Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2017/373 E. 2018/319 K. 21.02.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/373
KARAR NO : 2018/319
KARAR TARİHİ : 21.02.2018

MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi

İcra ve İflas Kanunu’nun 89’uncu maddesinin dördüncü fıkrası ve 338’inci maddesi uyarınca “tazminat ve cezalandırma istemi” ile açılan davanın yapılan yargılaması sonunda Keşan İcra Mahkemesince, “Keşan İcra Hukuk Mahkemesi” sıfatı kullanılarak mahkemenin görevsizliğine, göreve ilişkin dava koşulu eksikliği nedeniyle davanın usulden reddine, kararın kesinleşmesinden sonra tarafların başvurusu üzerine dosyanın Keşan İcra Ceza Mahkemesine gönderilmesine dair verilen 25.12.2013 gün ve 2010/241 E., 2013/295 K. sayılı karar, davalı vekilinin temyiz itirazı üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 17.04.2014 gün ve 2014/6960 E., 2014/11395 K. sayılı kararı ile:
“…İcra Mahkemesinin (Sulh veya Asliye Hukuk Mahkemesi anlamında) bir hukuk mahkemesi olmayıp icra ve iflas işleri için kurulmuş özel bir mahkemedir.
İcra Mahkemesi İİK’nun 4. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddenin birinci cümlesi göre icra ve iflas dairelerinin muamelelerine karşı yapılan şikayetlerle itirazların incelenmesi, icra mahkemesi hakimi yahut kanun gereğince bu görev kendisine verilmiş hakim tarafından yapılır. İcra mahkemesi bu şikayet ve itirazlar dışında hacizde ve iflasta istihkak davalarına da bakar (İİK m. 97-99, 228). İİK’nun 331 ve sonraki maddelerinde icra iflas suçlarından büyük bir kısmına bakmak ve bu suçlar için ceza vermek icra mahkemesinin görevi içindedir. İcra mahkemesi icra ve iflas suçları hakkında karar verirken ceza mahkemesi gibi hareket eder. İcra mahkemesi İİK 89/4 maddesine göre açılan ceza ve tazminat davasını hem ceza hem hukuk mahkemesi sıfatı ile inceleyip karara bağlar. İİK’nun 89/4 fıkrası hükmü uyarınca davada görevli mahkeme icra mahkemesidir. İcra hakimi davanın niteliğine göre hem hukuk hem de ceza hakimi sıfatını haizdir.
İİK’nun 89/4. maddesi hükmüne göre hem ceza hem tazminat talep edilmiş ise icra hakiminin davaya icra ceza hakimi sıfatı ile bakması gerekir (Kuru, Baki, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Ankara 2013 s. 481). Anılan davaya ceza hakimi sıfatı ile bakılması icra ceza mahkemesi olarak bağımsız mahkemenin bulunduğu anlamına gelmez.
AY’nın 142. maddesine göre mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir. AY’nın 152. maddesi anlamında mahkeme olan icra mahkemeleri İİK’nun 4.maddesinde ifade edilmiş olup, icra ceza mahkemesi olarak bağımsız bir mahkeme bulunmamaktadır. İİK’nun 89/4 maddesi uyarınca hem ceza hem de tazminat istemi ile açılan davanın ”icra ceza mahkemesi” sıfatı ile açılmasına gerek yoktur. Dava icra hukuk mahkemesine hitaben açılmış olsa bile icra mahkemesi bu davayı icra ve iflas yönetmeliğinin 69. maddesinin 3. fıkrası uyarınca ceza davalarına mahsus olan esas deftere kaydedip, ceza hakimi sıfatı ile İİK’nun 349-352 maddelerinde yazılı yargılamam usulü uygulanarak karara bağlar. Mahkeme kararında ceza mahkemesi sıfatı ile bakıldığının belirtmesi gerekir. İcra mahkemesi bu halde gönderme veya görevsizlik kararı veremez. AY’nin 36/1. fıkrasına göre hiçbir mahkeme görevi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz. O davaya bakmak zorundadır.
Somut olayda alacaklının üçüncü kişi aleyhinde İİK’nun 89/4 ve 338.maddeleri uyarınca hem tazminat hem de cezalandırma istemi ile Keşan İcra Hukuk Mahkemesi’ne hitaben dava açtığı davanın ceza davalara özgü esas defterine kaydı yerine hukuk işlerine özgü esas defterine kaydedilerek görülmeye başlandığı görülmektedir.
Mahkemece bu yanlışlığın farkedildiğinde bir kararla kendiliğinden bir hukuk davalarına özgü esas defter kaydının kapatılıp, ceza davaları için tutulan esas deftere davanın kaydedilerek ceza mahkemesi sıfatı ile yargılamaya devam edilmesi sonucuna göre hüküm verilmesi gerekirken bağımsız bir icra ceza mahkemesi varmış gibi taraflar arası uyuşmazlığın çözümünün Keşan İcra Ceza Mahkemelerinin görev alanına girdiği gerekçesi ile mahkemenin görevsizliğine, göreve ilişkin dava koşulu eksikliği nedeniyle HMK 114/1-c, 115/2. maddeleri gereğince davanın usulden reddine, taraflardan birinin karar kesinleştikten sonra iki hafta içerisinde mahkemesine başvurarak istemde bulunması durumunda, HMK’nun 20.maddesi gereğince dosyanın görevli mahkeme olan icra ceza mahkemesine gönderilmesi şeklinde hüküm tesisi isabetsiz olup, bozmayı gerektirmiştir…”
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle mahkemesince yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
İstem, İcra ve İflas Kanunu’nun 89’uncu maddesinin dördüncü fıkrasına dayalı tazminat ve 338’inci maddesi uyarınca cezalandırmaya ilişkindir.
Davacı vekili müvekkilinin alacağının tahsili için (dava dışı) Yen-Taş Ltd. Şti. aleyhine giriştikleri icra takibinde davalı Belediyeye birinci haciz ihbarnamesi (İİK m.89/I) tebliğ edildiğini, bunun üzerine Belediye Başkanlığınca adı geçenin belediyeden herhangi bir hak ve alacağının bulunmadığına dair itiraz dilekçesi verildiğini, bir başka icra takibinde gönderilen haciz ihbarnamesine ise aynı tarih itibariyle 12.198,14 TL borç bildirilerek paranın o icra dosyasına havale edildiğini, bu tutumu ile davalı … Başkanlığının gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunu ileri sürerek davalı … yetkililerin İcra ve İflas Kanunu’nun 338’inci maddesi kapsamında cezalandırılmasına ve belirtilen tutarın tazminine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili haciz ihbarnamesine itiraz edilmediğini, aksine haczin sıraya konulduğuna dair cevap verildiğini; işçi alacağı olması hasebiyle davacının alacağının birinci sıraya konulmasına ilişkin icra dairesi işleminin iptali için Belediye Başkanlığınca yapılan şikâyetin kabul edildiğini, bu hâliyle ilk dosyaya para gönderilmesinin hukuka uygun bulunduğunu ve açıklanan nedenle davacının eldeki dava bakımından hukuki yararının olmadığını; Belediye Başkanı ve yardımcısı hakkında dava açılabilmesi için dava şartı sayılan (4483 sayılı Yasa uyarınca) alınması gereken ön iznin alınmadığını, davanın bu usuli nedenlerle reddinin gerektiğini,
Belediyenin aynı borçlu hakkında başka bir alacaklının takip dosyasından, daha önceki tarihte tebliğ edilen birinci haciz ihbarnamesine itiraz etmediğini ve parayı da o dosyaya gönderdiğini; davacı yanın alacaklı olduğu dosyadan tebliğ edilen birinci haciz ihbarnamesinin iptali için icra mahkemesi nezdinde şikâyette bulunduğunu bildirerek davanın esastan da reddini savunmuştur.
Keşan İcra Mahkemesince (“İcra Hukuk Mahkemesi” sıfatı kullanılarak) görevin bir dava şartı olduğu, icra mahkemesine İİK’nın 89/IV ve 338/I’inci maddeleri gereğince hem tazminat hem de cezalandırma istemiyle birlikte açılan davada, icra mahkemesi hâkiminin davanın niteliğine göre hem hukuk ve hem de ceza hâkimi sıfatına sahip olduğu, mahkeme sıfatının belirlenmesinde öncelikle cezalandırma isteğinin göz önünde tutulmasının gerekeceği, icra hukuk mahkemesinin görevsizlik kararı vermesi ve karar kesinleştikten sonra dava hakkında icra ceza mahkemesince karar verileceği gerekçesiyle mahkemesinin görevsizliğine, davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine; kararın kesinleşmesinden sonra talep hâlinde dosyanın “Keşan İcra Ceza Mahkemesi”ne gönderilmesine karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyiz itirazı üzerine karar, Özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçe ile bozulmuştur.
Yerel mahkemece bu kez önceki gerekçeler tekrarlanmak ve yasal düzenlemeler ile UYAP sistemindeki mahkeme yapılanması dikkate alındığında icra hukuk ve icra ceza mahkemelerinin bağımsız iki ayrı mahkeme olduğu; Daire bozmasında belirtildiği gibi esasın kapatılmasının teknik olarak mümkün olmadığı ve ancak usule ya da esasa ilişkin bir kararın verilmesinin gerektiği belirtilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararını davalı vekili temyiz etmektedir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; İcra mahkemesinin aynı anda hukuk ve ceza işlerine bakabilen tek bir mahkeme mi, yoksa icra hukuk mahkemesi ve icra ceza mahkemesi olarak görev bakımından ayrılmış bağımsız mahkemeler mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
Yerel mahkeme ile Özel Daire arasında, taleplerin icra ceza hâkimliğince incelenip karara bağlanacağı hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, icra yargılamasında hukuk ve ceza arasındaki ilişkinin niteliğindedir.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle mahkemeler teşkilatının incelenmesi gerekir. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 142’nci maddesi mahkemelerin kuruluşunun, görev ve yetkilerinin, işleyişi ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği hükmünü getirmiştir.
Genel mahkemelerin kuruluşuna ilişkin ilk düzenleme 469 sayılı Mehakimi Şer`iyenin İlgasına ve Mehakim Teşkilatına Ait Ahkamı Muaddil Kanun’la yapılmış olup, daha sonra 26.09.2004 tarihinde Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkındaki 5235 sayılı Kanun kabul edilmiştir. Özel mahkemelerin kuruluşu ve yargılama usulleri ise ilgili oldukları kanunlarda düzenlenmiştir.
Gerçekten de icra mahkemeleri, icra dairelerinin işlemlerinin doğruluğunu ve kanuna uygun olup olmadığını denetlemek ve kanunla kendisine verilen diğer icra işlerine bakmak üzere; icra dairelerinin üstünde, icra dairesini devamlı gözetim ve denetim altında bulunduran bir özel mahkeme olarak kurulmuştur (Arslan, R./Tanrıver, S.: Yargı Örgütü Hukuku, Ankara 1996, s.33).
İcra mahkemesi, bir özel mahkeme olarak, İcra ve İflas Kanunu’nun 4’üncü maddesinde düzenlenmiştir. “İcra Mahkemesi” başlıklı bu maddeye göre (birinci fıkra):
“İcra ve iflâs dairelerinin muamelelerine karşı yapılan şikâyetlerle itirazların incelenmesi icra mahkemesi hâkimi yahut kanun gereğince bu görev kendisine verilmiş olan hâkim tarafından yapılır. İş durumunun gerekli kıldığı yerlerde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun olumlu görüşü ile Adalet Bakanlığınca icra mahkemesinin birden fazla dairesi kurulabilir. Bu durumda icra mahkemesi daireleri numaralandırılır. İcra mahkemesinin birden fazla dairesi bulunan yerlerde iş dağılımı ve buna ilişkin esaslar, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenir. Her icra mahkemesi hâkimi, kendisine Adlî Yargı Adalet Komisyonu Başkanlığınca dönüşümlü olarak bağlanan icra ve iflâs dairelerinin muamelelerine yönelik şikâyetleri ve itirazları inceler, bu dairelerin gözetim ve denetimlerini yapar, idarî işlerine bakar.”
Nitekim icra mahkemeleri bu düzenlemeye uygun olarak kurulmuştur. Aynı icra mahkemesi hem hukuki ve hem de cezai işlere bakar. Bu kapsamda ayrı “icra hukuk” ve “icra ceza” mahkemeleri bulunmamaktadır.
İcra mahkemelerinin yargılama usulü hukuka ilişkin dava ve şikâyetler bakımından İcra ve İflas Kanunu’nun 17 ve 18’inci maddelerinde düzenlenmiş ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “basit yargılama usulü”ne ilişkin düzenlemelerine de atıf yapılmıştır. İcra mahkemelerinde görülecek ceza yargılaması sırasında uygulayacağı usul ise yine aynı Kanunun 346 ilâ 354’üncü maddeleri arasında düzenlenmiştir.
Bütün bu düzenlemelerde de icra hukuk ve icra ceza mahkemesi şeklinde bir görev farklılığından söz edilmemiştir. Farklılık sadece aynı mahkemenin farklı sıfatlarla hareket etmesine dayalıdır ve bu farklılık usul hukuku bakımından ancak “iş bölümü” farklılığı olarak ifade edilebilir (aynı yönde HGK, 13.03.2015 gün ve 2013/12-1711 E., 2013/1024 K.).
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 1’inci maddesinde belirtildiği şekilde, mahkemelerin görevinin ancak kanunla düzenleneceği ve göreve ilişkin kuralların kamu düzeninden olduğu; öte yandan görevin bir dava şartı (HMK m.114/1-c) niteliğinde bulunduğu tartışmasızdır. Göreve ilişkin dava şartı yokluğu her aşamada gözetilir ve bu husus davanın usulden reddini gerektirir (HMK m.115/1).
Ancak, yukarıda vurgulanan anayasal düzenleme de dikkate alındığında, aynı icra mahkemesinin farklı sıfatlarla yargılama yapması bir görev ilişkisi şeklinde değerlendirilemez. Bu hâliyle aynı mahkemenin farklı sıfatlarla yapacağı yargılama bakımından Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun görevsizliğe ilişkin 20’nci maddesi hükmü de uygulanamaz.
UYAP uygulamalarının da Anayasa’nın ve kanunun önüne geçemeyeceği sabittir; sırf UYAP’taki teknik gereklilikler nedeniyle kanunla düzenlenmemiş bir görev ilişkisinin mevcudiyeti kabul edilemez.
Yukarıdan beri açıklanan yasal düzenlemeler ve gösterilen ilkeler çerçevesinde, doğrudan doğruya İcra ve İflas Kanunu ile bir özel mahkeme olarak kurulan icra mahkemelerinin hukuk ve ceza işlerine ayrı görevler hâlinde değil sadece ayrı esas defterleri kayıtları üzerinden ve farklı sıfatlarla bakması gerektiği sonucuna varılmıştır. Somut olaya dönüldüğünde İcra ve İflas Kanunu’nun 89/IV’üncü tazminat ve 338’inci maddesi maddesindeki cezalandırma taleplerinin bir arada ileri sürülmesi hâinde yargılamanın icra mahkemesince ve icra ceza esas defteri üzerinden, diğer bir ifade ile icra ceza mahkemesi hâkimliği sıfatıyla yapılması gerekir (aynı yönde HGK, 11.03.1972 gün ve 1970/İİD-496 E., 1972/162 K.).
Bu durumda hâkim tarafından Özel Daire bozmasına uyulması ve eldeki dosyayı mahkemenin “hukuk” esasından çıkartarak “ceza” esasına kaydedilmek suretiyle yargılamaya devam edilmesi gerekirken aksi yöndeki düşüncelerle önceki kararda direnilmesi doğru görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç: Yukarıda açıklanan nedenle davalı … vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, İcra ve İflâs Kanunu’nun 366’ncı maddesi uyarınca on gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 21.02.2018 gününde oy birliği ile karar verildi.