Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2017/539 E. 2021/170 K. 25.02.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/539
KARAR NO : 2021/170
KARAR TARİHİ : 25.02.2021

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 25. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın göreve dair dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine ilişkin karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili; müvekkilinin davalıdan olan alacağı için 01.01.2009 vade, 01.05.2003 düzenleme tarihli, 70.000,00TL bedelli bonoyu aldığını, alacağın tahsili için beklemesine rağmen herhangi bir ödeme yapılmadığından borçlu hakkında Ankara 27. İcra Dairesinin 2011/4440 sayılı dosyası ile başlattıkları takibe haksız şekilde itiraz edildiğini ileri sürerek haksız ve yersiz itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili; iş bölümü itirazı ve zamanaşımı definin yanında esasa ilişkin olarak açılan davayı kabul etmediklerini, müvekkilinin davacının ortağı olduğu Uluçay Ltd. Şti.’de yıllarca çalıştığını, davalıya şirketin tüm mal varlığı, faturaları ve evrakları teslim edildiğinden bunun karşılığında boş teminat bonosu verildiğini, söz konusu bono geri istendiğinde müvekkilinden para talep edildiğini ve sıralı senet alındığını, bu senetlerin de ödendiğini ancak alacağa dayanak gösterilen ve on dört yıl önce teminat olarak boş şekilde verilen senedin iade edilmeyip tahrifatla doldurulmak suretiyle takibe konulduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkeme Kararı:
6. Ankara 25. Asliye Hukuk Mahkemesinin 30.06.2014 tarihli ve 2011/159 E., 2014/388 K. sayılı kararı ile; davalı …’in 1997-2009 yılları arasında, davacının ortağı olduğu dava dışı Uluçay Ltd. Şti.de çalıştığı, taraflar arasındaki uyuşmazlığa dayanak teşkil eden bononun ise 2003 yılında düzenlendiği, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesine göre İş Kanunu’na göre işçi sayılan kimselerle (o kanunun değiştirilen ikinci maddesinin Ç, D ve E fıkralarında istisna edilen işlerde çalışanlar hariç) işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanunu’na dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi ile İşçi Sigortaları Kurumu ile sigortalılar veya yerine kaim olan hak sahipleri arasındaki uyuşmazlıklardan doğan itiraz ve davalara iş mahkemelerince bakılacağının düzenlendiği, davalı …’in davacının ortağı bulunduğu şirketin eski sigortalı işçisi hakkında 70.000,00TL borcunun tahsili için icra takibine giriştiği ve itirazın iptalinin dava konusu edildiği olayda iş mahkemelerinin görevli olduğu gerekçesiyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 114/1-c ve 115. maddeleri uyarınca davanın görev yönünden usulden reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Yerel Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesince 16.12.2014 tarihli ve 2014/42336 E., 2014/40560 K. sayılı karar ile; “…Dava, davalının davacıya borcuna karşılık vermiş olduğu senedin bedelinin ödenmemesi sebebiyle başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptaline ilişkindir. Mahkemece her ne kadar taraflar arasında iş ilişkisi olduğu ve bu nedenle görevli mahkemenin İş Mahkemesi olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiş ise de davalı, davacının ortağı bulunduğu dava dışı Uluçay Ltd. Şti.’nin işçisidir. Davacının davalıya borç para verdiğinden bahisle kambiyo senedine dayalı ilamsız takipte bulunduğu ve davalının ceza dosyasında, davacı ile arasında alım satım ilişkisi olduğuna ilişkin beyanı göz önünde bulundurularak davaya bakmaya görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesidir. Mahkemece işin esasına girilip taraf delilleri toplandıktan sonra hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde görevsizlik kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır ve bozmayı gerektirir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Mahkemece 16.09.2015 tarihli ve 2015/168 E., 2015/263 K. sayılı kararı ile; ilk karar gerekçeleri yanında Yargıtay kararında davalının Uluçay Ltd. Şti.de işçi olduğunun kabul edildiği ancak takibe konu bononun davacının davalıya borç para vermesi nedeniyle verildiği ve taraflar arasında alım satım ilişkisi olduğundan bahisle kararın bozulduğu, hem çay alım satımı ile uğraşan şirketin işçisi olduğunun kabul edilmesi hem de aralarındaki ilişkinin yalnızca alım-satımdan kaynaklandığının kabul edilmesinin çelişkili olduğu, bunun yanı sıra bononun tanzim tarihi ile vade tarihi arasındaki sürenin altı yıl olması, icra takibine senedin tanzim tarihinden sekiz sene sonra gidilmesi, ceza dosyasında esastan bir karar verilmemiş olması da gözetildiğinde davalının davacının ortağı olduğu şirketten iş nedeniyle teslim aldığı emtiayı garantiye alan bono nedeniyle iş mahkemesinin görevli olduğunun kabulü gerektiği açıklanmak suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda taraflar arasındaki senede dayalı başlatılan ilamsız icra takibine itirazın iptali davasında dosya kapsamına göre görevli mahkemenin iş mahkemeleri mi yoksa genel görevli asliye hukuk mahkemeleri mi olduğu noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin hukuki mahiyeti üzerinde durulmasında yarar vardır. Bu ilişkinin bir görev ilişkisi olduğu ve görevle ilgili kuralların kamu düzenine ilişkin bulunduğu konusunda öğreti ve uygulamada duraksama bulunmamaktadır.
13. Genel mahkemelerin bakacakları davalar belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup, aksi belirtilmedikçe medeni yargılama hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevlidirler. Açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar, genel mahkemelerin görevine girer (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, 2001, Cilt 1, s. 164). Buna karşın özel mahkemeler, belirli kişiler arasında çıkan veya belirli uyuşmazlıklara bakmakla görevlidir. Eş söyleyişle özel mahkemeler özel yasalarla kurulmuş olup, özel yasalarında belirtilen davaları yürütür. Mahkemelerin görevi kıyas veya yorum ile genişletilemez ya da değiştirilemez. Kanunda açıklık bulunmayan durumlarda görev genel mahkemelere aittir (05.12.1977 tarihli ve 4/4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı). Yine, 23.05.1960 tarihli ve 11/10 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği gibi, ayrık hükümlerin dar olarak yorumlanması yoruma ilişkin temel bir kuraldır.
14. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 142. maddesinde, mahkemelerin görevlerinin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır.
15. Nitekim bu husus, HMK’nın 1. maddesinde: “Mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar kamu düzenindendir.” şeklinde düzenlenmiştir. Anılan Kanun’un 114/1-c maddesi, mahkemenin görevli olmasının dava şartı olduğunu, 115. maddesi de mahkemece dava şartının mevcut olup olmadığının davanın her aşamasında kendiliğinden araştırılacağını, mahkeme dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verileceğini hükme bağlamıştır.
16. Eldeki davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan, iş mahkemelerinin kuruluş, görev ve yargılama usullerini düzenleyen mülga 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesi gereğince 4857 sayılı İş Kanunu’na göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş sözleşmesinden veya iş kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözüm yeri iş mahkemeleridir. Aynı kural 25.10.2017 tarihinde yürürlüğe giren 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nda da yer almış ve Kanun’un 2. maddesinde iş mahkemesi kurulmamış olan yerlerde bu mahkemenin görev alanına giren dava ve işlere, o yerdeki asliye hukuk mahkemesince, bu Kanundaki usul ve esaslara göre bakılacağı vurgulanmıştır. Yukarıda açıklandığı üzere iş mahkemelerinin görevleri istisnaî nitelik taşıdığı için, görevlerinin geniş yoruma değil dar yoruma tabi tutulması esastır (08.12.1982 tarihli 4/4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı).
17. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 8. maddesinde, “İş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir” tanımlaması yapılmıştır. Belirtmek gerekirse, 4857 sayılı İş Kanunu’nda “hizmet akdi” sözcüğü terkedilmiş, yerine “iş sözleşmesi” ifadesi kullanılmıştır.
18. Hizmet sözleşmesinin, “Hizmet akdi, bir mukaveledir ki onunla işçi, muayyen veya gayri muayyen bir zamanda hizmet görmeği ve iş sahibi dahi ona bir ücret vermeyi taahhüt eder” şeklindeki tanımı mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 313/1. [6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 393] maddesinde yapılmıştır. Bu tanımda sadece hizmet ve ücret unsurları belirginken, 4857 sayılı İş Kanunu’nda, daha önce Anayasa Mahkemesi ve öğretinin de kabul ettiği gibi “bağımlılık” unsuruna da yer verilmiştir. Bağımlılık, iş ve sosyal güvenlik hukuku uygulamasında temel bir ilke olup, bu unsur, hizmetini işverenin gözetimi ve yönetimi altında yapmayı ifade eder. Ne var ki, iş hukukunun dinamik yapısı, ortaya çıkan atipik iş ilişkileri, yeni istihdam modelleri, bu unsurun ele alınmasında her somut olayın niteliğinin göz önünde bulundurulmasını zorunlu kılmaktadır. Zaman unsuru, bir kimsenin günlük belirli bir zaman dilimi içerisinde iş gücünü bir işveren emrine tahsis etmesi anlamını taşır. Hizmet akdini oluşturan bir diğer unsur olan ücret ise görülen iş karşılığı işverenin belli bir zaman dilimi için ödemiş olduğu bedeldir.
19. Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde;
20. Borçlu …, aleyhine davaya konu icra takibinin başlatılmasından sonra açığa imzanın kötüye kullanılması suçlamasıyla … hakkında şikayetçi olmuş ve bu kapsamda verdiği ifadelerinde Uluçay Ltd. Şti.’de işçi olarak çalıştığını, davacının ortağı olduğu şirketten aldığı çayları perakende sattığını, işlerinin kötü gitmesi üzerine parası olmadığından aldığı çayın bedeline karşılık takibe konu senedi boş olarak verdiğini, sonrasında borcunun bir kısmını ödediğini ancak bakiye 7.000,00TL için 70.000,00TL istendiğini, bu miktarı ödemesinin mümkün olmadığını, bunun üzerine senedin doldurulup haksız şekilde takibe konulduğunu beyan etmiş; yapılan yargılama sonunda süresinde şikâyette bulunulmaması nedeniyle verilen düşme kararı onanarak kesinleşmiştir.
21. Yine davalı tarafça eldeki davadan sonra dava dışı Uluçay Ltd. Şti. aleyhine iş alacaklarının tahsili yönünde dava açıldığı belirtilerek 18.10.2011 tarihli beyan dilekçesi ile söz konusu iş yargılamasının bu dosyaya delil olduğu savunulmuş ise de davanın takipsiz bırakılması nedeniyle 03.07.2012 tarihinde açılmamış sayılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
22. Yukarıda yapılan açıklamalar ile somut olaya ilişkin maddi ve hukuki olgular çerçevesinde somut olay irdelendiğinde; uyuşmazlıkta Uluçay Ltd. Şti.’nin taraf olmadığı, şirket aleyhine açılan işçilik alacaklarının tahsili davasının da sonuçlandırılmadığı, davalı borçlu davacının ortağı olduğu bu şirkette sigortasız işçi olduğunu savunmuş ve Mahkemece de bu iddiaya dayanılarak hüküm tesis edilmiş ise de davalının ceza yargılamasında şikayetçi olarak verdiği ifadelerinin devamında perakende satmak için şirketten çay aldığı sırada bedelini ödeyememesi nedeniyle boş teminat senedi verdiği şeklinde açıklama getirdiği dikkate alındığında, senedin işçi-işveren ilişkisi çerçevesinde verildiğinin ve bu sebeple iş mahkemelerinin görevli olduğunun kabul edilemeyeceği açıktır.
23. Bu noktada gerek Mahkeme gerekse Özel Daire kararında davalı …’un dava dışı Uluçay Ltd. Şti.’nin işçisi olduğu şeklinde bir tespite yer verilmiş ise de dosya kapsamına göre bu yönde bir tespitte bulunulmasının mümkün olmadığı değerlendirilmiş ve fakat yukarıda yapılan açıklamalar karşısında bu durum işin esasına etkili görülmemiştir.
24. Ek olarak, her ne kadar direnmeye ilişkin gerekçeli kararın başlık kısmında dava tarihinin 06.04.2011 yerine, hatalı şekilde 22.05.2015 olarak gösterildiği tespit olunmuşsa da, bu husus mahallinde düzeltilebilir bir hata olarak kabul edilmiş ve bozma nedeni yapılmamıştır.
25. Sonuç itibariyle Mahkemece, davada görevli olduğu gözetilerek işin esasına girilmesi gerektiğine işaret eden Özel Daire kararına uymak gerekirken direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
26. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince direnme kararının BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440/III-3. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 25.02.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.