Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2017/3188 E. 2019/755 K. 25.06.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/3188
KARAR NO : 2019/755
KARAR TARİHİ : 25.06.2019

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki “maddi ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Pendik 2. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 19.04.2012 tarihli ve 2008/63 E., 2012/270 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi davalılar vekilleri tarafından istenilmekle Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 06.03.2014 tarihli ve 2013/20077 E., 2014/3268 K. sayılı kararı ile:
“…Davacılar vekili, davalı tarafa ait araç sürücüsünün kusurlu hareketi ile meydana gelen kazada desteğin öldüğünü açıklayıp fazlaya dair haklarını saklı tutarak 30.000 TL destekten yoksun kalma, 1.000 TL cenaze gideri, davacı eş Bahtışen ile çocuklar Şengün ve Deniz için 20.000’er TL manevi, diğer davacılar için 10.000’er TL manevi tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, ıslah ile talebini yükseltmiştir.
Davalılar vekilleri, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan delillere ve benimsenen bilirkişi raporuna göre davanın kısmen kabulü ile, davacı eş ve çocuklar için 5.000’er TL, davacı anne baba için 2.000’er TL, davacı kardeşler için 1.000’er TL manevi tazminat ile, davacı eş için 189.643,49 TL, davacı … için 1.603,16 TL, Davacı … için 6.328,91 TL, davacı baba Ramazan için 19.958,59 TL, davacı anne Smahan için 24.281,64 TL maddi tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalılar … ve Altuntaş Ltd.Şti. vekili ve davalı …Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava trafik kazası nedeni ile maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
1-Davalılar … ve Altuntaş LtdŞti’nin temyiz itirazları yönünden:
Ceza Mahkemesince davalı tarafa ait araç sürücüsü …’ın kusursuz olduğu benimsenerek beraatine dair hüküm kurulmuş ve anılan hüküm kesinleşmiştir. Hukuk Mahkemesinde ise davalının %25 kusurlu olduğuna ilişkin bilirkişi raporu benimsenerek karar verilmiştir. Borçlar Kanunu’nun 53.maddesi gereğince, hukuk hakimi ceza hakiminin tespit ettiği kusurla bağlı değil ise de, ceza mahkemesince tespit edilen fiilin hukuka aykırılığı ve illiyet bağını saptayan maddi vakalar yönünden Ceza Mahkemesi kararı ile bağlıdır. Yargılamada birliğin sağlanması ve yargıya olan güvenin sarsılmaması bakımından anılan dosya getirtilerek kusur oranı bakımından alınan her iki dosyadaki bilirkişi raporları incelenerek yeniden değerlendirme yapılması gerekmektedir. Ceza dava dosyası da dosya içerisine konularak Karayolları Genel Müdürlüğü Fen Heyetinden seçilecek uzman bilirkişi kurulundan her iki dosyadaki raporlar ve tanık beyanları tartışılmak suretiyle ayrıntılı, denetime açık rapor alınıp sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
2-Davalı …Ş. vekilinin temyiz itirazlarına gelince:
Davalı … şirketi poliçe limiti dahilinde tazminattan sorumlu tutulduğuna göre Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları B.2.b maddesi uyarınca, harç, yargılama gideri ve vekalet ücretinin de sorumlu olduğu tazminata oranlanarak hüküm altına alınması gerekirken, tamamından sorumluluğuna karar verilmesi doğru görülmemiştir…”
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDENLER: Davalılar … ve Altuntaş Metal Kaplama Metalurji San. ve
Tic. Ltd. Şti vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacılar vekili, davacılar Ramazan Şükriev ve Esma (Smmahan) Mehmedova’nın oğulları, davacı …’in eşi ve davacılar Şengün ve Deniz’in babaları, davacılar Mehmet Ramadanov ve Gündüz’ün kardeşleri olan Aydın Güven’in 21.07.2007 tarihinde davalı şirketin sahibi ve davalı … şirketince zorunlu mali sorumluluk sigortası yapılan ve olay anında davalı …’ın yönetimindeki 34 DV 1261 plakalı araçla çarpması sonucu öldüğünü, davalı …’ın tamamen kusurlu olarak 2918 Sayılı Kanunda yer alan hız limitlerine ve trafik kurallarına uymadan, şehir içinde aşırı hızla ve dikkatsiz bir şekilde araç kullanması nedeniyle kazanın meydana geldiğini, olayda davalının tam kusurlu olduğunu, bu şekli ile davacıların destekten yoksun kaldıkları ve büyük manevi acı çektiklerini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere davacı eş, çocuklar, anne ve baba için 30.000,00TL destekten yoksun kalma tazminatının, cenaze gideri 1.000,00TL’nin, davacı eş için 20.000,00TL, davacı çocukları için 20.000,00’er TL, davacılar anne-baba ve kardeşler için birlikte 10.000,00’er TL’den toplam 100.000,00TL manevi tazminatın faizi ile tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … ve Altuntaş Metal Kaplama Metalurji San. ve Tic. Ltd. Şti. vekili, olaydan dolayı davacıların acı ve üzüntü duymalarının olağan ve doğru olduğunu ancak olayın meydana gelmesinde müvekkilinin hiç kusuru bulunmadığını, olayın müteveffanın kusuru ile meydana geldiğini bu nedenle tazminat ile sorumlu tutulamayacaklarını, talep edilen tazminat miktarlarının da çok yüksek olduğunu belirterek davanın reddini talep etmiştir.
Davalı … şirketi vekili, kusur durumu ve gerçek zararın belirlenmesi gerektiğini, manevi tazminattan sorumlu olmadıklarını ve dava açılmasına neden olmadıklarını, müvekkilinin sorumluluğunun poliçe limiti ile sınırlı olduğunu beyanla davanın reddini istemiştir.
Yerel Mahkemece, davanın haksız fiilden kaynaklanan tazminat istemine ilişkin olduğu, olay nedeniyle davalı İsmail Altuntaş hakkında açılan ceza davasında davalının kusursuz olduğundan bahisle beraat kararı verilmiş ise de 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 53. maddesi uyarınca hukuk hâkiminin ceza davasında kesinleşen maddi olgular ile bağlı olup, ceza mahkemesinde belirlenen kusur oranı ile bağlı olmadığı, bu nedenle sürücü …’ın kazanın oluşumunda %25 oranında kusurlu olduğu yönündeki bilirkişi raporunun benimsendiği gerekçesi ile haksız fiili gerçekleştiren davalı sürücü ile araç işleteni şirketin gerçek zararın tamamından, sigorta şirketinin ise poliçe miktarı ile temerrüt tarihinden itibaren sorumlu olduğu belirtilerek davalıların maddi tazminat istemlerinin kabulü ile davacı eş için 189.643,49TL, davacı … için 1.603,16TL, davacı … için 6.328,91TL, davacı baba için 19.958,59TL ve davacı anne için 24.821,64TL olmak üzere toplam 242.355,79TL maddi tazminatın tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, davalı … şirketinin maddi tazminattan poliçe limiti ile sınırlı olarak ve dava tarihinden itibaren, diğer davalıların ise kaza tarihinden itibaren yasal faizle sorumlu tutulmasına, takdiren davacı eş ve çocuklar için ayrı ayrı 5.000,00’er TL, davacı anne ve baba için 2.000,00’şer TL ve davacı kardeşler için 1.000,00’er TL olmak üzere toplam 21.000,00TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren yasal faiziyle sigorta dışındaki davalılardan müteselsilen tahsiline, fazlaya dair talebin ve davalı … şirketi hakkındaki manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
Davalılar … ve Altuntaş Metal Kaplama Metalurji San. ve Tic. Ltd. Şti. vekili ile Güneş Sigorta A.Ş. vekili tarafından temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece, bozma kararının iki numaralı bendinde yer alan bozma sebebine uyulmasına, bir numaralı bendinde yer alan bozma sebebine karşı ise eldeki davada hükme esas alınan İstanbul Teknik Üniversitesinin Ulaştırma Öğretim Üyelerinden oluşan heyet tarafından düzenlenen 24.03.2011 tarihli raporun ceza yargılamasında alınan 19.11.2007 ve 25.03.2008 tarihli her iki rapor gözetilerek hazırlanması nedeniyle karar vermeye yeterli olduğu bu nedenle yeniden kusur tespiti yapılmasının gerekli olmadığı vurgulanmak suretiyle direnilmesine karar verilmiştir.
Direnme kararı davalılar … ve Altuntaş Metal Kaplama Metalurji San. ve Tic. Ltd. Şti. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık;somut olayda mahkemece yapılan araştırmanın yeterli olup olmadığı; burada varılacak sonuca göre Karayolları Genel Müdürlüğü Fen Heyetinden oluşturulacak uzman bilirkişi kurulundan ceza dava dosyasında ve eldeki davada alınan raporlar ve tanık beyanları tartışılmak suretiyle yeni bir bilirkişi raporu alınmasının gerekli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesi için bağlayıcı olup olmadığı hususunun açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
Ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesine (davasına) etkisi, hukukumuzda kaza tarihinde yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 53. maddesinde düzenlenmiş olup; hukuk hâkimi, ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır.
Bu ilke, ceza kurallarının kamu yararı yönünden bir yasağın yaptırımını; aynı uyuşmazlığı kapsamına alan hukuk kurallarının ise kişi ilişkilerinin Medeni Hukuk alanında düzenlenmesi ve özellikle tazmin koşullarını öngörmesi esasına dayanmaktadır.
BK’nın “Ceza Hukuku İle Medeni Hukuk Arasında Münasebet” başlıklı 53.maddesinde: “Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat kararıyla da mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hâkimini takyit etmez.” hükmü yer almaktadır.
Bu açık hüküm karşısında, ceza mahkemesince verilen beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hâkimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır.
Yargısal uygulamada; ceza davası açılan hâllerde, ceza davasında alınan kusur raporu ile karar verilip, karar kesinleşse dahi, bu raporun hukuk hâkimini kusur yönünden bağlamayacağı istikrarla kabul edilmektedir (HGK’nın 25.02.2004 taraihli ve 2004/11-115 E.,2004/108 K; 12.5.2004 tarihli ve 2004/4-290 E, 289 K; 14.12.2005 taraihli ve 2005/10-680 E, 733 K sayılı ilamları).
Hemen belirtilmelidir ki hukuk hâkiminin yukarıda açıklanan bu bağımsızlığı sınırsız değildir. Gerek öğretide ve gerekse Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hâkiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hâkiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır (HGK’nın10.1.975 tarihli ve 1971/406 E., 1975/1 K. sayılı ilamı; HGK’nın 23.1.1985 tarihli ve 1983/10-372 E., 1985/21 K. sayılı ilamları).
Bundan ayrı, hukuk mahkemesinin, ceza mahkemesinde görülmekte olan bir ceza davasının sonuçlanmasını bekletici sorun yapması hâlinde, ceza mahkemesinin bu konuda vereceği kararı peşinen kabul etmiş olacağından, bekletici sorun yapılan ceza davası hakkında verilen karar, hukuk davasında kesin delil teşkil eder (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6.Baskı,İstanbul, 2001, cilt:V, s. 5153).
Bilindiği gibi kesin hüküm, ilişkin olduğu konuda uyuşmazlığı ortadan kaldırır. Bu yüzdendir ki, açılan bir dava hakkında kesin hüküm bulunmaması bir yargılama koşuludur. Özellikle bir ceza mahkemesinin, uyuşmazlık konusu olayın tespitine; diğer bir söyleyişle, olayın varlığına ve sanık tarafından işlendiğine ilişkin maddi olgulara ilişkin kesinleşmiş saptaması, aynı konudaki hukuk mahkemesinde de kesin hüküm oluşturur. Bunun nedeni, ceza yargılamasındaki ispat araçları bakımından ceza hâkiminin hukuk hâkiminden çok daha elverişli bir konumda olmasıdır.
Vurgulamakta yarar vardır ki, hukuk usulü bir şekil hukukudur. Davanın açılması, itirazların ileri sürülmesi, tanıkların ve diğer delillerin bildirilmesi belirli süre koşullarına bağlı kılındığı gibi ikinci tanık listesi verilememesi, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı gibi yargılamanın süratle sonuçlandırılması gayesi ile belirli kısıtlamalar getirilmiştir. Bunun sonucunda, hukuk hâkimi şekli gerçeği arayacak, maddi gerçek öncelikli hedef olmayacaktır. Ancak ceza hâkimi bunun tersine öncelikli hedef olarak maddi gerçeğe ulaşmaya çalışacaktır. O hâlde ceza mahkemesinin maddi nedensellik bağını (illiyet ilişkisi) tespit eden kesinleşmiş hükmünün hukuk hâkimini bağlamasına, Borçlar Kanunu’nun 53. maddesi bir engel oluşturmaz (HGK’nın16.9.1981 tarihli 1979/1-131 E.,1981/587 K. sayılı ilamı, Çemberci, M.: Hukuk Davalarında Kesin Hüküm,1965, s.22 vd.).
Yargıtayın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre, maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hâkimini bağlar. Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir (HGK’nın11.10.1989 tarihli ve 1989/11-373 E., 1989/472 K. sayılı ilamı).
Ceza mahkemesinde bir tarafın kusurlu olduğu maddi vakıa olarak kabul edilmişse, artık hukuk mahkemesinde o kişinin kusursuz olduğuna hükmedilemez. Ne var ki, hukuk hâkiminin yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırarak kusur oranını incelemesi olanaklıdır. Bu iki durumun birbirinden iyi ayırt edilmesi gerekir.
Görüldüğü üzere, hukuk mahkemesi az yukarıda bağlayıcılık yönü belirtilen ayrık durumlar dışında ceza mahkemesi kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır.
Bu noktada, ceza mahkemesi kararının hukuk mahkemesini bağladığı hâllerde, kesin delilin etkisi nedeniyle, ceza mahkemesi kararında dayanılmış olan bilirkişi raporunun hukuk mahkemesini bağlayacağı; buna karşılık, ceza mahkemesi kararının hukuk mahkemesini bağlamadığı hâllerde, ceza mahkemesinde alınmış olan bilirkişi raporunun, hukuk mahkemesini bağlamayacağı, bir başka ifade ile hukuk mahkemesinin yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırabileceği, kuşku ve duraksamaya yer olmaksızın kabul edilmektedir (Kuru:cilt:V, s:5154-5155).
Özellikle tarafların, iddia ve savunmalarını ispat için, mahkemeden bilirkişi incelemesi yapılmasını istemeleri hâlinde hukuk hâkiminin, uyuşmazlığı kendi tespit ve takdirine, “Medeni Hukuk” alanı kurallarına göre çözümlemesi gerekir.
Diğer taraftan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 266 vd. maddeleri uyarınca, çözümü özel ve teknik bilgiyi gerektiren hâllerde hâkim, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Bilirkişi raporu kural olarak hâkimi bağlamaz. Hâkim, raporu serbestçe takdir eder. HMK’nın 281. maddesinde; tarafların, bilirkişi raporunda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilecekleri; mahkemece, bilirkişi raporundaki eksiklik yahut belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulmasını sağlamak için, bilirkişiden ek rapor alabileceği; ayrıca gerçeğin ortaya çıkması için mahkemenin, gerekli görürse yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla, tekrar inceleme de yaptırabileceği açıklanmıştır.
Bu bağlamda hâkim, bilirkişi raporunu yeterli görmezse, bilirkişiden ek rapor isteyebileceği gibi gerçeğin ortaya çıkması için önceki bilirkişi veya yeniden seçeceği bilirkişi vasıtasıyla yeniden inceleme de yaptırabilir. Bilirkişi raporları arasında çelişki varsa, çelişki giderilmeden karar verilemez. Somut olayda uyuşmazlığın çözümünün, özel ve teknik bilgiyi gerektirdiği ve bilirkişinin görüşünün alınmasının gerektiği açıktır.
Tüm açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; sürücü …’ın kullandığı 34 DV 1261 plakalı kamyoneti D-100 karayolunda seyir hâlinde iken kontrolsüz şekilde aniden yola çıkan müteveffa Aydın Güven’e çarpması ile meydana gelen olay nedeniyle, kaza tespit tutanağında ve 19.11.2007 tarihli Karayolları Trafik Uzmanı tarafından düzenlenen raporda Aydın Güven’in asli kusurlu, davalı …’ın tali kusurlu olduğu, 25.03.2008 tarihli Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi tarafından düzenlenen raporda ise sürücü …’ın kusursuz, Aydın Güven’in ise asli derecede tamamen kusurlu olduğunun belirtildiği ve …’ın tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu ölüme sebebiyet vermek suçundan cezalandırılması istemi ile açılan davada cezalandırılmasına yeterli kesin ve inandırıcı delili elde edilemediğinden beraatına karar verildiği ve bu kararın Yargıtay 12. Ceza Dairesi tarafından onanarak kesinleştiği; eldeki tazminat istemli davada ise davalı …’ın %25 kusurlu olduğuna dair 24.03.2011 tarihli bilirkişi raporu benimsenerek hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır.
Görüleceği üzere ceza davasında alınan bilirkişi raporları ile hükme esas alınan bilirkişi raporunda davalının kusurlu olup olmadığı hususunda çelişki bulunmaktadır. Her ne kadar ceza mahkemesinin kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususundaki kararı hukuk hâkimini bağlamıyor ise de beraat kararı suçun sanıklar tarafından işlenmediğinin kesin olarak tespiti olgusuna dayanıyorsa, bu kararın bağlayıcı olacağı kuşkusuzdur. Öte yandan, zarar ve ziyana karar verecek olan hukuk hâkimi ceza hukukunun sorumluluğa ilişkin hükümleri ile bağlı olmadığı gibi hukuk hâkiminin ceza mahkemesince tespit olunan kusur derecesi ile ve oradaki delillerle bağlı değildir. Ancak, aynı maddi olgulara dayalı olarak ceza ve hukuk mahkemelerince ayrı kusur oranlarının tespiti de adalete duyulan güveni zedeleyeceği kuşkusuzdur.
Öte yandan hükme esas alınan bilirkişi raporu denetime elverişli bir rapor değildir. Çünkü ceza dosyası ve dosya içinde bulunan raporlar özetlenmiş ise de kusur belirlenmesine dair bu raporların neden benimsenmediğine ilişkin bir açıklama içermemektedir.
O hâlde mahkemece yapılacak iş, aynı olay nedeniyle ceza mahkemesinde görülen dava dosyasında alınan raporlar, taraf beyanları, tanık ifadeleri incelenerek yeniden kusur oranı belirlenmesi için Karayolları Genel Müdürlüğü Fen Heyetinden oluşan uzman bilirkişi kurulundan Yargıtay ve taraf denetimine elverişli ayrıntılı ve açıklayıcı bilirkişi raporu alınarak sonucuna göre karar verilmesi olmalıdır.
Hâl böyle olunca; yerel mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde peşin temyiz harcının yatıranlara iadesine, aynı Kanunun 440. maddesine göre kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 25.06.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.