Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2017/2334 E. 2019/443 K. 11.04.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/2334
KARAR NO : 2019/443
KARAR TARİHİ : 11.04.2019

MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın sıfat yokluğu nedeniyle reddine dair verilen 20.01.2015 tarih ve 2013/859 E., 2015/34 K. sayılı karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 02.06.2015 tarih ve 2015/2301 E., 2015/3004 K. sayılı kararı ile bozulmuş, davalı vekilinin karar düzeltme isteminde bulunması üzerine Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 18.05.2016 tarih ve 2015/4993 E., 2016/2895 K. sayılı kararı ile
“…Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan ayıp sebebiyle uğranılan zararın tazmini istemiyle açılmış, mahkemece davanın husumet nedeniyle dair verilen karar davacı vekilinin temyizi üzerine Dairemizin ilâmıyla, “dava dilekçesi ekinde mahkemeye sunulan ve 10 parselde yer alan konut inşaatının dolu kalıp beton işçiliğinin yapımına ilişkin olan sözleşmenin başlığında yüklenici olarak (Küçük Kardeşler İnşaat Sanayi ve Dış Tic. Ltd.Şti.) gösterilmiş, sözleşme Kemal Küçük tarafından imzalanmıştır. Delil tespit dosyasında da aynı sözleşme mevcuttur. Sözleşmenin davalı şirket adına Kemal Küçük tarafından imzalandığı tespit raporuna itiraz dilekçesi içeriğinden de anlaşılmakta olup, davada şirketi temsilen Kemal Küçük Hasım gözetilerek açıldığından işin esasına girilerek sonucuna göre karar verilmesi ve davanın husumet yönünden reddine karar verilmesi doğru olmadığı gibi, husumet nedeniyle reddedildiği halde karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 7. maddesine aykırı olarak davalı yararına maktu vekâlet ücretine hükmedilmesi gerekirken nispi vekâlet ücreti tayin edilmesi de kabul şekli bakımından doğru olmamıştır.”gerekçesiyle bozulmuş, davalı vekili bu kez karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
Dosyanın bu kez yapılan incelenmesinde, iki sözleşmenin sunulduğu, davalı vekilinin sunmuş olduğu ve dairemizin bozma ilâmında davacı vekili tarafından fotokopisi mahkemeye sunulan tarihsiz sözleşmenin başlığında yüklenici olarak davalı şirket olarak gösterilmiştir. Diğer sözleşmenin aslı ise 03.07.2014 tarihli celsede davalı tarafından mahkemece sunulmuş ve emanete alındığı anlaşılmıştır. Davacı vekili tarafından fotokopisi sunulan belgenin aslının varlığı konusunda bir açıklamada bulunulmamıştır. Uyuşmazlığın çözümlenebilmesi için fotokopisi olan belge asıllarının sunulması ve her iki belgenin karşılaştırılması ve sıhhatinin tartışılarak sonuca varılması gerekmektedir.
Bu nedenlerle, mahkemece yapılacak iş, davacı vekiline fotokopisini ibraz ettiği belge aslını sunmak üzere HMK’nın 216. maddesi hükmü doğrultusunda işlem yapılmalı, ibraz edildiğinde de, HMK’nın 208. maddesine uygun araştırma yapılmalı ve her iki sözleşme aslı karşılaştırılarak, imza, yazı ve ilaveler konusunda taraf beyanları alınıp, husumet konusu açıklığa kavuşturulmalıdır. Bu husus açıklığa kavuşturulmadan husumet yönünden yapılan değerlendirme yeterli olmamıştır. Kararın bu gerekçeyle bozulması gerekirken az yukarıda açıklanan gerekçeyle bozulduğu anlaşılmakla, Dairemizin 02.06.2015 gün ve 2015/2301 Esas, 2015/3004 Karar sayılı bozma kararı kaldırılarak açıklanan bu gerekçeyle bozulması uygun bulunmuştur.…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, alacak istemine ilişkindir.
Davacı vekili, yanlar arasında imzalanan sözleşme ile müvekkili şirket tarafından sözleşmede belirtilen arsa üzerinde yapılan inşaatın beton işlerinin yapımının davalı şirket tarafından üstlenildiğini, kanalizasyon bağlantısı için ASKİ’ye başvuru yapıldığını, başvuru sonunda biri arsa dışında diğeri de yapılan inşaatın içerisinde olmak üzere iki adet kanalizasyon logarının yapılması hususunda izin alındığını, inşaat ile logarlar arasındaki kanalizasyon borularının davalı şirket tarafından döşendiğini ancak döşenen boruların üzerine beton konulmadan toprak dolgusu yapılması nedeniyle toprağın yaptığı baskı sonucunda alttaki boruların kırılarak müvekkili şirketin zarara uğradığını, yaptırılan tespit sonucu zararın 30.986,00TL olarak belirlendiğini ileri sürerek, tespit edilen zararın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının dayandığı sözleşmenin taraflarının Semra Karamukoğlu ile Kemal Küçük olduğu hâlde davanın şirket tarafından açıldığını, sözleşmenin konusunun beton kalıp işçiliğine ilişkin olduğunu ve kanalizasyon borularını döşeme işini içermediğini, Kemal Küçük’ün sözleşmedeki beton kalıp işinin yüklenicisi olup edimini yerine getirdiğini, kanalizasyon borusu döşenmesinin beton kalıp işinin tesliminden sonra yaptırıldığını ancak söz konusu işin müvekkili şirket ve Kemal Küçük tarafından yapılmadığını, husumet itirazında bulunduklarını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacının sunduğu sözleşmenin altında yüklenici olarak Kemal Küçük’ün isim ve imzası, başlık kısmında yüklenici olarak davalı şirketin ismi bulunduğu, davalının sunduğu sözleşmenin altında ise Kemal Küçük’ün isim ve imzası olduğu, davacının akdi ilişkiyi ispat etmesi gerektiği, davalı şirketin temsilcisi Kemal Küçük ise de sözleşmenin altında Kemal Küçük ismi ile imzası olduğu, şirketi temsilen sözleşmeyi imzaladığı da yazmadığından bu sözleşmeye göre taraflar arasında akdi ilişki kurulduğunun kabul edilemeyeceği, davacıya yemin delilinin hatırlatıldığı ve davalı şirket yetkilisi Kemal Küçük’ün söz konusu işi kendisinin üstlendiğini, şirket olarak inşaatta herhangi bir iş yapılmadığını beyan ettiği, davacının akdi ilişkiyi ispat edemediği gerekçesiyle davanın sıfat yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece önce sözleşmenin başlığında yüklenici olarak Küçük Kardeşler İnşaat Sanayi ve Dış Tic. Ltd. Şti.’nin gösterildiği, sözleşmenin Kemal Küçük tarafından imzalandığı, tespit dosyasında da aynı sözleşmenin olduğu, sözleşmenin davalı şirket adına Kemal Küçük tarafından imzalandığının tespit raporuna itiraz dilekçesi içeriğinden de anlaşıldığı, davanın şirketi temsilen Kemal Küçük hasım gösterilerek açıldığı gerekçesiyle davanın sıfat yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesinin doğru olmadığı gerekçesiyle bozulmuş, davalı vekilinin karar düzeltme isteminde bulunması üzerine önceki bozma kararı kaldırılarak yukarıda başlık bölümünde açıklanan nedenlerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, davacı vekilinin sunduğu sözleşme örneğinin başlık kısmında, yüklenici olarak davalı şirketin unvanı ve adresinin el yazısı ile yazılı olduğu, sağ alt tarafında ise yüklenici olarak Kemal Küçük’ün isim ve imzası, sol alt tarafında işveren olarak davacı şirketin kaşesi ile üstünde imza bulunduğu, davalı vekilince aslı sunulan sözleşmenin başlık kısmında, yüklenici isim ve adresi yazılı olmayıp sözleşmenin sağ alt tarafında yüklenici olarak Kemal Küçük’ün ve işveren olarak Semra Karamıkoğlu’nun isim, soy isim ve imzası bulunduğu, Kemal Küçük’ün davalı şirketin yetkilisi olmasına rağmen şirket adına bu imzayı attığına dair herhangi bir kayıt veya kaşe bulunmadığı, bu durumda, davacının sözleşmenin davalı şirket adına yetkilisinin imzaladığını ispat edemediği, akdi ilişkinin Kemal Küçük ile kurulduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda yanlar arasında akdi ilişkinin ispatı noktasında Özel Daire bozma kararında belirtilen şekilde araştırma yapılmasının gerekip gerekmediği, varılacak sonuca göre sıfat yokluğu nedeniyle davanın reddine dair verilen kararın yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle eser sözleşmesine ilişkin yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.
Sözleşme ve dava tarihinde yürürlükte olan ve uygulanması gereken Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 470. maddesinde eser sözleşmesi;
“Eser sözleşmesi, yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, iş sahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.”
şeklinde tanımlanmıştır.
Bir sözleşme ilişkisinin kurulabilmesi için sözleşme yapmaya ehil (ehliyet) olanlar arasında, öneri ve kabulün gerçekleşmesi, yani tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamaları (tarafların anlaşması), sözleşme içeriği ve amacının kanunda kesin hükümsüzlük yaptırımına tabi tutulmamış yani yasaklanmamış (meşru içerik) ve sözleşmenin kanunda öngörülen biçimi varsa buna uyularak (şekil) yapılması, sözleşmenin genel unsurlarıdır.
Sözleşmeye ilişkin bu temel unsurlar yanında her sözleşme türünün kendine özgü unsurları bulunmaktadır. Eser sözleşmesinin de kendine özgü olan iki temel unsuru vardır. Bunlar eser ve bedeldir. Bu sözleşme ile bir taraf (yüklenici) istenen özellikte sonucu (eser) meydana getirmeyi, diğer taraf (iş sahibi) ise bu çalışma karşılığında ivaz ödemeyi (bedel) üstlenmektedir.
Eser sözleşmesinde tarafların edimleri birbirinin karşılığını oluşturmakta olduğundan tam iki tarafa borç yükleyen sözleşmedir. Ayrıca niteliği itibariyle sürekli bir sözleşme olmayıp ani edimli bir sözleşmedir.
Eser sözleşmesi tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamaları ile kurulur ve sözleşmenin geçerliliği kanunda aksi öngörülmedikçe hiçbir şekle bağlı değildir.
Ancak, sözlü yapılan sözleşme inkâr edildiği taktirde 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 200. maddesi uyarınca yazılı delille ispata ilişkin kuralların gözetilmesi gerekir.
Somut uyuşmazlıkta, davacı şirket tarafından dava dilekçesi ekinde örneği sunulan ve 42567 ada 10 parselde yer alan konut inşaatının dolu kalıp beton işçiliğinin yapımına ilişkin eser sözleşmesinin başlık kısmında yüklenici olarak Küçük Kardeşler İnşaat Sanayi ve Dış Tic. Ltd. Şti. gösterildiği ve sözleşmenin Kemal Küçük tarafından imzalandığı anlaşılmaktadır.
Davalı vekilince mahkemenin 03.07.2014 tarihli celsesinde aslı sunulan sözleşmenin altında ise Kemal Küçük’ün isim ve imzası olduğu ayrıca sözleşmenin başlık kısmında yüklenici kısmının boş olduğu görülmektedir.
6100 sayılı HMK’nın “Yazı ve imza inkârı başlıklı” 208. maddesi,
(1) Taraflardan biri, kendisi tarafından düzenlendiği iddia edilen bir belgedeki yazı veya imzayı inkâr etmek isterse, sahtelik iddiasında bulunmalıdır; aksi hâlde belge, aleyhine delil olarak kullanılır.
(2) Bir belgenin sahteliği iddia edildiğinde, belgenin mahkemeye verildiği tarih yazılıp mühürlenerek, saklanması için mahkemece gerekli tedbirler alınır.
(3) Bir belgenin sahteliğini iddia eden kimse, bunu aynı mahkemede ön sorun şeklinde ileri sürebileceği gibi, bu konuda ayrı bir dava da açabilir,…” şeklinde düzenlenmiş olup, bir senette yer alan yazının veya imzanın inkâr edilmesi durumunda 6100 sayılı HMK’nın 208. maddesinin birinci ve üçüncü fıkrası anlamında “sahtecilik iddiası” söz konusu olur.
Yazı inkârı, belgenin ya da senedin metin kısmında imza sahibinin iradesi dışında ve gerçeğe aykırı bir değişiklik olduğu iddiası anlamına gelir. Senetteki yazının inkâr edilmesi, senedin yazı kısmında (metninde) tahrifat yapıldığı, senedin metin kısmındaki yazının, senedi tanzim ettiği iddia olunan kişiye, imza sahibine ait olmadığı şeklinde gündeme gelebilir (Pekcanıtez H./ Özekes M./ Akkan M./ Korkmaz H.T.: Pekcanıtez Usul Medeni Usul Hukuku, Cilt II, İstanbul 2017, s. 1793).
6100 sayılı HMK’nın “Mahkemece belge aslının istenmesi ve geri verilmesi” başlıklı 216/1. maddesi,
“Belgenin sadece örneğinin mahkemeye verildiği durumlarda, mahkeme kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine belgenin aslının verilmesini de isteyebilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Dosya içerisinde taraflarca sunulan iki sözleşme bulunmakta olup, davacı vekilince örneği sunulan sözleşme ile davalı vekili tarafından aslı sunulan sözleşmede yüklenicinin kim olduğu noktasında farklı düzenlenmeler bulunmaktadır.
Bu durumda uyuşmazlığın çözümlenebilmesi için 6100 sayılı HMK’nın 216/1. maddesi uyarınca davacı vekilinden dosya içerisinde örneği sunulan sözleşme aslının istenmesi gerekmektedir. Özel Dairenin bozma kararı sonrasında davacı vekilinin temyiz dilekçesinde 23.11.2016 tarihli dilekçe ekinde sözleşme aslını sundukları yönündeki beyanları da dikkate alınmak suretiyle sözleşme aslının sunulması hâlinde 6100 sayılı HMK’nın 208. maddesi uyarınca araştırma yapılarak her iki sözleşmede bulunan imza ve yazılara ilişkin tarafların da isticvap edilmek suretiyle beyanları alınarak sözleşmelerin geçerliliği tartışılmak suretiyle sıfat konusunun açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
Hâl böyle olunca tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Açıklanan nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi uyarınca uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma neden ve kapsamına göre davacı vekilinin hükmedilen vekâlet ücretine ilişkin temyiz itirazlarının ŞİMDİLİK İNCELENMESİNE YER OLMADIĞINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 11.04.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.