Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2017/2441 E. 2020/623 K. 16.09.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/2441
KARAR NO : 2020/623
KARAR TARİHİ : 16.09.2020

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Çatalca 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar, davalı kurum vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı 15.09.2014 tarihli dava dilekçesinde; 1973 doğumlu olduğunu, annesinin kayıp babasının da meçhul olması nedeniyle koruma altına alınarak çocuk esirgeme kurumuna yerleştirildiğini, sonrasında ise 27.01.1975 tarihli koruyucu aile mukavelesi ile … ve… isimli aile yanına verildiğini, koruyucu aileye verildikten sonra 18 yaşını doldurduğu tarihe kadar koruma altında kaldığını, abisi … hakkında da SHÇEK yurtlarında kaldığının mahkeme kararı ile tespit edildiğini ileri sürerek Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü yurtlarında kaldığı ve koruyucu aileye verilmek suretiyle reşit olana kadar sürekli koruma altında bulunduğunun tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Kurum Cevabı:
5. Davalı kurum vekili cevap dilekçesi sunmamış, yargılama sırasında davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Çatalca 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 11.12.2014 tarihli ve 2014/488 E., 2014/765 K. sayılı kararı ile; davacının İstanbul 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 19.06.1974 tarih, 1974/315 E. ve 1974/309 K. sayılı kararı ile koruma altına alınarak Çocuk Esirgeme Kurumu Yurduna yerleştirildiği, yine İstanbul 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 1974/315 E. ve 1974/309 K. sayılı kararı ile davacı … Mutlu ve kardeşi …’ya vasi olarak Ahmet Şimşek’in tayin edildiği, 27.01.1975 tarihli koruyucu aile mukavelesine göre de davacının … ve… isimli aileye teslim edildiği, koruyucu ailenin 14.10.1977 tarihli talebi ile İstanbul 20. Asliye Hukuk Mahkemesinin 25.05.1979 tarih, 1979/1456 E. ve 1979/1576 K. sayılı kararı ile davacının “Mutlu” olan soyadının “Bilginer” olarak değiştirildiği, İstanbul 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 22.11.1991 tarih, 1974/309 E. sayılı dosyası ile davacının 18 yaşını doldurmakla vesayet kararının kaldırıldığı, tüm bu olaylar bir bütün olarak değerlendirildiğinde tespit davasını açmakta hukuki yararı bulunan davacının Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü yurtlarında kaldığı ve koruyucu aileye verilmek suretiyle reşit olana kadar sürekli koruma altında kaldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 25.05.2015 tarihli ve 2015/6961 E., 2015/10535 K. sayılı kararı ile;
“…Hüküm, davalı tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Davacı, 1973 doğumlu olup, ergin olduğu tarihe kadar 2828 sayılı kanun gereğince koruma altında kaldığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir. 2828 sayılı Kanun, korunmaya muhtaç çocukların, ergin oluncaya kadar, bu kanun hükümlerine göre kurulan sosyal hizmet kuruluşlarında bakılıp gözetilmeleri hususundaki tedbirin görevli ve yetkili mahkemece alınacağını hükme bağlamış (2828 s. K. m. 22/1), görevli ve yetkili mahkemenin hangi mahkeme olduğunu göstermemiştir. Kanunun 24. maddesi de, korunma kararı alınmasını gerektiren şartların ortadan kalkması halinde, kurum yetkililerinin önerisi üzerine mahkemece, çocuk ergin olmadan kaldırılabileceği gibi, ergin olduktan sonra da, çocuğun rızası alınmak şartıyla ve bu maddede gösterilen şartların varlığı halinde korunma kararının devamına karar verilebileceğini hükme bağlamıştır.
09.01.2003 tarihinde kabul edilen ve 18.01.2003 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yayımı tarihinde yürürlüğe giren, 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanununun 6. maddesinin 2. fıkrasının (b) bendi ise; görev alanına giren konularda, bedensel ve zihinsel gelişmesi tehlikede bulunan veya manen terk edilmiş halde kalan küçüğü, ana ve babadan alarak bir aile yanına veya resmi ya da özel sağlık kurumuna veya genel veya katma bütçeli daireler ve benzeri yerlere yerleştirmeye ilişkin tedbirin Aile Mahkemelerince alınacağını hükme bağlamıştır. 03.07.2005 tarihinde kabul edilen ve 15.07.2005 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu, korunma ihtiyacı olan çocuk hakkında, koruyucu ve destekleyici tedbir kararı alma yetkisini çocuk mahkemelerine vermiş (5395 s. K. m.7/7), bu Kanunun Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik de (R.G. 24.12.2006 ve 26386) “mahkemenin”, müstakil çocuk mahkemesi bulunmayan yerlerde aile ya da asliye hukuk mahkemeleri ile suça sürüklenen çocuklar yönünden ceza mahkemelerini ifade ettiği belirtilmiştir (Yönetmelik m. 4/c). Yukarıda belirtilen kanun ve yönetmelik hükümlerine göre, 4787 sayılı Aile Mahkemeleri Kanununun yürürlüğe girmesiyle, 2828 sayılı Kanun uyarınca korunmaya muhtaç çocuklar hakkında korunma kararı alma ve koşullarının varlığı halinde bu kararı kaldırma görevi Aile Mahkemelerinin görevi kapsamına alınmıştır.
Çatalca ilçesinde müstakil Çocuk Mahkemesi ve Aile Mahkemesi kurulmamış olduğuna göre; aile mahkemesi sıfatı ile davaya bakılması gerekirken, bu husus üzerinde durulmadan asliye hukuk mahkemesi olarak yargılamaya devam edilerek yazılı şekilde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle hüküm oy çokluğu ile bozulmuştur.
Direnme Kararı:
8. Çatalca 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 15.10.2015 tarihli ve 2015/226 E., 2015/411 K. sayılı kararı ile bozma öncesi kararda yer alan gerekçeye ilave olarak; davanın HMK’nın 106. maddesine göre açılmış sicil kayıtları ile ilgili tespit davası niteliğinde olduğu, aynı kanunun 1. maddesine göre mahkemelerin görevinin kanunla belirlendiği ve göreve ilişkin kuralların kamu düzenine ilişkin olduğu, tespiti istenen hukuki ilişkinin “çocukluk” dönemine ilişkin olmasının davada aile veya çocuk mahkemesini görevli hâle getirmeyeceği, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkemenin aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesi olduğu, dava konusu olayda 3413 sayılı Kanunla sağlanan “geçmişte sosyal hizmet kuruluşlarında reşit oluncaya kadar kalmış olanlara istihdam olanağından” faydalanma talebine ilişkin koruma altında kaldığının tespitinin istendiği, talebin davacının şahıs varlığı haklarına ilişkin tipik bir tespit davası niteliğinde olduğu, kaldı ki bozma ilamına konu edilen 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 6/2-b maddesinde de açıkça küçüğün koruma tedbiri alınmasına veya alınmış olan bir tedbirin kaldırılmasına ya da değiştirilmesinde görevli olduğunun düzenlediği, dava konusunun küçüğün koruma tedbiri alınmasına veya alınmış olan bir tedbirin kaldırılmasına ya da değiştirilmesine ilişkin olmadığı gerekçeleriyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
9. Direnme kararı yasal süresi içinde davalı kurum vekilince temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK
10. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 2828 sayılı Kanuna 25.2.1988 tarih ve 3413 sayılı Kanunla ilave edilen Ek 1. maddesiyle sağlanan istihdam olanağına dayanak Bakanlar Kurulunca 10.2.1995 tarihinde kabul edilerek yürürlüğe konulan “Korunmaya Muhtaç Çocukların İşe Yerleştirilmesine İlişkin Tüzük”te yazılı 7/1. madde hükmüne ilişkin tespit istemli davada görevli mahkemenin; asliye hukuk mahkemesi mi yoksa aile mahkemesi mi olduğu noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE
11. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili kanun maddelerinin incelenmesinde yarar görülmektedir.
12. Yargılama hukukunda görev kavramı; bir davaya hangi mahkemenin bakacağını ifade eder. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 142. maddesinde yer alan “Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir.” şeklindeki düzenlemeyle “yargılama hukukunda görev kavramı” anayasal güvence altına alındıktan sonra 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Görevin Belirlenmesi ve Niteliği” başlıklı 1. maddesi “Mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar, kamu düzenindendir.” şeklinde belirtilmiştir. Görevin kanunla belirlenmesi kuralı, evrensel hukuk kurallarından “tabii hâkim” ilkesinin sonucudur. Tabii hâkim ilkesi; bir davanın yargılamasının hangi mahkemede yapılacağının, uyuşmazlığın doğmasından önce belirlenmiş olmasıdır. Kanunlarımız bu ilke çerçevesinde, hangi mahkemenin hangi uyuşmazlıklara bakacağını açıkça düzenlemiş bulunmaktadır. HMK’nın 1. madde metninde yer alan “kanun” terimi ile ifade edilmek istenen, öncelikle, mahkemelerin kuruluş ve görevlerini belirten kanunlardır.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Asliye hukuk mahkemelerinin görevi” başlıklı 2. maddesi ise “Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir.” demekle, hukuk davalarında asıl görevli mahkemenin kural olarak asliye hukuk mahkemeleri olduğunu açıklamıştır.
13. Davacı kadın eldeki dava yoluyla; 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanunu’nun 22. maddesinde yer alan “Korunmaya ihtiyacı olan çocukların reşit oluncaya kadar bu Kanun hükümlerine göre Kurumca kurulan sosyal hizmet kuruluşlarında bakılıp yetiştirilmeleri ve bir meslek sahibi edilmeleri hususundaki gerekli tedbir kararı 3/7/2005 tarihli ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununa göre yetkili ve görevli mahkemece alınır,..” hükmü uyarınca koruma altında kaldığının tespitine karar verilmesini istemiştir. Kanun devamındaki maddelerle birlikte açıkça; koruma altında bulunan kişilerle ilgili alınması gereken “tedbir” ve şartları oluştuğu takdirde “kaldırma” kararlarının 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’na göre yetkili ve görevli mahkemelerce alınacağını hükme bağlamıştır.
14. Diğer yandan; 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun’un 4. maddesi ile genel anlamda aile mahkemelerinin görevlerine ilişkin düzenleme yaptıktan sonra “Koruyucu, eğitici ve sosyal önlemler” başlıklı 6/2. maddesi ile de küçükler hakkında “…Bedensel ve zihinsel gelişmesi tehlikede bulunan veya manen terk edilmiş halde kalan küçüğü, ana ve babadan alarak bir aile yanına veya resmî ya da özel sağlık kurumuna veya eğitimi güç çocuklara mahsus kuruma yerleştirmeye,…” karar verebilecekleri düzenleme altına alınmıştır.
Çocuk mahkemeleri; 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanunu (SHK) ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu (ÇKK) gereğince, suça sürüklenen ve korunma ihtiyacı olan çocuklar hakkında koruyucu ve destekleyici tedbir kararı almak veya alınmış olan kararı kaldırmak veya değiştirmekle görevlidir.
Çocuk mahkemesi bulunmayan yerlerde ise; bu mahkemeler göreve başlayıncaya kadar korunma ihtiyacı olan çocuklar bakımından tedbir kararlarında aile veya asliye hukuk mahkemesinin görevli olduğu 5395 sayılı ÇKK’nın geçici 1. maddesinin 4. bendinde belirtildiği gibi Çocuk Koruma Kanununa Göre Verilen Koruyucu ve Destekleyici Tedbir Kararlarının Uygulanması Hakkında Yönetmelikte de mahkemenin “çocuk mahkemeleri ile çocuk ağır ceza mahkemelerini, çocuk mahkemesi bulunmayan yerlerde aile ya da asliye hukuk mahkemeleri ile ceza mahkemelerini” ifade ettiği açıklanmıştır.
15. Kaldı ki; başka bir olayda “…5395 sayılı Kanun’un 5. maddesi ve 2828 sayılı Kanun’un 22. maddesi gereğince çocuğun koruma altına alınması istemlerinde aile mahkemelerinin mi yoksa çocuk mahkemelerinin mi görevli olduğu…” hususu Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.01.2013 tarihli ve 2012/2-563 E., 2013/569 K. sayılı kararında tartışılmış ve “….çocukların içinde bulundukları durumlar birbirine benzese de, her çocuğun ihtiyaçları ve yetenekleri aynı olmayıp, yararına olan hususlar da aynı değildir. Bu nedenle, her çocuk hakkında kendisine en uygun tedbirlerin belirlenmesi bir zorunluluktur. Kanun koyucu da bu hususu gözeterek çocuk hakkında alınacak koruyucu ve destekleyici tedbirleri ÇKK’nun 5. maddesinde ayrıntılı olarak düzenlemiş bulunmaktadır. Kanunda çocuk hakkında tedbir isteme yetkisi çocuğun anası, babası, vasisi, bakım ve gözetiminden sorumlu kimse, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu ve Cumhuriyet Savcısı’na verilmiştir (m.7/1). Çocuk mahkemesi korunma ihtiyacı olan çocuk hakkında, koruyucu ve destekleyici tedbir kararının yanında 22.11.2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre velayet, vesayet, kayyım, nafaka ve kişisel ilişki kurulması hususlarında da karar vermeye de yetkilidir(m.7/7).,…. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı kurum tarafından çocuk S.A. hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 5. maddesi ve 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanunu’nun 22. maddesi gereğince koruma tedbirlerine hükmedilmesi talep edilmiştir. Öte yandan, Balıkesir ilinde aile mahkemesi ile birlikte çocuk mahkemesi de bulunmaktadır. ÇKK.’nun ve SHK’nun yukarıda bahsi geçen hükümleri gözetildiğinde, somut olay itibariyle koruma tedbirleri istenen çocuk hakkında, bu tedbirleri almaya görevli mahkemenin çocuk mahkemesi olduğu anlaşılmaktadır.,…” şeklinde gerekçeyle korunmaya muhtaç çocuk hakkında alınması gereken tedbirlerin o yerde varsa öncelikli olarak çocuk mahkemeleri, olmadığı takdirde aile mahkemelerinin ve bunun doğal sonucu olarak da; aile mahkemesi kurulu bulunmayan yerlerde ise görevli mahkemenin aile mahkemesi sıfatıyla genel görevli mahkeme olan asliye hukuk mahkemeleri tarafından hükme bağlanması gerektiği açıklanmıştır.
16. Belirtmek gerekir ki; eldeki davanın, 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanunu uyarınca çıkarılan Korunmaya Muhtaç Çocukların İşe Yerleştirilmesine İlişkin Tüzük’ün 7/1 maddesinde yer alan “Bu Tüzük hükümlerinden yararlanmak isteyenler, 18 yaşını tamamladıkları tarihten itibaren kamu kurum ve kuruluşlarına Kurum aracılığıyla başvururlar.Başvuru sahibinin geçmişte bir sosyal hizmet kuruluşunda kaldığının ve korunduğunun belgelenememesi halinde, bu hususun tespiti mahkeme kararıyla olur.” hükmü uyarınca açılmış bir tespit davası niteliğinde olduğu yönünde Özel Daire ve Yerel Mahkeme arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır.
17. Bilindiği üzere, 6100 sayılı HMK’nda mülga 1086 sayılı HUMK’dan farklı olarak dava çeşitleri ayrı bir bölüm hâlinde düzenlemiş ve bazı dava çeşitleri hakkında özel hükümler konulmuştur.
18. Bu kapsamda “Tespit Davası” kenar başlıklı 106. maddesinde “Tespit davası yoluyla, mahkemeden, bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi talep edilir. Tespit davası açanın, kanunlarda belirtilen istisnai durumlar dışında, bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararı bulunmalıdır. Maddi vakıalar, tek başlarına tespit davasının konusunu oluşturamaz” hükmüne yer verilmiştir.
19. Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere tespit davası; bir hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun belirlenmesi amacıyla açılan davadır.
20. Genel olarak hukuk davalarının kendilerine özgü isimleri bulunmaktadır. Bu dava isimleri; ya ilgili kanundan ya da nitelikleri gereği uygulamadaki kullanımdan kaynaklanmaktadır. Davaların bu şekilde adlandırılmaları, özellikle uygulanacak maddi hukuk ve usul hukuku kurallarının belirlenmesi bakımından fayda sağlamaktadır. Bunun dışında hukuk davaları, ayrıca belli ölçütlere göre de sınıflandırılmaktadır. Bu sınıflandırmaların, belli grup davalarda geçerli olan ortak ilke ve kuralları belirlemesi nedeniyle hem teorik ve hem de pratik sonuçları vardır. Bahsedilen sınıflandırmalar; mahkemelerden istenen hukuki korumanın kapsamına, dava dilekçesinde istenilen talebin niceliğine, dava konusunun niteliğine göre yapılmaktadır. Mahkemeden istenen hukuki korumamaya göre yapılan sınıflandırmada, dava çeşitleri; eda davası, tespit davası ve yenilik doğuran (inşai) dava olarak adlandırılmaktadır.
21. 6100 sayılı HMK’nın 105. maddesinde düzenlenen eda davası ise; davacının dava dilekçesinde, davalının bir şeyi vermesi veya yapması şeklinde olumlu bir edimde bulunma isteğini veyahut da bir şeyi yapmaması isteğini içeren olumsuz bir edimin talep edilebileceği bir dava türüdür. Tespit davasının işlevi ise bir hukuki ilişkinin olumlu ya da olumsuz tespiti olup, bunun ötesine geçemez. Taraflar arasındaki dava konusu hukuki ilişki yönünden “tespit işlemi” aslında her iki davada da vardır. Ancak tespit davasında asıl olan “tespit işlemi” iken eda davasında buna ek olarak bir de “eda bölümü” vardır. Bu nedenledir ki; eda davasının reddine ilişkin hüküm, aslında bir eda hükmü olmayıp, bir tespit hükmüdür. Artık bu hükümle “davacının iddia ettiği hakkın veya hukuki ilişkinin mevcut olmadığı” tespit edilmiştir.
22. Açıklanan nedenlerle eda davası, aynı konuda tespit davasını da içeren daha geniş kapsamlı bir davadır. Bu nedenle 07.07.1965 tarih ve 5/5 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında tespit davasının, eda davasının öncüsü durumunda olduğu belirtilmiştir.
23. Uyuşmazlık konusunun farklılığı ise geçmişte kurulduğu iddia edilen hukuki ilişkinin tespitinin istenmesi şeklinde ortaya çıkmaktadır. Hukuki ilişkinin esası hakkında karar vermekle görevli olan mahkemenin, bu ilişkinin tespitinde de görevli olacağı açıktır.
24. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; öncelikle belirtmek gerekir ki davacı, 2828 sayılı Kanun uyarınca sağlanan istihdam imkânından yararlanmak için ergin olduğu tarihe kadar koruma altında kaldığının tespitini talep etmiş olup, bu istem herhangi bir maddi vakıanın değil, koruma altında kaldığına dair hukuki ilişkinin tespitine ilişkindir. Diğer bir söyleyişle, bu hukuki ilişkinin geçmişte kurulduğunun tespitini istemektedir. Davacının, ergin olduğu tarihe kadar koruma altında kalındığını belgelendiremediği gözetildiğinde eldeki davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararının bulunduğu da tartışmasızdır. Uyuşmazlık konusu tespiti istenilen hukuki ilişkinin gereği çocuğun koruma altında kalıp kalmadığına yönelik olması nedeniyle, bu yöne ilişkin gerekli inceleme ve araştırmayı yaparak sonucu uyarınca karar vermekle görevli mahkeme ise çocuk hakkında gerekli tedbir kararlarını almak ve şartları oluştuğu takdirde kaldırmakla görevli olan çocuk mahkemesidir.
25. Ancak, Çatalca ilçesinde bağımsız çocuk ve aile mahkemeleri bulunmadığı dikkate alındığında 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanunu hükümleri uyarınca somut olayda “davacı hakkında koruma tedbirlerinin uygulanıp uygulanmadığı hakkında” karar vermede görevli mahkeme, aile mahkemesi sıfatıyla asliye hukuk mahkemesidir.
26. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 16.09.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.