Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2017/2424 E. 2019/751 K. 20.06.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/2424
KARAR NO : 2019/751
KARAR TARİHİ : 20.06.2019

MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi

Taraflar arasında görülen karşılıklı “boşanma” davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda Ankara 7. Aile Mahkemesince davacı -karşı davalı kadının davasının kabulüne, davalı -karşı davacı erkeğin davasının reddine dair verilen 05.03.2014 tarih ve 2013/1006 E., 2014/307 K. sayılı karar davalı -karşı davacı erkek vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 26.11.2014 tarih ve 2014/13257 E., 2014/23880 K. sayılı kararı ile:
“…1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı-karşı davacı (koca)’nın aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2-Toplanan delillerden, davacı-karşı davalı kadının, babasından miras kalan dört adet taşınmazının bulunduğu anlaşılmaktadır. Davacı-karşı davalı kadının sahip olduğu taşınmazların değeri ve getirisi araştırılıp, onu yoksulluktan kurtarıp kurtarmayacağı belirlenmeden, lehine yetersiz araştırma ile yazılı şekilde yoksulluk nafakasına hükmedilmesi doğru görülmemiştir…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek temyiz dilekçesinin süresinde verildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava ve karşı dava, Türk Medeni Kanununun (TMK) 166/1. maddesinde düzenlenen evlilik birliğinin sarsılması hukuki sebebine dayalı boşanma istemine ilişkindir.
Davacı -karşı davalı (kadın) vekili, davalının evlilik süresince sorumluluklarını yerine getirmediğini, zaman zaman evi terk ederek akrabalarında kalmayı alışkanlık hâline getirdiğini, müvekkiline hakaret edip fiziksel şiddet uyguladığını, müvekkilinin müşterek murisinden kalan arsa üzerinde yaptırılan kat karşılığı inşaatın bitmesi nedeniyle tarafların yeni binaya taşınmasının gündeme geldiğini ancak erkek eşin vazgeçtiğini, müvekkiline ve ortak çocuğa hakaret ederek müşterek haneyi terk ettiğini ileri sürerek tarafların boşanmalarına, velayetin müvekkiline tevdiini, çocuk için 900,00TL tedbir ve iştirak nafakasına, müvekkilinin ise bir takım kira gelirleri bulunmasına karşın 400,00TL tedbir ve yoksulluk nafakasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı -karşı davacı (erkek) vekili, dava dilekçesinde geçen iddiaların hiçbirinin doğru olmadığını, davacının ısrarı üzerine müvekkilinin emekli olmasından sonra maddi sıkıntı çekmeye başladıklarını, davacı ve ortak çocuğun müvekkiline karşı “bu ev bizim, sen karışamazsın” şeklinde saygısız sözleri olduğunu, evin taşınmasından haberi olmadığını belirterek asıl davanın reddi ile karşı davanın kabulüne, tarafların boşanmalarına, 100.000,00TL maddi tazminat ile 50.000,00TL manevi tazminata hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
Yerel mahkemece, davalı -karşı davacı erkeğin agresif yapısı nedeniyle aile içerisinde huzursuzluk çıkardığı, evlilik birliğinin kendisine yüklemiş olduğu sorumlulukları yerine getirmediği, evi ve çocuğuyla ilgilenmediği, eşine fiziksel şiddet uyguladığı, davacı-karşı davalı kadının ise geçimsizlikte herhangi bir kusurunun olmadığı gerekçesiyle, asıl davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, karşı davanın reddine, velayet hakkının anneye tevdiine, ortak çocuk için 250,00TL tedbir ve 400,00TL iştirak nafakasına, tarafların ekonomik ve sosyal durumları itibariyle kadının boşanma sonrası yoksulluğa düşeceği belirtilerek 250,00TL tedbir ve yoksulluk nafakasına karar verilmiştir.
Davalı -karşı davacı (erkek) vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık kısmında açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel mahkemece, davalı-karşı davacının erkeğin, kadın eşin kira gelirleri olduğunu beyan ettiğini ancak buna ilişkin adres bildirerek nereden, ne miktarda kira aldığını belgelendirmediği, bu nedenle tarafların sunduğu delillere göre kadının sosyal güvencesi olmadığı ve sabit gelirinin de bulunmadığı gerekçesiyle yoksulluk nafakasına yönelik olarak direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davalı -karşı davacı (erkek) vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olayda davacı -karşı davalı kadının miras yoluyla intikal eden dört adet taşınmazının değeri ve getirisinin araştırılmasının gerekip gerekmediği, burada varılacak sonuca göre TMK’nın 175. madde kapsamında yoksulluk nafakası talebinin kabulünün doğru olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle yoksulluk nafakası hakkında genel açıklama yapılmasında yarar vardır:
Yoksulluk nafakası boşanmanın eşlerle ilgili mali sonuçlarından biri olup 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 175. maddesinde:
“Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.
Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.” şeklinde düzenlenmiştir.
Maddede geçen “yoksulluğa düşecek” kavramından ne anlaşılması gerektiği konusunda yasal bir tanımlama olmaması karşısında bu husus yargısal uygulamada kurallara bağlanmıştır. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.10.1998 tarih ve 1998/2-656 E., 688 K.; 16.05.2007 tarih ve 2007/2-275 E., 275 K.; 11.03.2009 tarih ve 2009/2-73, 2009/118 K. sayılı kararlarında; “yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür, eğitim” gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanların “yoksul” kabul edilmesi gerektiği benimsenmiştir.
Ayrıca madde metninden de anlaşıldığı üzere yoksulluk nafakası isteminde bulunan tarafın kusurunun daha ağır olmaması gerekmektedir. Ancak yoksulluk nafakası, boşanmadan sonra yoksulluğa düşecek olan tarafı koruma amacına yönelik olduğu içindir ki, boşanmış olan yoksul tarafa verilecek olan yoksulluk nafakası, hiçbir surette diğer tarafa yükletilen bir ceza veya tazminat niteliğinde olmayacaktır. Şayet böyle olsaydı, sadece boşanmada kusuru olan eşten istenebilmesi gerekirdi. Oysa ki, maddede açıkça belirtildiği gibi, kusursuz eş dahi yoksulluk nafakası ödemekle yükümlüdür. Yoksulluk nafakası, bir bakıma evlilik birliği devam ettiği sürece söz konusu olan karşılıklı bakım ve geçindirme ödevinin devam ettirilmesi anlamını taşımaktadır (Akıntürk T./Ateş Derya: Aile Hukuku, İkinci Cilt, 21. Bası, Ocak 2019, s. 302).
Bunun yanında, yoksulluk nafakası istenebilmesi için istemde bulunan tarafın boşanma yüzünden yoksulluğa düşme tehlikesiyle karşılaşmış bulunması şarttır. Başka bir ifadeyle, geçimini kendi mali kaynakları ve çalışma gücüyle sağlama imkânından yoksun olan taraf diğer koşulları da varsa yoksulluk nafakası talep edebilecektir.
Yargıtay’ın yerleşik kararlarında “asgari ücret seviyesinde gelire sahip olunması” yoksulluk nafakasının bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu olarak kabul edilmemektedir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun (26.12.2001 tarih ve 2001/2-1158 E., 1185 K; 01.08.2002 tarih ve 2002/2-397 E., 339 K.; 28.02.2007 tarih ve 2007/3-84 E., 95 K.; 16.05.2007 tarih ve 2007/2-275E., 275 K.; 11.03.2009 tarih ve 2009/2-73 E, 2009/118 K.; 13.05.2009 tarih ve 2009/3-165 E., 2009/186 K.; 04.05.2011 tarih ve 2011/2-155 E., 2011/278 K. sayılı kararları).
Ne var ki, asgari ücret seviyesinde gelir elde edilmesi yoksulluk nafakası bağlanmasına engel değilse de bu durumun nafaka miktarının tespitinde esas alınacağı da unutulmamalıdır.
Yoksulluk durumu günün ekonomik koşulları ile birlikte, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ve yaşam tarzları değerlendirilerek takdir edilmelidir.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Boşanmaya neden olan olaylarda erkeğin tam kusurlu olduğu, kadının ise herhangi bir kusurunun bulunmadığı noktasında Mahkeme ile Özel Daire arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına ilişkin bilgiler incelendiğinde ise; davacı -karşı davalı kadının ev hanımı olduğu, kendine ait evde oturduğu, annesinin yardımı ile geçindiği, buna karşılık davalı -karşı davacı erkeğin memur emeklisi olarak 1.150.00TL aylık aldığı, kirada ikamet ettiği ve Silifke ilçesinde bir adet yazlığının bulunduğu anlaşılmaktadır.
Öte yandan, davacı -karşı davalı kadın vekilinin dosyaya sunduğu 25.09.2013 tarihli cevaba cevap dilekçesinde; müvekkilinin miras yoluyla kalan bir arsaya kat karşılığı inşaat yapılmasından sonra, üç ay önce biten binada iki dairesi, ayrıca yine miras yoluyla kalmış iki dairesinin bulunduğu, bunlardan birinde müvekkilinin, diğerinde ilk eşinden olan evli oğlunun oturduğu, diğer iki dairenin kiralarının da müvekkili ve oğlu tarafından alındığı, diğer bir anlatımla kadının bir evinden aldığı kira geliri ve annesinin bir kısım katkıları ile geçinmeye çalıştığı ifade edilmiştir.
Davacı -karşı davalı kadının sosyal ve ekonomik durum araştırma sonucunun dosyadaki bilgiler dikkate alındığında yetersiz kaldığı anlaşılmakla, kadının boşanma sonrası yoksulluğa düşüp düşmeyeceğinin belirlenmesi için sahip olduğu taşınmazların değeri ve getirisi araştırılarak, bu araştırmanın sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme sonucu yoksulluk nafakası talebinin kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.
O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davalı -karşı davacı erkek vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 20.06.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.