YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/2468
KARAR NO : 2021/608
KARAR TARİHİ : 25.05.2021
MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “ziynet ve çeyiz eşyasının aynen iadesi, olmadığı takdirde bedelinin tahsili” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Kırşehir Aile Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili boşanma talebini de içeren ancak daha sonra ziynet talepleri yönünden tefrik edilen 23.01.2012 tarihli dava dilekçesinde; davalı ile 19.07.2011 tarihinde evlenen müvekkilinin şiddete ve hakarete maruz kaldığını, davalının en son müvekkilini ziynet eşyasını zorla alarak evden kovduğunu, bu şekilde evden ayrılmak zorunda kalan müvekkilinin çantası ve cüzdanını dahi alamadığını, davalının kusurlu tutum ve davranışları neticesinde evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını ileri sürerek müvekkiline ait ziynet eşyasının aynen, olmadığı takdirde bedeli olan 19.566TL’nin davalıdan tahsiline ayrıca mahkemece tespiti yaptırılan çeyiz ve ev eşyasının aynen iadesine, olmazsa bedelinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş; 12.06.2013 havale tarihli ıslah dilekçesi ile talebi 34.500TL’ye yükseltmiştir.
Davalı cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının evlilik birliğinin üzerine yüklediği görevleri yapmadığını, müvekkilinin davacıya fiziki şiddet uyguladığı, hakaret ettiği ve aşağıladığı yönündeki iddialarının da gerçek dışı olduğunu savunarak davacının tüm taleplerinin reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme Kararı:
6. Kırşehir Aile Mahkemesinin 13.06.2013 tarihli ve 2012/718 E., 2013/424 K. sayılı kararı ile; davaya konu ziynet eşyasının davacının elinden zorla alındığının ispat edilemediği gerekçesiyle ziynet eşyasına yönelik davanın reddine, çeyiz eşyasına yönelik talebin ise davacının şahsi eşyasını bilahare davalı yandan aldığı, ev eşyasının ise davalının babası tarafından satın alındığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Yerel Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
8. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 05.06.2014 tarihli ve 2014/7913 E., 2014/8999 K. sayılı kararı ile;
“…Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
Somut olayda; davacı vekili, olay günü davacının çantasını, nüfus cüzdanını, cep telefonunu dahi almadan evden kovulduğunu, evden kovulan davacının … isimli şahsın telefonu ile ailesini aradığını ve ailesinin olay yerine gelerek davacıyı götürdüğünü, bu şartlar altında evden çıkartılan davacının ziynet eşyalarını ve çeyiz eşyalarını almasının mümkün olmadığını belirterek, ziynet ve çeyiz eşyalarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davacı vekili; delil olarak Kırşehir C.Başsavcılığı’nın 2012/277 Esas sayılı dosyasına dayanmış, hazırlık aşamasında tanık olarak dinlenen … olay günü davacıyı sokakta ağlar vaziyette gördüğünü, davacının kendisinden cep telefonunu istediğini, telefonla ailesini aradığını beyan etmiştir.
Duruşmada dinlenen davacı tanıkları ise, olay günü davacıyı babasının evinde ağlar vaziyette gördüklerini, kocasının kendisini dövdüğünü, evden attığını söylediğini, kolunda sıyrıklar olduğunu, üzerinde küpe ve bilezik olmadığını belirtmişlerdir.
Dinlenen davalı tanıkları ise davacının evden ayrılma olayı anında evde olmadıkları gibi ziynet eşyalarının davacı tarafından götürüldüğü yönünde görgüye dayalı somut beyanda bulunmamışlardır.
Hal böyleyken; hazırlık aşamasında dinlenen … ve duruşmada dinlenen davacı tanıklarının müşterek beyanları ile davacının evden normal koşullarda ayrılmadığı, davalı tarafından evden kovulduğu anlaşılmaktadır
Davacının dinlettiği tanıklar somut ve görgüye dayalı beyanda bulunmuşlar, davacıdan duyduklarını anlatmamışlardır. Bu durumda asıl olan, tanıkların doğru söylediğidir.
Dosya kapsamına göre evden kovulduğu sabit olan davacının evden giderken altınları da yanında götürdüğü savunmasının ispat külfeti davalıya ait bulunmaktadır. Bu durumda ispat külfeti yanlış yönlendirilmek suretiyle ve davacı tanıklarının beyanlarına niçin itibar edilmediği de karar yerinde tartışılmadan ziynet eşyalarına yönelik davanın reddi doğru görülmemiştir.
Bundan ayrı olarak, davacı gelin sandığındaki oyalar ve el işlemelerinin de iadesini talep etmiş, mahkemece tespit dosyası içeriğine göre davacının şahsi eşyalarını aldığı belirtilerek, bu eşyalar yönünden de red kararı verilmiş ise de, tespit dosyasında alınan 24.01.2012 tarihli bilirkişi raporunda, sandık içerisinde işleme, el işleme seti, namazlık, havlu ve eşarbın da müşterek konutta bulunduğu belirtilmiş, teslim edilen eşyalar arasında ise bu eşyalar belirtilmemiştir. Bu durumda mahkemece, 24.01.2012 tarihli bilirkişi raporu ve teslim tutanağı nazara alınarak davacıya teslim edilmeyen çeyiz eşyalarını tespiti ile sonucuna göre hüküm tesisi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile çeyiz eşyalarına yönelik talebin tamamen reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Mahkemece 14.04.2015 tarihli ve 2015/23 E., 2015/240 K. sayılı karar ile önceki kararda direnilmiş ise de bu karar Hukuk Genel Kurulunun 30.03.2016 tarihli ve 2015/3-3824 E., 2016/451 K. sayılı kararıyla kısa kararın ve gerekçeli kararın hüküm kısmının usul ve yasaya uygun olmadığı gerekçesiyle usulden bozulmuş; mahkemenin 02.02.2017 tarihli ve 2016/637 E., 2017/117 K. sayılı kararı ile önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle yeniden direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık;
a) Somut olayda ziynet eşyasının davacının elinden zorla alındığına dair ispat yükünün davacıda mı yoksa davalıda mı olduğu,
b) Çeyiz eşyası yönünden ise, davacı tarafından talep edilen ve tespit dosyasında sandık içinde varlığı belirlenen işleme, el işleme seti, namazlık, havlu ve eşarbın davacıya teslim edilip edilmediği, buradan varılacak sonuca göre davanın tümden reddine karar verilmesinin yerinde olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
12. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasına geçilmeden önce, “1-Mahkememizin 2012/718 Esas 2013/424 Karar sayılı ilamının aynen geçerliliğine, bozma ilamına karşı direnilmesine, 2-Davanın REDDİNE,” şeklinde kurulmakla yetinilen direnme hükmünün, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 297. maddesine aykırılık teşkil edip etmediği hususu ön sorun olarak ele alınıp incelenmiştir.
IV. GEREKÇE
13. Ön sorunun çözümünde mahkeme kararlarının niteliği ile hangi hususları kapsayacağına ilişkin yasal düzenlemenin değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
14. Bilindiği üzere 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren HMK’nın 297. maddesi bir mahkeme hükmünün kapsamının ne şekilde olması gerektiğini açıklamıştır. Buna göre;
“(1) Hüküm “Türk Milleti Adına” verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
a)Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini.
b)Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini
c)Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri
ç)Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini
d)Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını
e)Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi
(2)Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.”
15. Anılan düzenlemeye göre bir mahkeme kararında, tarafların iddia ve savunmalarının özetlerinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.
16. Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hâl, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar. Hükmün hedefine ulaşmasını engeller, kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz.
17. Diğer taraftan yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
18. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
19. Mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 141/3. maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren HMK’nın 297. maddesi, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.
20. Öte yandan mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle ve kısa karar ile gerekçeli karar arasında ve hatta hükmün kendi içinde tereddüde yol açacak çelişkiler taşımaması ile mümkündür.
21. Önemle vurgulanmalıdır ki, direnme kararlarının hukuksal niteliklerinin doğal sonucu ve gereği olarak Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun yapacağı inceleme ve değerlendirme sırasında gözeteceği temel unsurlardan birini, bozma kararına karşı tarafların beyanlarının tespiti ile uyulup uyulmama konusunda verilen ara kararları ile sonuçta hüküm fıkrasını içeren kısa ve gerekçeli kararların birbiriyle ve kendi içinde tam uyumu ve buna bağlı olarak da kararın ortaya konulan sonucuna uygun gerekçesi oluşturmaktadır. Bunlardan birisinde ortaya çıkacak farklılık ya da aksama çelişki doğuracaktır ki bunun açıkça usul ve yasaya aykırılık teşkil edeceği kuşkusuzdur.
22. Başka bir ifadeyle, mahkemece düzenlenecek kısa ve gerekçeli kararlara ilişkin hüküm fıkralarında Özel Daire bozma kararına hangi açılardan uyulup hangi açılardan uyulmadığının hüküm fıkrasını oluşturacak kalemler yönünden tek tek, anlaşılır ve infazı kabil biçimde kaleme alınması, varsa hükmedilen miktarların doğru ve çelişki oluşturmayacak biçimde ortaya konulması, kararın gerekçe bölümünde de bunların nedenlerinin ne olduğu ve bozmanın niçin yerinde bulunmadığı ve dolayısıyla mahkemenin bozulan önceki kararının hangi yönleriyle hukuka uygun olduğunun açıklanması kararın yargısal denetimi açısından aranan ön koşullardır.
23. Nihayet direnme kararları, yapıları gereği yasanın hukuka uygunluk denetimi yapmakla görevli kıldığı bir Yargıtay dairesinin bu denetimi sonucunda hukuka aykırı bularak gerekçesini açıklamak suretiyle bozduğu bir Mahkeme kararının aslında hukuka uygun bulunduğuna, dolayısıyla bozmanın yerinde olmadığına ilişkin iddiaları içerdiklerinden, o iddiayı yasal ve mantıksal gerekçeleriyle birlikte ortaya koymak zorunda olduğu gibi direnilen ve uyulan kısımları da kalem kalem net ve birbirine uygun bir biçimde içermelidir.
24. Ayrıca belirtilmelidir ki; Yargıtayca bozulan Mahkeme kararı ortadan kalkar ve hukuki geçerliliğini yitirir. Bozulan karar sonraki kararın eki niteliğinde olmadığından bu karara atıf yapılarak hüküm kurulması isabetsiz olduğu gibi, bozulan karardaki gerekçeye atıf yapılması da yasal dayanaktan yoksundur (Hukuk Genel Kurulunun 22.06.2011 tarihli ve 2011/11-344 E., 2011/436 K.; 29.02.2012 tarihli ve 2011/9-754 E., 2012/102 K.; 07.03.2019 tarihli ve 2019/13-113 E., 2019/248 K.; 10.12.2019 tarihli ve 2019/1-691 E., 2019/1319 K.; 11.11.2020 tarihli, 2020/1-332 E., 2020/884 K. sayılı kararları).
25. Yapılan açıklamalar ışığında Hukuk Genel Kurulu önüne gelen direnme kararının hüküm kısmı incelendiğinde; “1-Mahkememizin 2012/718 Esas 2013/424 Karar sayılı ilamının aynen geçerliliğine, bozma ilamına karşı direnilmesine, 2-Davanın REDDİNE,” denilmekle yetinildiği, yargılama giderleri, harçlar, vekâlet ücretleri vb. hususlarda dosya kapsamı dikkate alınarak taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında açık, infazda şüphe, tereddüt uyandırmayacak biçimde ve usulün aradığı nitelikleri haiz şekilde hüküm kurulmadığı anlaşılmaktadır. Daha önce verilen karara atıf yapılması da, yukarıda açıklama yapıldığı üzere, var olmayan bir karara atıf yapılmasıyla eş değerdir.
26. Nitekim, Mahkemenin daha önce verdiği direnme kararının Hukuk Genel Kurulunca yine HMK’nın 297. maddesinde belirtilen usule uygun direnme hükmü kurulmaması nedeniyle usulden bozulduğu, Mahkemece bozma kararının gereği yerine getirilmeksizin ikinci kez benzer eksiklikler içeren direnme hükmü kurulduğu görülmüştür.
27. Açıklandığı üzere Mahkemece, direnme hükmünün önceki karara atıf yapılmakla yetinilmesi suretiyle yargılama giderleri, harçlar, vekâlet ücretleri vb. hususlarda hüküm kurulmaması nedeniyle ön sorun mevcut olup; bu durumda, yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde usulün öngördüğü anlamda oluşturulmuş bir hüküm bulunmadığı gibi direnme kararlarını denetleyen Hukuk Genel Kurulu tarafından incelenebilecek nitelikte teknik anlamda bir direnme hükmünün de bulunmadığı her türlü duraksamadan uzaktır.
28. O hâlde mahkemece yapılacak iş; dosya kapsamı dikkate alınarak taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında belirtildiği, açık, infazda şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde, usulün aradığı nitelikleri haiz hüküm oluşturulmasıdır.
29. Diğer taraftan, dava tarihi 23.01.2012 iken direnme kararında 19.09.2016 olarak yazılması mahallinde düzeltilebilir bir hata olarak kabul edilmiş, bozma nedeni yapılmamıştır.
30. Bu nedenle, direnme kararı açıklanan bu usuli gerekçeyle bozulmalıdır.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı, HMK’nın geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince usulden BOZULMASINA,
Bozma sebebine göre davacı vekilinin işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 25.05.2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.