YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/2692
KARAR NO : 2019/1003
KARAR TARİHİ : 08.10.2019
MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki “imzaya itiraz” talebinden dolayı yapılan inceleme sonunda Ankara 1. İcra (Hukuk) Mahkemesince imzaya itirazın kabulüne, alacaklı aleyhine asıl alacağın %20’si oranında kötü niyet tazminatına ve asıl alacağın %10’u oranında para cezasına hükmedilmesine dair verilen 15.12.2015 tarihli ve 2014/1105 E., 2015/1047 K. sayılı karar, alacaklı vekili tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 21.06.2016 tarihli ve 2016/5997 E., 2016/17385 K. sayılı kararı ile onanmış, alacaklı vekilinin karar düzeltme isteminde bulunması üzerine bu kez Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 29.09.2016 tarihli ve 2016/24811 E., 2016/20003 K. sayılı kararı ile;
“… Alacaklı tarafından, bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla icra takibine başlanmış, örnek 10 numaralı ödeme emrinin tebliği üzerine borçlu şirket ve avalist … yasal sürede icra mahkemesine başvurarak takibe dayanak senetteki imzaların şirket yetkililerine ve avaliste ait olmadığını ileri sürerek imzaya itiraz etmişlerdir.
Mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda verilen 29.04.2014 tarihli, 2013/836 E.-2014/384 K. sayılı avalist … yönünden verilen imzaya itirazın kabulü yönündeki karara ilişkin olarak, alacaklı tarafından yapılan temyiz talebinin Dairemizin 09.09.2014 tarihli, 2014/17084-20771 sayılı kararının “1” nolu bendinde reddedildiği, alacaklı tarafından karar düzeltme isteminde bulunulmadığından, mahkemenin imzaya itirazın kabulüne ilişkin kararının bu aşamada kesinleştiği anlaşılmakla; alacaklının … yönünden yapmış olduğu sair karar düzeltme itirazları yerinde değil ise de;
Dairemizin 09.09.2014 tarihli, 2014/17084-20771 sayılı kararının “2” nolu bendinde yer alan bozma kararına uyulması üzerine alınan bilirkişi raporu doğrultusunda, borçlu şirket yönünden mahkemece itirazın kabul edilerek borçlu yönünden takibin durdurulduğu, alacaklı aleyhine tazminat ve para cezasına hükmedildiği, söz konusu kararın Dairemizce onandığı görülmektedir.
Kambiyo senetlerine dayalı olarak başlatılan takiplerde imzaya itiraz İİK’nun 170. maddesinde düzenlenmiş olup, bu maddenin üçüncü fıkrasında, icra mahkemesince imza incelemesinin aynı Kanun’un 68/a maddesinin dördüncü fıkrasına göre yapılması gerektiğine işaret edilmiştir.
İİK’nun 68/a maddesinin dördüncü fıkrasında ise; “İmza tatbikinde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun bilirkişiye ait hükümleri ile 309. maddesinin 2., 3. ve 4. fıkraları ve 310, 311 ve 312. maddeleri hükümleri uygulanır” hükmü yer almaktadır. 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 447/2. maddesinde yer alan “Mevzuatta, yürürlükten kaldırılan 18/06/1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa yapılan yollamalar, Hukuk Muhakemeleri Kanununun bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelerine yapılmış sayılır” düzenlemesi nedeniyle uygulanması gereken aynı Kanun’un 211. maddesinde ise imza incelemesinin yöntemi gösterilmiş olup, buna göre hakim bilirkişi incelemesine karar verir ise önce, mevcutsa, o tarafa ait olan karşılaştırma yapmaya elverişli yazı ve imzaları, ilgili yerlerden getirtir. Bilirkişi, bu yazı ve imzalarla, o mahkemede elde edilen yazı ve imzaları esas alarak inceleme yapar. Bilirkişi, inceleme için gerekli görürse, kendi huzurunda, tarafın yeniden yazı yazması veya imza atmasını mahkemeden talep edebilir.
Vurgulamakta yarar vardır ki, anılan belgelerin tamamlanması konusunda Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 26/04/2006 gün ve 2006/12-259 E. 2006/231 sayılı kararında da açıklandığı üzere, eldeki davanın niteliği itibariyle “imzanın borçluya ait olduğunu” kanıtlama külfetinin alacaklıya ait olduğu gözardı edilmemeli ve ispat yükünü ters çevirecek bir uygulamaya da gidilmemelidir (Hukuk Genel Kurulu’nun 06/02/2008 gün ve 2008/12-77 E. 2008/90 sayılı kararı).
Özetlemek gerekir ise, imza incelemesinde öncelikle senedin keşide tarihinden öncesine ilişkin borçlunun uygulamaya elverişli imzalarını taşıyan belgeler, keşide tarihine en yakın tarihli olanından başlayarak bilirkişice mukayeseye esas alınmalıdır. Senedin keşide tarihinden öncesine ilişkin belge bulunamazsa daha sonraki tarihli belgeler, uygulamaya elverişli imza örneği taşıyan herhangi bir belge temin edilemez ise, borçlunun duruşmada alınan medarı tatbik imza ve yazı örnekleri üzerinden inceleme yapılmalıdır. Sıhhatli bir sonuç alınabilmesi için, inkar edilen imzanın atıldığı tarihten öncesinde veya mümkün olduğu kadar yakın tarihlerde düzenlenen belgelerde bulunan borçluya ait imzaların celbedilip ondan sonra bilirkişi incelemesi yapılması gerekir.
Ayrıca yerleşik Yargıtay uygulamasına ve Dairemizin istikrar bulan kararlarına göre fotokopi üzerinden imza incelemesi yapılması mümkün değildir. Bu nedenle imza incelemesine esas alınan borçlunun uygulamaya elverişli imzalarının bulunduğu belge asıllarının getirtilerek, incelemenin bunlar üzerinden yapılması gerekir.
Öte yandan, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 30.05.2001 gün 2001/12-436 E., 2001/467 K. ve 06.06.2001 tarih ve 2001/12-466 E., 2001/483 K. sayılı kararlarında da aynen benimsendiği gibi; herhangi bir belgedeki imza veya yazının, atfedildiği kişiye ait olup olmadığı hususunda yapılacak bilirkişi incelemesinin, konunun uzmanınca ve yeterli teknik donanıma sahip bir laboratuvar ortamında, optik aletler ve o incelemenin gerektirdiği diğer cihazlar kullanılarak, grafolojik ve grafometrik yöntemlerle yapılması, bu alet ve yöntemlerle gerek incelemeye konu ve gerekse karşılaştırmaya esas belgelerdeki imza veya yazının tersim, seyir, baskı derecesi, eğim, doğrultu gibi yönlerden taşıdığı özelliklerin tam ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenip karşılaştırılması; sonuçta, imza veya yazının atfedilen kişiye ait olup olmadığının, dayanakları gösterilmiş, tarafların, mahkemenin ve Yargıtay’ın denetimine elverişli bir raporla ortaya konulması, gerektiğinde karşılaştırılan imza veya yazının hangi nedenle farklı veya aynı kişinin eli ürünü olduklarının fotoğraf ya da diğer uygun görüntü teknikleriyle de desteklenmesi şarttır.
Dosya kapsamında bulunan imza sirkülerine ve ticaret sicili müdürlüğünden gönderilen yazı cevaplarına göre bonoların keşide tarihinde, … ve Ahmet Şentürk’ün borçlu şirketi münferiden temsile yetkili olduğu görülmektedir.
Mahkemece hükme esas alınan EGM Kriminal Polis Laboratuvarları Dairesi Başkanlığından sertifikalı grafoloji ve sahtecilik uzmanları olan Birol Aydın, Tuncay Tuncerli ve Okan Büzkaya tarafından hazırlanan 20.10.2015 tarihli bilirkişi raporunda; mukayeseye esas belgelerin iki ayrı kişisel kaligrafi yansıtan imzalar oldukları, dolayısıyla iki ayrı şahsı eli ürünü olduğu, mukayeseye esas imzalardan borçlu şirket yetkililerince kabul edilenleri dikkate alındığında, senetteki imzaların borçlu şirket yetkilileri … ve Ahmet Şentürk’ün eli ürünü olmadığının, ancak şirket yetkililerince kabul edilmeyen imzalar dikkate alındığında senetlerdeki imzaların aynı elin ürünü olduğunun bildirildiği; 25.11.2015 tarihli ek raporda ise bu nitelendirmenin maddi-teknik olduğunun, ancak hukuksal nitelendirmenin mahkemenin takdirine bırakıldığı görülmektedir. Yine aynı raporlarda şirket yetkililerince kabul edilmediğinden mukayeseye esas alınmayan resmi makamlarca düzenlenen belgelerin sayısal çokluğuna değinilmekle birlikte, borçlular vekilinin 27.11.2013 tarihli dilekçe ekinde ibraz ettikleri Ankara 57. Noterliğince düzenlenen 07.01.2013 tarihli, 00697 yevmiye nolu vekaletname ile 25.01.2011 tarihli imza sirkülerindeki imzaların dahi mukayeseye esas alınmayan imzalar grubu içerisinde yer aldığı belirtilmiştir.
6100 sayılı HMK’nun 204/1 maddesinde; “İlamlar ile düzenleme şeklindeki noter senetleri, sahteliği ispat olunmadıkça kesin delil sayılırlar” hükmü ile;
1512 sayılı Noterlik Kanunu’nun 82. maddesinde; “Bu kanun hükümlerine göre belgelendirilen işlemler resmi sayılır.
Noterler tarafından bu kısmın ikinci bölümünün hükümlerine göre düzenlenmiş olan hukuki işlemler, sahteliği sabit oluncaya kadar geçerlidir.
Bu kısmın üçüncü bölümü hükümlerine göre noter tarafından yapılan imza onaylaması, onaylanan imzanın ilgiliye ait oluşunu belgelendirme niteliğinde bulunup, hukuki işlemlerin içindekileri kapsamaz. Bu işlemlerde imza ve tarih, sahteliği sabit oluncaya kadar geçerlidir. İkinci ve üçüncü fıkra hükümleri dışında kalan noterlik işlemleri aksi sabit oluncaya kadar geçerlidir” hükmü yer almaktadır.
Yukarıda anılan bilirkişi raporunda; üçüncü bir şahıs tarafından farklı bir kaligrafiyle üretilmiş imzalar oldukları belirtilen ve borçlu şirket yetkilileri tarafından kabul edilmeyen imzaları içerir belgeler arasında, Ankara 57. Noterliği’nin 28.07.2009 tarih, 25013 yevmiye nolu imza sirküleri aslı, Ankara 57. Noterliği’nin 02.05.2012 tarih, 16953 yevmiye nolu imza sirküleri aslı, Ankara 57. Noterliği’nin 14.09.2012 tarih, 35151 yevmiye nolu vekaletname aslı, Ankara 57. Noterliği’nin 07.01.2013 tarih, 00697 yevmiye nolu vekaletname aslı, Ankara 57. Noterliği’nin 13.07.2011 tarih, 29324 yevmiye nolu vekaletname aslı, Ankara 57. Noterliği’nin 06.08.2012 tarih, 30444 yevmiye nolu imza sirküleri aslı bulunmaktadır.
O halde mahkemece; bilirkişi raporlarında sahteliği ispat oluncaya kadar kesin delil sayılan noter senetlerindeki imzalarla, takibe konu senetteki imzaların aynı el ürünü olduğu bildirildiğine göre borçlu şirket yönünden imzaya itirazının reddine karar verilmesi gerekirken, imzaya itirazının kabulüne karar verilmesi isabetsiz olup, mahkeme kararının bu nedenlerle bozulması gerekirken, Dairemizce onandığı anlaşılmakla alacaklının karar düzeltme isteminin kabulüne karar verilmesi gerekmiştir…”
gerekçesi ile alacaklı vekilinin karar düzeltme isteminin kısmen kabulüyle onama kararı kaldırılmak suretiyle oy çokluğu ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan inceleme sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “geçici 3. madde” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nun 2494 sayılı Kanun ile değişik 438/II. fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
İstem, kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla yapılan icra takibinde imzaya itiraza ilişkindir.
Borçlular vekili; icra takibine dayanak senette keşide yeri bulunmadığından kambiyo vasfının bulunmadığını, müvekkili (tanzim eden) … Yapı San. ve Tic. A.Ş.’nin kaşesi üzerinde bulunan imzaların şirket yetkililerine ait olmadığını, yine müvekkili (avalist) …’ün adı altında yer alan imzaların da müvekkili …’e ait olmadığını, imzalar müvekkillerine ait olmadığından alacaklı tarafa da herhangi bir borç bulunmadığını ileri sürerek imzaya ve borca itirazlarının kabulü ile takibin iptaline ve alacaklı aleyhine %20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir
Alacaklı vekili; senetteki imzaların borçlulara ait olduğunu ileri sürerek itirazın reddine ve borçlular aleyhine %20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Yerel Mahkemece 29.04.2014 tarihli kararda; takip dayanağı senette keşide yeri bulunduğundan borçluların kambiyo şikâyetlerinin yerinde olmadığı, borçlu … Yapı San. ve Tic. A.Ş.’nin senedin tanzim tarihinde münferiden/ayrı ayrı temsil ve ilzama yetkilisi Ahmet Şentürk ve … olduğu, 17.03.2014 tarihli bilirkişi raporunda takip dayanağı senetteki imzaların …’ün eli ürünü olmadığının, Ahmet Şentürk’ün eli ürünü olduğunun bildirildiği gerekçesiyle borçlu … Yapı San. ve Tic. A.Ş.’nin imzaya ve borca itirazının reddine, asıl alacağın %20’si oranında kötü niyet tazminatının borçlu şirketten alınarak alacaklıya verilmesine, borçlu şirketin asıl alacağın %10’u oranında para cezası ile cezalandırılmasına, borçlu …’ün imzaya itirazının kabulüne, asıl alacağın %20’si oranında kötü niyet tazminatının alacaklıdan alınarak borçlu …’e verilmesine, alacaklının asıl alacağın %10’u oranında para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Alacaklı vekilinin ve borçlu … Yapı San. ve Tic. A.Ş. vekilinin temyizi üzerine;
Özel Dairece 09.09.2014 tarihli bozma kararı ile; “…1-Alacaklının temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, temyiz olunan kararda yazılı gerekçelere göre yerinde bulunmayan temyiz sebeplerinin reddine,
2-Borçlu … Yapı Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Sair temyiz itirazları yerinde değil ise de;
Alacaklı tarafından bir adet bonoya dayalı olarak başlatılan kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla icra takibinde, borçlu örnek 10 numaralı ödeme emri tebliği üzerine İİK’nın 168/4. maddesinde öngörülen yasal sürede icra mahkemesine başvurusunda sair itirazlarının yanı sıra imzaya itiraz etmiş, mahkemece; yapılan yargılama sonunda 17.03.2014 tarihli bilirkişi raporu esas alınarak, borçlu şirketin imzaya itirazının reddine karar verilmiştir.
Mahkemece hükme esas alınan 17.03.2014 tarihli bilirkişi kurulu raporu gerekçesinin “c” bölümünde takibe konu senetteki imzalar ile Ahmet Şentürk’ün mukayese imzaları karşılaştırılmış ve “her ne kadar imzaların başlangıç kısımları itibariyle farklılık görülmüş ise de; imzaların inşa’a karakteri, ‘A’ harfinin devamında yapılan el hareketlerinin tersim edilişleri, imzaların nihayete erdirilişleri, imzaların işleklik dereceleri, kaligrafik ve itiyadı diğer hususiyetler yönünden kısmi ve bölgesel nitelikte uyum ve benzerlikler tespit ve müşahade edilmiştir.” şeklindeki imzanın borçlu şirket yetkilisine aidiyeti konusunda tereddüt uyandıracak açıklamalara yer verildikten sonra, raporun sonuç kısmında senetteki imzaların “Ahmet Şentürk ‘ün eli ürünü olduğu (müspet)” şeklinde kesin kanaat bildirildiği, bu hâliyle, raporun, itiraza konu edilen imzanın aidiyeti konusunda hüküm kurmaya elverişli olmadığı görülmektedir.
O hâlde; mahkemece yeniden üç kişilik bir bilirkişi heyetinden kuşkudan ari Yargıtay denetimine ve hüküm kurmaya elverişli rapor alınarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir…” gerekçesiyle yerel mahkeme kararı bozulmuştur.
Yerel Mahkemece 15.12.2015 tarihli kararda; Özel Dairenin 09.09.2014 tarihli bozma kararına uyularak alınan 20.10.2015 tarihli asıl ve 25.11.2015 tarihli ek bilirkişi raporunda takip dayanağı senetteki imzaların … veya Ahmet Şentürk eli ürünü olmadığı, başkasının sahte imza attığı mütalaa edildiği gerekçesiyle borçlu şirketin ve …’ün imzaya itirazlarının kabulü ile takibin durdurulmasına, asıl alacağın % 20’si oranında 3.000.000,00TL kötü niyet tazminatının alacaklıdan alınarak borçlu …’e ve borçlu şirkete verilmesine, alacaklının asıl alacağın %10’u oranında 1.500.000,00TL para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Alacaklı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece yerel mahkeme kararı onanmış ise de, onama kararına karşı alacaklı vekili tarafından karar düzeltme yoluna başvurulması nedeniyle bu defa Özel Dairece onama kararı kaldırılarak yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle yerel mahkeme kararı oy çokluğu ile bozulmuştur.
Yerel Mahkemece önceki gerekçelere ek olarak, borçlu Şirketin imzaya itirazının reddine ilişkin ilk kararının da, itirazın kabulüne ilişkin ikinci kararın da Özel Dairece bozulduğu, bu durumda Özel Dairenin birinci bozma, onama, ikinci bozma ilamı sonrasında kimin haklı, kimin haksız olduğunda bir belirsizlik oluştuğu, ikinci kararın oy birliği ile onandığı hâlde karar düzeltmede oy çokluğuyla bozulduğu, azınlığın yine onadığı, bu durumda bu belirsizliğin Hukuk Genel Kurulunda kesin olarak çözümlenmesi gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı alacaklı vekili tarafından temyize getirilmektedir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; yerel mahkemece Özel Dairenin 09.09.2014 tarihli bozma kararına uyularak alınan 20.10.2015 tarihli asıl ve 25.11.2015 tarihli ek bilirkişi raporlarına göre borçlu … Yapı San. ve Tic. A.Ş.’nin imzaya itirazının reddinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Kambiyo senetlerine dayalı olarak başlatılan takiplerde imzaya itiraz, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nun 170. maddesinde düzenlenmiş olup, bu maddenin 3. fıkrasında icra mahkemesince imza incelemesinin aynı Kanun’un 68/a maddesinin 4. fıkrasına göre yapılması gerektiği düzenlenmiştir. İİK’nın 68/a maddesinin 4. fıkrasında ise, “…imza tatbikinde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun bilirkişiye ait hükümleri ile 309. maddesinin 2, 3 ve 4. fıkraları ve 310, 311 ve 312. maddeleri hükümleri uygulanır.” hükmü yer almaktadır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun 447. maddesinin 2. fıkrası gereğince Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’na yapılan yollamalar HMK’ya yapılmış sayılır. Bu hüküm uyarınca HMK’nın yürürlük tarihinden sonra icra mahkemesinde HMK’nın 208, 211 ve 217. maddelerine göre imza incelemesi yapılması gerekmektedir.
HMK’nın 211/a maddesine göre yapılan incelemeye rağmen hâkimde sahtelik konusunda kesin bir kanaat oluşmamış ise HMK’nın 266 ve devamı maddelerine göre çözümü özel veya teknik bilgi gerektirdiğinden bilirkişi incelemesine karar verilir. Aynı Kanun’un 211/b maddesine göre bilirkişi incelemesinden önce mevcutsa o tarafa ait karşılaştırma yapmaya elverişli yazı ve imzalar ilgili yerlerden getirilir. Bilirkişi o mahkemede elde edilen yazı ve imzalarla inceleme yapar. Bu husus maddenin gerekçesinde “…Bilirkişi incelemesinde, bu yazı ve imzalarla mahkemece elde edilen yazı ve imzalar esas alınır. Bilirkişi inceleme için gerekli görürse kendi huzurunda tarafın yeniden yazı yazması veya imza atmasını mahkemeden talep edebilir…” şeklinde açıklanmıştır. Bu hükümden anlaşılacağı üzere takibe dayanak senedin sahteliğinin bilirkişi raporu ile ispatlaması gerekir. Bilirkişi incelemesinde kullanılacak belgeler mahkeme veya bilirkişi huzurunda alınan imza örnekleri ve mukayeseye esas belgelerdir.
İmza incelemesinde öncelikle senedin düzenleme tarihinden öncesine ilişkin borçluya ait olduğu muhakkak olan karşılaştırmaya elverişli imzalarını taşıyan belgeler, keşide tarihine en yakın tarihli olanından başlayarak bilirkişi tarafından mukayeseye esas alınmalıdır. Yapılacak bilirkişi incelemesinin, konunun uzmanınca ve yeterli teknik donanıma sahip bir laboratuvar ortamında, optik aletler ve o incelemenin gerektirdiği diğer cihazlar kullanılarak, grafolojik ve grafometrik yöntemlerle yapılması, bu alet ve yöntemlerle gerek incelemeye konu ve gerekse karşılaştırmaya esas belgelerdeki imza veya yazının tersim, seyir, baskı derecesi, eğim, doğrultu gibi yönlerden taşıdığı özelliklerin tam ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenip karşılaştırılması; sonuçta, imza veya yazının atfedilen kişiye ait olup olmadığının, dayanakları gösterilmiş, tarafların, mahkemenin ve Yargıtayın denetimine elverişli bir raporla ortaya konulması, gerektiğinde karşılaştırılan imza veya yazının hangi nedenle farklı veya aynı kişinin eli ürünü olduklarının fotoğraf ya da diğer uygun görüntü teknikleriyle de desteklenmesi şarttır. Nitekim bu ilkeler, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 30.05.2001 tarihli ve 2001/12-436 E., 2001/467 K. ile 07.10.2009 tarihli ve 2009/12-382 E., 2009/415 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
Vurgulamakta yarar vardır ki anılan düzenlemelerde geçen karşılaştırmaya esas belgelerin tamamlanması konusunda Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 26.04.2006 tarihli ve 2006/12-259 E., 2006/231 K. sayılı kararı ile 06.02.2008 tarihli ve 2008/12-77 E., 2008/90 K. sayılı kararında da açıklandığı üzere, eldeki davanın niteliği itibariyle “imzanın borçluya ait olduğunu” kanıtlama külfetinin alacaklıya ait olduğu göz ardı edilmemeli ve ispat yükünü ters çevirecek bir uygulamaya da gidilmemelidir.
Diğer taraftan adli bilimler disiplininin bir dalı olan kriminilastiğin özel bir sahası olan adli grafoloji ve belge sahteciliği dalı, el yazısı ve imzaların grafolojik açıdan kişinin samimi yazı ve imzalarının karakteristik yazım özelliklerinin tespitini ve belirlenen karakteristiklerin, araştırılan (incelemeye konu olan) yazı ve imzalarda da var olup olmadığının incelenmesini içerir. Bilirkişi inceleme sonucunda senette borçluya atfen atılı bulunan imzanın borçluya ait olup olmadığına ilişkin bir kanaate ulaşır. Mahkemece bilirkişi raporu yeterli görülür ise bu rapora göre, yeterli görülmez ise ek rapor alarak veya yeniden bilirkişi incelemesi yaptırarak sonucuna göre karar verilir.
Somut olay incelendiğinde ise; borçlular vekili ve alacaklı vekili tarafından mukayeseye esas belgeler bildirildikten sonra borçlular vekili 23.01.2014 tarihli duruşmada alacaklı tarafından müvekkili şirketin muhasebeciliğini yapan ve bu maksatla iş takibi için vekâletname verilen Eşref Vurgun isimli şahsın imzası bulunan belgelerin dosyaya mukayeseye esas belge olarak kazandırılmaya çalışıldığını beyan ettiği, borçlular vekilinin 03.02.2014 ve 27.02.2014 tarihli dilekçelerinde Ankara 57. Noterliğinin 28.07.2009 tarihli ve 25015 sayılı vekâletnamesi ile Ankara 57. Noterliğinin 17.07.2009 tarihli ve 24042 yevmiye nolu vekâletnamelerindeki imzaların müvekkili borçlu şirket yetkililerine ait olmadığını, eski çalışanları Eşref Vurgun’a ait olduğunu bildirdiği anlaşılmaktadır.
Yerel Mahkemece grafoloji ve sahtecilik uzmanlarından alınan 17.03.2014 tarihli bilirkişi kurulu raporunda; …’ün mahkemece huzurda alınmış 23.01.2014 tarihli belgeler üzerindeki imzaları (istiktap tutanakları) esas alınarak, … adına olan mukayese imzalarının iki farklı el ürünü olduğu, bunlardan huzurda alınmış imzalar ile bu imzalarla uyumlu olan samimi mukayese imzaların (I. TARZ) …’ün gerçek imzaları olduğu, huzurda alınmış mukayese imzalar ile uyumlu olmayan diğer belgelerdeki imzaların (II. TARZ) ise …’ün eli ürünü olmadığı, bu şahsın hakiki imzalarının model alınması suretiyle adına takliden atıldıkları, takip konusu senet aslı üzerinde borçlu “… Yapı Sanayi Ve Ticaret A Ş.” adına ve avalist … adına atılı bulunan imzaların; …’ün eli ürünü olmadığı (menfi), Ahmet Şentürk’ün eli ürünü olduğu (müspet) kanaatine varıldığının bildirildiği görülmektedir.
Mahkemece 17.03.2014 tarihli bilirkişi raporu hükme esas alınarak verilen borçlu … Yapı San. ve Tic. A.Ş.’nin imzaya itirazının reddine, borçlu …’ün imzaya itirazının kabulüne dair 29.04.2014 tarihli kararın taraf vekillerince temyizi üzerine Özel Dairenin 09.09.2014 tarihli kararı ile alacaklı vekilinin temyiz itirazları reddedilmek suretiyle hükme dayanak yapılan bilirkişinin imza incelemesi usulü benimsendiği, takibe konu senet üzerindeki gerek borçlu şirket adına, gerekse aval veren … adına atılı 4 adet imzanın …’e ait olmadığına ilişkin mahkeme kararının isabetli bulunduğu, borçlu şirketin temyiz itirazları yönünden ise sair temyiz itirazları reddedilerek borçlu şirketin münferit temsilcilerinden Ahmet Şentürk’ün mukayese imzaları ile takibe konu senetteki imzaların karşılaştırılmasında imzanın borçlu şirket yetkilisi Ahmet Şentürk’e aidiyeti konusunda tereddüt uyandıracak açıklamalara yer verildiğinden, mahkemece yeniden üç kişilik bir bilirkişi heyetinden kuşkudan ari Yargıtay denetimine elverişli bilirkişi raporu alınarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gerekçesi ile mahkeme kararının bozulduğu, alacaklı vekilinin 03.12.2014 tarihli dilekçesi ile karar düzeltme hakkından feragat ettiği, mahkemece Özel Dairenin bozma ilamına uyulduğu anlaşılmaktadır.
Bu durumda, Özel Dairenin 09.09.2014 tarihli bozma kararı uyarınca mahkemece borçlu şirkete atfen atılı bulunan imzaların borçlu şirket yetkilisi olan Ahmet Şentürk’ün eli ürünü olup olmadığı konusunda yeniden bilirkişi raporu alınması ile yetinilmesi gerekirken, borçlu şirketin diğer temsilcisi olan … yönünden de bilirkişi incelemesi yapılması usuli kazanılmış hakka aykırı olup sonuca etkili değildir.
Yeri gelmişken belirtmek gerekir ki; alacaklı … vekili Özel Dairenin 09.09.2014 tarihli bozma kararından sonra 29.04.2016, 01.06.2016, 22.07.2016, 24.08.2016 tarihli dilekçelerinde ve yerel mahkemenin direnme kararını temyize ilişkin 26.04.2017 tarihli dilekçesinde; takibe konu senet üzerinde hem borçlu şirketi hem de …’ü temsilen atılan imzaların …’e ait olduğunu, o yüzden Ahmet Şentürk ile ilgili hususları tartışmanın da eldeki dosyaya faydasının olmayacağını da beyan etmiştir.
Yerel mahkemece yukarıda açıklanan Özel Dairenin 09.09.2014 tarihli bozma kararına uyularak grafoloji ve sahtecilik uzmanlarından alınan 20.10.2015 tarihli bilirkişi raporunda; takip konusu senet üzerinde bir şahsa atfedilmesi gerekli dört imza bulunduğu hususunun grafolojik açıdan tartışmasız olduğu, …’ün mukayeseye esas imzaları grafolojik açıdan incelenerek değerlendirildiğinde iki ayrı kişisel kaligrafi yansıtan imzalar oldukları ve dolayısıyla iki ayrı şahıs eli ürünü oldukları, bir grup imzanın kabul edilmemesi ve bilirkişi kanaatlerinin mevcudiyeti sebebiyle mevcut kıyas materyalinin tümünün sıhhatli ve istinat edilebilir olarak kabulünün mümkün olmadığı, bu bakımdan da huzurda istikdap yoluyla tespit edilen imzalar göz önünde tutularak, bu imzalarla grafolojik uyumluluğu belirlenen imzaların …’ün samimi imzaları olduğunun ve diğer imzaların (adı geçen tarafından kabul edilmeyen imzalar) ise başka bir şahıs tarafından takliden atılmış sahte imzalar olduklarının (bir kısmı noter belgelerinde atılı olmalarına rağmen) kabulünün gerekeceği, takibe konu senetteki imzaların (gerek gerçek kişi adına ve gerekse tüzel kişi adına atılı) … eli ürünü olmadığı, hakiki imzasının model alınması suretiyle takliden atılmış sahte imzalar niteliğinde olduklarının bildirildiği, yerel mahkemece bilirkişi kurulundan belirsizlik olmaması için daha net daha kesin ifadelerle, daha açık bir rapor verilmesi amacıyla 25.11.2015 tarihli ek bilirkişi raporu alındığı, 25.11.2015 tarihli ek bilirkişi raporunda ise, “adli grafoloji ve belge sahtecilikleri” alanının, adli bilimler disiplininin bir dalı olan kriminalistiğin maddi dünyaya ilişkin verileri incelediği ve yine maddi dünyaya (maddi gerçekliğe) ilişkin sonuçlar ortaya koyduğu, bir diğer ifadeyle kriminalistiğin ulaştığı sonuçların maddi dünyaya ilişkin olup, bunların hukuk dünyasına mal edilebilmesinin ancak yetkili ve görevli yargısal mercilerin yargısal faaliyetleri ile mümkün olabileceği, …’ün örnek imzaları olarak kazandırılmış çok sayıdaki imzaların tümünün aynı elin ürünü olmadığı, grafoloji tekniği açısından bakıldığında böylesi bir durumda örnek imzaların bir gurubunun, -maddi hakikat anlamında- adına atılı bulunduğu kişiye ait olmadığı değerlendirilmek zorunda olduğu, böyle bir sorunla karşılaşıldığında grafoloji uzmanının hangi imzaların otantik ve istinat edilebilir olduğunu belirlemeye çalışacağı, bu belirleme bakımından elindeki tek hareket noktasının da eğer mevcut ise yetkili otorite huzurunda tespit edilmiş örnek imzaların sıhhati olup, bu imzalarla grafolojik uyumu saptanabilen diğer imzaların da sıhhatli (samimi) kabul etmesinin teknik bir gereklilik olduğu, maddi gerçeklik anlamında incelemeye konu senetteki imzaların … ve/veya Ahmet Şentürk eli ürünü olmadığının bildirildiği anlaşılmaktadır.
Dosya kapsamında bulunan itiraza konu senetle ilgili Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının soruşturma dosyalarında alınan bilirkişi raporlarının incelenmesinde ise; Adli Tıp Kurumu Başkanlığının 10.09.2014 tarihli üç kişilik bilirkişi kurulu raporunda mukayeseye esas belgelerin çoğunlukla fotokopi olduğu, inceleme konusu senette ödeyecek ve kefil bölümünde atılı imzalar ile …’ün mukayese imzaları arasında tersim biçimi, işleklik derecesi, alışkanlıklar, istif, eğim, doğrult, seyir, hız ve baskı derecesi bakımından uygunluk ve benzerlik saptandığından söz konusu imzaların …’ün eli ürünü olduğunun bildirildiği,
Adli Tıp Kurumu Başkanlığının 09.03.2015 tarihli ön raporunda; … ve Ahmet Şentürk’e ait mukayese belgelerin bazılarının adı geçenlerce imzalanmamış olduğu iddiası bulunduğundan mukayese imzaların sıhhati hususunda tereddüt meydana gelmiş olup, sorulan hususta sağlıklı bir değerlendirme yapılabilmesi için dosya içerisindeki … ve Ahmet Şentürk’ün imzalarını içerir tüm belgelerin adı geçenlere gösterilerek hangi belgeleri kabul edip, etmediğinin sorulması ve bu belgelerin istem müzekkeresinde açıkça belirtilmesi gerektiği, mukayese olarak gönderilen belgelerde “…” “Yönetim Kurulu Başkanı” gibi el yazısı ile yazılmış yazıların yazdırılması ile elde edilecek tutanakların birlikte kuruma gönderilmesinin gerektiğinin bildirildiği, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından adı geçen şahıslara mukayeseye esas belgeler gösterilerek kabul edilen ve edilmeyen belgelere ilişkin tutanak tutulduğu ve Adli Tıp Kurumu Başkanlığına gönderildiği, Adli Tıp Kurumu Başkanlığının 18.06.2015 tarihli yedi kişilik bilirkişi kurulu raporunda, Adli Tıp Kurumunun yukarıda belirtilen 10.09.2014 tarihli raporunun da değerlendirildiği, mukayeseye esas belgeler arasında istiktap tutanakları, diğer belgeler ve 4 adet klasörün de bulunduğu, inceleme konusu senette atılı borçlu ve kefil imzaları ile … tarafından kabul edilen mukayese imzalar arasında; tersim biçimi, işleklik derecesi, alışkanlıklar, istif, eğim, doğrultu, seyir, hız ve baskı derecesi bakımından farklılıklar saptandığından söz konusu imzaların …’ün kabul ettiği mukayese imzalara kıyasla …’ün eli ürünü olmadığı, …’ün kabul ettiği mukayese belgelerdeki imzalar ile huzurda alınmış imza örnekleri kendi aralarında yukarıda sayılan tanı unsurları bakımından uygunluk ve benzerlik gösterdiğinin bildirildiği,
Ankara Jandarma Genel Komutanlığının 24.08.2015 tarihli uzmanlık raporunda ise; …’ün mukayese konusu başlığı altında tanımlanan belgeler üzerindeki mukayese imzalarının birbirleri arasında yapılan inceleme ve karşılaştırmada iki farklı kaligrafide imzaları bulunduğu, istiktap tutanaklarının da arasında bulunduğu bir kısım mukayese konusu belgeler üzerinde atılı bulunan imzaların aynı kaligrafide bir şahıs eli ürünü olduğu, diğer mukayese konusu belgeler üzerinde atılı bulunan imzaların ise farklı kaligrafide ikinci bir şahıs eli ürünü olduğu, inceleme konusu senedin ödeyecek ve kefil hanelerinde … adına atılı bulunan imzalar ile …’ün istiktap tutanaklarının da arasında bulunduğu bir kısım mukayese konusu belgeler karşılaştırıldığında senetteki imzaların …’ün eli ürünü olmadığı, taklit edilmek suretiyle atıldığı, arasında istiktap tutanağı bulunmayan diğer kısım mukayeseye esas imzalarla karşılaştırıldığında senetteki imzaların aynı şahıs eli ürünü olduğu kanaatine varıldığının bildirildiği görülmektedir.
Yerel mahkemece alınan, dosya kapsamında bulunan ve ayrıntılarıyla açıklanan bilirkişi raporlarında; Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının soruşturma dosyası da dâhil olmak üzere çok sayıda mukayeseye esas belgenin ve istiktap tutanaklarının incelendiği, …’e ait aralarında noter belgeleri de bulunan mukayeseye esas belgelerdeki imzaların iki ayrı kişisel kaligrafi yansıtan imzalar oldukları ve dolayısıyla iki ayrı şahıs eli ürünü oldukları tespit edildiğinden, grafoloji tekniği açısından örnek imzaların bir gurubunun, -maddi hakikat anlamında- adına atılı bulunduğu kişiye ait olmadığının değerlendirilmek zorunda olduğu, bilirkişiler tarafından mukayeseye esas imzalar istiktapla uyumlu olan ve uyumlu olmayan imzalar olarak iki gruba ayrılarak, istiktapla uyumlu olan imzaların …’ün samimi imzaları, istiktapla uyumlu olmayan imzaların ise sahte imza olduğu belirtilerek, …’ün samimi imzaları olduğu değerlendirilen imzalarla takibe konu senetteki imzaların … eli ürünü olmadığı, hakiki imzasının model alınması suretiyle takliden atılmış sahte imzalar niteliğinde olduğu tespit edilmiştir.
Ayrıca, yerel mahkemenin direnme kararından sonra, Ankara 57. Noterliğine ait belgeleri düzenleyen Noter Başkâtibi…’in sanık olduğu Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 06.07.2017 tarihli ve 2017/774 E.- 2017/216 K. sayılı kararının incelenmesinde; katılanların Ahmet Şentürk ve … olduğu, iddianamede bir kısım vekâletname ve imza sirkülerindeki imzaların katılanların huzurunda tanzim olunmuş gibi müştekilerin imzalarını tasdik etmek imzaların yanında ve huzurunda alındığını onaylama ve müştekilerin imzalarının başkası tarafından atılmalarının sağlamak suretiyle soruşturmaya konu imza sirküleri ve vekâletnameleri sahte olarak tanzim ettiği iddiasıyla kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği suçuyla kamu davası açıldığı, yapılan yargılama sonucunda; “… 57. Noterlikçe sanık tarafından tanzim edilen 17.07.2009 tarihli ve 24029 nolu imza sirküsü, 17.07.2009 tarihli ve 24042 nolu vekâletname, 13.03.2013 tarihli ve 10734 nolu imza sirküsü, 09.05.2013 tarihli ve 19448 nolu vekâletname, 28.07.2009 tarihli ve 25015 nolu vekâletname, 28.07.2009 tarihli ve 25013 nolu imza sirküsü, 13.07.2011 tarihli ve 29324 nolu vekâletnamedeki imzaların katılanların eli mahsulü olmadıkları hususunun üç kişilik bilirkişi heyetinden alınan rapor ile tespit olunduğu, her ne kadar sanığın resmî belgede sahtecilik suçunu işlediği iddiası ile eldeki dava açılmış ise de; sanığın söz konusu eylemini imzaların katılanlara ait olmadığını bilerek gerçekleştirdiği yönünde sanığın inkârının aksini kanıtlar her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı delil olmadığı anlaşılmakla sanığın üzerine atılı resmî belgede sahtecilik suçunu işleme kastı olmadığı kanaatinin hasıl olduğu, bununla birlikte sanığın; yasal prosedüre aykırı olarak, aslında huzurunda bulunmayan katılanları varmış gibi göstererek ve huzurunda atılmayan imzaları katılanlara ait gibi onaylayarak gerçekleştirdiği eylemlerinin iddianamede yer almasa da dönüşen ve TCK’nın 257/1. maddesinde yerini bulan görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu…” gerekçesiyle sanığın görevi kötüye kullanma suçu nedeniyle cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği ve karar 19.10.2017 tarihinde kesinleştiği görülmektedir.
Ağır Ceza Mahkemesinde alınan bilirkişi raporunda Ankara 57. Noterliğine ait senetlerin katılanların (Ahmet Şentürk ve …’ün) eli mahsulü olmadığının tespit edildiği, icra mahkemesinde yaptırılan bilirkişi incelemesi ile bu noter senetlerinin de 2. tarz imzalar arasında bulunduğu anlaşılmaktadır.
Borçlu şirketin bazı mukayeseye esas belgelerdeki imzaları, istiktap imzalarıyla uyumlu olmadığından bilirkişiler tarafından mukayeseye esas alınmamıştır. Borçlu tarafından kabul edilmeyen mukayeseye esas belgelerin sayısının, kabul edilen belgelerin sayısından daha çok olması da bu belgelere üstünlük sağlamaz. Borçlu şirket tarafından kabul edilmeyen mukayeseye esas belgelerin borçlu şirket tarafından kurumların yaptığı ihalelerde kullanılması nedeniyle bu belgelerdeki imzaların benimsendiği iddiası da yargılamayı gerektirir.
Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 02.04.2019 tarihli ve 2017/12-328 E., 2019/387 K.; 31.03.2010 tarihli ve 2010/12-165 E., 2010/180 K. ile 03.11.2010 tarihli ve 2010/12-492 E. 2010/559 K. sayılı kararlarında da, bilirkişi tarafından karşılaştırmaya esas imza olarak kabul edilen ödenmiş çeklere ilişkin olarak borçlunun imza itirazında bulunmamış olması, daha sonra yapılacak olan bir takipte imza inkârında bulunmasını engellemeyeceği, yani ödeme olgusunun imza itirazını ortadan kaldırmayacağı, dolayısıyla borçlunun daha önce ödenmiş çeklerdeki imzasına itiraz etmemiş olması, daha sonra yapılacak imza incelemelerinde ödenmiş çeklerin karşılaştırmaya elverişli belge olarak kabulü sonucunu doğurmayacağı, yapılacak işin resmî kurumlardan toplanan karşılaştırmaya elverişli belgelerle, takip konusu senetteki keşideci imzalarının kıyaslanmasından ibaret olduğu vurgulanmıştır.
Somut olayda bilirkişi raporlarında istiktap imzalarıyla uyumlu olduğu belirtilen mukayeseye esas 1. tarz imzalar ile istiktapla uyumlu olmayan mukayeseye esas 2. tarz imzalar arasında noter senedi gibi resmî senet niteliğinde belgeler bulunması nedeniyle bilirkişiler tarafından mukayeseye esas belgelere göre senetteki imzanın borçluya ait olup olmadığı hususunda karar verilemediğinden, huzurda atılan imzalar (istiktap tutanakları) samimi imza kabul edilerek, huzurda atılan imzalar ile uyumlu olan ve borçlunun kabul ettiği mukayese belgeler esas alınarak senetteki imzaların borçluya ait olmadığına kanaat getirilmiştir. 1. tarz imzalar arasında bulunan noter senetlerindeki imzaların huzurda alınan imzalarla uyumlu olması karşısında, istiktap imzalarıyla uyumlu olmayan 2. tarz imzalar arasında bulunan noter senedinde atılı olan imzalar ile takibe konu senet üzerinde atılı bulunan imzanın aynı el ürünü olduğunun tespit edilmesi senette atılı bulunan imzaların şirket temsilcisine ait olduğunun ispatı için yeterli değildir. Senetteki imzanın borçluya ait olduğunu ispat külfeti senet elinde olup takibe başlayan ve imzanın borçluya ait olduğunu iddia eden alacaklıya aittir. İİK’nın 170. maddesinin 3. fıkrasına göre inkâr edilen imzanın borçluya ait olmadığı bilirkişi raporu ile ispatlanabilir. Anılan bilirkişi raporlarında takibe konu senetteki imzaların … eli ürünü olmadığı tespit edildiğinden borçlunun imzaya itirazının kabulü gerekir. Aksi hâlde imzaya itirazın reddine karar verilmesi ispat külfetini borçluya yüklemek anlamına gelir.
HMK’nın 204. maddesinde noter senetlerinin ispat gücü düzenlenmiştir. Noterlik Kanunu’nun 82. maddesine göre noter belgelerindeki imza ve tarih sahteliği sabit oluncaya kadar geçerlidir hükmü, noter senedinin takip konusu veya dava konusu olması ve davada noter senedine dayanılması hâlinde uygulanabilir.
Noter senetlerinin tümü doğrudan doğruya açıkladıkları vakıaların isbatı bakımından kesin delil işlevindedirler (Umar, B.: Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Ankara 2014, s. 686).
Somut olayda icra takibine konu olan ve itiraz üzerine mahkemece imza incelemesi yapılan belge bono olup, noter senetleri mukayeseye esas belge niteliğindedir. Mukayeseye esas belgeler arasında noter senetlerinin bulunması ve bu senetlerdeki imzaların iki ayrı kişisel kaligrafi yansıtan imzalar olması dolayısıyla sadece mukayeseye esas belgelerle takibe konu bono üzerindeki imzaların karşılaştırılması sureti ile sonuca varılması mümkün değildir. Bu nedenle bilirkişi raporlarında huzurda alınan imzaların samimi imza olarak esas alınıp bir kanaate ulaşılması maddi gerçekliğe ve hukuka uygundur. İspat yükü alacaklıda olup bir kısım mukayeseye esas belgeler arasında bulunan noter senetlerindeki imzayla bonoda borçlu şirketin temsilcisi …’e atfen atılı bulunan imzanın aynı el ürünü olması senette bulunan imzanın …’e ait olması sonucunu doğurmaz. Öte yandan takibe konu bono üzerinde gerek borçlu şirkete gerekse avalist …’e atfen atılı bulunan imzaların … eli ürünü olmadığı yönündeki mahkeme kararının bu kısmı Özel Dairenin bozma kararı kapsamı dışında kaldığından borçlu şirket lehine usuli kazanılmış hak oluşmuştur.
Diğer taraftan somut olayda mahkemece benimsenen bilirkişi imza incelemesi yöntemi Özel Dairenin 22.10.2015 tarihli ve 2015/11289 E., 2015/25598 K., 13.10.2015 tarihli ve 2015/22441 E., 2015/24120 K., 14.05.2015 tarihli ve 3025/569 E., 14.05.2015 tarihli ve 2015/568 E., 2015/13800 K., 2015/13801 K., 15.02.2016 tarihli ve 2016/3144 E., 2016/3808 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, bilirkişi incelemeleri sonucu alınan raporlara göre …’ün imzasını taşıyan bir kısım belgeler kıyas alınarak inceleme yapıldığında senetteki imzaların bu kişiye ait olduğu, senetteki imzanın …’e ait olduğunu gösteren bu belgelerin pek çoğunun resmî kurumlardan getirtildiği, bu kurumların yaptığı ihaleler ve ihale sonrası yapılacak sözleşmelere esas alınmış dilekçe, teklif, keşif özeti icmali gibi belgeler olduğu, İcra ve İflas Kanunu’nun HUMK’nın 314. maddesine ve bunun karşılığı olarak HMK’nın 208/3. maddesine yollama yapılmadığından …’e atfen atılan imza ile resmî kurumlara verildiği sabit olan belgelerdeki imzanın …’e ait olmadığını icra hâkiminin ön sorun olarak değerlendirip kendiliğinden sahte kabul ederek tatbike elverişli belge olmaktan çıkarmasının mümkün olmadığı, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 2017/74 Esas sayılı dosyasında Noter Başkâtibi olan… hakkında açılan ceza davasında sanığın ilgililer gelmediği hâlde yanında imzalanmış gibi imza onayı yaptığı ancak eylemin sahtecilik suçunun unsurlarını oluşturmayıp görevi kötüye kullanma suçunun işlendiği belirtilerek cezalandırılmasına, ancak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, olguların ve bu kapsamda noter belgelerinin sahteliğinin sabit kabul edildiği hukuk mahkemesi hâkimini bağlayan bir karar olmadığı gibi icra mahkemesi hâkimini de bağlamayacağı, senetteki borçlu şirkete atfen atılan imzaların şirket temsilcisi …’ün eli ürünü olduğu en az 21 belgeyle ispatlandığından borçlu şirketin imzaya itirazının reddi gerektiği gerekçesiyle direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
Sonuç olarak; takibe konu bonoda borçlu şirkete atfen atılı bulunan imzaların borçlu şirket temsilcilerine ait olduğu bilirkişi raporları ile ispatlanamadığından yerel mahkemenin direnme kararı usul ve yasaya uygundur.
Ne var ki, Özel Dairece alacaklı aleyhine verilen kötü niyet tazminatına ve para cezasına yönelik diğer temyiz itirazları incelenmediğinden, bu yönde inceleme yapılmak üzere dosya Özel Dairesine gönderilmelidir.
S O N U Ç: Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararı uygun olup alacaklı vekilinin kötü niyet tazminatına ve para cezasına ilişkin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 12. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na 5311 sayılı Kanun’un 29. maddesi ile eklenen geçici 7. maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken İİK’nın 366/III. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren 10 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 08.10.2019 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
…
…
…
…
…
…
…
…
Dr. …
…
…
…
…
…
…
…
…
Bozma
…
Bozma
…
Yz.İş.Md. YSM
KARŞI OY
Kambiyo senetleri hakkındaki takip usulleri 2004 sayılı İcra ve iflas Kanunu (İİK) 167 vd. maddelerde düzenlenmiştir.
Kambiyo senedine dayalı haciz yoluyla yapılacak takipte ödeme emrine nelerin yazılacağı İİK 168/1. maddede gösterilmiş olup 4. bendindeki düzenlemeye göre “Takip müstenidi kambiyo senedindeki imza kendisine ait olmadığı iddiasında ise bunu beş gün içinde açıkça bir dilekçe ile icra mahkemesine bildirmesi; aksi takdirde kambiyo senedindeki imzanın bu fasıl gereğince yapılacak icra takibinde kendisinden sadır sayılacağı ve imzasını haksız yere inkar ederse sözü edilen senede dayanan takip konusu alacağın yüzde onu oranında para cezasına mahküm edileceği ve icra mahkemesinden itirazının kabulüne dair bir karar getirmediği takdirde cebri icraya devam olunacağı” ihtarının da bu ödeme emrinde yer alması gerekir.
Ödeme emri ihtarında yer verilen bu imza itirazının yapılması ve sonuçlandırılmasına ilişkin düzenleme İİK 170. maddede yer almakta olup şu hükümlere yer verilmiştir.
Borçlu, 168 inci maddenin 4 numaralı bendine göre kambiyo senedindeki imzanın kendisine ait olmadığı yolundaki itirazını bir dilekçe ile icra mahkemesine bildirir. Bu itiraz satıştan başka icra takip muamelelerini durdurmaz (İİK 170/1).
İcra mahkemesi duruşmadan önce yapacağı incelemede, borçlunun itiraz dilekçesi kapsamından veya eklediği belgelerden edindiği kanaata göre itirazı ciddi görmesi hâlinde alacaklıya tebliğe gerek görmeden itirazla ilgili kararına kadar icra takibinin geçici olarak durdurulmasına evrak üzerinde karar verebilir (İİK 170/2).
İcra mahkemesi, 68/a maddesinin dördüncü fıkrasına göre yapacağı inceleme sonunda, inkâr edilen imzanın borçluya ait olmadığına kanaat getirirse itirazın kabulüne karar verir. İtirazın kabulü kararı ile takip durur. Alacaklının genel hükümlere göre dava açma hakkı saklıdır. İnkâr edilen imzanın borçluya ait olduğu anlaşılırsa ve itiraz ile birlikte takip ikinci fıkraya göre durdurulmuşsa, borçlu sözü edilen senede dayanan takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere inkâr tazminatına ve takip konusu alacağın yüzde onu oranında para cezasına mahkûm edilir ve itiraz reddedilir. Borçlu menfi tespit veya istirdat davası açarsa, hükmolunan tazminatın ve para cezasının tahsili dava sonuna kadar tehir olunur ve davanın borçlu lehine sonuçlanması hâlinde daha önce hükmedilmiş olan tazminat ve para cezası kalkar (İİK 170/3).
İcra mahkemesi, itirazın kabulüne karar vermesi hâlinde, senedi takibe koymada kötü niyeti veya ağır kusuru bulunduğu takdirde alacaklıyı senede dayanan takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere tazminata ve alacağın yüzde onu oranında para cezasına mahkûm eder. Alacaklı genel mahkemede dava açarsa, para cezasının tahsili dava sonuna kadar tehir olunur ve bu davayı kazanırsa hakkında verilmiş olan para cezası kalkar (İİK 170/4).
Maddenin 3. fıkrasında sözü edilen 68/a maddesinin dördüncü fıkrasında ise “İmza tatbikında Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun bilirkişiye ait hükümleri ile 309 uncu maddesinin 2 nci, 3 üncü ve 4 üncü fıkraları ve 310, 311 ve 312 nci maddeleri hükümleri uygulanır.” hükmü yer almaktadır.
68/a maddede yollama yapılan HUMK yürürlükten kalkmış ise de 6100 sayılı HMK 447/2. madde gereğince HUMK’na yapılan yollamalar HMK’ya yapılmış sayılacağından HMK’da yer alan karşılığı maddeler uygulanacaktır. Karşılığı maddelere bakıldığında uygulanması gereken maddeler HMK 211/1-b, 208/2 ve 217. maddelerdir.
Yollama yapılan HUMK 312. maddede “Resmî memurun veya üçüncü şahsın senedi teslim veya ibraz edebilmeleri için zaruri masrafları ile senedin sureti harcı tahkikat icrasını talep eden kimse tarafından verilir.” düzenlemesi mevcut olup bu hükmün karşılığı bir maddeye sahtelik incelemesyle ilgili hükümler arasında yer verilmemiş ise de bu maddenin düzenlediği husus yargılama giderleri ve harç konusundaki genel düzenlemelerle çözüleceğinden bu hükme yer verilmemesi incelemede bir farklılık yaratmamaktadır.
6100 sayılı HMK’ya yollama yapılması nedeniyle imza incelemesinde uygulanacak olan bu düzenlemelere de değinmek gerekmektedir.
“(a) bendi hükmüne göre yaptığı incelemeye rağmen, hâkimde sahtelik konusunda kesin bir kanaat oluşmamışsa, bilirkişi incelemesine karar verir. Bilirkişi incelemesinden önce, mevcutsa, o tarafa ait olan karşılaştırma yapmaya elverişli yazı ve imzalar, ilgili yerlerden getirtilir. Bilirkişi, bu yazı ve imzalarla, o mahkemede elde edilen yazı ve imzaları esas alarak inceleme yapar. Bilirkişi, inceleme için gerekli görürse, kendi huzurunda tarafın yeniden yazı yazması veya imza atmasını mahkemeden talep edebilir.” (HMK 211/1-b)
Bu bentte sözü edilen (a) bendinde ” Hâkim, yazı veya imzayı inkâr eden tarafı isticvap ettikten sonra bir kanaat edinememişse, huzurda bu kişiye yazı yazdırıp imza attırmak suretiyle elde ettiği belge ve diğer delilleri değerlendirir. Hâkim, sahtelik konusunda başka bir incelemeye gerek duymadan karar verebilecek durumda ise gerekçesini açıkça belirtmek suretiyle, senedin sahteliği hakkında bir karar verir. İsticvap için mahkemeye davet edilen taraf, belirtilen günde hazır bulunmadığı takdirde, inkâr etmiş olduğu belgedeki yazı veya imzayı ikrar etmiş sayılır; bu husus kendisine çıkartılacak davetiyede ayrıca ihtar edilir.” hükmü yer almakta ise de İİK yollama maddesinde açıkça HUMK 309/1. maddeyi hariç tutarak maddenin diğer fıkralarına yollama yaptığından 309/1. maddede yer alan hakiminin isticvap edip, yazı ve imza örneklerini alarak sahtelik incelemesini sonuçlandırabilmesini kabul etmediğini göstermiştir.
Bunun sonucu olarak HUMK 309/1’in karşılığı olan HMK 211. maddenin (a) bendi uygulanamayacağından (b) bendinde yer alan “(a) bendi hükmüne göre yaptığı incelemeye rağmen, hâkimde sahtelik konusunda kesin bir kanaat oluşmamışsa” ifadesine bakılmaksızın icra hakiminin bilirkişi incelemesi yaptırması ve bilirkişinin de öncelikle tatbike elverişli daha önce atılmış başka imzalarla karşılaştırma yapması ve gerek duyuyorsa kendi huzurunda yeniden yazı yazılması ve imza atılmasını istemesi gerekir. Bu nedenle bilirkişinin yapacağı inceleme öncelikle başka belgelerdeki imzalarla karşılaştırma şeklinde olacak, huzurda atılan imzalarla karşılaştırmayı gerek duyarsa daha sonra yapacaktır.
Bir belgenin sahteliği iddia edildiğinde, belgenin mahkemeye verildiği tarih yazılıp mühürlenerek, saklanması için mahkemece gerekli tedbirler alınır (HMK 208/2).
Bir kişi veya kurumun elinde bulunup mahkemeye teslim edilmesi gereken belgenin aslı istendiğinde, kişi veya kurumun bulunduğu ya da belgenin teslim edileceği yerdeki asliye mahkemesi tarafından örneği onaylanarak aslı mahkemeye gönderilir yahut teslim edilir.(HMK 217/1) Mahkemece onaylanmış belge örneği, aslı gibi hüküm ifade eder (HMK 217/2).
Şuna da değinmek gerekir ki atıf yapılan HUMK 309/4. madde, resmi olmayan belgelerin tatbike elverişli belge olarak kabulü için iki tarafın ittifak ettiği belge olmasını aramış iken karşılığı olan HMK 208/1-b maddede böyle bir şarta yer verilmemiştir. HMK’nın yürürlüğe girdiği tarihten sonra rapor alınmış olduğundan HUMK 309/4. maddedeki bu şart aranmayacağından kişinin resmî kurumlardan getirtilen belgelerdeki imzaları da tatbike elverişli belge olarak kabul edilmelidir.
Mahkemece ilk alınan 17.03.2014 tarihli raporda tatbike elverişli belgeler 1. tarz ve 2. tarz olarak ikiye ayrılmış, ve senetteki imza ile karşılaştırıldığında 1. tarz belgelere göre imzanın…’e ait olmadığı, 2. tarz belgelere göre uyum ve benzerlikler tespit edilmiş ancak huzurda atılan imzalara öncelik verilerek değerlendirme yapılıp sonuç kısmında senetteki imzaların…’e ait olmadığı tespitine yer verilmiştir.
Mahkemece bozma kararından sonra alınan 20.10.2015 tarihli bilirkişi raporunda 7. bentte … ve Ahmet Şentürk’ün kıyas metaryeli olarak tespit ve dosyaya temin edilmiş bazı imzalarının (bu kişilerce reddedildiği anlaşılan, bir kısmı noter belgelerinde bulunmasına rağmen tarafımızca sahte oldukları kanaatine varılan imzalar), aynı kişi tarafından atılmış sahte imzalar niteliğinde oldukları ve bu sahte imzalarla incelemeye konu senette atılı bulunan imzaların, aynı elin ürünü oldukları açıklamasına yer verilmiş, raporun 4. bendinde ise samimi olduğu değerlendirilen imzalara göre incelendiğinde senetteki imzaların … eli ürünü olmadığı belirtilmiştir. Alınan 25.11.2015 tarihli ek raporda da huzurda alınan imzalarla uyumlu olan tatbike elverişli belgelerdeki imzanın esas alınmasının teknik bir gereklilik olduğu ve buna göre değerlendirildiğinde senetteki imzaların… eli ürünü olmadığı açıklanmıştır.
Yapılan ceza soruşturmasında alınan 10.09.2014 tarihli üç kişilik kuruldan oluşan Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi raporunda senetteki imzaların … eli ürünü olduğu belirtilmiş itiraz üzerine aynı yerden alınan ancak yedi kişilik kuruldan oluşan 18.06.2015 tarihli raporda ise …’ün kabul ettiği kıyasa esas imzalarla yapılan incelemede senetteki imzaların… eli ürünü olmadığı belirtilmiştir. Bu son raporda…’ün imzasını kabul etmediği belgelerin incelemeye esas alınmadığı bu şekilde anlaşılmaktadır.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/786 soruşturma sayılı dosyasında düzenlenen 19.03.2015 tarihli tutanakta dosyaya kazandırılan değişik yerlerden getirtilmiş tatbike elverişli belgeler …’e gösterilmiş ve yapılan döküme göre her başlık altındaki alt belgeler de değerlendirildiğinde …’ün imzasını kabul ettiği belgelerin 11 adet olduğu, imzasını kabul etmediği belgelerin ise 68 adet olduğu görülmüştür. 18.06.2005 tarihli Adli Tıp raporu da kabul edilen 11 imzayı esas alarak imzanın…’e ait olmadığını kabul etmiş ancak kabul edilmeyen 68 belgeyi ise tatbike elverişli belge olarak değerlendirmemiştir. 10.09.2014 tarihli önceki raporun ise imzası kabul edilmeyen belgeleri de inceleyerek imzanın…’e ait olduğu sonucuna varan rapor olduğu anlaşılmaktadır.
Ceza soruşturmasında Jandarma Kriminalden alınan 24.08.2015 tarihli raporda ise 43 adet tatbike elverişli imza incelenmiş olup (10-24) ve (38-43) numaralar ile tanımlanan mukayese belgeler ile senetteki imzaların aynı şahıs eli ürünü olduğu ve bunlara göre … eli ürünü olduğu belirtilmiş, (1-9) ve 35-37) numaralardaki belgelerin ise farklı bir kişi eli ürünü olduğu ve bu imzalarla kıyaslandığında senetteki imzaların… eli ürünü olmadığı belirtilmiştir. Bu rapora göre tatbike elverişli 43 belgenin 21 tanesine göre imzalar… eli ürünü, 12 tanesine göre de… eli ürünü değildir. bu durumda 10 tanesinin de değerlendirmeye esas alınamadığı anlaşılmaktadır.
Bu raporda belirtilen ve ilgilinin imzasını kabul etmediği 21 belgenin 3 tanesi noter belgesi kalanların bir kısmı resmî kurumlara verilen dilekçeler, kamu ihalelerine veya yapımı yüklenilen işlere esas sunulmuş imzalı belgeler ve bazı tüzel kişi şirketlerin genel kurul ve yönetim kurulu işlemlerine ilişkin tutanaklardır.
İspat yüküne ilişkin temel kurallar “kanunda aksine özel bir düzenleme olmadıkça; taraflardan her birinin, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlü olması (TMK 6), diğer bir ifadeyle, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafın ispat yükü altında olması (HMK 190)” kurallarıdır. Bu kurallarla birlikte değerlendirdiğimizde; bir kambiyo senedindeki imzaya itiraz ediliyorsa bu imzanın borçluya ait olduğunu alacaklı ispatlamalıdır. Yani sahtelik iddiasında bulunulması hâlinde ispat yükü alacaklıdadır. Davacılar açtıkları davada imza itirazında bulunmuşlar ise de senetteki imzanın borçluya ait olmasından lehine sonuç çıkaracak olan tarafın alacaklı olması bu sonucu gerektirmektedir.
Yapılan bilirkişi incelemeleri sonucu alınan raporlara göre…’ün imzasını taşıyan bir kısım belgeler kıyas alınarak inceleme yapıldığında senetteki imzalar bu kişiye aittir. Senetteki imzanın…’e ait olduğunu gösteren bu belgelerin pek çoğu resmî kurumlardan getirtilmiş olup, bu kurumların yaptığı ihaleler ve ihale sonrası yapılacak sözleşmelere esas alınmış dilekçe, teklif, keşif özeti icmali gibi belgeler olup bu belgelerin bazılarının resmî işlemlere de esas teşkil etmek üzere düzenlenmiş belgeler olduğu ve şirketi temsilen veya kendi adına verilmiş ve kullanılmış belgeler olduğu anlaşılmaktadır.
Jandarma Kriminal raporunda açıkça yapılan belge dökümüyle, noter belgeleri hariç tutulduğunda ve kalan 18 belgeye göre kıyas yapıldığında bilirkişi incelemesinde bu imzalar…’e ait bulunmuştur. … bu imzaların kendisine ait olmadığını belirtmiş olsa da bu belgelerin fiilen…’e atfen atılan imzalar ile kullanılan belgeler olduğuna göre alacaklı bu senetteki borçluyu temsilen atılan imzaların…’e ait olduğunu bu belgelerle ispatlamış durumdadır. İcra hukuk mahkemesinin resmî kurumlardan getirtilen belgeleri borçlu beyanına itibar ederek yok sayması ve tatbike elverişli belge olmaktan çıkartması mümkün değildir. Raporlarda 1. tarz olarak belirtilen ve 12 adet olduğu anlaşılan belgelere göre senetteki imzanın…’e ait olmaması 18 belgeye göre imzanın…’e ait olma olgusunu ortadan kaldıran bir durum olarak kabul edilemez. Kendisine ait olmayan imzalarla resmî kurumlarda işlemlerde bulunulduğuna dair beyanda bulunulmuş olması bu resmî kurumlardan getirtilen belgelerin tatbike elverişli belge olma değerini ortadan kaldırmamaktadır. Bu belgelere göre borçlu şirketi temsilen… tarafından atılan imzaların… eli ürünü olduğu ispatlanmış olup borçlu şirket yönünden imza itirazının reddi gerekmektedir. Bu rapor mahkemece alınmamış ise de mahkemenin aldığı raporlarda da…’ün kabul etmediği belgelere göre yapılan inceleme ile de senetteki borçluya atfen atılan imzaların…’e ait olduğu tespitinin yapıldığı da çok açıktır.
Tatbike elverişli belgedeki imzanın sahteliği icra hukuk mahkemesinde ön sorun olarak da incelenip sahte belge olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Çünkü yollama maddelerinde HUMK 314. maddeye ve bunun karşılığı olarak HMK 208/3. maddeye yollama yapılmadığından…’e atfen atılan imza ile resmî kurumlara verildiği sabit olan belgelerdeki imzanın…’e ait olmadığını icra hâkiminin ön sorun olarak değerlendirip kendiliğinden sahte kabul ederek tatbike elverişli belge olmaktan çıkarmasının mümkün olmadığı da çok açık biçimde anlaşılmaktadır.
Senetteki borçlu şirkete atfen atılan imzanın…’e ait olduğunu gösteren ancak…’ün imzasını kabul etmediği üç adet belge ise noterde düzenlenmiş belge olup bunlar 14.09.2012 tarihli vekâletname, 25.01.2011 tarihli ve 28.07.2009 tarihli imza sirkülerleridir. Noterlik Kanunu 82. maddeye göre bu noter belgelerindeki imza ve tarih sahteliği sabit oluncaya kadar geçerlidir. Bu noter belgelerinin sahteliğinin sabit olduğunu gösteren bir hukuk mahkemesi kararı yoktur. İcra hukuk mahkemesi hâkiminin de bu belgelerin sahteliğini değerlendirme ve bu konuda karar verme yetkisi yoktur. Çünkü yollama maddeleri itibarıyla icra hâkimine bunu ön sorun olarak inceleme yetkisi verilmemiştir. Hatta açılmış bir hukuk davasında dahi bunun ön sorun olarak aynı dava içinde incelenebilmesi mümkün değildir. Çünkü HMK 208/4. madde ilgili evraka resmiyet kazandıran kişiyi taraf göstererek ayrı dava açılması gerektiğini öngörmektedir. Bu şekilde açılmış bir hukuk davası bulunmadığı da dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Davacı bu üç belge ile de senetteki borçlu şirkete atfen atılan imzanın…’e ait olduğunu ispatlamış durumdadır. İcra hâkiminin kendiliğinden bu belgeleri tatbike elverişle olmayan sahte belgeler kabul ederek ispata elverişsiz belge kabul etmesi doğru olmamıştır.
Bu üç noter belgesinin de içinde olduğu 7 adet belgeyle ilgili olarak Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 2017/74 esas sayılı dosyasında sanık… hakkında açılan ceza davasında noter başkâtibi olan sanığın ilgililer gelmediği hâlde yanında imzalanmış gibi imza onayı yaptığı ancak eylemin sahtecilik suçunun unsurlarını oluşturmayıp görevi kötüye kullanma suçunun işlendiği belirtilerek cezalandırılmasına ancak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve bu belgelerin dosyada delil olarak saklanmasına karar verilmiştir.
Bu kararın somut dosyaya etkisine bakmak gerekirse verilen karar bir cezalandırma kararı olmayıp hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararıdır. Verilen kararda senetlerin iptaline de karar verilmemiş, dosyada delil olarak saklanmasına denilmiştir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiğinden subut kesinleşmemiş olup mahkemenin zaten senetlerin iptaline karar verebilmesi de mümkün değildir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, olguların ve bu kapsamda noter belgelerinin sahteliğinin sabit kabul edildiği hukuk mahkemesi hâkimini bağlayan bir karar olmadığı gibi, icra mahkemesi hâkimini de bağlamaz. Bu nedenle üç adet noter belgesi yönünden bu kararın belgelerin sahteliğini sabit kabul etme ve buna bağlı olarak tatbike elverişli belge özelliğini ortadan kaldırabilme etkisi de bulunmamaktadır.
Bu kararın belgelerin sahteliğini gösterme etkisi olmasa da ceza mahkemesindeki tanık beyanları ve sanık savunmasının delil olarak değerlendirilmesi ve bu belgelerin sahteliğinin sabit kabul edilmesini gerektirecek midir? Belgelerin sahteliğinin ne şekilde inceleneceği kanunda gösterilmiş olup noterin taraf olarak gösterildiği ayrı bir davada sahteliğin ileri sürülüp ispatlanması gerekmektedir. Bunun anlamı sahteliği gösteren bir mahkeme kararı bulunmadıkça bu belgeler sahte olarak kabul edilmeyecektir. Kanunun açıkça mahkeme kararı aradığı bir konuda hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmiş olan ceza dosyasındaki tanık anlatımları ve sanığın ikrarı ile sahteliğin ispatlanmış sayılması gibi bir sonuç da asla mümkün olamayacaktır. Ceza mahkemesi kararı noter hakkında sahteciliği belirleyen bir mahkumiyet kararı olsaydı bu belgeler sahte kabul edilecek ise de bu şekilde bir karar da verilmemiş olduğundan bu ceza dosyasındaki beyanlar esas alınarak da bu belgelerin sahte olduğu kabul edilemez. Bunun sonucu ise alacaklının, bu belgeler ile de imzanın borçlu şirkete ait olduğunu ispatlamış olmasıdır. Tanık beyanları ve sanık ikrarı ile ispatlanmış olma olgusunun yok sayılması mümkün değildir.
Tüm bu açıklamaların sonucu olarak senetteki borçlu şirkete atfen atılan imzaların şirket temsilcisi… eli ürünü olduğu tatbike elverişli olan 18+3=21 belge ile ispatlanmış durumdadır. …’ün imzasını kabul etmediği belge sayısı tutanağa göre 68 olmasına rağmen alınan son Adli Tıp raporu bu belgeleri esas alarak bir döküm yapmadığından daha fazla sayıda belge ile bunun ispatlandığı sabit olmamıştır. Ancak en az 21 belge ile ispatlandığına göre, artık 12 belgeye göre imzanın bu kişiye ait olmamasının bu dosyada bir önemi bulunmadığından borçlu şirketin imza itirazının reddi gerekmektedir.
Bu arada şuna da değinmek gerekir. Mahkemenin ilk kararında borçlu şirketin imzaya ve borca itirazı reddedilmiş, …’ün imzaya itirazı ise kabul edilmiş bu kararın temyizi üzerine… yönünden temyiz itirazları reddedilmiş, borçlu şirket yönünden ise bozma kararı verilmiştir. Bu karar temyiz itirazları reddedilerek… yönünden kesinleşmiş olduğundan bu kesinleşmenin borçlu şirket yönünden bir etkisi olacak mıdır? Çünkü alınan raporlara göre senette atılan 4 imza da aynı şahıs eli ürünü olup…’e atfen atılan kefil imzaları bu kişiye ait değil ise, borçlu şirkete atfen atılan imzaların da…’e ait olmadığı kabul edilmeli midir?
İlk kararın… yönünden kesinleşmesi…’ün senette kefil olarak attığı ve bizzat kendini borçlandıran imzalarına ilişkindir. Senet borçlusu şirket yönünden eksik inceleme nedeniyle karar bozulmuş olup şirkete atfen atılan imzaların şirketi bağlayıp bağlamadığı bozma sonrası alınan raporlarla birlikte yeniden değerlendirilerek karar verilmesi gerekmektedir. Alınan raporların değerlendirilmesi sonucu şirkete atfen atılan imzaların şirket temsilcisi…’e ait olduğu ispatlanmış durumda olduğundan şirketin imza itirazının reddi mümkündür.
…’ün kefil olarak attığı imzalar nedeniyle sorumlu olmadığı yönünde kesinleşen ilk karar senette bu nedenle atılan iki imzaya ilişkindir. …’ün borçlu temsilcisi olarak attığı imzalar nedeniyle sürmekte olan bu dava ise farklı diğer iki imzaya ilişkin olup kesin hüküm bulunduğundan da söz edilemez. … için verilen kararın şirket için kesin hüküm oluşturması da mümkün olmadığından bu kesinleşmenin borçlu şirket için atılan imzaların da…’e ait olmadığını kabul etmeyi gerektiren bir unsur olmadığı açıktır. Kaldı ki bu dosyada verilecek kararlar takip hukukuna ilişkin olup kesin hüküm oluşturmayacağından karar aleyhine kesinleşen tarafın ayrıca hukuk mahkemesinde dava açması hâlinde senetteki imzanın sahteliğinin incelenebilmesi de mümkün olacaktır.
Tüm bu nedenlerle borçlu şirket yönünden imza itirazının reddi gerektiği halde kabulüne karar verilmiş olması doğru olmadığı için direnmeye konu hükmün bozulması gerektiği görüşünde olduğumdan, direnme kararının uygun olduğu yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.