Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2017/472 E. 2018/1620 K. 06.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/472
KARAR NO : 2018/1620
KARAR TARİHİ : 06.11.2018

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki “tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Samsun 2. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 26.12.2013 tarihli, 2013/493 E., 2013/733 K. sayılı karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 29.05.2014 tarihli, 2014/6745 E., 2014/7287 K. sayılı kararı ile,
“…Davacı …, Düzardıç Köyü çalışma alanında bulunan ve kadastro sonucu paftasında yol olarak bırakılan taşınmazın bir bölümü hakkında kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak adına tescili istemiyle dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece, davanın tespit dışı bırakılma tarihinden itibaren makul sürede açılmadığı, tespitten sonra ise dava tarihine kadar 20 yıllık zilyetlik süresi dolmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Dava, kadastro çalışmaları sırasında tescil harici bırakılan yolun tesciline ilişkindir. 3402 sayılı Yasa’nın 16. maddesi gereği yollar kadastro tespiti sırasında haritasında gösterilmekle yetinilir. Bu tip yerlerin komşu parselleri hakkında kadastro tespit tutanaklarının düzenlenmesi usulüne uygun olarak sürdürülen zilyetliği kesintiye uğratmaz. Dolayısıyla davacı kadastro tespiti öncesinden beri sürdürdüğü zilyetlik nedenine dayanarak adına tescil talebinde bulunabilir. 3402 sayılı Yasa’nın 12/3. maddesinde yalnızca hakkında tutanak düzenlenen taşınmazlarla ilgili olarak 10 yıllık hak düşürücü süre belirlenmiş olup, gerek 3402 sayılı Yasa’da, gerekse de 4721 sayılı Yasa’nın tescil hükümlerini düzenleyen maddelerinde, hakkında tutanak düzenlenmeyen ya da tespit harici bırakılan yerler hakkında kadastro öncesi nedenlere dayanılarak dava açılmasını engelleyen ya da hak düşürücü süre belirleyen yasal düzenleme yoktur. Hal böyle olunca yasal dayanağı bulunmadığı halde makul süre içinde açılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi yerinde değildir. Ayrıca, 4721 sayılı Kanun’un 713/3. maddesi uyarınca tescil davasında husumetin Hazineye ve ilgili kamu tüzel kişiliğine yöneltilmesi zorunludur. Hüküm tarihinden sonra yürürlüğe giren 6360 sayılı Kanun’un 1. maddesi gereğince Samsun Büyükşehir Belediyesinin sınırları tüm ilin mülki sınırları olarak belirlenmiş ve köylerin tüzel kişiliği kaldırılmış olmakla taşınmazın bulunduğu İlçe Belediyesi ile Samsun Büyükşehir Belediyesine de husumet yöneltilerek davaya devam edilmesi gerekir…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava kadastro çalışmaları sırasında tespit harici bırakılan taşınmazın tescili istemine ilişkindir.
Davacı Samsun İli Canik İlçesi Düzardıç Köyü 163 ada 3 parsel sayılı taşınmazın adına kayıtlı olduğunu, 2007 yılında kadastro tespiti yapılırken bilgisi ve haberi olmaksızın taşınmazının batı kısmının yol olarak tespit edildiğini ileri sürerek yol olarak bırakılan kısmın iptalini talep etmiştir.
Davalı … Müdürlüğünü temsilen Hazine vekili davanın yasal süresi içinde açılmadığını, bu davalarda husumetin Tapu Müdürlüğüne değil, yol hangi kurum adına sicile kaydedilmişse davanın o kurum adına yöneltilmesi gerektiğini, husumet itirazlarının bulunduğunu, taşınmazın niteliğinin kadastro elemanlarınca doğru tespit edildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Yerel Mahkemece taşınmazın haritasında yol olarak gösterilmesinin bir kadastro işlemi olup kadastro tutanağı düzenlenmediği için böyle bir işlemin tespit dışı bırakma işlemi niteliğinde olduğu, paftasında yol olarak gösterme işleminin yapılması tarihinden itibaren makul süre içerisinde açılmış bulunan davalara bakılmasının mümkün olduğu ancak, makul süre dışında açılan davaların da bu sebebe dayalı olarak reddinin gerekeceği, Yargıtay’ın yerleşmiş uygulamalarına göre, makul sürenin iki yılla sınırlı olduğu, somut olayda davacı tarafın iki yıldan çok uzun zaman sonra bu davayı açtığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece tapulama dışı bırakma işleminin kadastro işlemi olduğu, tespit dışı bırakılan taşınmaz mal hakkında zilyetlik ve iktisap koşullarının oluşması hâlinde TMK’nın genel hükümlerine göre taşınmazın tescilinin istenebileceği, bu tür zilyetlik ve iktisapta yapılacak işlemin; kadastro ekibince hukuksal durumunun belirlenerek, tespit dışı bırakılan bir taşınmazın, kadastrosunun yapıldığı; diğer bir deyimle paftasının düzenlendiği tarihinin kadastro müdürlüğünden sorularak belirlenmesi ve bu tarihten başlatılarak kazanma süresinin ve koşullarının hesaplanmasının gerektiği, bu ana ilke çerçevesinde somut olaya bakıldığında davacının kazanım için yasa ve hukuk önünde korunur şekilde belirlenen sürelerle dava konusu yerde zilyetliğinin bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, kadastro çalışmaları sırasında tespit harici bırakılan yerler hakkında kadastrodan önceki hukuki nedenlere dayanarak dava açılmasını sınırlayan bir sürenin (makul süre) bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
3402 sayılı Kadastro Kanununun 16. maddesi hükmüne göre yollar, paftasında gösterilmekle yetinilir.
Dava konusu taşınmaz, davacı adına tespit edilen 163 ada 3 parsel sayılı taşınmaza ait kadastro tutanağına göre 18.04.2007 tarihinde yapılan kadastro çalışmaları sırasında paftasında yol niteliği ile tespit harici bırakılmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 36. maddesi uyarınca herkes, yargı mercileri önünde hak arama özgürlüğüne sahip olup, bu özgürlüğün en yaygın kullanılma şekli dava açma hakkıdır. Yine Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.”
Ayni haklar yasal kısıtlama yok ise nitelikleri gereği her zaman ve herkese karşı ileri sürülebilirler. 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12. maddesinin 3. fıkrasında yalnızca hakkında tutanak düzenlenen taşınmazlarla ilgili olarak 10 yıllık hak düşürücü süre belirlenmiş olup, gerek Kadastro Kanunu’nda gerekse 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun tescil hükümlerini düzenleyen maddelerinde, hakkında tutanak düzenlenmeyen ya da tescil harici bırakılan yerler hakkında kadastro öncesi nedenlere dayanarak dava açılmasını sınırlayan bir süre düzenlenmesi bulunmamaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 22.04.2015 tarihli 2013/8-2061 E., 2015/1256 K., 30.09.2015 tarihli 2014/16-102 E., 2015/2026 K., 02.11.2016 tarihli 2014/8-1337 E., 2016/1009 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
Öte yandan 30.03.2014 tarihinde yürürlüğe giren On Dört İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Yedi İlçe Kurulması İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair 6360 sayılı Kanunun 1. maddesi gereğince;
1-Aydın, Balıkesir, Denizli, Hatay, Malatya, Manisa, Kahramanmaraş, Mardin, Muğla, Ordu, Tekirdağ, Trabzon, Şanlıurfa ve Van illerinde, sınırları il mülki sınırları olmak üzere aynı adla büyükşehir belediyesi kurulmuş ve bu illerin il belediyeleri büyükşehir belediyesine dönüştürülmüştür.
2-Adana, Ankara, Antalya, Bursa, Diyarbakır, Eskişehir, Erzurum, Gaziantep, İzmir, Kayseri, Konya, Mersin, Sakarya ve Samsun büyükşehir belediyelerinin sınırları il mülki sınırlarıdır.
3-Birinci ve ikinci fıkrada sayılan illere bağlı ilçelerin mülki sınırları içerisinde yer alan köy ve belde belediyelerinin tüzel kişiliği kaldırılmış, köyler mahalle olarak, belediyeler ise belde ismiyle tek mahalle olarak bağlı bulundukları ilçenin belediyesine katılmıştır.
Aynı Kanunun Geçici 1. maddesinin 13. fıkrasında; “1. maddeye göre tüzel kişiliği kaldırılan belediye ve köylerin mahkemelerde süren davalarında katıldıkları ilçe belediyesi taraf olur” hükmüne yer verilmiştir.
Bu hüküm Kanunun “Yürürlük” başlıklı 36. maddesi uyarınca ilk mahalli idareler genel seçiminin yapıldığı 30.03.2014 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunmaktadır.
Davada yasal hasım durumunda bulunan Samsun İli Canik İlçesi Düzardıç Köyünün tüzel kişiliğinin 6360 sayılı Kanunun 1. maddesi uyarınca kaldırılarak Canik İlçesine katıldığı anlaşılmaktadır.
Tescil davasının kamusal niteliği gereğince hâkim, yasal hasım durumundaki Hazine ile varsa ilgili kamu tüzel kişilerini kendiliğinden davaya dâhil ederek taraf teşkilini sağlamak zorundadır.
O hâlde Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 06.11.2018 tarihinde oy birliği ile karar verildi.