Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2017/407 E. 2018/1808 K. 29.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/407
KARAR NO : 2018/1808
KARAR TARİHİ : 29.11.2018

MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

Taraflar arasındaki “ihtiyati haciz kararına itiraz” istemi neticesinde Karşıyaka (Kapatılan) 2. Asliye Ticaret Mahkemesince ihtiyati hacze itiraz isteminin reddine dair verilen 10.09.2014 tarihli ve 2014/77 D. İş E., 2014/79 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi itiraz eden borçlu vekili tarafından istenilmekle Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 12.01.2015 tarihli, 2014/19079 E., 2015/184 K. sayılı kararı ile:
“…İhtiyati haciz kararına itiraz eden vekili, müvekkilinin ihtiyati hacze konu borcun kefaletini rehinle temin ettiğinden ihtiyati haciz kararı verilemeyeceğini, müvekkilinin önceki kefaletine karşılık 03.07.2009 tarihinde Balıkesir Gömeç 4737 parselde bulunan bağımsız bölüm No:9’daki taşınmaza ait hissesini bankaya ipotek ettirdiğini, bankanın da ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla ilamlı takipte bulunduğunu ve takibin derdest olduğunu, cari kredilerin 2013 yılına ilişkin olup 02.07.2012 tarihli sözleşmeye istinaden verildiğini, müvekkilinin anılan sözleşmeye 04.06.2012 tarihinde kefil olmasının mümkün olmadığını, 04.06.2012 tarihinde İstanbul’da bulunduğunu, ayrıca kefalete eşinin rıza vermemesi nedeniyle akdin geçersiz olduğunu, ihtiyati haciz kararının teminatsız olarak verilmesinin hatalı olduğunu ileri sürerek, ihtiyati haciz kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
Karşı taraf banka vekili, itirazın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, kredinin teminatına ilişkin ipoteklerin asıl borçlunun borcunun teminatını teşkil ettiği, kefillerin ayrıca şahsi kefalet vermeleri halinde şahsi kefaletten dolayı da sorumluluklarının devam ettiği, 04.06.2012 tarihli kefalet sözleşmesindeki imzanın muterize ait olmasına göre İstanbul’da bulunduğu iddiasının esasa müessir olmadığı, 04.06.2012 tarihli kefalet sözleşmesinin 6098 sayılı TBK’nın kefalete ilişkin hükümlerine uygun olduğu, 5230 sayılı “Pamukbank Türk Anonim Şirketinin, Türkiye Halk Bankası’na Anonim Şirketin Devri ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un 1. madde hükmü uyarınca, 4603 sayılı Kanun’a tâbi ve yeniden yapılandırma sürecinde olan Halkbank’ın ihtiyati haciz taleplerinde teminat şartı aranmayacağı gerekçesi ile muteriz …’ın ihtiyati hacze itirazının reddine karar verilmiştir.
Kararı ihtiyati hacze itiraz eden vekili temyiz etmiştir.
Talep, ihtiyati hacze itirazdan ibarettir. Mahkemece ipoteğin asıl borç için verildiği kabul edilerek itirazın reddine karar verilmiş ise de, dosya kapsamında gerekçeye esas alınan ve denetlemeye elverişli ipoteğe dair senet bulunmamakta olup, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün temyiz eden muteriz borçlu yararına bozulması gerekmiştir…”
gerekçesiyle oy çokluğuyla bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
İstem ihtiyati haciz kararının itiraz yolu ile kaldırılmasına ilişkindir.
İhtiyati haciz kararına itiraz eden vekili, müvekkilinin ihtiyati hacze konu borcun kefaletini rehinle temin ettiğinden ihtiyati haciz kararı verilemeyeceğini, müvekkilinin önceki kefaletine karşılık 03.07.2009 tarihinde Balıkesir Gömeç’te bulunan taşınmaza ait hissesini bankaya ipotek ettirdiğini, bankanın da ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla ilamlı takipte bulunduğunu ve takibin derdest olduğunu, cari kredilerin 2013 yılına ilişkin olup 02.07.2012 tarihli sözleşmeye istinaden verildiğini, müvekkilinin anılan sözleşmeye 04.06.2012 tarihinde kefil olmasının mümkün olmadığını, 04.06.2012 tarihinde İstanbul’da bulunduğunu, ayrıca kefalete eşinin rıza vermemesi nedeniyle kefaletin geçersiz olduğunu, ihtiyati haciz kararının teminatsız olarak verilmesinin de hatalı olduğunu ileri sürerek, ihtiyati haciz kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İhtiyati haciz talep eden vekili, itirazın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Yerel Mahkemece, kredinin teminatına ilişkin ipoteklerin asıl borçlunun borcunun teminatını teşkil ettiği, kefillerin ayrıca şahsi kefalet vermeleri halinde şahsi kefaletten dolayı da sorumluluklarının devam ettiği, 04.06.2012 tarihli kefalet sözleşmesindeki imzanın itiraz edene ait olmasına göre İstanbul’da bulunduğu iddiasının esasa etkili olmadığı, 04.06.2012 tarihli kefalet sözleşmesinin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK)’nın kefalete ilişkin hükümlerine uygun olduğu, 5230 sayılı “Pamukbank Türk Anonim Şirketinin, Türkiye Halk Bankası’na Anonim Şirketin Devri ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un 1’inci madde hükmü uyarınca, 4603 sayılı Kanun’a tâbi ve yeniden yapılandırma sürecinde olan Halkbank’ın ihtiyati haciz taleplerinde teminat şartı aranmayacağı gerekçesi ile borçlunun ihtiyati hacze itirazının reddine karar verilmiştir.
Hükmün ihtiyati hacze itiraz eden borçlu vekilince temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yazılı nedenlerle bozulmuştur.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından alacaklı yararına ihtiyati haciz kararı verilmesi koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesine geçilmeden önce ihtiyati haciz kararına itiraz isteminin reddine dair verilen kararın Özel Daire tarafından bozulması üzerine bozma kararına karşı direnme olanağı bulunup bulunmadığı hususu ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.
Ön sorunun sağlıklı bir biçimde çözümlenebilmesi için konuya ilişkin yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.
İhtiyati hacze ilişkin düzenleme 2004 sayılı İİK’nın 257 ilâ 268’inci maddelerinde yer almaktadır.
Eldeki uyuşmazlık, ihtiyati haciz kararına itirazın reddi ve buna ilişkin hükmün temyizine ilişkin olup, bu hususu düzenleyen hüküm İİK’nın 265’inci maddesidir.
Bu maddenin “ihtiyati haciz kararına itiraz” şeklindeki başlığı ve içeriği, 30.7.2003 tarihli ve 25184 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan, 17.7.2003 tarihli ve 4949 sayılı Kanun’un 63’üncü maddesiyle değiştirilmiş; böylece,
“İhtiyati haciz kararına itiraz ve temyiz” başlığını alan 265’inci maddede aynen:
“Borçlu kendisi dinlenmeden verilen ihtiyati haczin dayandığı sebeplere, mahkemenin yetkisine ve teminata karşı; huzuriyle yapılan hacizlerde haczin tatbiki, aksi halde haciz tutanağının kendisine tebliği tarihinden itibaren yedi gün içinde mahkemeye müracaatla itiraz edebilir.
Menfaati ihlal edilen üçüncü kişiler de ihtiyati haczi öğrendiği tarihten itibaren yedi gün içinde ihtiyati haczin dayandığı sebeplere veya teminata itiraz edebilir.
Mahkeme, gösterilen sebeplere hasrentetkikât yaparak itirazı kabul veya reddeder.
İtiraz eden, dilekçesine istinat ettiği bütün belgeleri bağlamaya mecburdur. Mahkeme, itiraz üzerine iki tarafı davet edip gelenleri dinledikten sonra, itirazı vârit görürse kararını değiştirebilir veya kaldırabilir. Şu kadar ki, iki taraf da gelmezse evrak üzerinde inceleme yapılarak karar verilir.
İtiraz üzerine verilen karara karşı temyiz yoluna başvurulabilir. Yargıtay bu başvuruyu öncelikle inceler ve verdiği karar kesindir. Temyiz, ihtiyati haciz kararının uygulanmasını durdurmaz.”
hükmüne yer verilmiştir.
Görüldüğü üzere bu maddede ihtiyati haciz isteminin kabulü hâlinde borçlunun ve üçüncü kişilerin bu karara itiraz edebilecekleri; itiraz üzerine verilen karara karşı temyiz yolunun açık bulunduğu, Yargıtay’ın temyiz üzerine verdiği kararın ise kesin olacağı hükme bağlanmıştır.
Şu durumda mahkemece verilen ihtiyati haciz isteminin kabulüne ilişkin karara borçlunun itirazı üzerine verilen itirazın reddi yönündeki mahkeme kararına karşı, borçlu tarafından temyiz yoluna başvurulması üzerine Özel Dairece hüküm altına alınan bozma kararı, İİK’nın 265’inci maddesi gereğince kesindir. Kesin nitelikteki bu bozma kararına karşı yerel mahkemece direnme kararı verilmesi usulen olanaklı değildir.
O hâlde kesin nitelikteki Özel Daire kararına uyulması gerekirken açık kanun hükmü göz ardı edilerek önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
Hâl böyle olunca ön sorunun kabulü ile kesin nitelikteki bozmaya uyularak karar verilmek üzere, direnme kararı bozulmasına karar verilmiştir.
S O N U Ç : İtiraz eden borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen değişik nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 29.11.2018 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.