YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/2714
KARAR NO : 2021/809
KARAR TARİHİ : 22.06.2021
MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “karşılıklı boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, … 2. Aile Mahkemesince verilen her iki davanın da kabulüne ilişkin karar davacı-karşı davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı-karşı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı-Karşı Davalı İstemi:
4. Davacı-karşı davalı vekili 28.10.2010 tarihli dava dilekçesinde; tarafların görücü usulü ile 20.05.2006 tarihinde evlendiklerini, ortak bir çocuklarının olduğunu, evliliğin ilerleyen yıllarında davalının tutum ve davranışlarında değişmeler yaşandığını, en son davalının mektup bırakarak evi terk ettiğini, mektupta bir başkasının yanına gittiğini açıkladığını, bunun üzerine davacının karakola başvurduğunu, bu sırada müvekkilinin 05378606484 numaralı telefondan arandığını, açan kişinin davalının yanında ve iyi olduğunu beyan ettiğini ileri sürerek tarafların boşanmalarına, velayetin babaya verilmesine, müvekkili yararına 10.000TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı-Karşı Davacı İstemi:
5. Davalı-karşı davacı vekili 02.12.2010 tarihli karşı dava dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, tarafların evliliğinin fiilen dört buçuk yıl sürdüğünü, bu sürenin ilk dört yılında müvekkiline bağımsız konut temin edilmediğini, davacının ailesi ile birlikte yaşamak zorunda bırakıldığını, geçen sürede davacı ve ailesinin müvekkiline hizmetçi muamelesi yaptığını, hakaret ettiğini, bunlara dayanamayan kadın eşin intihara teşebbüs ettiğini, bu sebeple psikolojik tedavi gördüğünü, bu sırada hamile kaldığını, stresten kaynaklı erken doğum yaptığını, davacı ve ailesinin cimri olduğunu, kendisi ve ortak çocuk ile ilgilenmediklerini, ihtiyaçlarının karşılanmadığını, taraflar bağımsız konutlarına taşındıktan sonra erkeğin “…boşanalım, ben artık seni istemiyorum…” dediğini, erkek eşin telefonuna başka kadınlardan mesajlar geldiğini, içinde bulunduğu psikolojik durum nedeniyle ailesinin yanına dönmeyi göze alamayan müvekkilinin televizyonda gördüğü bir numarayı aradığını, bu kişinin “zengin olduğunu ve İstanbul’a geldiği takdirde iyi bir iş bulacağını” söylemesi üzerine müvekkilinin müşterek çocuğu da alarak İstanbul’a gittiğini, akabinde müvekkilinin babasının çabaları ile …’ya geri döndüğünü, müvekkilinin sadakatsiz davranma niyetiyle hareket etmediğini, bu eylemi yaşadığı psikolojik sorunlar nedeniyle gerçekleştirdiğini ileri sürerek asıl davanın reddine, karşı boşanma davasının kabulü ile tarafların boşanmalarına, velayetin anneye verilmesine, çocuk yararına 300TL tedbir-iştirak ve müvekkili yararına 500TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 20.000TL maddi, 30.000TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkeme Kararı:
6. … 2. Aile Mahkemesinin 19.12.2014 tarihli ve 2010/1018 E., 2014/959 K. sayılı kararı ile; erkek eşin bağımsız konut temin etmediği, eşini ailesi ile aynı konutta oturmak zorunda bıraktığı, ilgisiz davrandığı, 4-5 kez baba evine gönderdiği, eşinin şahsi ihtiyaçlarını ve evin ihtiyaçlarını karşılamadığı, psikolojik tedavisiyle ilgilenmediği, ilaçlarını almadığı, bu nedenlerle hastalığının ilerlemesine sebep olduğu, eşine yönelik “…defol git, eşimi sevmiyorum…” şeklinde sözlerle aşağıladığı, kadının ailesini ortak konuta istemediği, buna karşılık kadın eşin de; ortak konutu kendi isteğiyle terk ettiği, eşine yönelik “……’i istemiyorum, …’ten boşanacağım, … ‘a varacağım…” şeklide söylemlerde bulunduğu ve sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiği; dosya kapsamı bütün olarak ele alındığında erkeğin kusurlu tutum ve davranışlarının sonucu olarak kadının psikolojik rahatsızlık geçirdiği, gerekli tedavilerin yaptırılmadığı, ilaçların temin edilmediği, bu nedenle kadının tedavi sürecini tamamlayamadığı, kadın eşin ortak konutu terk ederek İstanbul’a gitmesine erkeğin kusurlu eylemlerinin sebep olduğu, kadın eşin giderken bıraktığı mektup içeriğinden de bu durumun anlaşıldığı, kaldı ki kadının zaman içinde devam eden, uzun süreli bir sadakatsizliğinin olmayıp, içinde bulunduğu psikolojik durumun etkisiyle ve bir anlık kararla evden ayrıldığı gerekçesiyle boşanmaya sebep olan olaylarda erkek eşin ağır, kadın eşinse az kusurlu olduğu belirtilerek, her iki boşanma davasının kabulüne, velayetin anneye verilmesine, çocuk yararına 75TL tedbir-150TL iştirak nafakası, kadın yararına 150TL tedbir-200TL yoksulluk nafakası ile 10.000TL maddi, 10.000TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmiştir.
Özel Daire Kararları:
7.1. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı davacı-karşı davalı vekili süresi içinde temyiz isteminde bulunmuştur. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 10.12.2015 tarihli ve 2015/7184 E., 2015/23853 K. sayılı kararı ile karar onanmış ise de;
7.2. Davacı-karşı davalı vekilinin karar düzeltme isteminde bulunması üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 23.03.2016 tarihli ve 2016/3149 E., 2016/5705 K. sayılı kararı ile;
“…1- Temyiz ilamında yer alan açıklamalara göre davacı-karşı davalı erkeğin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan karar düzeltme talepleri yersizdir.
2-Mahkemece davacı-karşı davalı erkek ağır kusurlu kabul edilmek suretiyle tarafların boşanmalarına ve davalı-karşı davacı kadın yararına maddi ve manevi tazminata (TMK m. 174/1,2) ve yoksulluk nafakasına karar verilmiştir. Bu karar davacı-karşı davalı erkek tarafından, ” kadının davasının kabulü, kusur belirlemesi, tazminat ve nafaka ile velayete” yönelik temyiz edilmiş, Dairemizce yapılan inceleme neticesinde karar onanmış, davacı-karşı davalı erkek tarafından karar düzeltme talebinde bulunulmuştur.
Mahkemece sabit kabul edilen ve gerçekleşen kusurlu davranışlarına göre boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olduğunun kabulü gerekir. Hal böyleyken erkeğin ağır kusurlu kabul edilmesi ve davalı-karşı davacı kadın yararına maddi ve manevi tazminata (TMK m. 174/1,2) hükmedilmesi doğru değildir. Ancak ilk inceleme sırasında bu hususun gözden kaçtığı anlaşılmakla, davacı- karşı davalı erkeğin kusur belirlemesi ve tazminatlara yönelik karar düzeltme talebinin kabulüne ve açıklanan sebeple yerel mahkeme kararının kusur tespiti ve tazminatlar yönünden bozulmasına karar vermek gerekmiştir,…” gerekçesi ile onama kararı kaldırılarak, yerel mahkemenin kararı bozulmuştur.
Direnme Kararı:
8. … 2. Aile Mahkemesinin 09.06.2016 tarihli ve 2016/273 E, 2016/383 K. sayılı kararı ile önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
9. Direnme kararı yasal süresi içinde davacı-karşı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
10. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; boşanmaya sebep olan olaylarda, Özel Daire ile Yerel Mahkemenin gerçekleştiğini kabul ettiği olaylara göre tarafların eşit kusurlu olup olmadıkları, buradan varılacak sonuca göre kadın eş yararına 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 174. maddesinin 1 ve 2. fıkraları uyarınca tazminat şartlarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
11. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili kanun maddeleri ve kavramların incelenmesinde yarar görülmektedir.
12. Bilindiği üzere 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166. maddesinin 1 ve 2. fıkralarında;
“Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.” hükmü bulunmaktadır.
13. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır. Bu bağlamda evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası açan davacının, davasının kabul edilerek, boşanma kararı elde edebilmesi için iki koşulun gerçekleştiğini kanıtlamış olması gerekir. Bunlardan ilkinde davacı; kendisinden, evlilik birliğinin devamı için gereken “ortak hayatın sürdürülmesi” olgusunun artık beklenmeyecek derecede birliğin temelinden sarsıldığını, ikinci olarak “temelden sarsılmanın” karşı tarafın kusurlu davranışları sonucu gerçekleştiğini ispatlamak zorundadır.
14. Aynı Kanunu’nun “Maddi ve manevi tazminat” başlıklı 174. maddesinde “Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir. Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.” hükmü düzenleme altına alınmıştır. Görülüyor ki hâkim, boşanmaya sebep olan olaylarda kusursuz veya az kusurlu bulunan eş yararına tazminat ödenmesine karar vermek yetkisine sahiptir.
15. Türk Hukuku’nda boşanmanın malî sonuçları açısından kusur ve nedensellik bağı kavramları önem arz etmektedir, zira boşanma nedeniyle tazminat ödenmesine karar verilebilmesi için; bir eşin “kusurlu davranışları” ile diğer eşte “tazminatlar yönünden zarar oluşumu” arasında “nedensellik bağı” olmasını gerektirir. Daha açık bir ifadeyle eşte oluşan zarar olgusu; boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleştiği kabul edilen kusurlu davranışlar nedeniyle oluşmalıdır. Hâkim; olayların alışılan akışına ve yaşam deneyimlerine göre, kusurlu eşin boşanmaya sebebiyet veren eylemlerinin, diğer eşte ağır zarar yaratması arasında uygun nedensellik bağını kurduğu takdirde tazminat ödenmesine karar verebilir.
16. Yeri gelmişken belirtmek gerekir ki; söz konusu hüküm uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu takdirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay bu hükmü tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamaktadır. Çünkü tam kusurlu eşin boşanma davası açması tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki “birlik artık sarsılmıştır” diyerek boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer (TMK m. 2). Nitekim benzer ilkeye HGK’nın 04.12.2015 tarihli ve 2014/2-594 E., 2015/2795 K. sayılı kararında da değinilmiştir. Bu durumda kusur ilkesine göre genel sebeple (TMK m. 166/1) boşanmaya karar verebilmek için davalının az da olsa kusurlu olması gerekir.
17. Yargıtay kararlarında boşanma davalarında temyiz incelemesi aşamasının daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla; her bir davada verilecek olan boşanma kararı, fer’îleri ve boşanmanın mali sonuçları yönünden yapılacak denetlemeye uygun şekilde, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleşen kusurlu davranışları belirtildikten sonra eşlerin kusur durumlarının “kusursuz, az kusurlu, eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu eş” şeklinde belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Yine Yargıtay, 03.07.1978 tarihli, 5/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla da “kimin daha fazla kusurlu olduğunu tayin hususunda önceden bir ölçü konulamayacağına ve bu hususta bir içtihadı birleştirmeye gidilemeyeceğine” karar vererek her bir boşanma davasında tarafların boşanmaya esas teşkil eden kusur durumlarının kendine özgü ve o evliliğe münhasır olduğunu kabul etmiştir.
18. Bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince; yerel mahkemece erkeğin eşine karşı ilgisiz davranma, bağımsız konut temin etmeme, eşini 4-5 kez baba evine gönderme, psikolojik tedavisiyle ilgilenmeme, ilaçlarını temin etmemek suretiyle hastalığının ilerlemesine neden olma, kötü sözle aşağılama, kadının ailesini ortak konuta istememe ve son olarak birlik görevlerini yerine getirmemek şeklindeki kusurlu davranışlarına karşılık kadın eşin de, ortak konutu kendi isteğiyle terk ederek sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiği, kadın eşin giderken bıraktığı mektup içeriğinden kadın eşin ortak konutu terk ederek İstanbul’a gitmesine erkeğin kusurlu eylemlerinin sebep olduğu gerekçesiyle boşanmaya sebep olan olaylarda erkek eşin ağır, kadın eşinse az kusurlu olduğu belirtilerek boşanma ve fer’îlerine karar verilmiştir. Özel Daire tarafından ise mahkemece sabit kabul edilen ve gerçekleşen kusurlu davranışlara göre boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olduğu, bu nedenle kadın eş yararına maddi ve manevi tazminata hükmedilmeyeceği gerekçesi ile karar bozmuştur.
19. Dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde, öncelikle belirtmek gerekir ki; Adli Tıp Kurumu Dördüncü Adli Tıp İhtisas Kurulu’nun 19.07.2013 tarihli ve Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Genel Kurulu’nun 25.09.2014 tarihli raporlarında kadının akıl sağlığı hakkında “…fiil ehliyetini müessir ve kişide şuur ve hareket serbestisi ile olayları kavrayıp onlardan sağlıklı sonuçlara varabilme yeteneğini ortadan kaldıracak mahiyet ve derecede herhangi bir akıl hastalığı veya zeka geriliği tespit edilmediği, dava dosyasının tetkikinden …’a gittiği tarih olan 15.10.2010 ve dava tarihi olan 28.10.2010 tarihlerinde fiil ehliyetini ortadan kaldıracak mahiyet ve derecede psikotik bir akli arıza içinde bulunduğunu gösteren tıbbi bulgu ve belgeye rastlanmadığı,…” şeklinde görüş bildirildiği, bu açıklamalardan kadının fiil ehliyetinin tam ve eylemlerinin iradi olduğu hususu kuşkusuzdur. Gerçekleşen olaylara göre; tarafların 20.05.2006 tarihinde evlendiği, bu evlilikten ortak bir çocuklarının bulunduğu, boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin eşine ilgisiz davrandığı, bağımsız konut temin etmediği, kötü sözle aşağıladığı, birlik görevlerini yerine getirmediği, eşinin psikolojik tedavisiyle ilgilenmediği ve ailesini ortak konuta istemediği, buna karşılık kadının da 05.05.2011 tarihli duruşmada alınan beyanından ve evi terk ederken bıraktığı mektupta “…demek ki ben buraya ait değilim, Beni çok sevdiğine inandığım birinin yanına gidiyorum, beni herkes affetsin,…” şeklindeki söylemlerinden sadakat yükümlülüğünün ihlal ettiği anlaşılmıştır. Her ne kadar mahkemece kadının kusurlu davranışına erkeğin tutum ve davranışlarının sebep olduğu kabul edilmişse de bu yönde bir tanık beyanının dosya içerisinde yer almadığı anlaşılmaktadır. Somut olayda erkek eşin kusurlu davranışlarına karşılık kadın eşin sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiği gözetilerek tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda en azından eşit kusurlu sayılmaları gerekir.
20. Hâl böyleyken yerel mahkemece, somut olaya uygun ve aynı yönlere işaret eden Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, erkek eşin ağır kusurlu olduğunun kabulü ile bu hatalı kusur belirlemesine bağlı olarak kadın eş yararına maddi-manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı-karşı davalı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22.06.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.