Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2017/2582 E. 2018/1328 K. 19.09.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/2582
KARAR NO : 2018/1328
KARAR TARİHİ : 19.09.2018

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki “Kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Siirt 1. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 07.04.2014 gün ve 2013/584 E., 2014/349 K. sayılı karar, davacı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü vekili ve davalı vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 25.12.2014 gün ve 2014/23398 E., 2014/31762 K. sayılı kararı ile;
“…Dava, 4650 sayılı Kanunla değişik 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 10. maddesine dayanan kamulaştırma bedelinin tespiti ve kamulaştırılan taşınmazın davacı idare adına tescili istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Arazi niteliğindeki taşınmaza gelir metodu esas alınarak değer biçilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Ancak;
1-Dava konusu taşınmaz üzerindeki yapılar 6495 sayılı yasa uyarınca köyde yapılan ilanın askıdan indiği tarihinden önce yapıldığından Kamulaştırma Kanununun 25/2. maddesi uyarınca taşınmazın üzerinde bulunan yapıların bedelinin tahsiline karar verilmelidir.
Bu taşınmazdaki yapıların dosyaya yansıyan niteliklerine göre sınıflarının 2/B alınması ve ayrıca yapıların iç ve dış durumları incelenerek elektrik, su, zemin kaplamaları vs. göre eksik imalat oranlarının belirlenmesi ve buna göre yapı bedelleri hesaplanarak, sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
2-Yine dava konusu taşınmazdaki ağaçların 6495 sayılı yasa uyarınca köyde yapılan ilanın askıdan indiği tarihinden önce dikildiklerinden, Kamulaştırma Kanununun 25/2. maddesi uyarınca dava konusu taşınmazın üzerinde bulunan fidanların bedellerinin tahsiline karar verilmesi gerekmekle birlikte ağaçların dosya içerisindeki fotoğraflarına göre dava tarihi itibari ile 2 yaşında olduğundan, bu yaşdaki ağaçlarının dava tarihi itibari ile ve adet olarak maktu bedelleri İl Tarım Müdürlüğünden getirtilip, bilirkişi raporunun denetlenmesi, İl Tarım Müdürlüğü resmi verisi ile bilirkişi raporu farklı ise İl Tarım Müdürlüğü resmi rakamlarına göre ağaç bedelleri tekrar tespit edilmesi ve ağaç değerinin tespiti sırasında bedele, objektif değer arttırıcı unsur oranı eklenmeyerek değer tespit edilip, sonucuna göre ağaç bedeline karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm kurulması,
3-Tapu maliki ile davalılar arasındaki hukuki ilişkiyi ispat eden veraset ilamı dosyaya eklenmeden karar verilmesi,
Doğru görülmemiştir…”
gerekçesiyle karar bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil istemine ilişkindir.
Davacı idare vekili davalıya ait taşımazın Ilısu Barajı ve HES Baraj Gölü alanında kalması nedeniyle kamulaştırmasına karar verildiğini, kamulaştırılacak taşınmazın değerinin belirlenmesi amacıyla uzlaşma komisyonu kurulduğunu ve mülk sahibinin kamulaştırmaya konu taşınmazı pazarlıkla satmak hususunda iradesini bildirmek ve uzlaşma komisyonu ile pazarlık görüşmeleri yapmak üzere davet edildiğini, ancak mülk sahibinin pazarlık görüşmesine katılmadığını, bu nedenle de kamulaştırma işleminin satın alma usulü ile gerçekleşmediğini ileri sürerek, dava konusu taşınmazın kamulaştırma bedelinin tespiti ile … adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekiline duruşma gününü bildirir tebligat çıkartılmış olup, davalı vekili duruşmaya gelmemiş, esas hakkında bir beyanda da bulunmamıştır.
Mahkemece 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 25. maddesinde 02.08.2013 tarihinde yapılan değişiklik ile kamu yararı kararının ilanından sonra taşınmaz üzerinde yapılacak sabit tesisler ile dikilecek ağaç değerinin bedel tespiti davasında dikkate alınmayacağının Kanun hükmü hâline geldiği, madde gerekçesine bakıldığında düzenlemenin amacının kamulaştırmanın öğrenilmesinden sonra kamulaştırılacak alanda kalan taşınmaz üzerinde yapı ve sabit tesis yapılmak suretiyle haksız kazanç elde edilmesinin önüne geçmek olduğu, dava tarihi itibariyle anılan düzenlemenin yapılmamış olduğu iddia edilse dahi haksız kazanımların koruma görmeyeceğinin hukukun bilinen ilkeleri arasında yer aldığının 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 2. maddesi ile 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 77. ve devamı maddelerindeki düzenlemelerden anlaşılacağı, kamulaştırılacak taşınmazla ilgili davacı idare tarafından düzenlenen kıymet takdir raporundaki taşınmaz bilgileri ile yargılama sırasında aldırılan bilirkişi raporundaki taşınmaz bilgilerinin birbirini tutmadığı, keşif sırasında taşınmaz üzerinde kıymet takdir raporunda yer almayan yeni yapıların ve fidanların bulunduğunun gözlemlendiği, kamulaştırma kararı alınan ve kısa süre sonra terk edileceği bilinen bir alana yeni yapıların inşa edilmesinin ve yeni fidanların dikilmesinin olağan bir durum olmadığı ve söz konusu davranışın, taşınmazın kamulaştırma bedeline etkili olması amacıyla yapılan bir faaliyet olarak kabul edilmesinin gerektiği, yapıların ebadı, köydeki ve hanedeki nüfus sayısı ile yeni yapıların sayı ve alan bakımından uyumsuzluğu, adres kayıt bilgilerine göre taşınmaz maliklerinin büyük kısmının Siirt dışında yaşamaları nedeniyle konut ihtiyaçlarının bulunmaması ve yapıların kısa sürede yapımına başlanıp bitirilmiş olmasının da bu yargıyı desteklediği, bu yönüyle kıymet taktir raporundan sonra ve keşiften önceki bir zamanda yapıldığı anlaşılan yapıların ve dikilen fidanların değerinin toplam bedele dâhil edilmesinin dürüstlük kuralı ile bağdaşmayacağı ve taşınmaz malikleri lehine haksız kazanç oluşturacağı gerekçesiyle yapı ve fidanlar için belirlenen miktarlar çıkarıldıktan sonra belirlenen bedel üzerinden davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davacı idare vekilinin ve davalı vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece, yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel mahkemece mülkiyet hakkının Anayasa’nın 35., İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 1 nolu Protokolünün 1. ve TMK’nın 683. maddesinde düzenlendiğini ve sahibine mülkiyet konusunu kullanma, ondan yararlanma ve üzerinde tasarruf etme gibi en geniş hakları tanıdığı, kamulaştırmanın ise belirli şartlar altında idareye özel mülkiyet konusu taşınmaza bedeli karşılığında el atma imkânı veren idari bir yetki olduğu, yine kamulaştırma işleminin Kanuna aykırı olması durumunda kamulaştırmadan etkilenecek kişilerin işlemin iptalini isteme hakkının bulunduğu, TMK’nın 2. maddesinde hakkın dürüstlükle kullanılması gerektiği ve hakkın açıkça kötüye kullanılmasının hukuk düzeni tarafından korunamayacağına dair düzenlemeye yer verildiği, davalının, hakkında kamulaştırma kararı alınan ve kamulaştırma işleminin iptali yönünde herhangi bir dava da açılmadığı için kısa süre sonra el atılacağı kesin olan taşınmaza, idari tespit sırasında bulunmayan nar fidanlarını dikmesinin olağan bir tarım faaliyeti olmadığı, değerinin yüksek olması da dikkate alındığında bu eylemin taşınmazın kamulaştırma bedelini arttırma amaçlı bir tasarruf niteliğinde bulunduğu, mahkemenin ilk kararında davalının dürüstlük kuralına aykırı davranarak haksız kazanç elde etme amacıyla taşınmaz üzerine fidan diktiği, bu eylemin ise kanun tarafından korunmayacağı ilkesi gereğince fidan değerinin kamulaştırma bedeline dahil edilmeden taşınmaz bedelinin tespit edildiği belirtildiği hâlde, Özel Dairece bozma kararında bu gerekçesiyle ilgili bir değerlendirme yapılmadığı, oysa her hak gibi mülkiyet hakkının da dürüstlükle kullanılması gerektiğine ve hakkın açıkça kötüye kullanılmasının korunmayacağına ilişkin yasal düzenleme uyarınca mahkeme tarafından verilen kararın yerinde olduğu belirtilerek ve usulüne uygun yapılan tebligata rağmen gelmeyen, mazeret dilekçesi de ibraz etmeyen taraf vekillerinin yokluğunda direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davacı idare vekili ve davalı vekili tarafından ayrı ayrı temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık:
Kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili istemiyle açılan eldeki davada taşınmaz üzerinde bulunan yapının kamulaştırma bedelinin arttırılması amacıyla inşa edilip edilmediği ve TMK’nın 2. maddesi uyarınca hakkın kötüye kullanılması yasağı kuralının uygulanmasının gerekip gerekmediği, burada varılacak sonuca göre yapının değerinin, sınıfı (2/B) ile özelliklerine (elektrik, su, zemin kaplama vb.) göre eksik imalat oranı da belirlenmek suretiyle kamulaştırma bedelinin tespitinde dikkate alınıp alınmayacağı,
Taşınmaz üzerinde bulunan ağaçların kamulaştırma bedelinin arttırılması amacıyla dikilip dikilmediği ve TMK’nın 2. maddesi uyarınca hakkın kötüye kullanılması yasağı kuralının uygulanmasının gerekip gerekmediği, burada varılacak sonuca göre ağaçların değerinin kamulaştırma bedelinin tespitinde dikkate alınıp alınmayacağı,
Tapu maliki … ve davalı … arasındaki hukuki ilişki ile …’in başka mirasçısının bulunup bulunmadığının tespiti amacıyla muris …’e ait veraset ilamının alınmasının gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce Özel Daire bozma kararından sonra mahkemece 08.04.2015 tarihinde duruşma yapılmasına karar verildiği ve davacı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü vekili ile davalı vekili adına yeni duruşma gününü bildiren tebligatların usulüne uygun olarak tebliğ edildiği, ancak taraf vekillerinin bozma kararı sonrası ilk celseye gelmedikleri, mazeret dilekçesi de ibraz etmedikleri dikkate alındığında, yerel mahkemenin taraf vekillerinin yokluğunda yargılamaya devam ederek direnme kararı verip veremeyeceği ve bu durumun HMK’nın 150. maddesine aykırılık teşkil edip etmediği hususu öncelikli olarak tartışılıp, değerlendirilmiştir.
Bilindiği üzere, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) “Tarafların duruşmaya gelmemesi, sonuçları ve davanın açılmamış sayılması” başlıklı 150. maddesinde;
“(1) Usulüne uygun şekilde davet edilmiş olan taraflar, duruşmaya gelmedikleri veya gelip de davayı takip etmeyeceklerini bildirdikleri takdirde dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilir.
(2) Usulüne uygun şekilde davet edilmiş olan taraflardan biri duruşmaya gelir, diğeri gelmezse, gelen tarafın talebi üzerine, yargılamaya gelmeyen tarafın yokluğunda devam edilir veya dosya işlemden kaldırılır. Geçerli bir özrü olmaksızın duruşmaya gelmeyen taraf, yokluğunda yapılan işlemlere itiraz edemez.
(3) Duruşma gününün belli edilmesi için tarafların başvurması gereken hâllerde gün tespit ettirilmemişse, son işlem tarihinden başlayarak bir ay geçmekle dosya işlemden kaldırılır.
(4) Dosyası işlemden kaldırılmış olan dava, işlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak üç ay içinde taraflardan birinin dilekçe ile başvurusu üzerine yenilenebilir. Yenileme dilekçesi, duruşma gün, saat ve yeri ile birlikte taraflara tebliğ edilir. Dosyanın işlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak bir ay geçtikten sonra yenileme talebinde bulunulursa, yeniden harç alınır, bu harç yenileyen tarafça ödenir ve karşı tarafa yüklenemez. Bu şekilde harç verilerek yenilenen dava, eski davanın devamı sayılır.
(5) İşlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak üç ay içinde yenilenmeyen davalar, sürenin dolduğu gün itibarıyla açılmamış sayılır ve mahkemece kendiliğinden karar verilerek kayıt kapatılır.
(6) İşlemden kaldırılmasına karar verilmiş ve sonradan yenilenmiş olan dava, ilk yenilenmeden sonra bir defadan fazla takipsiz bırakılamaz. Aksi hâlde dava açılmamış sayılır.
(7) Hangi sebeple olursa olsun açılmamış sayılan davadaki talep dahi vaki olmamış sayılır.”
düzenlemesi yer almaktadır.
Söz konusu madde gerekçesinde, madde ile kabul edilen hükümlerin, 1086 sayılı Kanunun 409 uncu maddesinin karşılığı olduğu, birinci fıkrada bu hükümlerin uygulanabilmesi için her şeyden önce tarafların usulüne uygun davet edilmiş olmalarının gerektiği, takip edilmeyen dava dosyasının işlemden kaldırılmasından sonra yenilenme imkânının bulunduğu, maddenin ikinci fıkrasında, bir tarafın gelmemesi hâlinde yapılacak işleme açıklık getirildiği, “Tarafların duruşmaya daveti” başlıklı 152. ve “Ön inceleme oturumuna davet” başlıklı 144. maddelerde belirtildiği gibi, taraflara sulh için gerekli hazırlığı yapmaları, duruşmaya sadece taraflardan birinin gelmemesi ve gelen tarafın yargılamaya devam etmek istemesi durumunda, gelmeyen tarafın yokluğunda yapılan işlemlere itiraz edemeyeceği ve diğer tarafın, gelmeyenin muvafakati olmadan iddia ve savunmasını genişletebileceği yahut değiştirilebileceği hususlarının tebligata yazılmasının gerektiği özellikle vurgulanmıştır.
Buna göre usulüne uygun yapılan tebligata rağmen tarafların duruşmaya gelmemesi ve kamu düzenine ilişkin bir durumun bulunmaması hâlinde mahkemece dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilmesi gerekmektedir.
Yapılan bu kısa açıklamalar çerçevesinde somut olay incelendiğinde; yerel mahkemece Özel Dairenin bozma kararı üzerine tarafların beyanlarının alınması amacıyla “Belirlenen gün ve saatte duruşmaya gelmediğiniz veya gelip de davayı takip etmediğiniz taktirde dosyanın işlemden kaldırılacağı, sulh için gerekli hazırlığı yapmanız, duruşmaya gelmediğiniz taktirde diğer tarafın yargılamaya devam etmek istemesi durumunda yokluğunuzda yapılan işlemlere itiraz edemeyeceğiniz ve diğer tarafın muvafakatiniz olmadan iddia ve savunmasını genişletebileceği yahut değiştirebileceği ihtar ve tebliğ olunur” şerhi yazılmak suretiyle HMK’nın 150. maddesindeki düzenlemeye uygun olarak tebligat gönderildiği; davacı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü vekili adına çıkartılan tebligatın 03.03.2015 tarihinde, davalı vekili adına çıkartılan tebligatın ise 26.02.2015 tarihinde usulüne uygun olarak tebliğ edildiği, ancak taraf vekillerinin bozma kararı sonrası ilk celseye gelmedikleri ve mazeret dilekçesi de ibraz etmedikleri, buna karşın mahkemece tarafların yokluğunda yargılamaya devam edilerek direnme kararı verildiği anlaşılmaktadır.
Mevcut bu durum dikkate alındığında duruşmaya katılmayan tarafların yokluğunda HMK’nın 150. maddesi gereğince işlem yapılıp dosyanın işlemden kaldırılması gerekirken resen yargılamaya devam edilerek direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Direnme kararı bu nedenle usulden bozulmalıdır.
S O N U Ç : Direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle usulden BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, istekleri hâlinde temyiz peşin harçlarının yatıranlara geri verilmesine, tebliğ tarihinden itibaren on beş günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 19.09.2018 gününde oy birliği ile karar verildi.