Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2017/3020 E. 2018/1361 K. 27.09.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/3020
KARAR NO : 2018/1361
KARAR TARİHİ : 27.09.2018

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Kütahya 1. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 28.03.2012 tarih, 2010/205 E. ve 2012/73 K. sayılı karar davalılar …, … ve … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 19.12.2012 tarih ve 2012/10122 E., 2012/19164 K. sayılı kararı ile;
“…Davacı vekili, müvekkili şirket ile davalıların dava dışı şirketin Yapı ve Kredi Bankası A.Ş.yle Yapı Kredi Finansal Kiralama A.Ş.den kullandığı kredinin müştereken ve müteselsilen kefili olduklarını, kredi geri ödemesinin kefil olan müvekkili tarafından yapıldığını, davalıların kredi ödemelerine katılmamaları üzerine alacağın tahsili için başlatılan icra takibine itiraz ettiklerini belirterek itirazın iptaline, % 40 tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … davaya cevap vermemiştir.
Diğer davalılar vekili, geçerli borç ilişkisi olmadığından kefaletin de geçersiz olduğunu bildirerek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, bilirkişi raporu hükme esas alınarak davanın kısmen kabulüne, davalıların takibe itirazlarının 8.666.50 TL.asıl alacak ve 312.65 TL.işlemiş faiz olmak üzere toplam 8.979.15 TL.yönünden iptaline, takibin bu miktar üzerinden devamına, fazlaya ilişkin talebin reddine, asıl alacağın % 40’ı oranında inkar tazminatının davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davalılar …, … ve … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Tarafların dava dışı şirketin kullandığı kredinin müşterek borçlusu ve müteselsil kefili oldukları ve kredi ödemesinin tamamının davacı şirket tarafından yapıldığı dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.
BK.nun 484 vd. maddeleri gereğince kefiller kefalet limitleri ve kendi temerrütlerinin hukuki sonuçlarından sorumludur. BK.nun 488. maddesi ise “Birden ziyade eşhas birlikte mütecezzi bir borca kefil oldukları takdirde bunlardan her biri kendi hisseleri miktarınca adi kefil gibi ve diğerlerinin hisseleri hakkında kefile kefil sıfatı ile mesul olur. Kefiller, gerek asıl borçlu ile beraber gerek kendi beyinlerinde müteselsil olmaklığı iltizam etmişler ise her biri borcun tamamından mes’ul olup ancak diğerlerinin hissesi için onlara rücu hakkını haizdirler. Kefaletin, aynı borca diğer kimselerinde kefalet etmesi şartiyle vaki olduğuna alacaklının vukufu bulunduğunu kabule mahal olan hallerde bu şart tahakkuk etmezse, kefil mes’uliyetten beri olur.” hükmünü içermektedir. Hükme esas alınan 05.12.2011 tarihli bilirkişi raporunda borcun diğer kefilleri olan davalıların hisselerine göre davacı şirkete BK.nun 488. maddesine göre ödemekle yükümlü oldukları sorumluluk tutarları ayrı ayrı belirtilmiştir. Bu durumda mahkemece BK.nun 488. maddesi uyarınca davalı kefillerin sözleşmede belirlenen oranlarda sorumlu olacakları gözetilerek hüküm kurulması gerekirken infazda tereddüt yaratacak şekilde kefil olan davalıların sorumlu

oldukları miktar ayrı ayrı belirtilmeksizin toplam takip miktarı üzerinden itirazın iptaline karar verilmesi doğru görülmemiştir…”
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDENLER: Davalılar …, … ve … vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava asıl borçlu yerine yaptığı ödemeyi diğer kefillere rücu etmek isteyen kefilin bu yönde başlattığı icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davacı vekili müvekkilinin davalılar ile birlikte dava dışı …. İnş. San. Tic. A.Ş.’nin dava dışı bankadan kullandığı krediye müşterek ve müteselsil kefil olduklarını, dava dışı şirketin ödeme yapmaması nedeniyle kredi geri ödemelerinin kefil sıfatı ile müvekkili tarafından yapıldığını, davalıların ihtara rağmen kendi sorumluluklarındaki tutarı ödemekten imtina etmeleri üzerine başlatılan takibe de haksız şekilde itiraz edildiğini ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına, davalıların icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili dava dışı asıl borçlu şirketin yönetiminin gerçekte davacı şirketin sahiplerinin elinde olduğunu, kredinin tek imza ile tanzim edildiğini ve dava dışı şirketin bu suretle usulsüz borçlandırıldığını, asıl borcun hukuken var olmaması hâlinde kefilin sorumluluğundan da bahsedilemeyeceğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece davacının davalı kefillerden rücuen isteyebileceği toplam alacak miktarının takip tarihi itibariyle 8.979,15 TL olduğu gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Davalılar …, … ve … vekilinin temyiz itirazları üzerine hüküm Özel Dairece yukarıda karar başlığında yazılı gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel mahkemece dava konusu kefaletin müşterek ve müteselsil kefalet olması nedeniyle davalıların borcun tamamından sorumlu olacakları, icra takip aşamasında kefillerden birinin veya birkaçının hissesinden fazla ödeme yapması hâlinde diğerlerine rücu edebileceği, bu nedenle infazda herhangi bir tereddüt yaratmayacağı, benzer şekilde verilen kararların Özel Dairece onandığı gerekçesi ile direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davalılar …, … ve … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; müşterek borçlu ve müteselsil kefilin asıl borçlu yerine gerçekleştirdiği borç ödemesini aynı sıfattaki diğer kefillere rücu istemi ile başlattığı icra takibine vaki itirazın iptali davasında, mahkemece takibin devamına karar verilen toplam alacak miktarında kefillerin her biri yönünden sorumlu oldukları miktarın ayrı ayrı belirtilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümlenmesinde öncelikle kefalete ilişkin kısa bir açıklama yapılması yerinde olacaktır.
Kefalet sözleşmesiyle kefil, asıl borçlunun borcunu ödememesi durumda, söz konusu borçtan şahsen sorumlu olacağını taahhüt etmektedir (Aral, F.: Borçlar Hukuku – Özel Borç İlişkileri, 7. b., Ankara 2007, s. 437). Daha yalın bir anlatımla bu sözleşme ile kefil, borçlunun asıl borcu ifa edememesi riskini üzerine alır (Özen, B.: Kefalet Sözleşmesi, İstanbul 2008, s. 6.; atıf yapan; Karakılıçarslan, S.: Kefilin Sorumluluğunun Kapsamı, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. XIII, 2009, Sa. 1-2, s. 43).
Kefalet 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK)’nun yirminci babı, 483’üncü maddesinde; “Kefalet, bir
akittir ki onunla bir kimse, borçlunun akdettiği borcun edasını temin etmeği alacaklıya karşı taahhüt

eder.” şeklinde tanımlanmıştır.
Kefaletin türleri ise Kanun’un 486 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş ve uyuşmazlık konusu müteselsil kefaletle ilgili olarak da 487’nci maddesinde; “Kefil, borçlu ile beraber müteselsil kefil ve
müşterek müteselsil borçlu sıfatı ile veya bu gibi diğer bir sıfatla borcun ifasını deruhde etmiş ise alacaklı asıl borçluya müracaat ve rehinleri nakde tahvil ettirmeden evvel kefil aleyhinde takibat icra edebilir.” denilmiştir.
Kanun’un 488’inci maddesinde ise birden fazla kişinin bir arada kefilliği hâlinde iç ilişkileri ve dışa karşı sorumluluklarının ne şekilde tezahür edeceği hükme bağlanmış olup anılan madde hükmü:
“Birden ziyade eşhas birlikte mütecezzi bir borca kefil oldukları takdirde bunlardan her biri kendi hisseleri miktarınca adi kefil gibi ve diğerlerinin hisseleri hakkında kefile kefil sıfatı ile mesul olur. Kefiller, gerek asıl borçlu ile beraber gerek kendi beyinlerinde müteselsil olmaklığı iltizam etmişler ise her biri borcun tamamından mes’ul olup ancak diğerlerinin hissesi için onlara rücu hakkını haizdirler. Kefaletin, aynı borca diğer kimselerin de kefalet etmesi şartiyle vaki olduğuna alacaklının vukufu bulunduğunu kabule mahal olan hâllerde bu şart tahakkuk etmezse, kefil mes’uliyetten beri olur.” şeklindedir.
Yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı gibi;
Birlikte kefalette teselsül iradesi ister sadece kefiller arasında olsun, ister asıl borçlu ile kefiller arasında olsun, kefilin, BK’nın açıklanan 488’inci maddesi gereğince “borcun tamamından” sorumlu olmasından ötürü alacaklıya, payını aşan bir ifada bulunduğu takdirde diğer müteselsil birlikte kefillere rücu etmesi mümkündür. Esasında bu rücu imkânı, müteselsil birlikte kefalette her bir kefilin borcun tamamından sorumlu olması ilkesi ile çelişki yaratıyor gibi görünse de, borcun tamamından sorumlu olma asıl borçlu ile her bir kefil arasındaki dış ilişki bakımından önemli olup, rücu meselesi, kefillerin kendi aralarındaki iç ilişkiye ilişkindir. Dolayısıyla her bir müteselsil birlikte kefil için borcun tamamından sorumlu olması söz konusu ise, bu, borcu ifa eden herhangi bir müteselsil birlikte kefilin diğer kefillere karşı kullanabileceği bir rücu imkânının bulunmadığı anlamına gelmez. Çünkü, müteselsil sorumluluk, dış ilişki, yani alacaklı ile olan ilişki bakımından geçerli iken, kefillerin kendi aralarındaki iç ilişkide teselsül söz konusu değildir (İpek, M.: Birlikte Kefalet, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Prof. Dr. Erden Kuntalp’e Armağan, Y:2004/I, C:1, S:1, İstanbul-atıf yapan; Demirbaş, F.: Birlikte Kefalet, Yüksek Lisans Tezi, Konya 2012 http://acikerisim. Selcuk. Edu.tr: 8080/xmlui/bitstream/handle/123456789/5602/325908.pdf?sequence=1, erişim: 24.09.2018, s.163).
Davanın dayanağı olan ve tarafların müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla yer aldığı sözleşmenin irdelenmesine gelince;
Dava dışı Yapı ve Kredi Finansal Kiralama A.O. ile eldeki dosya davacısı şirket arasındaki 12.11.2007 tarihli finansal kiralama sözleşmesi, 16.06.2009 tarihli “Kiracı Değişikliği ve Tadil Sözleşmesi” ile değiştirilmiş, kiralayan Yapı ve Kredi Finansal Kiralama A.O.’nın da yer aldığı bu sözleşmede davacı şirket 12.11.2007 tarihli sözleşmedeki hak ve yükümlülüklerini dava dışı …. İnş. San. ve Tic. A.Ş.’ye devretmiş, davacı şirket ve davalıların da arasında olduğu on kişi sözleşmede müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatı ile yer almıştır. Sözleşmenin kefillerin sorumluluğunu düzenleyen “Müşterek borçlu-müteselsil kefalet ile ilgili esaslar” başlıklı (IV) maddesinde kefillerin ana sözleşme ve devir sözleşmesinden dolayı kiracının kiralayana karşı sorumlu olduğu borcun 9.625,23 TL’ye kadar üstlenecekleri kararlaştırılmış olup, yukarıda yapılan açıklamalar da gözetildiğinde işbu sözleşmenin geçerli ve taraflar için bağlayıcı olduğu konusunda duraksama bulunmamaktadır.
İtirazın iptaline konu Kütahya 2. İcra Dairesinin 2010/4312 sayılı takibin dayanağı başka bir anlatımla borcun sebebi alacaklı tarafından “…. namına Yapı Kredi Finansal Kiralama A O. ya , kefil sıfatı ile yapılan kredi geri ödemelerin , diğer kefil olan borçlulardan (müştereken ve müteselsilen) rücuen tahsili- Kütahya 1. Noterliğinin 23.06.2010 tarih ve 14118 yevmiye nolu ihtarına konu alacak- (Kütahya 4. İcra Müd. 2010/3060 Esas sayılı dosyası ile tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla)” şeklindeki
açıklama ile bildirilmiştir.
Takip dayanağı gösterilen ihtarnamede davacı alacaklı kefaleten ödenen 17.333 TL’nin muhatap

hisselerine düşen 1.733’er TL olmak üzere ödenmesi istenmiş olup, yargılama sürecinde mahkemece alınan 05.12.2011 tarihli bilirkişi raporunda da kefillerin her birinin asıl alacak ve işlemiş faiz yönünden
sorumlu olacağı miktarlar ayrı ayrı belirtilmek suretiyle gösterilmiştir.
Yukarıda da işaret edildiği üzere kefillerin kendi aralarındaki iç ilişkide teselsül söz konusu
olmadığı gibi, BK’nın 488’inci maddesi hükmü ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “hükmün kapsamı” başlıklı 297’nci maddesinin ikinci fıkrası gereğince yerel mahkemelerce kurulacak “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” şeklindeki düzenlemesi karşısında; yerel mahkemece davaya konu kefalet ilişkisini düzenleyen 16.06.2009 tarihli sözleşmede davacı ve davalılar dışında müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla yer almış dava ve takip dışı kişilerin de bulunduğu gözetilerek takibin devamı yönünde hüküm kurulurken aralarında müteselsil borçluluk ilişkisi bulunan kişilerin şahsi olarak sorumlu olacakları miktarın gösterilmesi ileride infaz aşamasında doğacak tereddütlerin önüne geçmek yönünden gereklidir.
O hâlde Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç: Davalılar …, … ve … vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3’üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429’uncu maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 27.09.2018 gününde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.