Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2017/53 E. 2021/611 K. 25.05.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/53
KARAR NO : 2021/611
KARAR TARİHİ : 25.05.2021

MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Trabzon Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili; müvekkili ile davalının dava dışı … Medikal Tur. Ltd. Şti.’nin temsile yetkili ortakları olduğunu, şirketin vergi borçları nedeniyle davalının şirketin yönetimi ve borçlarını müvekkiline bırakıp başka bir şirket kurduğunu, müvekkilinin şirketin bütün vergi borçlarını, çeklerini, kredilerini ödediğini ve diğer ödemelerini yaptığını, vergi borçlarından ve çeklerden dolayı şirketi temsile ve ilzama yetkili olması nedeniyle davalının da hukukî ve cezai anlamda sorumluluğunun bulunduğunu, ayrıca davalının 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 613. maddesine aykırı şekilde … Medikal Tur. Ltd. Şti.’nin iflas ettiğini belirtip anılan şirketin müşterilerini yeni şirketine aktarmaya çalışarak müvekkilinin de ortağı olduğu şirketten olan alacaklarını avukatına temlik ettiğini, şirketteki temsil yetkisini kullanarak yaptığı araç satışı nedeniyle şirketin zor durumda kaldığını, müvekkilince yapılan ödemeler sonucu davalının haksız olarak zenginleştiğini ileri sürerek müvekkilinin dava dışı … Medikal Tur. Ltd. Şti. borçları için yapmış olduğu ödemelere karşılık davalının sermaye payı oranında fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik l0.000TL’nin tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili; tarafların ortağı oldukları şirketin tasfiyesine dair kararın kesinleştiğini, tasfiye hâlindeki şirketin faaliyetinin beş yıldan fazla zamandır durdurulduğunu ve iddia edildiği gibi borç ya da vergi ödemesinin söz konusu olmadığını, bu hususların tasfiye dosyasında ele alındığını, davacının sadakat yükümlülüğüne aykırı davranışları nedeniyle şirketin tasfiye edildiğini, müvekkilinin davacı ile ortak olduğu şirketten başka var olan şirketinin 2006 tarihinde destek amaçlı kurulduğunu, haksız rekabetin söz konusu olmadığını, ortağı oldukları şirketin tasfiyesi üzerine diğer şirketin de faaliyetinin durduğunu, alacak temlikinin şirket kaynaklarının kötüye kullanımı nedeniyle yapılıp fiilen uygulanmadığından şirkete zarar vermediğini, davacının faaliyetleri nedeniyle şirketi zarara uğrattığını, müvekkilinin 2007 yılından itibaren şirketten uzaklaştırıldığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. Trabzon Asliye Ticaret Mahkemesinin 04.12.2014 tarihli ve 2012/312 E., 2014/366 K. sayılı kararı ile; tarafların ortağı olduğu şirketin feshine karar verildiği, şirketin tasfiye aşamasında olduğu, davacının bizatihi kendisinin yapmış olduğu ödemelerden davalının payına düşen miktarın 4.538,60TL olarak tespit edildiği, davacının ödediğini iddia ettiği diğer ödemelerin şirket adına yapıldığının kabulü gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 4.538TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince temyiz isteminde bulunulmuştur.
8. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 09.11.2015 tarihli ve 2015/9179 E., 2015/11676 K. sayılı kararı ile “…1-Dava, limited şirket müdür ve ortağının şirketin diğer müdür ve ortağı aleyhine açmış olduğu alacak davası olup, davacı sadece kendisinin şirket adına yaptığı harcamalara davalının da katılması gerektiğini iddia ederek işbu davayı açmış, mahkemece yazılı gerekçeyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Davacı, şirketin acz içinde veya gayri faal olduğunu, bu nedenle borçları kendisinin ödemek zorunda olduğunu iddia etmemiştir. Bu durumda davacı, şirketin borçlarını ödediğine göre bu parayı dava dışı şirketten talep edebilir. Bu nedenle yazılı olduğu şekilde karar verilmesi doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
2- Bozma sebep ve şekline göre taraf vekillerinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir… ” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Trabzon Asliye Ticaret Mahkemesinin 14.04.2016 tarihli ve 2016/90 E., 2016/222 K. sayılı kararı ile önceki gerekçelere ek olarak; 20.12.2012 havale tarihli Ticaret Sicil Müdürlüğü yazısından anlaşıldığı üzere fesih ve tasfiyesine karar verilen şirketin sicil kaydının devam ettiği, ortaklarının davacı ve davalıdan müteşekkil olduğu, tasfiyesi tamamlanmamış olup her ne kadar varlığını sürdürse de bozma ilamında da değinildiği üzere şirketin bu hâli ile gayri faal durumda bulunduğu, bu sebeple bozma ilamında değinilen hususların gerçekleşmediği, dava dışı şirketten talep edilebilirlik durumunun mevcut olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; tarafların ortağı oldukları şirketin acz içerisinde veya gayri faal olup olmadığı ve buradan varılacak sonuca göre davacı tarafından yapıldığı iddia olunan ödemelerin anılan şirketten talep edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukukî kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.
13. Sermaye şirketlerinden biri olarak tanımlanan limited şirkete ilişkin hususlar, TTK’nın 573 ve devamındaki maddelerde düzenlenmiştir. Limited şirket, TTK’nın 602. maddesi uyarınca işlem ve fiilleri neticesinde doğan borçlardan dolayı sadece malvarlığıyla sınırlı olarak sorumlu olup bu husus, sınırlı sorumluluk ilkesi olarak adlandırılmaktadır. Bunun yanında limited şirket ortağı ise TTK’nın 573/2. maddesi gereği şirketin borçlarından sorumlu olmayıp sadece taahhüt ettiği esas sermaye payı oranında şirkete karşı sorumludur. Başka bir anlatımla ortağın, taahhüt ettiği sermayeyi koyma borcuyla sınırlı olan sorumluluğu şirkete karşı olup, şirket borçlarından dolayı alacaklılara karşı herhangi bir sorumluluğu bulunmamaktadır.
14. TTK’nın 573/2. maddesi uyarınca esas sözleşmede öngörülmesi şartıyla sermaye koyma borcu yanında limited şirket ortağı yönünden ek ödeme ve yan edim yükümlülükleri de öngörülebilecek olup ek ödeme yükümlülüğüne dair şartlar aynı Kanun’un 603 ve devamındaki maddelerde, yan edim yükümlülüğüne dair şartlar ise 606 ve devamındaki maddelerde düzenlenmiştir. Bu kapsamda limited şirket ortağı, ancak yukarıda anılan kanunî düzenlemelerde belirlenen şekil ve esaslar çerçevesinde, esas sözleşmede belirlenen ek ödeme ve yan edim yükümlülükleri ile sorumlu tutulabilecektir. Bu durum, ortakların şirkete karşı koymayı taahhüt ettikleri sermaye borcuyla sınırlı olarak sorumlu olduklarına dair kuralın istisnasını teşkil eder.
15. Limited şirket borçlarından şirket ortağının sorumsuzluğuna dair kuralın bir diğer istisnası ise; limited şirketin kamu borçlarına ilişkin olarak kaleme alınan 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un (6183 sayılı Kanun/AATUHK) 35. maddesidir. 6183 sayılı Kanun’un, kamu alacaklarının tahsilini güvence altına almak amacıyla ihdas edilen 35. maddesi; “Limited şirket ortakları, şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olurlar ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulurlar.
Ortağın şirketteki sermaye payını devretmesi halinde, payı devreden ve devralan şahıslar devir öncesine ait amme alacaklarının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur.
Amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda pay sahiplerinin farklı şahıslar olmaları halinde bu şahıslar, amme alacağının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur.” hükmünü haiz olup buna göre limited şirket ortağı, şirketten tahsil imkânı bulunmayan kamu alacaklarından sermaye payı oranında sorumludur. Eş söyleyişle ortağın, limited şirketin AATUHK kapsamındaki kamu borçlarından, aynı Kanun’un yukarıdaki maddesinde sayılan şartlar dâhilinde ve şirketteki sermaye payı oranında sorumluluğu mevcut olup bu Kanun kapsamı dışındaki şirket borçlarından TTK’nın 573/2. maddesi gereği sorumluluğu bulunmamaktadır.
16. 6183 sayılı Kanun’un 35. maddesi kapsamında limited şirket ortağının kamu alacaklarından sermaye payı oranındaki sorumluluğunun ilk şartı; şirket hakkında 6183 sayılı Kanun kapsamındaki kamu alacağının mevcudiyetidir. 6183 sayılı Kanun’un 3. maddesi uyarınca kamu alacağı, aynı Kanun’un 1 ve 2. maddelerinde belirtilen alacakları ifade etmekte olup buna göre; devlete, il özel idarelerine ve belediyelere ait vergi, resim, harç, ceza tahkik ve takiplerine ilişkin muhakeme masrafı, vergi cezası, para cezası gibi asli, gecikme zammı, faiz gibi fer’i kamu alacakları ve aynı idarelerin akitten, haksız fiil ve haksız iktisaptan doğanlar dışında kalan ve kamu hizmetleri tatbikatından mütevellit olan diğer alacakları ile bunların takip masrafları gibi alacaklar kamu alacağı olarak tanımlanabilir. Ayrıca muhtelif kanunlarda Tahsili Emval Kanunu’na göre tahsil olunacağı bildirilen her çeşit alacağın da kamu alacağı olduğu aynı Kanun’un 2. maddesinde belirtilmiştir. Bu manada 1. maddede sayılan kurumlar dışındaki bir kuruma ait bir alacak, kamu alacağı niteliği haiz olsa bile hakkında özel bir hükmün bulunmaması hâlinde AATUHK kapsamı dışında kalacaktır. Kamu alacağının büyük kısmını vergi alacağı oluşturmakla birlikte, kamu alacağı, vergi alacağını da kapsayan daha geniş bir kavramdır. Bunun yanında 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun (SSGSSK) 88. maddesinin yollamasıyla Sosyal Güvenlik Kurumunun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde de 6183 sayılı Kanun’un uygulanacağı düzenmiş olup bu kapsamda anılan kurumun ödenmeyen prim ve diğer alacakları da kamu alacağı kapsamı içerisindedir. Dolayısıyla limited şirket ortağı, şirketin 6183 sayılı Kanun kapsamındaki tüm kamu borçlarından, aynı Kanun’un 35. maddesi gereği sermaye payı oranında şahsi malvarlığıyla sorumludur.
17. 6183 sayılı Kanun’un 35. maddesi kapsamında limited şirket ortağının sorumluluğunun bir diğer şartı ise; kamu alacağının asli borçlu olan limited şirketten tamamen yahut kısmen tahsil edilememiş olması veya tahsil edilemeyeceğinin anlaşılmasıdır. Bu kapsamda kamu alacağından dolayı limited şirket ortağının sorumluluğu, ancak alacağın şirketten tahsil imkânının bulunmaması hâlinde doğacaktır. Tahsil edilemeyen kamu alacağı kavramı; 6183 sayılı Kanun’un 3. maddesi uyarınca; kamu borçlusunun aynı Kanun hükümlerine göre yapılan malvarlığı araştırması sonucunda haczi kabil herhangi bir malvarlığının bulunmaması, haczedilen malvarlığının satılarak paraya çevrilmesine rağmen satış bedelinin kamu alacağını karşılamaması gibi nedenlerle tahsil edilemeyen kamu alacaklarını, tahsil edilemeyeceği anlaşılan kamu alacağı ise; kamu borçlusunun haczedilen mal varlığına 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre biçilen değerlerin kamu alacağını karşılayamayacağının veya hakkında iflas kararı verilen kamu borçlusundan aranılan kamu alacağının iflas masasından tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması gibi nedenlerle tahsil dairelerince yürütülen takip muamelelerinin herhangi bir aşamasında amme borçlusundan tahsil edilemeyeceği ortaya çıkan kamu alacaklarını ifade eder. Bu kavramlardan anlaşılacağı üzere tahsil edilemeyen kamu alacağından söz edebilmek için limited şirkete karşı 6183 sayılı Kanunun 54 ve devamındaki maddelerinde yer alan bütün cebren tahsil yollarının tüketilmiş olması ve buna rağmen tahsilâtın yapılamamış olması gerekir. Tahsil edilemeyeceği anlaşılan kamu alacağında ise bütün cebren tahsil yollarının tüketilmesi gerekmez. Takip sırasında yapılan malvarlığı araştırması sonucunda kamu alacağının tahsil edilemeyeceğinin anlaşılmış olması yeterlidir.
18. Buradan hareketle limited şirket ortağının, şirketin kamu borçlarına ilişkin sorumluluğu fer’i niteliği haiz ikinci derece bir sorumluluk olup kamu alacağının tahsilinde öncelikle asli borçlu olan limited şirketin malvarlığına müracaat edilmesi gerekir. Kamu alacağının şirketin malvarlığından karşılanamaması veya karşılanamayacağının anlaşılması durumunda ortakların şahsi malvarlıklarına başvurulabilecektir. Ancak belirtilmelidir ki; ortakların kamu alacağına ilişkin sorumlulukları müşterek nitelikte olup her bir ortak, şirketin kamu borcundan sermaye payı oranında, doğrudan doğruya ve kusursuz sorumluluk esasına dayalı şekilde sorumluluk altındadır.
19. Eldeki davada taraflar, dava konusu limited şirketin ortakları olmakla beraber aynı zamanda şirketi temsil ve ilzama yetkili kanunî temsilcileridir. Bu sebeple değinilmesi gereken 6183 sayılı Kanun’un mükerrer 35. maddesi kapsamında şirketin kanunî temsilcilerinin kamu borçlarından sorumluluğu; “Tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacakları, kanuni temsilcilerin ve tüzel kişiliği olmayan teşekkülü idare edenlerin şahsi mal varlıklarından bu Kanun hükümlerine göre tahsil edilir.
Bu madde hükmü, yabancı şahıs veya kurumların Türkiye ’deki mümessilleri hakkında da uygulanır.
Tüzel kişilerin tasfiye haline girmiş veya tasfiye edilmiş olmaları, kanuni temsilcilerin tasfiyeye giriş tarihinden önceki zamanlara ait sorumluluklarını kaldırmaz.
Temsilciler, teşekkülü idare edenler veya mümessiller, bu madde gereğince ödedikleri tutarlar için asıl amme borçlusuna rücu edebilirler.” şeklinde düzenlenmiştir. Buna göre limited şirketlerden tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan kamu alacağı, bu şirketlerin kanunî temsilcilerinden tahsil edilebilecek olup bu anlamda kamu alacağı, borcun asli yükümlüsü olan şirketten talep edilmedikçe şirketin kanunî temsilcilerinden talep edilemez. Burada şirketin kanunî temsilcilerinin kamu borçlarından sorumluluğu da fer’i niteliktedir. 6183 sayılı Kanun’un mükerrer 35. maddesindeki düzenlemeye paralel olan bir başka düzenleme de 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) 10/2. maddesinde düzenlenmiş olup anılan hükme göre; limited şirketler de dâhil olmak üzere tüzel kişilerin kanunî temsilcilerinin vergi ödevini yerine getirmemeleri yüzünden mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından tamamen veya kısmen alınmayan vergi ve buna bağlı alacakların, kanunî temsilcilerin malvarlığından alınacağı öngörülmüştür.
20. Limited şirketin kamu borcunu ödeyen ortağın rücu hakkı bakımından 6183 sayılı Kanun’da bir düzenleme bulunmamakla beraber ortak, ödediği borcun tamamı için asli borçlu olan şirkete başvurabilir. Zira kamu alacağının asıl borçlusu limited şirkettir. Öte yandan şirketin kamu borcunu ödeyen ortağın, kendi malvarlığından yaptığı ödeme nedeniyle sermaye payını aşan kısım bakımından diğer ortaklardan rücuen talepte bulunabilmesi için ödediği kamu borcunun, asıl yükümlü olan limited şirketten rücuen tahsilinin imkân dâhilinde bulunmaması gerekir. Zira kamu borcunun şirketten tahsili mümkün olmasına ve 6183 sayılı Kanun’un 35. maddesindeki şartların mevcut olmaması nedeniyle herhangi bir sorumluluk altında bulunmamasına rağmen bu borcu ödeyen ortak, ödemiş olduğu miktarı asıl yükümlü olan limited şirketten talep edebilecek olup bu kapsamda diğer ortaklardan rücuen talepte bulunamaz. Aksinin kabulü, limited şirketten tahsil imkânı bulunmasına rağmen, 6183 sayılı Kanun kapsamındaki kamu borçlarından dolayı, doğrudan doğruya şirket ortaklarının sorumluluklarına gidilmesi sonucunu doğuran ve aynı Kanun’un 35. maddesinin ihdasında amaçlanan ilkelere aykırı bir durum ortaya çıkarır. Bu durum, 6183 sayılı Kanun’un mükerrer 35. maddesi uyarınca limited şirketten tahsil imkânı bulunan kamu borcunun tamamını ödeyen kanunî temsilci için de söz konusudur (Pulaşlı, H.: Şirketler Hukuku Genel Esaslar, Ankara 2017, 5. Baskı, s. 842-843). Sonuç itibariyle limited şirketin 6183 sayılı Kanun kapsamında kalan ve şirketten tahsil imkânı bulunmayan kamu borçlarını ödeyen ortak, yaptığı ödemelerden kendi sermaye pay oranını aşan tutar yönünden diğer ortaklardan rücuen talepte bulunabilir.
21. Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; davacının dava dışı … Medikal Tur. Ltd. Şti.’nin %70, davalının ise aynı şirkette %30 oranında pay sahibi olduğu, pay sahibi her iki tarafın da şirketi münferiden temsil ve ilzama yetkili oldukları, Trabzon Ticaret Sicil Müdürlüğünden gönderilen 20.12.2012 havale tarihli müzekkere cevabına göre şirketin sicilde kayıtlı olup kaydının devam ettiğinin bildirildiği anlaşılmakla, davacı tarafça, şirketin kredi borçları, vergi borçları, şirket defterlerinin tasdikleri ile muhasebe giderleri ve SSK borçlarının ödendiği iddia edilerek davalının yapılan harcamalardan sermaye payı oranındaki sorumluluğuna dayalı şekilde rücuen alacak talebinde bulunulmuştur.
22. Davacı taraf dava dilekçesinde; şirket borçlarına ilişkin olarak 2006, 2007, 2008 ve 2009 yıllarına ilişkin defter tasdiklerini, muhasebe giderlerini, 2007 yılı İş Bankası Park Şubesi’nden çekilen kredileri, SSK giderlerini, Vakıflar Bankası’ndan 2006-2008 yılları arasında çekilen kredileri ve vergi borçlarının yapılandırılarak ödediğini iddia ederek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 10.000TL’nin davalıdan tahsilini talep etmekle birlikte, talep edilen miktar içerisinde yukarıda anılan borç kalemlerinden hangisi bakımından ne miktarda talepte bulunulduğu davacı tarafça açıklanmamıştır. Eldeki davada ilk aşamada mahkemece, talep edilen 10.000TL’nin içerisinde hangi alacak kalemi bakımından ne miktarda talepte bulunulduğu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 119/1-ğ maddesi ve aynı Kanun’un 31. maddesi kapsamında düzenlenen hâkimin davayı aydınlatma ödevi gereği davacı tarafa açıklattırılması gerekmektedir. Talep sonucunun anılan şekilde açıklattırılması sonrasında ise ödendiği iddia olunan şirket borçlarının davacının şahsi malvarlığından ödenip ödenmediğinin açıklığa kavuşturulması zorunludur. Zira dava konusu şirketin aynı zamanda kanunî temsilcisi olan davacı tarafından yapılan ödemelerin şirketin malvarlığından yapılmış olması hâlinde, yapılan bu ödemeler nedeniyle diğer ortak olan davalı taraftan sermaye payı oranında rücuen alacak talep edilemez. Ancak dava konusu şirket borçlarının davacının malvarlığından ödendiğinin belirlenmesi durumunda ise, rücuen talepte bulunulabilecek kimselerin tespiti için açıklığa kavuşturulması gereken bir diğer husus; ödenen şirket borcunun, 6183 sayılı Kanun kapsamındaki bir kamu borcu niteliğinde olup olmadığıdır.
23. 6183 sayılı Kanun kapsamındaki kamu borcu niteliği haiz olmayan şirket borcu için yapılan ödemeler ancak limited şirketten talep edilebilir. Bu anlamda limited şirketin gayri faal durumda veya aciz içerisinde bulunup bulunmamasının, şirketin 6183 sayılı Kanun kapsamı dışında kalan ve davacı tarafından ödendiği iddia olunan borçları bakımından herhangi bir önemi bulunmamaktadır. Zira limited şirket, bu tür borçlardan dolayı TTK’nın 602. maddesi uyarınca malvarlığıyla sınırlı şekilde sorumlu olup, ödendiği iddia olunan bu nitelikteki şirket borcuna dair rücuen alacak talebi ancak şirketin malvarlığına müracaatla tahsil edilebilir.
24. Öte yandan ödendiği iddia olunan limited şirket borcunun 6183 sayılı Kanun kapsamındaki bir kamu borcu olduğunun tespiti hâlinde ise şirketin aciz içerisinde veya gayri faal durumda olup olmadığı önem kazanır. Zira 6183 sayılı Kanun’un 35. maddesi kapsamında ödenen kamu borcunun sermaye payı oranında diğer ortak olan davalıdan rücuen tahsili için gereken koşullardan biri de; anılan kamu borcunun, bu borcun yükümlüsü olan limited şirketten tahsil edilememesi veya tahsil edilemeyeceğinin anlaşılmasıdır. Bu bağlamda ortaklardan biri tarafından ödenen ve aynı zamanda şirketten tahsil imkânı bulunan kamu borcunun, 6183 sayılı Kanun’un 35. maddesi çerçevesinde diğer ortaktan rücuen tahsili mümkün olmayıp bu yöndeki talebin yegâne muhatabı limited şirketin kendisidir. Ancak şirketten tahsil imkânı bulunmayan kamu borcunu ödeyen ortak, ödediği miktarın sermaye pay oranını aşan tutarı bakımından 6183 sayılı Kanun’un 35. maddesi çerçevesinde diğer ortaktan rücuen talepte bulunabilir. Bu sebeple, tarafların ortağı oldukları şirketin 6183 sayılı Kanun kapsamında kalıp davacı tarafça ödendiği iddia olunan kamu borçları bakımından davalıya karşı rücuen ileri sürülen alacak talebinin değerlendirilmesinde, anılan kamu borcunun şirketten tahsil imkânının belirlenmesi bağlamında, şirketin aciz içerisinde veya gayri faal durumda olup olmadığının somut bir biçimde tespiti önem arz etmektedir.
25. Bu itibarla, ödendiği iddia olunan şirket borçlarından, 6183 sayılı Kanun kapsamında kalan kamu borçlarına ilişkin tutarların belirlenmesi sonrasında, ispatlanan ödemelerden davacının şahsi malvarlığından ödenen kısım belirlenerek bu tutarın 6183 sayılı Kanun’un 35. maddesi anlamında tarafların ortağı oldukları limited şirketten tahsil edilme imkânının tespiti yönünden şirketin aciz içerisinde veya gayri faal olup olmadığının açıklığa kavuşturulması zorunludur. Belirtilen araştırmaların yapılmasını müteakip, davacının şahsi malvarlığından ödendiği ve şirketten tahsil imkânının bulunmadığı ispatlanan 6183 sayılı Kanun kapsamındaki şirkete ait kamu borcunun belirlenmesi hâlinde, davacının sermaye payını aşan oranda yapıldığı iddia olunan ödemelere ilişkin olarak ileri sürülen rücuen alacak talebine dair davalının sermaye payı oranındaki sorumluluğunun değerlendirilmesi gerekmektedir.
26. Ayrıca tarafların ortağı oldukları şirketin fesih ve tasfiyesine dair verilen Trabzon Asliye Ticaret Mahkemesinin 13.04.2010 tarihli ve 2008/45 E., 2010/65 K. sayılı kararında; şirket faaliyetinin durma noktasına geldiği, vergi borçlarının ödenmediği ve bu şekilde şirketin kuruluş gayesinin gerçekleşme ihtimalinin ortadan kalktığı hususları haklı neden olarak kabul edilerek şirketin fesih ve tasfiyesine karar verilmiştir. Bu durumda mahkemece, şirketin fesih ve tasfiyesine dair verilen yukarıdaki kararda mevcut belirlemeler nazara alınarak ve anılan dosyadaki bilirkişi raporu ile davalının davacı aleyhine ikame ettiği alacak davasındaki bilirkişi raporlarının ve şirket tasfiye edilmiş ise tasfiye memurundan tasfiyeye ilişkin tüm kayıtların, raporların ve ticari defterlerin temin edilmesi sonrasında anılan tüm bu kayıt ve belgeler ile davacının talebini değerlendiren, alanında uzman bilirkişilerden oluşturulacak heyet nezdinde yapılacak bilirkişi incelemesi sonrasında yapılacak değerlendirme sonucu hâsıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiğinden, eksik incelemeye dayalı direnme kararının bozulması gerekmiştir.
27. Hâl böyle olunca; direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerekir.

IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunumun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440/III-1 maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 25.05.2021 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.