Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2017/261 E. 2019/854 K. 04.07.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/261
KARAR NO : 2019/854
KARAR TARİHİ : 04.07.2019

MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 09.05.2012 tarih ve 2006/229 E., 2012/268 K. sayılı karar davalı vekilinin temyizi üzerine, Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 19.09.2013 tarih ve 2012/7007 E., 2013/5027 K. sayılı kararı ile;
“…Dava, eser sözleşmesinden kaynaklandığı iddia edilen alacak ile ilgili yapılan icra takibine itirazın iptâli talebine ilişkin olup, mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen karar, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı davasında davalı ile aralarında düzenlenen sözleşmeye göre üstlendiği edimleri yerine getirdiğini, ancak alacağının ödenmediğini, yapılan icra takibine de itiraz edildiğini belirterek itirazın iptâline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı savunmasında ve icra takibindeki itirazında, davacının dayandığı sözleşmedeki imzanın geçerli olmadığını bu nedenle ifa yeri olarak açıklanan Konya mahkeme ve icra dairelerinin yetkili olmadığını, ikametgahlarının Ankara olduğunu belirterek icra dairesi ve mahkemenin yetkisine itiraz etmiştir.
İtirazın iptâli davasını gören mahkemece öncelikle takip dosyasındaki icra dairesinin yetkisine yönelik itirazın incelenmesi gerekir. Mahkemenin yetkisine yönelik bir itirazın var olup olmaması bu incelemenin yapılmasına etkili değildir. Diğer yandan itirazın iptâli davasının görülebilmesi, geçerli bir icra takibinin varlığına bağlıdır. Ortada geçerli takip yoksa itirazın iptâli davasının görülebilmesine usulen olanak yoktur. İcra dairesinin yetkisine itiraz halinde bu itiraz usulünce incelenip sonuçlandırılmadığı sürece geçerli bir takibin varlığından söz edilemez. Emsal HGK’nın 20.11.2002 tarih 2002/19-900 E 2002/994 K sayılı ilamında bu husus hakim tarafından re’sen dikkate alınması gereken dava şartı olarak kabul edilmiştir. Diğer taraftan 20.03.2007 tarihli duruşmada davaya konu alacağın para alacağı olması sebebiyle yetki itirazının reddine karar verilmişse de; BK’nın 73/I. maddesinde getirilen düzenlemenin sadece karz akdinden doğan borçlarla sınırlı olduğunun kabulü gerekir. Zira bütün para borcu ilişkilerinden doğan ihtilâflarda bu maddeye göre yetkili mahkeme ve icra müdürlüğünün tayini halinde; para borçlarıyla ilgili tüm ihtilâfların davacının ikametgâhında takibe ve davaya konu olması sonucunu doğurur ki, bu da; HUMK ve İİK’da yer alan yetki ile ilgili kuralları adeta istisna haline getirmiş olur. Oysa BK’nın 355 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmeleri, niteliği itibariyle iki tarafa borç yükleyen sözleşmeler olup karşılıklı edimleri içerir. Bu nedenle, eser sözleşmelerinden kaynaklanan bir ihtilâfta yetkili icra müdürlüğü ve mahkemenin tayininde BK’nın 73. maddesi hükmü dikkate alınamaz (Emsal Dairemizin 24.01.2013 T 2012/973 E 2013/345 K sayılı ilamı). O halde mahkemece icra dairesinin yetkisine itiraz edildiği gözetilerek eldeki davada öncelikle bu itiraz incelenerek sonuca varılması yerine esasın incelenerek karar verilmesi doğru olmamış kararın bozulması uygun görülmüştür…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki bilgi ve belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davacı vekili, yanlar arasında 15.02.2004 tarihli sözleşmenin imzalandığını, müvekkili şirketin edimlerini yerine getirdiğini ancak 31.12.2005 tarihli fatura bedelinin ödenmediğini, bu nedenle icra takibi yapıldığını, davalının borca ve icra dairesinin yetkisine itiraz ettiğini, müvekkili şirket tarafından sözleşmenin ifa edileceği yer icra dairesinde takibin yapıldığını ayrıca yanlar arasında imzalanan sözleşmenin 2. maddesinde ifa yerinin Konya olduğunun belirtildiğini, bu nedenle müvekkili şirketin kendi yerleşim yeri dikkate alındığında Konya mahkemeleri ve icra dairesinin yetkili olduğunu ileri sürerek, itirazın iptali ile %40 oranında icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, sözleşmeyi müvekkili şirket yetkilisinin imzalamadığını, her ne kadar sözleşmede ifa yerinin Konya olduğu belirtilmiş ise de işin yapılacağı yerin Akşehir olduğunu, müvekkili şirketin yerleşim yerinin Ankara olması nedeniyle yetkisiz mahkemede davanın açıldığını, yetki itirazının kabulü ile mahkemece yetkisizlik kararı verilmesi gerektiğini belirterek davanın reddi ile %40 oranında kötü niyet tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, davalının icra dairesinin ve mahkemenin yetkisine ilişkin yapmış olduğu itirazın mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 73. maddesi ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 10. maddesi uyarınca yerinde görülmediği, davacının ticari kayıt ve defterlerine göre 267.031,68TL alacaklı bulunduğunun anlaşıldığı gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile itirazın 267.031,68TL asıl alacak ve 4.374,92TL işlemiş faiz miktarı üzerinden iptaline karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece, 20.03.2007 tarihli celsede verilen ara karar ile yetki itirazının reddine karar verildiği, sonrasında 03.02.2010 tarihli celsenin 2 nolu ara kararı ile de bozma kararında belirtildiği gibi davalı vekilinin icra dairesinin ve mahkemenin yetkisine yapmış olduğu itirazının daha önceki ara kararında geçtiği gibi reddedildiği ancak bu hususun maddi hata olarak Özel Dairece görülmediği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olayda davalının icra dairesinin yetkisine ilişkin itirazının mahkemece değerlendirilip değerlendirilmediği noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle belirtilmelidir ki itirazın iptali davaları, yapılan takibe itiraz üzerine duran takibin devam etmesini sağlamak amacıyla açılan davalardır.
Yasal dayanağını 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67. maddesinden alan itirazın iptali davası, alacaklının icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İİK’nın 66. maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçlamaktadır. Takip hukukundan doğan bu davada belirlenecek husus, borçlunun icra takibine yapmış olduğu itirazında haklı olup olmadığıdır.
Uyuşmazlığın çözümü için icra dairelerinin yetkisine ilişkin açıklama yapılmasında da yarar vardır.
Bilindiği üzere icra takiplerinde yetki hususu, 2004 sayılı İİK’nın 50. maddesi yollaması ile 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK) hükümlerine göre yapılmaktadır.
İİK’nın 50. maddesi “Para veya teminat borcu için takip hususunda Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun yetkiye dair hükümleri kıyas yolu ile tatbik olunur. Şu kadar ki, takibe esas olan akdin yapıldığı icra dairesi de takibe salahiyetlidir.
Yetki itirazı esas hakkındaki itirazla birlikte yapılır. İcra mahkemesi tarafından önce yetki meselesi tetkik ve kati surette karara raptolunur. İki icra mahkemesi arasında yetki noktasından ihtilaf çıkarsa Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 25’inci maddesi hükmü tatbik olunur” düzenlemesini içermektedir.
Yargıtay’ın kararlılık kazanmış uygulamasına göre, itirazın iptali davasını gören mahkeme, icra dairesinin yetkisine yönelik itirazı inceleyebilir. Mahkemenin yetkisine yönelik bir itirazın var olup olmaması, sonuca etkili değildir. Başka bir ifadeyle, itirazın iptali davasında, mahkemenin yetkisine itiraz edilmiş olsun veya olmasın, mahkeme öncelikle tetkik merciinin (icra hukuk mahkemesinin) yerine geçerek, icra dairesinin yetkisine yönelik itirazı inceleyerek kesin olarak sonuçlandırmalıdır. Bu yetki itirazının incelenmesi sonucunda mahkeme, kendisinin yetkili olup olmadığını da belirlemiş olacaktır (Üstündağ S., İcra Hukukunun Esasları, İstanbul 1995, 6. Bası, s. 101-102 ). Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.03.2001 tarih ve 2001/19-267 E., 2001/311 K.; 20.03.2002 tarih ve 2002/13-241 E., 2002/208 K.; 20.11.2002 tarih ve 2002/19-900 E., 2002/994 K. sayılı kararlarında da aynı ilkelere işaret edilmiştir.
Öte yandan, bir itirazın iptali davasının görülebilmesi, usulüne uygun şekilde yapılmış, geçerli bir icra takibinin varlığına bağlıdır. Ortada, geçerli bir takibin bulunmadığı durumlarda, itirazın iptali davasının görülebilmesine usulen olanak yoktur. İcra dairesinin yetkisine itiraz edildiği hâllerde, bu itiraz usulünce incelenip sonuçlandırılmadığı sürece açıklanan şekilde geçerli bir takibin bulunmayacağı açıktır.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya gelindiğinde, her ne kadar Özel Dairece, icra dairesinin yetkisine itiraz edildiği gözetilerek öncelikle bu itirazın incelenmesi gerektiği belirtilmiş ise de, mahkemenin 20.03.2007 tarihli celsesinde davalının yetki itirazının reddine karar verilmiş, 03.02.2010 tarihli celsede de “ Davalı vekilinin icra müdürlüğü ve mahkememize yapmış olduğu yetki itirazının daha önce ara kararımızda geçtiği gibi (20.03.2007) redlerine” şeklinde 2 nolu ara kararın verildiği, böylelikle mahkemece davalının icra dairesinin yetkisine ilişkin itirazı hakkında karar verildiği anlaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle verilen direnme kararı yerindedir.
Ne var ki, davalının icra dairesinin yetkisine ve esasa ilişkin temyiz itirazları Özel Dairece incelenmediğinden, bu yönlere ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmesi gerekmektedir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararı yerinde olup davalının icra darisenin yetkisine ve esasa ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 15. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 04.07.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.