Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2017/521 E. 2019/25 K. 17.01.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/521
KARAR NO : 2019/25
KARAR TARİHİ : 17.01.2019

MAHKEMESİ :Tüketici Mahkemesi

Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Bursa Tüketici Mahkemesince davanın reddine dair verilen 18.12.2012 tarihli ve 2012/10 E., 2012/994 K. sayılı karar davacı vekilinin temyizi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 13.11.2013 tarihli ve 2013/20078 E., 2013/28129 K. sayılı kararı ile;
“…Davacı, davalıların murisi……’in 31.05.2010 tarihli tüketici kredi sözleşmesine istinaden kredi kullandığını, borçlunun ölümü ve borcun ödenmemesi nedeniyle mirasçıları aleyhine icra takibi başlattığını, davalıların kredi açılırken……’e hayat sigortası yapıldığını, bu nedenle kredi borcunun sigorta şirketinden tahsil edilmesi gerektiğinden bahisle itiraz ettiklerini, imzalanan kredi hayat sigortası soru formunda, “… sigortalının kimliği ve sağlığı ile ilgili sorulara kasıtlı olarak eksik veya yanlış cevap vermesi halinde,riziko gerçekleşmesi durumunda sigorta şirketi sözleşmeden vazgeçebilir ve prime hak kazanır.” ibaresinin mevcut olduğunu,borçlunun kredi hayat sigortası formunda, “kalp, kanser veya aids tedavisi gördü mü” sorusuna hayır cevabı verdiğini, ancak 18.03.2011 tarihinde vefat eden……’in ölüm nedeni olarak “düşük kap. deb.+ Met. kalp hastalıkları” tanısını 2002 yılında aldığını, poliçenin başlangıç tarihinin ise 06.04.2009 olduğunu, bu durumda beyan yükümlülüğü ihlal edildiğinden riziko gerçekleşse bile sigorta şirketinin ödeme yükümlülüğünün doğmadığından bahisle itirazın iptaline, takibin devamına %40 icra inkar tazminatına karar verilmesi istemiştir.
Davalılar, kredi kullandıktan ve kısmi ödeme yaptıktan sonra murisin vefat ettiğini, banka şubesinin ölüm riskine karşı krediyi sigortaladığını, sigorta poliçesi düzenlenirken murise yeterli bilgi verilmediği gibi murisinin kasti bir şekilde gerçeğe aykırı beyanının olmadığını savunmuşlardır.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı ile davalı banka arasında düzenlenen kredi sözleşmesinin 11. Maddesinde aynen “Banka tarafından belirlenen tutar üzerinden hayat sigortası yaptırmayı bu maksatla bankanın sigorta şirketine hazırlatacağı talepnameyi imzalamayı önceden yapılmış bir hayat sigortası bulunması halinde ilgili sigorta poliçesini bankanın … kabul ve taahhüt eder.” hükmünü içermektedir.Böyle bir düzenleme karşısında davacı bankanın TTK’nu gereğince de sözleşmeden doğan hak ve menfaatleri sigortacıdan talep etmeye hakkı olduğu tartışmasızdır.Davacı bankanın kredi borçlusuna hayat sigortası yaptırmasındaki asıl amacının, kredi borcunun teminat altına alınması olduğu muhakkaktır. Ancak belli bir prim ödeme borcu getirmekle birlikte, hayat sigortası kapsamına alınmasında sigortalının da bir menfaatinin olduğu açıktır. Sözleşmede bu şekilde bir düzenleme yapılmasına yasal bir engel de bulunmamaktadır. Taraflar açısından sözleşme hükümlerinin yerine getirilmesi esas olup, bu düzenlemenin haksız şart niteliğinde olduğunun da kabulüne olanak yoktur.Böyle olunca mahkemece, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde kısmen kabulü usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava itirazın iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece, poliçeye ekli kredi hayat sigortası soru formunun matbu bir şekilde düzenlendiği veya önceden bilgisayar ortamında matbu şekilde hazırlandıktan sonra sigortalının imzasına sunulduğu, sorulan sorulara verilen cevapların el yazısı ile yazılmadığı, bu nedenle soruların gerçekten sorulup sorulmadığı, verilen cevapların sigortalının gerçek iradesini yansıtıp yansıtmadığının soru formundan anlaşılamadığı, formun son kısmındaki “Bu formdaki bütün sorulara tam ve doğru cevaplar verdiğimi beyan ederim” ibaresinin de sigortalının el yazısı ile değil bir yazı makinesi ile yazıldıktan sonra imzalandığı, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 2. maddesine göre herkesin haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorunda olduğu, sigorta poliçesindeki riskin gerçekleşmesi ile matbu forma dayanılmak suretiyle poliçede kararlaştırılan bedelin ödenmemesinin hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu, davalıların murisi ile Halk Hayat ve Emeklilik A.Ş. arasında düzenlenen sigorta poliçesinin geçerli olduğu, sigortalının beyan yükümlülüğünü kasıtlı olarak ihlâl etmediği, poliçedeki risk gerçekleştiğinden sigorta şirketinin poliçedeki bedeli ödemekle yükümlü olduğu, bu nedenle davacı banka tarafından öncelikle sigorta şirketine başvurulması gerektiği belirtilerek davanın reddi ile % 20 oranında kötü niyet tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel mahkemece, önceki gerekçeler yanında ilk kararda sözleşmede haksız şart olduğundan söz edilmediği, davalıların murisi ile dava dışı sigorta şirketi arasında imzalanmış olan hayat sigortası poliçesinin geçerli olduğu, davacı bankanın önce sigorta şirketine müracaat etmesi gerektiği ayrıca davanın kısmen değil, tümden reddine karar verildiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davacı banka ile davalıların murisi arasında imzalanan kredi sözleşmesine bağlı olarak muris hakkında düzenlenen hayat sigortası poliçesi dikkate alındığında, kredi borcunun davalılardan talep edilmesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasına geçilmeden önce yerel mahkemece ilk kararda, sigortalının beyan yükümlülüğünü kasıtlı olarak ihlal etmediği, hayat sigortası poliçesine ekli soru formunun matbu olarak hazırlandığı, bu durumda poliçede kararlaştırılan bedelin sigortalıya ya da mirasçılara ödenmemesinin TMK’nın 2. maddesi uyarınca hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği hâlde, temyiz incelemesi sırasında Özel Dairece, davacı banka ile davalıların murisi arasında imzalanan sözleşmenin 11. maddesinde hayat sigortası poliçesi yapılmasının kararlaştırıldığı, bu nedenle davacı bankanın sözleşmeden doğan hak ve menfaatlerini sigortacıdan talep etme hakkı olduğu ve bu düzenlemenin haksız şart niteliğinde olmadığından davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken kısmen kabulünün usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle kararın bozulduğu dikkate alındığında, Özel Daire bozma kararının maddi hataya dayalı olup olmadığı; varılacak sonuca göre bozma kararının kaldırılarak yöntemince inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesinin gerekip gerekmediği hususu ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.

Az yukarıda açıklanan gerekçeden de anlaşılacağı üzere; yerel mahkemenin ilk kararında, sözleşmede hayat sigortası yapılmasına ilişkin düzenlemenin haksız şart niteliğinde olduğu yönünde bir değerlendirme yapılmadığı gibi sözleşmenin geçerli olduğu, düzenlenen soru formunun matbu olarak hazırlanmış olması nedeniyle poliçede kararlaştırılan bedelin ödenmesi gerektiği belirtilmek suretiyle davanın reddine karar verildiği hâlde, Özel Dairece bozma ilamında “…Davacı ile davalı banka arasında düzenlenen kredi sözleşmesinin 11. maddesinde aynen “Banka tarafından belirlenen tutar üzerinden hayat sigortası yaptırmayı bu maksatla bankanın sigorta şirketine hazırlatacağı talepnameyi imzalamayı önceden yapılmış bir hayat sigortası bulunması hâlinde ilgili sigorta poliçesini bankanın… kabul ve taahhüt eder.” hükmünü içermektedir. Böyle bir düzenleme karşısında davacı bankanın TTK gereğince de sözleşmeden doğan hak ve menfaatleri sigortacıdan talep etmeye hakkı olduğu tartışmasızdır. Davacı bankanın kredi borçlusuna hayat sigortası yaptırmasındaki asıl amacının, kredi borcunun teminat altına alınması olduğu muhakkaktır. Ancak belli bir prim ödeme borcu getirmekle birlikte, hayat sigortası kapsamına alınmasında sigortalının da bir menfaatinin olduğu açıktır. Sözleşmede bu şekilde bir düzenleme yapılmasına yasal bir engel de bulunmamaktadır. Taraflar açısından sözleşme hükümlerinin yerine getirilmesi esas olup, bu düzenlemenin haksız şart niteliğinde olduğunun da kabulüne olanak yoktur. Böyle olunca mahkemece, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde kısmen kabulü usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir…” şeklindeki ibarelere yer verilerek karar bozulmuştur. Görüleceği üzere bu ibare ve gerekçeler yerel mahkemenin kararını karşılamayan değerlendirmeler içermekte olduğu anlaşılmaktadır.
Bu durumda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nın 297 ve devamı maddelerine uygun olarak tesis edilmiş bir bozma kararının varlığından söz edilemeyeceği, ilk karar ve bu karara karşı dile getirilen temyiz itirazları karşılanmadığı gibi, Özel Daire kararındaki gerekçelere direnilerek verilen ısrar kararı da hüküm ifade etmeyecektir.
Hâl böyle olunca, yerel mahkemenin ilk kararına yönelik temyiz incelemesinin usulüne uygun olarak tamamlanabilmesi için Özel Daire bozma kararı ile yerel mahkemenin bu karara karşı verdiği direnme kararının kaldırılmasına ve temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Dairesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
S O N U Ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle maddi hataya dayalı Özel Daire bozma kararı ile bu karara dayalı olarak verilen direnme kararının KALDIRILMASINA, dosyanın temyiz itirazlarının yöntemince incelenebilmesi için 13. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3’üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440-III/1. maddesi uyarınca direnme kararına konu miktar itibariyle karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 17.01.2019 gününde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.