Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2017/2451 E. 2018/1941 K. 13.12.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/2451
KARAR NO : 2018/1941
KARAR TARİHİ : 13.12.2018

MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi

Taraflar arasındaki “2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanunu uyarınca koruma kararı verilmesi” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Mersin 5. Aile Mahkemesince görevsizliğe dair verilen 15.11.2012 tarihli ve 2012/812 E., 2012/800 K. sayılı karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 24.06.2013 tarihli ve 2012/25453 E., 2013/17682 K. sayılı kararı ile:
“…Dava, 25.7.1941 doğumlu … hakkında “bakıma muhtaç engelli” olduğundan bahisle 2828 sayılı Yasa uyarınca koruma kararı verilmesine ilişkindir.
Talep, 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 6/1-c maddesine dayanmaktadır. Bu talep hakkında karar verme görevi Aile Mahkemesine aittir. Bu itibarla işin esasının incelenmesi gerekirken; yazılı şekilde görevsizlik kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir….”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanunu uyarınca koruma kararı verilmesi istemine ilişkindir.
Davacı … vekili, …’nun 28.12.2009 tarihli doktor raporuna göre % 80 oranında sürekli zihinsel özre sahip olduğunu, kendisine Raziye Doğru’nun vasi olarak atandığını, vasinin 25.09.2012 tarihli dilekçe ile kısıtlının bakım evine yerleştirilmesini talep ettiğini, Kurum tarafından yapılan inceleme sonucu engelli …’nun özel bir bakım evine yerleştirilmesinin uygun bulunduğunu ileri sürerek, 2828 sayılı Kanunun 26. maddesi ile Bakıma Muhtaç Özürlülerin Tesbiti ve Bakım Hizmeti Esaslarının Belirlenmesine İlişkin Yönetmeliğin 6/ç maddesi kapsamında kısıtlının bir bakım kuruluşuna yerleştirilmesine izin verilmesini talep edilmiştir.
Yerel Mahkemece dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda Türk Medeni Kanununun (TMK) 432. ve 433. maddeleri uyarınca kuruma yerleştirmeye karar verilmesi hususunda görevli ve yetkili mahkemenin Mersin Sulh Hukuk Mahkemesi olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir.
Davacı Kurum vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık kısmında gösterilen gerekçe ile bozulmuştur.
Yerel mahkemece …’ya Türk Medeni Kanununun 432.-437. madde hükümlerinin uygulanacağı, TMK’nın 462/13. maddesi gereğince vesayet altındaki kişinin bir eğitim, bakım veya sağlık kurumuna yerleştirilmesine izin verme görevinin vesayet makamı olan Sulh Hukuk Mahkemesine ait olduğu, kamu düzenine ilişkin olan görev kurallarının davanın her aşamasında hâkim tarafından resen nazara alınacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davacı Kurum tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, kısıtlı ergin kişi hakkında 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanununun 22. maddesine dayalı koruma kararı verilmesine ilişkin istemlerde görevli mahkemenin aile mahkemesi olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasına geçilmeden önce iki husus ön sorun olarak ele alınıp tartışılmıştır.
Bu ön sorunlardan ilki, Özel Daire bozma kararı sonrası mahkemece 2013/592 Esas numarası üzerinden 12.11.2013 tarihinde direnme kararı verilmesine ve bu kararın temyiz edilmesine karşılık her nasılsa yerel mahkemece aynı dava dosyasının başka bir esasa kaydedilip, (2014/616 E.) yeniden duruşma açılarak bozmaya uyma kararı verildiği ancak gerekçeli karar yazılmadan ve taraflara tebliğ işlemi yapılmadan söz konusu 02.12.2014 tarihli kısa kararın yok hükmünde olduğuna ve karar numarasının silindiğine dair 19.12.2014 tarihli tutanak tutulduğu anlaşılmakla mahkemece bu şekilde kısa kararın yok hükmünde olduğunun tespitine karar verip veremeyeceği hususudur.
Bilindiği üzere 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 294. maddesine göre “mahkeme usule veya esasa ilişkin nihai bir kararla davayı sona erdirir. Yargılama sonunda uyuşmazlığın esası hakkında verilen nihai karar, hükümdür”. Dolayısıyla hâkim, verdiği (tefhim ettiği) hüküm ile bağlıdır ve hükmünü verdikten sonra o davadan elini çekmiş olur. Bir davanın yargılaması bittikten sonra verilen hüküm, taraflardan birinin temyizi üzerine bozulmadıkça, her ne sebeple olursa olsun, hâkimin o davaya yeniden bakması ve verdiği hükmü değiştirmesi olanaklı değildir. Başka bir ifade ile mahkeme elini çektiği bir davayı tekrar ele alıp, yeni ve başka bir hüküm veremez.
Somut olayda kısıtlı ergin kişinin bir kuruma yerleştirilmesi istemiyle açılan davada mahkemece sulh hukuk mahkemelerinin görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiş ve bu kararın temyizi üzerine Özel Dairece, aile mahkemelerinin görevli olduğu ve işin esasının incelenmesi gerektiğinden bahisle hüküm bozulmuştur. Bozma kararı sonrasında mahkemece önceki hükümde direnilmiştir. Yerel mahkeme hâkiminin verdiği görevsizliğe ilişkin direnme kararı nihai bir karardır ve sözü edilen direnme kararı usulen temyiz edilip bozulmadıkça mahkemece verilen ikinci karar yok hükmündedir (HGK, 24.06.2009 tarihli ve 2009/2-231 E., 2009/286 K.).
Yukarıda belirtildiği üzere hükme bağlanıp hâkimce el çekilen davaya hâkimin tekrar bakabileceğinin kabulü mümkün değildir. Esasen mahkemece bu yanlışlığın fark edilerek tutanak tutulmasının da bir önemi bulunmamaktadır. Bu sebeple 02.12.2014 tarihli bozma kararına uyma yönünde verilen kısa kararın yok hükmünde olduğunun tespitine, kısa kararın kaldırılmasına oy birliği ile karar verilmiş ve ikinci ön sorunun incelenmesine geçilmiştir.
İkinci ön sorun olarak ise Özel Daire bozma kararı sonrası yerel mahkemece 12.11.2013 tarihli direnmeye yönelik kısa ve gerekçeli kararda “Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 24.06.2013 tarih, 2012/25453 Esas, 2013/17682 Karar sayılı bozma ilamına uyulmamasına ve Mahkememizin 15.11.2012 tarih ve 2012/812 E., 800 K. sayılı önceki ilamında aynen direnilmesine, bu hususta karar verilmek üzere dosyanın Hukuk Genel Kuruluna gönderilmesine,” şeklinde hüküm kurulması karşısında, yerel mahkemece usulüne uygun direnme kararı oluşturulup oluşturulmadığı ele alınıp incelenmiştir.
Mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297. maddesinde belirtilmiştir. Hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.
6100 sayılı HMK’nın 294. maddesinin 3 fıkrasında ise “Hükmün tefhimi her halde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur” hükmüne yer verilmiştir.
Ayrıca, bozma kararı ile ilk hüküm hayatiyetini yitirdiğinden ona atıf suretiyle hüküm tesisinin yukarıda açıklanan kurallara uygun düşmeyeceği de aşikardır.
Nitekim Yargıtay’ın yerleşmiş görüşü de bu yöndedir (Hukuk Genel Kurulunun 05.04.2017 tarihli ve 1610-668 sayılı; 24.05.2017 tarihli ve 1265-1005 sayılı kararları).
Somut olaya gelince; mahkemece aslolan kısa kararda ve gerekçeli kararda yukarıda açıklanan mevzuata uygun hüküm fıkrası oluşturulmamış sadece “…15/11/2012 tarih ve 2012/812 – 800 E/K sayılı önceki ilamında aynen DİRENİLMESİNE,” denilmekle yetinilmiş, dosya kapsamı dikkate alınarak taraflara yüklenen borç ve tanınan hakkın sıra numarası altında belirtildiği açık, infazda şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde, usulün aradığı niteliklere haiz kısa karar kurulmamıştır.
Bu durumda, yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde usulün öngördüğü anlamda oluşturulmuş bir hüküm bulunmadığı gibi, direnme kararlarını denetleyen Hukuk Genel Kurulu tarafından incelenebilecek nitelikte teknik anlamda bir direnme hükmü de bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Şu durumda mahkemece yapılacak iş; dosya kapsamı dikkate alınarak taraflara yüklenen borç ve tanınan hakkın sıra numarası altında belirtildiği açık, infazda şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde, usulün aradığı niteliklere haiz kısa karar ve buna uygun gerekçeli karar oluşturulmasıdır.
Bu itibarla, yerel mahkemece usulüne uygun direnme hükmü kurulması için işin esasına yönelik temyiz itirazları incelenmeksizin kararın usulden bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 429. maddesi gereğince usulden BOZULMASINA, bozma nedenine göre bu aşamada davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, aynı Kanunun 440. maddesi uyarınca 13.12.2018 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.