Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2017/60 E. 2019/579 K. 16.05.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/60
KARAR NO : 2019/579
KARAR TARİHİ : 16.05.2019

MAHKEMESİ : İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 27.03.2012 tarihli ve 2011/60 E., 2012/74 K. sayılı karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 21.02.2014 tarihli ve 2012/11173 E., 2014/3235 K. sayılı kararı ile;
“…Davacı vekili, müvekkili şirketin “WIENERWALD” markasının Türkiye çapında lisans sahibi olup, markayı ve sistemi kullanmak suretiyle ticari faaliyet gösterdiğini, bu çerçevede Türkiye içerisinde 3. şahıslarla franchise sözleşmeleri imzalama hak ve ayrıcalığına sahip olduğunu, davalı şirket ile 28/01/2010 tarihli Franchise Sözleşmesi imzalandığını, takip eden süreçte davalı şirketin hissedarlarının değiştiğini, müvekkili şirketin bu devre yazılı olarak muvafakat verdiğini, sözleşmenin davalı şirket ile yeni ortaklar üzerinden devamına muvafakat edildiği tarihte şirket ortaklarının dava dışı Doğan Oksay, Esra Oksay ve Mehmet Ali Oksay olduğunu, yeni ortakları ile faaliyet göstermeye başlayan davalı şirketin franchise ilişkisi süresince öncelikle ilgili Franchise Sözleşmesi’nden kaynaklı isim hakkı ödemeleri ile müvekkili şirketten sağlanan ürün bedeli ödemelerini aksatmaya başladığını, bu durumun sözleşmeye göre derhal fesih nedeni olduğunu, buna rağmen müvekkili şirket tarafından davalı şirkete ürün verilmeye devam edildiğini, davalı şirkete her türlü desteğin gösterildiğini ancak davalı şirket tarafından isim hakkı bedeli ile ürün bedellerinin ödenmemesinde ısrar edildiğini, bu süreç zarfında davalı şirket hissedarlarından dava dışı Doğan Oksay, Esra Oksay ve Mehmet Ali Oksay’ın müvekkili şirketin muvafakati olmadan franchise alan/davalı şirketteki hisselerini dava dışı Arif Yanık ve Oğuz Sarı’ya devir ettiklerini, yüksek meblağlara ulaşan cari hesap bakiyesinin ödenmemesi ve franchise alan şirketin hisselerinin müvekkili şirkete haber dahi verilmeksizin Franchise Sözleşmesi’ne aykırı olarak 3. şahıslara devredilmesi nedeniyle müvekkili şirket tarafından ihtarname çekildiğini, davalı şirket tarafından isim hakkı bedeli ile ürün bedeli ödemelerinin yapılmaması nedeniyle taraflar arasındaki franchise sözleşmesinin ödemeler başlıklı 4.3. maddesi ile 4.5. maddesinin davalı şirket tarafından açıkça ihlal ettiğini ileri sürerek, Nişantaşı Wienerwald Franchise Sözleşmesi’nin haklı nedenle feshedildiğinin tespitini, Wienerwald tanıtıcı tabelası dahil Wienerwald Restoran Sistemine ilişkin tüm marka ve tanıtım unsurlarının restorandan toplatılmasını ve müvekkili şirkete teslim edilmesini, franchise sözleşmesinin haklı nedenle feshi nedeniyle 2.000 Euro cezai şart, 1.000TL manevi tazminat ile 10.000TL cari hesap bakiyesinin tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, dosyaya ibraz edilen Franchise Sözleşmesi tarihinin 28/01/2010 olup, lisans sahibinin Franchise Sözleşme yapma yetkisini 04/03/2010 tarihinde davacılara verdiğini, bu nedenle sözleşmenin varlığının kabul edilemeyeceğini, yetkisiz olarak yapıldığını ve bu açıdan da hükümlerinin geçersiz olduğunu, davacı tarafından feshe mesnet olarak gösterilen sebeplerin kötü niyetli olarak ileri sürüldüğünü, müvekkili şirketin hiçbir ihtarına ve talebine de cevap verilmediğini, müvekkili şirketin faaliyet alanının ihlal edildiğini, yemek sepeti üyeliğinin onaylanmadığını ve davacı şirket ortağı Kaan Bilbay tarafından telefonların başka şubeye yönlendirildiğini, davacının kötü niyetli davranışlarını müvekkili şirketin eski ortağı Doğan Oksay’ın kuruluşunda bulunduğu tüm şirketlere karşı uyguladığını, dosyaya sunulan ve taraflar arasında imzalandığı belirtilen franchise sözleşmesinin yeni düzenlendiğini, damga vergisinin 21/03/2011 tarihinde fatura edilmesinin de bunun mesnedi olduğunu, ilgili tarihte Fatma Didem Bilbay’ın müvekkili şirketin ortağı ve yetkilisi olmadığından sözleşmenin geçersiz olduğunu, taraflar arasındaki ticari ilişkinin baştan itibaren sözleşmeye göre değil süregelen uygulamalara göre yürütüldüğünü, fesih için belirtilen sebepleri kabul etmediklerini, varlığı halinde dahi yapılan yatırımlara bakıldığında orantısız olarak kullanıldığının açık olduğunu, şirket ortaklık yapısının değişmesinde davacının hiçbir zararının bulunmadığını, müvekkili şirket ile olan ticari ilişkinin devir öncesi de Arif Yanık tarafından yürütüldüğünü, sözleşmenin geçerli olmamakla beraber hükümlerine de uyulmadığını bildirerek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davacının dayandığı sözleşmede davacı şirketi temsilen imza bulunmadığı gibi devreden ile devralan Bilkar Gıda ve Turizm Ltd. Şti. adına Fatma Didem Bilbay tarafından imzalandığı, sözleşmede Eda Kardeşlerin ismi de bulunduğu halde sözleşmeyi Fatma Didem Bilbay’ın devreden ve devir alan olarak tek başına imzaladığı, gerek Eda Kardeşlerin ve davalı şirketin temsilcilerinin imzasının bulunmaması ve gerekse bu sözleşmenin hisse devriyle şirket ortağı olan yeni ortaklara bildirdiği kanıtlanmadığından davacının davalı şirketin yeni ortaklarına karşı bu sözleşmeyi ileri sürmesinin mümkün olmadığı, dolayısıyla sözleşmenin fesih nedeni olarak gösterilen “Franchise verenin onayı alınmaksızın hisse devrinin franchise sözleşmesine aykırı olduğu” iddiasının dayanağı bulunmadığı, davacı davalı yana çektiği 25 Mart 2011 tarihli ihtarnamede 15.540,36TL cari hesap bakiyesi bulunduğu, bunun 7 gün içinde ödenmesi ödenmemesi halinde icra marifetiyle tahsil edileceği, şirket yapısındaki değişikliğin eski hale getirilmesi aksi halde sözleşmenin feshedileceğinin bildirildiği, 5 Nisan 2011 günlü ihtarla da sözleşmenin feshedildiği, ilk ihtarnamede sadece ortaklık hisselerinin eski hale getirilmemesi halinde sözleşmenin feshedileceği bildirilip cari hesap bakiyesinin ihtarda fesih nedeni olarak gösterilmediği gibi alınan bilirkişi raporunda taraflar arasındaki cari hesabın 28/01/2010 ve 29/01/2010 tarihinde başladığı, ticari ilişkide ay sonları itibariyle mailler geldiği ve 30 günlük vadeler verilerek ödemelerin yapıldığı ve uygulamanın fiilen bu şekilde olduğu belirtilmiş olduğundan esasen ihtar tarihinde de borcun muaccel olmadığı, davalının cevabı beklemeden sözleşmeyi feshettiği kanaat ve sonucuna varıldığı, taraflar arasındaki cari hesabın düzenli ödendiği, fiili ödeme uygulamasından vazgeçilerek düşük miktarlı bakiye için sözleşmenin feshine gidilmesinin MK’nın 2. maddesi anlamında hakkın kötüye kullanımı mahiyetinde olduğundan bu yönüyle de feshin haksız olduğu gerekçesiyle, davacı tarafın davalının markanın kullanımının önlenmesine ilişkin talebinin, Franchise Sözleşmesi’nin haklı nedenle feshedildiğinin tespitine ilişkin talebinin, cezai şarta ilişkin talebinin, manevi tazminata ilişkin talebinin reddine, 10.000TL cari hesap bakiyesi alacağının temerrüt tarihi 5 Nisan 2011 tarihinden itibaren yasal faizi ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, marka lisans sözleşmesinin feshinin tespiti, cari hesap bakiyesi, cezai şart alacaklarının tahsili ve manevi tazminat istemlerine ilişkin olup, taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacı tarafça yapılan fesih işleminin haklı nedene dayanıp dayanmadığı noktasında toplanmaktadır.
Davacı vekili, müvekkili tarafından davalıya Franchise Sözleşmesi yolu ile marka lisans kullanım hakkının devredildiğini, bu kapsamda davalı tarafça açılıp işletilecek restoranın temel hizmet ve kalite unsurlarının belirlendiğini, sözleşme kapsamında davalı şirket ortaklarının değişmesinin müvekkilinin iznine tabi olduğunu, ancak davalı şirketin ortakları değişmesine karşın bu durumun müvekkilinin onayına sunulmadığını, bu kapsamda davalıya şirket ortak yapısını eski hale getirmesi ve cari hesap borcunu ödemesi konusunda 7 günlük telafi ihtarnamesi gönderilmesine karşın davalının her hangi bir girişimde ve ödemede bulunmadığını ileri sürerek eldeki davayı açmış, mahkemece yapılan yargılama sonunda yukarıda açıklanan gerekçe ile cari hesap alacağı dışında davanın reddine karar verilmiştir. Davacı taraf, davaya konu ettiği taleplerine dayanak olarak taraflar arasında düzenlenen 29.01.2010 tarihli yazılı sözleşmeyi göstermiş, mahkeme karar gerekçesinde ise taraflar arasında düzenlenen sözleşmenin davalı şirket yetkilisi tarafından imzalanmadığı hususuna yer verilmişse de dosya içinde örneği bulunan davalı şirkete ait ticaret sicil kayıtları incelendiğinde, davalı adına sözleşme imzalayan Fatma Didem Bilbay’ın sözleşme tarihi olan 29.01.2010 itibari ile davalı şirketi münferiden temsil yetkisinin bulunduğu, bu hali ile değinilen sözleşmenin davalı şirket yönünden bağlayıcı olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan davacı vekili tarafından dosyaya sunulan sözleşme örneği incelendiğinde, sözleşmenin son sayfasında davacı temsilcisinin imzası mevcut olduğu gibi esasen davacı taraf işbu davada taraflar arasındaki sözleşmeye dayanmak sureti ile de sözleşmenin kendisi yönünden geçerli ve bağlayıcı olduğunu kabul etmiş durumdadır. Bu itibarla davacı yönünden sözleşme koşullarının mevcut olmadığından söz edilmesi de mümkün değildir. Yapılan bu açıklamaların ardından, taraflar arasında usulüne uygun şekilde düzenlenmiş bir sözleşme ilişkisinin bulunduğu belirlendikten sonra sözleşmenin her iki tarafının da Türk Ticaret Kanunu kapsamında limited şirket olduğu ve bu hali ile davalı şirketin ortak yapısının hisse devri yolu ile değişmesinin, davacının bu devre onay verip vermemesi dışında, ayakta olan sözleşmeye olumlu ya da olumsuz bir etkisinin olmayacağı göz önüne alınmak suretiyle, davacı şirkete eldeki sözleşmenin davalının her yeni ortağına bildirimi gibi bir zorunluluğun yüklenemeyeceği ve sözleşme gereğince davacı alacağının tahsili için davalıya 7 günlük telafi ihtarnamesi gönderilmesinin yeterli olduğu, taraflar arasında süregelen ilişkide davalıya e posta yolu ile 30 günlük vadeler verilerek ödeme yapılmasının sağlanmasının sözleşme şartlarını bertaraf etmeyeceği, bu suretle davacı tarafça yapılan feshin haklı nedenlere dayandığı göz önüne alınmaksızın, hatalı hukuki nitelendirme ve değerlendirme ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün davacı yararına bozulması gerekmiştir…”
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, franchise sözleşmesinin feshinin tespiti, cari hesap bakiyesi ile cezai şart alacaklarının tahsili ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir.
Davacı vekili; müvekkili şirketin “WIENERWALD” markasının Türkiye çapında lisans sahibi olduğunu ve davalı şirket ile 28.01.2010 tarihinde markanın ve marka ile faaliyet gösteren restoran sistemin kullanılmasına yönelik franchise sözleşmesi imzalandığını, sözleşme ile davalı şirketin ortaklarının müvekkilinin muvafakati olmadan paylarını devredemeyeceklerinin kararlaştırıldığını, sözleşmenin imzalanmasından sonra davalı şirketin ortaklarının paylarını Doğan Oksay, Esra Oksay ve Mehmet Ali Oksay’a devrettiklerini ve müvekkilinin bu devre muvafakat verdiğini, yeni ortakları ile faaliyet göstermeye devam eden davalı şirketin franchise ilişkisi süresince öncelikle ilgili sözleşmeden kaynaklı isim hakkı ödemeleri ile ürün bedeli ödemelerini aksatmaya başladığını, bu süreç zarfında davalı şirket ortaklarının müvekkilinin muvafakati olmadan paylarını Arif Yanık ve Oğuz Sarı’ya devrettiklerinin öğrenildiğini, yüksek meblağlara ulaşan cari hesap bakiyesinin ödenmesi ve ortaklık yapısının eski hale getirilmesi için müvekkili tarafından davalı şirkete ihtarname gönderildiğini, ihtarnamenin gereği yerine getirilmediği için müvekkili tarafından sözleşmenin haklı nedenle feshedildiğini ileri sürerek taraflar arasındaki sözleşmenin haklı nedenle feshedildiğinin tespitini, “WİENERWALD” tanıtıcı tabelası dahil Wienerwald Restoran Sistemine ilişkin tüm marka ve tanıtım unsurlarının restorandan toplatılmasını ve müvekkili şirkete teslim edilmesini, franchise sözleşmesinin haklı nedenle feshi nedeniyle 2.000,00Euro cezai şart, 1.000,00TL manevi tazminat ile 10.000,00TL cari hesap bakiyesinin davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili; taraflar arasında imzalandığı belirtilen franchise sözleşmesinin yeni düzenlendiğini, damga vergisinin 21.03.2011 tarihinde müvekkiline fatura edilmesinin de bunun göstergesi olduğunu, ilgili tarihte sözleşmeyi imzalayan Fatma Didem Bilbay’ın müvekkili şirketin ortağı ve yetkilisi olmadığından sözleşmenin geçersiz olduğunu, taraflar arasındaki ticari ilişkinin baştan itibaren sözleşmeye göre değil süregelen uygulamalara göre yürütüldüğünü savunarak davanın reddini istemiştir.
Yerel mahkemece; davacının dayandığı sözleşmede davalı şirketi temsilen imza bulunmadığı, Fatma Didem Bilbay’ın devreden ve devir alan olarak tek başına sözleşmeyi imzaladığı, ayrıca davalı şirket ortaklarının pay devrine muvafakat ettikten sonra sözleşmeyi yeni ortaklara bildirildiğinin kanıtlanmadığı, bu nedenlerle davacının davalı şirketin yeni ortaklarına karşı bu sözleşmeyi ileri sürmesinin mümkün olmadığı, taraflar arasındaki ticari ilişkide ay sonları itibariyle mailler geldiği ve 30 günlük vadeler verilerek ödemelerin yapıldığı, uygulamanın fiilen bu şekilde olduğu ve esasen ihtar tarihinde de borcun muaccel olmadığı, taraflar arasındaki cari hesabın düzenli ödendiği, fiili ödeme uygulamasından vazgeçilerek düşük miktarlı bakiye için sözleşmenin feshine gidilmesinin TMK’nın 2’nci maddesi anlamında hakkın kötüye kullanımı mahiyetinde olduğundan bu yönüyle de feshin haksız olduğu gerekçesiyle taleple bağlı kalınarak 10.000,00TL cari hesap bakiyesi alacağının temerrüt tarihinden itibaren yasal faizi ile davalıdan tahsiline, diğer taleplerin reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel mahkemece, önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasında franchise sözleşmesinin imzalanıp imzalanmadığı ve buradan varılacak sonuca göre davacı tarafından sözleşmenin haklı nedenle feshedilip feshedilmediği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığı çözümü için franchise sözleşmesinin hukuki niteliğinin ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.
Franchise sözleşmesi; konusu mal ve/veya hizmetin sürümü ve dağıtımı olan sürekli borç ilişkisi doğuran bir sözleşme olup, bu sözleşme ile mal ve/veya hizmeti üreten ve/veya satan franchise veren; adı, sembolü, markası gibi gayri maddi mal ve değerlerini kullanarak bunların sürümünü yapma hakkını bir bedel karşılığında, belirli bir bölgede kendi ad ve hesabına çalışan bağımsız kişilere (franchise alanlara) vermeyi borçlanmaktadır. Franchise veren bu sözleşme ile mal ve/veya hizmetlerin en iyi şekilde pazarlanmasını sağlamak için pazar araştırması ve tanıtım (reklam) yapmak, bu konuda kendine özgü bir anlayış geliştirerek bir organizasyon kurmak ve franchise alanları çalışmalarından yararlandıracak şekilde bu organizasyona dahil etmek yükümlülükleri üstlenmektedir. Franchise alan ise, franchise bedeli ödeme dışında ayrıca sözleşme konusu malların sürümünü destekleme, bu konudaki tüm bilgileri franchise verene aktarma, franchise verenin pazarlama ilkelerine ve talimatlarına uyma, eğitim programlarına katılma ve bu doğrultuda işletmeyi yürütme yükümlülüğü altına girmektedir (Kırca, Çiğdem: Franchise Sözleşmesi, Ankara, 1997, s. 19-20).
Görüldüğü üzere franchise sözleşmesi her iki tarafın da borç altına girdiği karşılıklı edimler içeren bir sözleşme olup, her bir tarafın borcu diğer tarafın borcunun karşılığını oluşturmakta ve edimler arasında değişim söz konusu olmaktadır. Başka bir deyişle franchise sözleşmesinde franchise alan ile franchise verenin borçları aynı zamanda diğer tarafın ediminin karşılığını ihtiva etmektedir. Franchise verenin kendisine ait franchise sistemini franchise alana kullandırma ve onu ticari faaliyeti sırasında devamlı olarak destekleme yükümlülüğüne karşılık, franchise alanın franchise verenin mal veya hizmetlerin sürümünü kendi nam ve hesabına yürütme ve franchise verene belli bir bedel ödeme yükümlülüğü gelmektedir. Ayrıca franchise alanın, franchise verene karşı onun menfaatlerini koruma, sırlarını saklama, gerektiğinde hesap verme gibi güven ve sadakate dayanan yükümlülükleri vardır.
Franchise sözleşmesi, kanunlarda düzenlenmiş isimli sözleşmelerin unsurlarını içerebileceği gibi, isimsiz sözleşmelerin unsurlarını da içerebilir. Nitekim franchise sözleşmesi genellikle satış, kira veya ürün kirası, hizmet, acente, vekâlet, adi ortaklık gibi isimli sözleşmelerle, lisans, know-how ve tek satıcılık gibi isimsiz sözleşmelerin unsurlarını içermektedir. Franchise sözleşmesi, isimli ve isimsiz sözleşmelerin unsurlarından oluştuğu için niteliği itibariyle kendine özgü isimsiz bir sözleşmedir (Eren, Fikret: Borçlar Hukuku Özel Hükümler, Ankara, 2018, s. 970).
Franchise sözleşmesinin kendine özgü isimsiz bir sözleşme olması nedeniyle taraflar sözleşmede somut uyuşmazlığa ilişkin bir kural öngörmüşlerse her şeyden önce bu kuralın uygulanması gerekmektedir. Ayrıca bu sözleşmeler dürüstlük kurallarına ve iş ilişkilerinde yaygın teamüllere göre yorumlanıp tamamlanmalıdır. Ancak tarafların iradelerinin anlaşılması ve sözleşmenin yorumlanması mümkün olmuyorsa, bu durumda Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 1’inci maddesinin uygulanması gündeme gelecektir.
Franchise sözleşmesi, kanunlarda düzenlenmiş isimli bir sözleşme olmadığı için tabi olacağı şekle ilişkin bir hüküm de yoktur. Bu durum karşısında franchise sözleşmesinin geçerliliği 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 11’inci maddesi (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 12’nci maddesi) gereğince herhangi bir şekil şartına bağlı değildir. Ancak, 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 15/2’nci maddesinde tescilli markalar üzerindeki ve 551 sayılı Patent Haklarının Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 86/2’nci maddesinde ise tescilli patentler üzerindeki sağlar arası hukuki işlemlerin yazılı şekilde yapılacağı öngörüldüğünden marka ve patent lisansı unsurlarını içeren franchise sözleşmesinin yazılı şekilde yapılması gerekir (6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 148’inci maddesi).
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı şirketin “WIENERWALD” ibareli markanın ve bu marka altında hizmet veren restoran sisteminin münhasıran kullanım hakkına sahip olduğu ve alt franchise sözleşmesi yapma yetkisinin bulunduğu anlaşılmaktadır. Davacı şirket ile dava dışı Fatma Didem Bilbay arasında dava konusu 28.01.2010 tarihli franchise sözleşmesi imzalanmış ve bu sözleşme davacı şirketin de onayı ile Fatma Didem Bilbay tarafından 29.01.2010 tarihli sözleşme ile davalı şirkete devredilmiştir. Her ne kadar franchise sözleşmesini devreden kişi ile davalı şirket adına devralan sıfatıyla devir sözleşmesini imzalayan kişi aynı olsa da sözleşme tarihi itibariyle Fatma Didem Balbay davalı şirketin %50 ortağı ve şirketi münferiden temsile yetkili kişidir. Öte yandan taraflar arasındaki franchise ilişkisinin sözleşmenin imzalanmasından yaklaşık dört ay önce başladığı dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Bu nedenle dava konusu franchise sözleşmesi davalı şirket açısından geçerli ve bağlayıcıdır. Ayrıca davacı şirket işbu davada taraflar arasındaki franchise sözleşmesine dayanmak sureti ile de sözleşmenin kendisi yönünden geçerli ve bağlayıcı olduğunu kabul etmiş durumdadır.
Bununla birlikte taraflar arasında imzalanan dava konusu franchise sözleşmesinin 15.2 maddesinde franchise verenin onayı olmaksızın devir yasağı düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, franchise alanın bir ortaklık veya limited şirket olması durumunda söz konusu şirketin ortakları, franchise verenin önceden yazılı izni olmaksızın şirketin ortaklık yapısını değiştiremeyeceklerdir. Sözleşme özgürlüğüne ilişkin ilkeler gözetildiğinde, franchise alan şirketin ortaklık yapısının değişmesinin franchise verenin yazılı iznine tabi tutulması, aksi hâlde bu durumun sözleşmenin ihlâli sayılmasına ilişkin franchise sözleşmesinin 15.2 maddesinin 818 sayılı BK’nın 19’uncu (6098 sayılı TBK’nın 27’nci) ve TMK’nın 2’nci maddelerine aykırılık teşkil ettiğinden söz edilemeyecektir. Zira franchise alanın, franchise verene karşı onun menfaatlerini koruma, sırlarını saklama, gerektiğinde hesap verme gibi güven ve sadakate dayanan yükümlülükleri vardır.
Taraflar arasında franchise sözleşmesinin imzalanmasından sonra 01.02.2010 tarihinde davalı şirketin ortaklık yapısı tamamen değişmiş ve davacı şirket tarafından sözleşmenin 15.2 maddesi gereğince devre muvafakat edilmiştir. Bununla birlikte davalı şirketin ortaklık yapısı 21.02.2011 tarihinde tekrar tamamen değişmiş, ancak bu sefer franchise veren davacı şirketin muvafakati alınmadan pay devir işlemleri gerçekleştirilmiştir. Bunun üzerine davacı şirket tarafından ortaklık yapısının eski hâline getirilmesi için sözleşmenin 16.3 maddesi gereğince telafi ihtarnamesi de gönderilmiştir. Bu hâliyle franchise sözleşmesinin 15.2 maddesi gereğince franchise alan şirketin ortaklık yapısının franchise verenin muvafakati olmadan değişmesinin sözleşmenin ihlali niteliğinde olduğunun ve davacı şirkete dava konusu franchise sözleşmesinin davalı şirketin her yeni ortağına bildirimi gibi bir zorunluluğun yüklenemeyeceğinin kabulü gerekir. Ayrıca bu husus davalı şirketin başvurusu üzerine verilen Rekabet Kurulunun 17.11.2011 tarihli ve 2011/3-210 sayılı kararı ile de tespit edilmiştir.
Taraflar arasında imzalanan dava konusu franchise sözleşmesinin 22.2 maddesinde; sözleşmenin kuralları ile farklılık gösteren taraf uygulamalarının franchise verenin sözleşmenin kurallarına kesin olarak uyulmasını talep etme hakkından feragat etmesi anlamına gelmeyeceği düzenlenmiştir. Bu durumda franchise sözleşmesi gereğince davacı tarafından alacağının tahsili için davalıya yedi günlük telafi ihtarnamesi gönderilmesinin yeterli olduğu, taraflar arasında süregelen ilişkide davalıya e-posta yolu ile 30 günlük vadeler verilerek ödeme yapılmasının sözleşme şartlarını bertaraf etmeyeceği anlaşılmaktadır.
O hâlde, dava konusu franchise sözleşmesinin taraflar açısından geçerli ve bağlayıcı olduğunun ve davacı tarafından yapılan feshin haklı nedenlere dayandığının kabulü gerekir.
Hâl böyle olunca; yerel mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3’üncü maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429’uncu maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine aynı Kanun’un 440’ıncı maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 16.05.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.