Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul 4. Tüketici Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı … vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacılar vekili, müvekkili … ile davalı şirket arasında 04.07.1999 tarihli taksitli araç satış sözleşmesi bulunduğunu, borca teminaten araç üzerine haciz konulmasının yanı sıra 8.000TL’lik senet verildiğini, diğer davacının bu senette kefil olarak yer aldığını, şirketin söz konusu sözleşmeden doğan alacaklarını davalı …’e devrettiğini, bu şahsa yapılan ödemeler tamamlanarak borcun ifa edildiğini ve araç üzerindeki haczin 01.05.2002’de kaldırıldığını ancak müvekkillerinin teminat senedini geri almayı unuttuklarını, aradan beş sene geçtikten sonra ve senedin bedelsiz olduğunu bilmelerine rağmen kötü niyetle senedin …’a ciro edildiğini, bu kişi tarafından boş olan vade tarihi 20.10.2004 şeklinde doldurularak ve protesto düzenlenmeden kambiyo senetlerine mahsus icra takibine koyulan senedin tahrif edilmiş olmakla kambiyo senedi vasfını haiz olmadığını, davalıların önceden birbirini tanıdığını ve kolay para kazanma yolu olarak eski kampanyalı satış sözleşmeleri çerçevesinde ellerinde bulunan tüm senetleri bu şekilde takibe koyduklarını ileri sürerek müvekkilleri hakkındaki takip yönünden borçlu olmadıklarının tespiti ile senedin iptaline, davalıların %40 tazminata mahkûm edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı … vekili, müvekkili ile davalı … arasındaki sözleşme gereği devri kararlaştırılan kooperatif hissesinin müvekkiline değil bir başkasına devredildiğini, aldığı bedeli iade etmeyen …’in bedele karşılık olarak dava konusu edilen senedi müvekkiline verdiğini, müvekkilinin iyi niyetli olduğunu ve ciro ettiği sırada senedin tüm unsurları taşır hâlde bulunduğunu, tahrifat iddiasının doğru olmadığını, davacılar ile diğer davalılar arasındaki ilişkinin müvekkili tarafından bilinemeyeceğini savunarak davanın reddini istemiş, diğer davalılar ise davaya cevap vermemiş, herhangi bir savunmada bulunmamıştır.
Mahkeme Kararı:
6. İstanbul 4. Tüketici Mahkemesinin 06.11.2012 tarihli ve 2005/1646 E., 2012/981 K. sayılı kararı ile; davacının davalı şirket ile aralarındaki araç satış sözleşmesinden doğan taksit ödemelerini temlik alacaklısı …’e yapmasına ve araç üzerindeki haczin de kaldırılmasına rağmen …’in bedelsiz kaldığını bildiği senedi kötü niyetle davalı …’a ciro ettiği, davacılar aleyhine icra takibi yapılmasının haksızlığının dosyaya sunulan deliller ve davalıların bedelsiz senedi kullanma suçundan yargılandıkları ceza davası dosyasındaki belgeler ile ispatlandığı, senedi ciro yoluyla teslim alan davalı …’ın ise kötü niyetli hamil olduğu yönündeki iddianın kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, davacıların 20.10.2004 tarihli, 8.000TL bedelli senet yönünden davalılara borçlu olmadığının tespitine, davalı …’ın bu senede dayalı olarak başlattığı icra takibinin iptaline, borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan takipte kötü niyeti kanıtlanamadığından davacının 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 72/5. maddesi çerçevesinde tazminat isteminin yasal koşulları oluşmadığından reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Yerel Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı … vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 13.11.2013 tarihli ve 2013/13772 E., 2013/28123 K. sayılı kararı ile; “Davacıların, davalılar … veAsım Zeytin aleyhine,bedelsiz senedi kullanma, tahsile koyma suçlamasıyla açılan İstanbul 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 2005/852 Esas, 2007/194 Karar sayılı dosyasında katılan sıfatıyla yer aldıkları ve …’ın senedin bedelsiz olduğunu bilecek durumda olmadığı gerekçesiyle beraatine karar verildiği, dosya kapsamı ile sabit olduğu gibi,mahkemece de,”… senedi ciro yolu ile teslim alan davalı …’ın kötü niyetli hamil olduğu yönündeki iddianın haklılığı kanıtlanamamıştır…” tespitinin gerekçede açıkça yer almasına rağmen … hakkındaki davanın da kabulü yönünde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma gerekirir.” gerekçesiyle bozma kararı verilmiştir.
Direnme Kararı:
9. Mahkemece 31.10.2014 tarihli ve 2014/794 E., 2014/1751 K. sayılı kararı ile; davalı …’ın kötü niyetli olmadığına yönelik ilk kararda yer alan tespitin yalnızca İİK’nin 72/5 hükmüne ilişkin olduğu, bunun yanında bedelsizlik yani borcun ödendiği iddiasının iyi niyetli hamile karşı dahi ileri sürülebileceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından senet borçlusu davacıların tahrifat ve bedelsizlik iddialarının yetkili hamil …’a karşı ileri sürülüp sürülemeyeceği, burada varılacak sonuca göre bu davalı yönünden menfi tespit isteminin kabul edilmesinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE
12. Davaya konu iddialar göz önünde bulundurulduğunda uyuşmazlığın çözümü için öncelikle, konuyla sınırlı olarak dahi olsa, kambiyo senetlerinde borçlunun savunmalarının anlam ve değeri üzerinde durulmalıdır.
13. Borçlunun maddi hukuka ilikin savunma vasıtalarının tamamı, geniş anlamıyla, defi olarak ifade edilir. Dar ve teknik anlamda kullanıldığında bu terim, davalının borçlu olduğu bir edimi, özel bir sebebe dayanarak yerine getirmekten kaçınma hakkı olarak tanımlanabilir. Türk Ticaret Kanunu sisteminde, kambiyo senetlerinde defi kavramı, geniş anlamda kullanılmakta ve bazen borcu ifadan kaçınma hakkı olarak teknik anlamdaki defiyi, bazen ise hakkın mevcut olmamasına dayanan itirazı kapsamaktadır. Bunların dışında defi, kambiyo senedi sebebiyle herhangi bir şekilde borç altına girmiş olan şahısların (keşideci, lehtar, ciranta, kabul eden muhatap, avalist) kendilerinden senet bedelini talep edenlere karşı ileri sürebilecekleri savunmaları da ifade etmek üzere kullanılmaktadır.
14. Defi konusu eldeki davada uygulanması gereken 6762 sayılı mülga Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) üç ayrı maddesinde düzenlenmiştir. Bunlardan 571. madde, hamiline yazılı kıymetli evrakla ilgili defilere ilişkindir ve şu şekildedir:
“Borçlu hamile yazılı bir senetten doğan alacağa karşı ancak senedin hükümsüzlüğüne taalluk eden veya senetten anlaşılan defilerle alacaklı her kim ise ona karşı şahsan haiz olduğu defileri ileri sürebilir. Borçlu ile önceki hamillerden birisi arasında doğrudan doğruya mevcut münasebetlere dayanan defilerin dermeyanı, ancak senedi iktisabederken hamilin bilerek borçlunun zararına hareket etmiş olması halinde caizdir. Senedin borçlunun rızası hilafına tedavüle çıkarıldığı yolunda bir defi dermeyan olunamaz.”
15. 599. madde ise, kambiyo senetlerinin bir türü olan poliçede defi kavramına yer vermektedir. Buna göre “Poliçeden dolayı kendisine müracaat olunan kimse keşideci veya önceki hamillerden biriyle kendi arasında doğrudan doğruya mevcut olan münasebetlere dayanan defileri müracaatta bulunan hamile karşı ileri süremez; meğer ki, hamil, poliçeyi iktisabederken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş olsun. Alacağın temliki yoliyle yapılan devirlere ait hükümler mahfuzdur”. Poliçeler hakkındaki bu düzenleme, Kanun’un 690/1 maddesi gereğince bonolar hakkında da uygulanacaktır.
16. Son olarak Kanun’un 737. maddesinde emre yazılı senetlerde defiler “Borçlu, emre yazılı senetten doğan alacağına karşı, ancak senedin hükümsüzlüğüne taalluk eden veya senet metninden anlaşılan def’ilerle, alacaklı kimse ise, ona karşı şahsen haiz olduğu def’ileri ileri sürebilir.
Borçlu ile önceki hamillerden birisi veya senedi tanzim eden kimse arasında doğrudan doğruya mevcut münasebetlere dayanan def’ilerin dermeyanı, ancak senedi iktisap ederken hamilin bilerek borçlunun zararına hareket etmiş olması halinde caizdir.” şeklinde düzenlenmiştir.
17. Bu maddeler birlikte dikkate alındığında defi kavramının; senedin hükümsüzlüğüne ilişkin defiler, senet metninden anlaşılan defiler ve senedin önceki hamillerinden biriyle mevcut ilişkiden doğan defiler şeklinde üçlü bir ayırıma tabi tutulduğu söylenebilir.
18. Klasik bir ayrım olarak ise defilerin, etkili olduğu kişiler açısından mutlak ve nispi defiler olmak üzere ikiye ayrıldığı belirtilmelidir. Geçersizlik defileri ve senet metninden anlaşılan defiler olarak karşımıza çıkan mutlak defiler, kambiyo senedini ödemekle yükümlü olan şahsın kendisinden senet bedelini talep eden her hamile karşı ileri sürebileceği defilerdir. Nispi defiler ise, aynı zamanda şahsi defi olarak da adlandırılırlar ve adından da anlaşılacağı üzere herkese değil sadece belli bir senet alacaklısına karşı ileri sürülebilirler. Türk Ticaret Kanunu’nun yukarıda değinilen ilgili hükümleri incelendiğinde şahsi defilerin, borçlu ile önceki hamiller arasında doğrudan doğruya mevcut münasebetlere dayanan defilerden oluştuğu görülmektedir. Kural, bu defilerin müracaatta bulunan hamillere karşı ileri sürülememesi ise de istisnası senedi iktisap ederken hamilin bilerek borçlunun zararına hareket etmiş olması hâlidir (TTK. 571/II, 599/I, 737/II).
19. Yeri gelmişken şahsi defilerin bu dar etkisinin genişlediği hâllerden biri olan alacağın temliki hususuna kısaca değinilmek gerekir. Uyuşmazlıkta dikkate alınması gereken 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun 162 ve devam maddelerinde düzenlenen alacağın temliki hâlinin varlığı durumunda alacağı devralan, devredenin hukuki halefi olduğundan borçlu, borcu devreden alacaklıya karşı sahip olduğu şahsi defileri de devralan alacaklıya karşı ileri sürebilecektir. Nitekim 167. maddenin birinci fıkrasında kanun koyucu bu hususu “Borçlu temlike vakıf olduğu zaman; temlik edene karşı haiz olduğu defileri, temellük edene karşı dahi dermeyan edebilir.” şeklinde düzenlemiştir. Eldeki davada da dava konusu senedin dayanağı temel ilişkiden doğan borcun alacaklısı olan davalı Boyut Mot. San. Tic. Ltd. Şti. alacaklarını diğer davalı …’e devretmiş olduğundan davacılar bedelsizlik iddiasını bu kişiye karşı ileri sürebileceklerdir. Bu hâlde devralanın bilerek keşideci zararına hareket etmesi dahi aranmaz.
20. Davacıların bir diğer iddiası senedin vade tarihi boş olarak tedavüle çıktığı, davalı tarafından bu tarihin sonradan doldurularak senedin tahrif edildiği ve bu sebeple kambiyo senedi vasfını kaybettiği yönündedir. 6762 sayılı mülga TTK’nın 688. maddesinde bono veya emre muharrer senetlerde bulunması zorunlu unsurlar sıralanmıştır. Buna göre senet metninde; bono veya emre muharrer senet kelimesi, senet Türkçe’den başka bir dilde yazılmışsa o dilde bono karşılığı olarak kullanılan kelime, kayıtsız ve şartsız muayyen bir bedeli ödemek vaadi, vade, ödeme yeri, kime ve kimin emrine ödenecek ise onun ad ve soyadı, senedin tanzim edildiği gün ve yer ile senedi tanzim edenin imzası mevcut olmalıdır.
21. Ne var ki kanun koyucu anılan Kanunun 689. maddenin birinci bendinde senedin yukarıda sayılan unsurları taşımaması hâlinde bono sayılamayacağına ilişkin kuralı belirledikten sonra devam eden bentlerde istisnai hâlleri de öngörmüştür. Bunlardan biri de senette vade tarihinin bulunmaması durumu olup 689/2. maddeye göre bu durum başlı başına senedin bono özelliğini yitirmesine sebep olmayacak; vadesi gösterilmemiş olan bono, görüldüğünde ödenmesi şart olan bir bono sayılacaktır.
22. Davacıların senedin temel ilişki çerçevesinde borcun ifa edilmesi suretiyle bedelsiz kaldığı yönündeki savunması da şahsi defi mahiyetinde olduğundan temel ilişkinin tarafı olan alacaklılar dışında kalan yetkili hamil …’a karşı kural olarak ileri sürülemez.
23. Gelinen aşamada ihtilafın çözümlenebilmesi için hangi hâllerde varlığının kabul edilmesi gerektiği yönünde yasal düzenleme olmayan, kanun koyucunun takdiri hâkime bıraktığı “bile bile borçlunun zararına hareket” (TTK m.599) kavramı ve bu durumun ispatı hususuna değinmek yararlı olacaktır.
24. Kambiyo senetlerinde kamu itimadına mazhar olma ilkesi çerçevesinde ortaya çıkmış olan şahsi def’ilerin sonraki hamillere ileri sürülememesinin bir istisnası olan bu kavram, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralı ile ilişkilidir. İyi niyetin var olup olmadığının her somut olayın özelliğine göre belirlenmesi gerektiğinden bu kavramın içeriği uyuşmazlıklardaki oluşa göre farklılaşabilecektir.
25. İspat konusuna gelince; niteliği gereği bile bile borçlu zararına hareketin varlığının senetle ispatı aranmaz. Yani, borçlu, hamil olan davalılara karşı kambiyo senedini iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket ettiğini, kambiyo senedinin bedelsiz olduğunu bilebilecek durumda olduğunu tanık dâhil her türlü delille ispat edebilir. Bununla birlikte, ispat yükü senet borçlusunun üzerinde olup, borçlu tarafından hem defilerin varlığı (ki bu defi bedelsizlik ise senede karşı senetle ispat kuralları gereği kesin delillerle ispatı gerekecektir) hem de bunların senedi iktisap ederken hamil tarafından bilindiğinin ispatlanması gerekmektedir.
26. Nitekim benzer bir uyuşmazlıkta Hukuk Genel Kurulu 25.12.1963 tarihli, 1963/78 E., 1963/41 K. sayılı kararında şahsi defilerin hamile karşı ileri sürülebilmesi için “Davacıyla senet lehdarı arasındaki ilişkiyi bilmesi yeterli olmayıp sırf borçluyu ızrar etmek maksadıyla hareket etmiş başka bir deyişle bu amaçla senet lehdarıyla gizli anlaşma içerisine girmiş olması da gerekir” şeklindeki görüşü benimsemiştir.
27. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde, öncelikle yukarıda değinilen TTK’nın 689/2. maddesi karşısında davacıların senedin tanzim edildiğinde vadesinin boş olduğu, bu kısmın sonradan doldurulmuş olması nedeniyle kambiyo senedi vasfını yitirdiği yönündeki savunmasının yerinde kabul edilemeyeceği açıktır.
28. Senedin bedelsiz olduğu ve bunun yetkili hamil … tarafından bilinmesine rağmen kötü niyetle takip başlatıldığı yönündeki iddiaya gelince; ayrıntıları ile açıklanmaya çalışıldığı üzere bu şekilde bir borçsuzluk savunması kambiyo senetlerinde şahsi defi mahiyetinde olup TTK’nın 599/1. maddesi gereğince hamile karşı ileri sürülmesinin koşulu senedi iktisap ederken hamilin bilerek borçlunun zararına hareket etmiş olması hâlinin davacı borçlularca ispat edilmesidir. Davacılar senedin araç satış sözleşmesi çerçevesinde verildiğini ileri sürerek bu yöndeki ispat araçlarını dosyaya sunmuşlar ise de sunulan belgelerden …’ın sorumluluğunu gerektirir bir netice çıkarılamayacaktır. Bir diğer delil ise davacıların bu kişi ve … hakkında bedelsiz senedi kullanmak suçundan şikâyetleri üzerinde başlatılan kovuşturmadır. İstanbul 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 2005/852 E. sayılı dosyası üzerinden yapılan yargılama boyunca sanık …, … ile aralarındaki kooperatif hisse devrine ilişkin anlaşma çerçevesinde senedi aldığını savunmuş, mahkemece sanık …’in mahkûmiyetine, diğer sanık …’ın ise senedin bedelsiz olduğunu bilebilecek durumda olmadığının ispatlandığı gerekçesiyle beraatine karar verilmiştir. Söz konusu karar eldeki davanın davacıları olan katılanlar tarafından temyiz edilmiş ise de temyiz incelemesi sırasında dava zamanaşımına uğramıştır. Özel Daire bozma kararında ceza davasının beraatle sonuçlandığı yönündeki açıklama bu yönden eksik ise de bu durum neticeye etki etmeyecektir. Davacıların iddialarına karşılık davalı … ise … ile aralarındaki kooperatif üyelik hakkı devrine ilişkin noter senedini, kooperatif ile aralarındaki yazışmaları delil olarak sunmuş ve aşamalarda değişmeyen savunmasını desteklemiştir.
29. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde yerel mahkemenin davacıların iddialarının iyi niyetli hamile karşı dahi ileri sürülebileceği yönündeki kabulü yerinde olmadığı gibi ispat yükü üzerine düşen davacıların dosya kapsamına göre davalı …’ın bile bile kendilerinin zararına hareket ettiğini ispatlayamadıkları sonucuna varılmıştır.
30. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; senedin tanzim tarihi 1999 iken vadesinin 2004 olması, kooperatif hissesine ilişkin resmî bir devir bulunmaması, hisse devri bedelinin 3.500TL olarak belirtilmesine rağmen karşılığında alındığı söylenen senedin 8.000TL’ye ilişkin olması birlikte değerlendirildiğinde davalı …’ın gerçek bir hukuki ilişkiye dayalı olarak senedi almadığı iddiasının doğrulandığı, aksinin davalı tarafça ispat edilmesi gerektiği, bu nedenle mahkeme gerekçesi hatalı ise de varılan netice doğru olduğundan direnme kararının değişik gerekçeyle onanması gerektiği yönündeki görüş açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
31. Sonuç itibariyle davalı … yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulü usul ve yasaya aykırı olup direnme kararının bu değişik gerekçe ve nedenlerle bozulması gerekir.

IV. SONUÇ :
Yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı davalı … vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek halinde temyiz peşin harcın yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 05.03.2020 tarihinde oy çokluğuyla ve kesin olarak karar verildi.

KARŞI OY

6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu 599. maddede yer alan; “Poliçeden dolayı kendisine müracaat olunan kimse keşideci veya önceki hamillerden biriyle kendi arasında doğrudan doğruya mevcut olan münasebetlere dayanan defileri müracaatta bulunan hâmile karşı ileri süremez; meğer ki, hâmil, poliçeyi iktisabederken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş olsun” hükmü, yollama maddesi olan TTK 730/1. madde 5. bent gereğince bonolar hakkında da uygulanır.
Bononun bedelsiz olduğu açıkça anlaşılmış olup uyuşmazlık, bono hamili Servet’e bu şahsi definin ileri sürülüp sürülemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Davalı … 01.06.2005 tarihli kolluk ifadesinde …’e iki araç sattığını ve karşılığında SS Erkonut Yapı Kooperatifindeki bir dairesini satın aldığını ve bu senedin de bu ticaretten alacağına karşılık …’den ciro ettirilerek alındığını belirtmiştir.
Davaya konu bono 8.000TL bedelli olup tanzim tarihi 1999 olduğu halde vade tarihi 20.10.2004 görünmektedir. Bonoda bedel kaydı nakden gösterilmiş olup nakden para verilip karşılığında 5 yıl sonrası vade tarihi taşıyan bono alınması o tarihlerdeki enflasyon oranları da gözetildiğinde hayatın olağan akışı içinde mantıklı olmayacağından senedi ciro yoluyla alan kimsenin senetteki vade tarihinin anlaşmaya aykırı doldurulmuş olabileceğini öngörmüş olması ve bu konuda bazı araştırmalara girişerek bu senedi kabul etmesi hayatın olağan akışı içinde kendisinden beklenen bir davranıştır.
Davalı … satın aldığı daireden söz ederek bu bonoyu aldığını belirtmiş ise de dairenin satın alındığı belirtilen …’in o tarihte böyle bir daireye sahip olmadığı da anlaşılmıştır. … 07.06.2004 tarihli “Kooperatif Üyelik hakkı Devir sözleşmesi” ile üyelik haklarını …’a devretmiş ise de … kooperatifteki haklarını daha önceki bir tarihte12.03.2004 tarihinde Hazım Kılıç’a devretmiş ve bu kişi 27.04.2004 tarihinde üyelik başvurusu üzerine üyeliğe kabul edilmiştir. Bu haliyle davalı …’in daire satın aldığı beyanı, noterde yapılan bir işleme dayansa da inandırıcı değildir. Çünkü bir ev satın alan ve bunu da üyelik devri ile elde etmeye çalışan bir kimsenin kooperatife gidip …’in gerçekten üye olup olmadığı ve bu yerin kendisine ait olup olmadığını araştırması ve bedeli olan araç devirlerini de öyle yapmış olması beklenen bir davranıştır. Bu şekilde bir araştırmaya girmeden araç devirlerini yapması ve karşılığı olarak aldığı kooperatif üyeliği ve buna bağlı daireyi evi elde edemeyince de bu bonoyu aldığını ileri sürmesi hayatın olağan akışı içinde makul ve mantıklı bulunmamaktadır.
… 07.06.2004 tarihli sözleşmeye dayanmakta ise de bu sözleşme nedeniyle çektiği ihtara karşı, anılan Kooperatifin keşide ettiği 03.09.2004 tarihli cevabi ihtarnameden de anlaşıldığı üzere, öncesinde aynı daireyle ilgili olarak 01.04.2004 tarihli devir senedi yapılmış ancak davalı …’in 27.04.2004 tarihli fesihnamesi ile feshedilmiştir. Bu durumda Servet’in öncesinde de kooperatifle muhatap olduğu anlaşıldığına göre 01.04.2004 tarihinde dahi …’in kooperatifte hak sahibi olmadığını bilen bir kimse durumunda olduğunun kabulü gerekir. …’in kooperatif üyesi olmadığını bilmesine rağmen tekrar 2. kez 07.06.2004 tarihinde üyelik devri sözleşmesi yapılması da hayatın olağan akışına aykırılığın boyutunu daha da artırmaktadır.
Devir sözleşmesinde bedel 3.500TL olduğu halde alınan bononun 8.000TL olması da bononun gerçek bir hukuki ilişki içinde alınmadığını açıkça ortaya koymaktadır.
Belirtilen bu durumlar davacının ispat yükü altında olduğu alacaklının bonoyu iktisabederken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş olduğunun kabulü için yeterli olup bile bile borçlu zararına hareket etmediğini davalı … ispatlamalıdır. Dosya kapsamına göre Servet bunu ispatlayamadığından kendisine karşı şahsi defiler ileri sürülebilecek hale gelen Servet yönünden de davanın kabul edilmiş olması dosya kapsamına uygun olduğu için gerekçesi değiştirilip düzeltilmek suretiyle direnme kararının onanması gerektiği görüşündeyim.
Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin bozma kararında “…’ın senedin bedelsiz olduğunu bilecek durumda olmadığı gerekçesiyle beraatine karar verildiği, dosya kapsamı ile sabit olduğu gibi” açıklamasına yer verilmiş ise de mahkeme kararında da belirtildiği ve dosya kapsamından da anlaşıldığı üzere Servet hakkında kesinleşmiş bir beraat kararı bulunmamaktadır. Sözü edilen kararın temyizi üzerine zamanaşımı nedeniyle kamu davasının düşmesine karar verildiğinden hukuk mahkemesini bağlayan kesinleşmiş bir beraat kararının varlığından söz edilemez.
Özel Dairenin kararında ayrıca “… “senedi ciro yoluyla teslim alan davalı …’ın kötü niyetli hamil olduğu yönündeki iddianın haklılığı kanıtlanmamıştır” tespitinin gerekçede açıkça yer almasına rağmen davalı … hakkındaki davanın da kabulü yönünde hüküm kurulmuş olmasının usul ve yasaya aykırı” olduğu belirtilmiş ve bu karar gerekçe yönünden davacı tarafça temyiz edilmemiş ise de mahkeme kararında açıkça Servet’e karşı da bedelsizliğin ileri sürülebileceğinin belirtilmiş olması nedeniyle bu hususun temyiz edilmemiş olması davacı aleyhine sonuç doğurmamalıdır.
HUMK 438/son maddede belirtildiği üzere “hüküm sonucu, esas bakımından usul ve kanuna uygun olup da gösterilen gerekçe doğru görülmezse gerekçe değiştirilerek ve düzeltilerek hükmün onanması mümkün bulunduğundan somut olayda bedelsizliğin ileri sürülebileceğinin gerekçesinin değiştîrilip düzeltilmek suretiyle onama kararı verilmesine yasal engel de bulunmamaktadır.
14.2.1951 T. 1949/17 E. 1951/1 K. sayılı ve 17.5.1991 T. 1991/1 E. 1991/2 K. sayılı içtihadı birleştirme kararlarında vakıa ve karinelerden olayda kanunen iyiniyet iddiasında bulunamayacak durumu belirmiş olan kimsenin kötüniyetinin diğer tarafa isbat ettirilmesine artık sebep ve vecih kalmayacağı ve dava hakkının doğumunu sağlayan veya bertaraf eden iyi ve kötüniyetin bu durumda re’sen nazara alınabileceği belirtilmiştir. Bu kararlar nedeniyle iyi ve kötüniyet ileri sürülmemiş olsa dahi hakim tarafından resen dikkate alınabileceği gibi ileri sürülmemiş veya hakim tarafından resen değerlendirilmemiş olsa dahi Yargıtay tarafından da bu hususun temyiz incelemesi sırasında resen dikkate alınıp değerlendirilmesi ve bu sonuca bağlı olarak gerekçenin değiştirilip düzeltilmesi de mümkündür.
Tüm bu nedenlerle hükmün gerekçesi değiştirilmek suretiyle hükmün düzeltilerek onanması gerektiği görüşünde olduğumdan hükmün bozulması yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.